AüE İOITİLGRAF Günün Diplomatı Van Zeeland Roma seya- hatinde Mu- solini - Van Zeeland mülâkatını geri kalma- sının sebebi ne imiş | İktisadi tes- lihatın neti- cesi neye varacak ?. Yedi sekiz aye hk bir. mesele : İktisadi - tahdi teslihat. Milletler arasındaki - iktı. sadi buhranı kak dırmak, dostluk çarelerini iktısa. di vasıtalarla te- min etmek.. Gü. zel fikir, hagiltere Fe Fransa hükümet. leri geçen yar Bel- çika Başvekili Van Zeeland'ı dünya- daki iktısadi buh- ran hakkında tet. kikat yaparak bu. nun — çarelerini bulmak üzere lâ. zım gelen nokta.» ları göstermeğe memuür — etmiş- lezdi, Van Zeeland şimdi Belçikada başvekil değildir. Fakat milletler &- rası işlerde pek büyük bilgisi olan bu devlet adamının ilmi nüfuz ve ti gene eskisi gibidir. Van Zeeland mühtelif —memleketlerde tetkikat yaptı, yaptırdı. Hattâ Ame- rikaya da gitti. Nihayet bir rapor | hazırladı. Bu raporun içinde neler olduğuna dair çıkan rivayetlerden şimdiye kadar «Son Telgraf> okuyu- cularına bu sütunlarda malümat ve- rilmemiş değildir. İtalyanın, Alman- ya ve Japonyanın vaziyetlerine dair bilhassa şayanı dikkat noktalar oldu- ğu söyleniyordu. Bu cihetler rapo- Tun resmen neşrinden sonra daha zi- yade anlaşılacaktır, Fakat ne ölursa olsun Belçikalı mütehassısa yaptırılan bu tetkikatın li sahalarda ne çıkacağı çok soru- Jacak, can alacak bir noktadır. Onun gösterdiği çareleri tatbik etmeden evvel milletler arasında siyasi ihti- lâfları az çok bir tarafa bırakarak göyle böyle bir zemin hazırlamak lâ- mm /'geliyor. Lâkin Van Zeeland Gdünya milletleri arasındaki iktisad! buhrana karşı tam bir ilâç'keşfede- — Hölil amca burası neresi?,, Van Zeelandi bilmiş midir? R&epora dair şimdiye kadar verilen malümattan çıkan Ti- vayellerde $u netice göze çarpıyor ki Van Zeeland raporunu Böyle fev- T ——— kalâde çareler tavsiyesile doldurma- maş, daha ziyade bugünkü dü: haline göre ne yapmak lâzım ise ve ne dereceye kadar yapılmak müm - kün ise bu noktaları yazmıştır. Hat- tâ dendiğine göre İtalya ile Alman- yaya kredi verilmesine bile taraftar olan bu raporun açıktan açığa mü- nakaşası yeni bir mesele çıkaracak- tır. Çünkü İngiltere ile Fransa hü- kümetleri Van Zeeland'ın yalnı: tisadi cepheden işi tetkik etmesini istemişlerdi. Bugün Londra ile Paris | Almanya ve İtalyaya temas eden her meselede bilhassa siyasi cihetleri na- zarı dikkate almaktadırlar, Daha 8- çıkca söylemek lâzım gelirse şu çı- kıyor: İtalya lle Almanyaya kredi vermek, onlara parac. mek için bu devletlerle siyı fları daha evvel halletmiş ımdır. İtal leri vardır ve istedil talar elde e- dilmeden iktisadi bir anlaşma kabil | olmıyacaktır. Van Zeeland geçenler« de İtalyaya da gitmiş, orada başve- kil Musölini ile görüşmek istem tir, Fakat Van Zec kili tarafından kabul & Büyük bir ihtisas-sahibi olan- Van Zetland gibi bir devlet adamının Ro-| mada uğradığı bu muamelenin sebe- bi yeni değildir. Milletler ccmiyeti iki sene evvel İtalya aleyhine zecri tedbirleri kabul ederken Van Zee « land o toplantıya Tiyaset etmiş ve milletler cemiyeti misakını mlda- faa eylemişti. Bu misakın icabı ola- rak İtalyaya karşı Habeşistanı koru- mak lâzım geldiği gibi Habeşistana taarruz eden İtalyaya karşı da zec- ri tedbirler almak lâz:m gelmiştir. O zaman Van Zeeland'ın söyledikle- ri o toplantıya iştirak eden milletler cemiyeti âzasının -tabii İtalyadan başka- düşüncelerine tercüman olu- yordu. İşte Sinyor Musolini ile M. Van Zeeland arasındaki mesele budur. Şimdi Van Zeeland rapöruna bel: i bir takım ilâveler yapmaktadır. Yedi sekiz aydanberi kendinden bâh- Jsettiren bü râpör — derdlilere “deVa, borçlulara eda, çareleri gösterecek diye bekleniyordu. Fakat neşesiz karşılanıyor. aN lNNaLemininem iyirem nnn d ahai nmerArenaniyerenandÜnı ÜNi b ireink a nüsama ÜN dine çe B e n 'Alman gazeteleri Ve İngiltere Berlindeki Alman sefiri Romanya yahudileri hakkında Alman harici- ye nazırını ziyaret etmiştir.. Bunun sebebi Alman gazetelerinde şu son gürı!erde İngiltere aleyhinde baş güı(ıren eşriyattır. Bükreşteki İn- giliz el Romanya hükümeti nez- dinde teşebbüste bulunarak Roman- ya yahudilerine karşı alınan vazi - yete dair nazarı dikkati celbetmişti. Bunun üzerinedir ki Alman gazete- leri İngiltere aleyhine neşriyata baş- lamışlardır. İşte Berlindeki İngiliz sefirinin teşebbüsü bunun üzerine olmuştur. Bu teşebbüs neticesiz kalmamış « tır. Çünkü Alman gazetelerinde İn- giltere aleyhindeki neşriyat durmuş- | tur. ( — Darülaceze, Burada ushı uslü otur çalış emi?, — Annem de burada mı?. — Yona... — Peki... Niçin bu uysal cevabı verdim bilmiyorum?: Yis ne çocukluk olacak?. - Halbuki, ânne acısı akıl başa gelince yüreği ne çek sızlatıyoı — Ben arlık hep burada — Evet çocuğum.. Şimdi, seni beye götüreceğim... Birdenbire içime bir hüzün çöklü. Amma, şu- yursuz, muhakemesiz; içeride ne var ne yok?. Onu bilmeden ruhu ezen bir hüzün, Gözlerim yaşardı: Anneni arlık düşünme.. nı kalacağım?.. Amca,, içeriye müdür ımm| ÂAni gece Teftişleri Şehrimizdeki nakil vasıtalarının sık sık geceleri, he rtarafta kontrol edilmeleri kararlaştırılmıştır. Bu ani gece vakti kontrollerinde usulsüz ve noksanlı görülen nakil vasıtaları sa- hihleri; cezaya çarptırılacaklardır. Tz Memleketimizden mal satın almak istiyenl Bir İtalyan firması, memleketimiz- den, krom ve manganez satın almak arzusunda olduğunu bildirmiştir. Ay-|: rıca bir İngiliz firması da bütün ih- racat ve idhalât maddelerimiz üze- rine geniş mikyasda iş yaptığını bil- dirmekte ve tüccarlarımızla münase- bet teminini arzu etmektedir. İşte, ben, bugünden sonra Darülacezenin çocu- ğu oldum. Tam: iki sene, Nasıl bir hayat?.. Bunu ne yazmalı, ne de düşünmeli, Dünyayı unutturan, md- — Amca beni burada bırakma. — İstemiyorum.. Dedim. Zavallı adam gözlerimin içine baktı. Mubak« kak ki, onun da gözleri yaşlanmıştı: — Burada çok rahat edeceksin Vicdan, Burası bizim evden daha iyi... Dedi. İçeri girdik, Bir çok odalar dolaştık. En son Halil efendi elindeki kâğıdı bir odada bıraktı; göz- lerimden, yanaklarımdan öptü: — Haydi, Allaha emanet ol... Diye içten gelen boğuk bir ses çıkardı, beni bir tadına teslim etti ve ona rica etti: — Kuzum hemşire hanım. Bu çocuk - sizimndir. Ona iyi bakınız... şeri hisleri felce uğratan bir hayat. İkinci sene, yedi yaşımda Darülacezeden çık- üm, Tıpkı Halil efendinin evinden çıkış gibi.. Bir daha dönmemek üzere bir çıkış. Bu sefer de bir meymenetsizin peşine takıldım, onunla beraber çık- tım, onün evine gittim. Sanki, esir pazarında satılı- ğa çıkarılmış bir kul ve köle imişim gibi giyabımda peşkeş çekildiğim bu adam: Meğer, beni evine bet- leme almış. Yani: Mutlak, sahibsiz ve reysiz bir hiz- metkâr, Bu adam bir tip, karanlık bir örnektir. Ben onu asla unutamam. Küçük, yuvarlak, çiçek bozuğu, a- bus bir surat. Siyah üzüm gibi danuk ve koyu mör gözler. Kırçıl, kalın, salkım saçak kaşlar. Şiş, kırmı- lYahudi düşmanlığı; lngılıılerle Amerıka-r hların Bükreşteki teşebbüsleri Bükreş 15 — Yahudiler aleyhinde | yeni Romanya hükümetinin aldığı vaziyet üzerine Bükreşt&xi Amerika sefiri Günter başvekil M. Goga'yı ziyaret etmiştir. Amerika elçisi he- | le kendi hükümetinin - Romanyads | Yahudilere karşı alinan vaziyeti dik- katle takibettiğini söylemiştir. Bu- 'nun üzerine Amerika elçisi ile Ro - manya başvekili arasında uzun bir görüşme olmuştur. Diğer taraftan meb'usan meclisinde de âzadan Si- Töviç bir takrir verek Amerika hükü- metinin Romanyade yahudilere kar- lYenı bir teşekkül!, “Türk | tiyatro san'- atkârları birliği,, |leri |dan maksad, bir çok olur olmaz kim- adiyle bir cemiyet teşekkül etti. AM ND eeraNANAEDAN NN EaHNmDNN A HN iNELAN B ea sEnENEdENArENRaN NNN? Bir iftira kurbanı Yazan : M. Sevgi — — Manisanın güzel bağlarının bi — Nedir, anlatsana Dursun, de, güneşin tunçlaştırdığı dinç vü - | —— Fadime, o zaten sana yaramazdı. | cutlariyle, genç Mehmet ve emmisi- | — Norr Dürsün, sebeb.., y nin kızı Fadime güneş batıncaya ka- — Sülümiş'lü 'ebleidi yekikdş V dar çalışırlardı; Baraber büyüyen, | — *b,' l; yafkCİ: PKit GAŞ biribirlerine benziyen bu iki genç | UU bile olacak. H sözleşmiştiler, Fadime Mehmedin | Mehmed, ağır bir yükün amuzlarır olacak, onu askerlikten dönünceye (N9 yüklendiğini, kâinatın senki Ü- kadar bekliyecekti. Genç kızı dü - |zerine çöktüğünü sandı, Mahzun, a- şündüren bir mesele vardı, hatırla- |ğır ağır uzaklaştı. . dıkça daima benzi solardı. Bir gün, başı öne düşük, titrek bir sesle bu İdüşüncesini Mehmede açmış ve: — Ya beni başkasına verirlerse!. Diye ağlamıştı, Mehmet ise, ona: — Sen üzülme Fadime.. O zarnan N Keder ve gamıni dağıtmak - için, | Mehmed soluğu meyhanede aldı. | Fadimeyi görmeli idi, ona söyliye - | j 4 cek sözleri, öğrenecek ve bilmek is- tediği şeyler vardı. Başı üzerine ver” diği yemini bile N |tae. Diye teselli etmişti. Mehinet Fa- Fadimeyi.. evini nkapısında ço- dım(*_u mkı)îaluı candan zevıvn_rdu İsab öretken buldu: İti de göz göze Hattâ bir gün, hastalanan Fadime- | cimişlerdi. Kuvvetli bir. cereyana nin başucunda, bu temiz kalbli köy tutulmuş gibi sarsıldılar. delikanlısı oturup ağlamıştı. İşte ni- — MA hayet Mehmedi aske>e çağırıyorlar- SARIRa dı. İstanbula gelip, vatanına olan borcunu ödiyecekti. * Bir yaz sabahı... demek tutmamişe — Neden beni aldattın?! Mehmed vücudundaki bütün ka- nmiın ine toplandığını hissetti. Etem Dinçer Türkiyedeki bütün tiyatro san- atkârlarını, okuyucuları, Varyeteci- ine alan yeni bir cemiyet ku: rulduğunu haber aldık. İdare heyeti dahi teşekkül öden bu yeni kuru - mun başkanı Etem Dinçer cemiyetin gayesi hakkında Şu. izahatı vermiş- tir; — Bizim bu teşekkülü kurmamız- selerin sahneye çıkmalarına, halkın tiyatro ve eğlence zevklerini istig . mar etmelerine mani ölmak, hakiki san'atkârları himaye ve onlara yar- | dım etmek, ihtiyaçlarile yakından a- | lâkadar olmaktır. Nizamname ha - zırlanmış, cemiyet resmen teşekkül etmiştir, Bütün Türkiye dahilinde çalışan tiyatro san'atkârları, varye- | teciler, okuyucular cemiyete dahil- dir. Ve bütün san'atkârlar cemiyetin hüviyet varakasını taşıyacaklardır. Cemiyet ayni zamanda dışarıdan gelen artistlerle de meşgul olacaktır. Hariçten gelen gruplar evvelâ ce « miyetle temas etmek ve müsaade al- mak Mmecburiyetindedirler, Dışarı » dan varyete heyetleri getirenler de bizimle temas edeceklerdir.» Cemiyet şimdiki halde Turanba- rın yanındaki binada faaliyetine de. vam edecek ve varidatı için müsa- İlar. İkisinin de çehreleri sapsarı idi. |istekle çırpınan, iki kor dudak, N |bir arza ile, alaca karanlık içinde, |di gözleri kaybedinceye kadar salla- |buki Kim aldatıraştı? Hançeresini yırtan vahşi bir sese le haykırdı: | — Kahpo.. kancık... Fadimenin çehresi korkunun çize 'Tan yeri henüz kızıllığını kaybet- medi. Bütün gece, ikisinin de gözü- ne uyku girmemişti. Bağda buluştu- sını tadıyarlar- İlk defa ayrılığın dı. Uzun süren bir sükütu, Fadime | glerini taşıyordu, benzi beyaz "âr -| |yalvaran bir sesle bı)ımuşw kâğıddan farkı | — Çabuk gelecek m Mehmed?| .—. Ne diyorsun..:. Mehmed. t — Merak etme tez döneceğim.. Fa- | — Demek beni oyaladın, aldaöın | dime, ve evlendin... İ — Yolun açık olsun... | — Buna mecbürdüum Mehmed, « - Yüz yüze, göz göze geldiler. A ehmed, s * ini tamamlıyamadı, üzerine atılan Mehmedin bir ahtapot gib! boğazını sıkan ellerinden kurtüla * madı. Cansız olarak yere serildi Mehmed kin dolu nazarlarla, i4- renerek Fadimenin cansız cesedini — seyrediyordu. Hain sandığı zavallı — Fedimeyi vahşi gözlerle süzüyordu. ilk defa olarak birleştiler. Fadime başındaki yemeniyi çıkardı, Mehme- dı, yaşlı gözlerile güneş doğarken ©- vine döünyordu, * Mehmet henüz askerliğini bitir - memişti. 'Tifoya yakalandığı - için hastahaneyo - kaldırmışlardı.. Epey zaman ateşler içinde kıvrandı; fakat talii onu, sanki bir faciaya âlet, bir iftiraya kurban olmak için öldürme- İmişti. Hastalığı Manisaya dönmesi- ni uzun zaman geciktirmişti. Fadi- meye kavuşacağını umarak, Mehmed sevinçle Manisaya dönüyordu. Hal- Fadime çoktan evlenmişti. Fadimede ötenberi gözü olan deli- kanlılar, bü gecikmeyi bir ganimet bildiler. Bir netice gayesi ile, şu ya- lanı ortaya attılar: * Zavallı Mehmede de cimmet geldi Doktorlar iyileşemiyeceğini — bildir- dikleri halde, ona boş vere şifa bul < — mıya — çabalıyorlar. - Timarhanenin bir köşesinde gece gündüz, hep Yı— dime ile meşgül. Onur — Alçak.: - Kahpe.., Diye mütes — madiyen 'ör. > Mehmed bir iftiranin, Fadime de ,bir iftiraya kurban gitmişti. eai eaaamimai nnni Evlenmeğe kalkan bir İngiliz | Londrada Rişard isminde yirmi biif — yaşlarında bir genç hiç bir müna- © sebeti olmadığı helde deniz subayi miş, fakat uzun müddet Mehmedin |kıyafetine girmiş, eline de bir kılıç dönmeyişi, onu bu yalan hakikate i- (alarak sekakta dolaşmağa başlamı nandırmiştı. Bu süretle, kasabanın (tır, Rişard hakkında tahkikat yapı tanınmış ıenzinlenr_ı_d“ Hasan ağa- Jarak kendisinin nikfih dairesine mü” | ;’: “’ıı('; 9"]”';'1“" ""d'"'"’ kolay- “çacastla genç bir kızla evleneciğini ıhşolîm:dwy:'dnA Seğlk ELİRRÜLi söylediği ve buna dair lâzim gelen ğt Düremat risğll, Jkâğıdları doldurduğu anlaşılmıştır. —. Hot peklik Mehindd Nihayet söylediği kız bulunarak kı S Blsrballir, Tizrirt, İfiyet ona sn.—ulmu"ş fakat kız Rişard'i — Ne var, ne yok. Fadimeden ne |tanımadığı gibi böyle bir izdivaç mes © AM ç selesinden de hiç haberi olmadığın! — Dursun şaşaladı, nasıl bu acı ha- |süylemiştir. kikati Mehmede anlatabilecekti. Genç delikanlı mahkemeye sevk — B edilmiş ve nihayet aklı sakat oldu- ğu anlaşılarak bu yolda verilen va” — Mehrmed İstanbulda evlenmiş, artık kasabaya dönmiyecek. Fadime evvelâ bu sözlere kanma- mereler yapacaktır.> ma bir burun. Enli, porsuk — dudaklardan” aşağıya sarkon bıyıklar. Kılı çok, beyazı az, mat - bir yüz, — Ne var Dursun? — Hiç... porla kurtulmuştur. Hele bazan yemek yerine daha çok da; dim. Hem de sıra dayağı. Kaynana emrederâ — Kız., şuradan siyah makarayı getir.. ü Bir saniye geç getirdim mi?.. Sille suratım$ faerdi. Arkasından evin hanımı bir şey söylerdi : — — — Vicdan, çocuğu uyandırmadan beşiği salla... Elimde ip, boyuna salıncağı soallar dururdum. — a'akat, çocuk uyanıverir. Haydi bakalım, bunu uyan* dıran sen misin?,., Anne çocuğunun uyandığına KF zar, söylene söylene kucağına alırken: — Gözü kör olasıca... Diye bir iki şamar da bana atar, Bu sefer, bfl ağlamıya başlarım. Eğer, efendi evde ise o gelir: — Kız hburası bayanın çiftliği değil. Aç gözüs nü.. Nazlanma.. ha., der, bir iki tokat da ondan yert zi göz kapakları; dökülmüş kirpikler. Uzun ve olurt. Çirkinlik bu kadar olur değil mi?,, Sonra da, haleti - dim. ruhiye: Zayıfken bir köpek, kuvvetli iken en küs- tah bir mütecaviz. Boyu kadar aklı da kısa, Evi hem çok kalabalık, hem de karma karışıktı. Karısı, kaynanası, dört çocuğu, halası... En sefil günlerim bu adamın yanında geçti. Sa- bah namazı uyanır, mangal yakar, öğleye kadar çüy kabları ve bulaşık yıkar; öğleden sonra da akşama kadar en küçük çocuğa, Ali'ye dadılık eder. Beşik sallardım. Benim için ayrı bir tabak ve bir kaşık ayrı ye- mek de yoktu. Yemek yenir, biter; sonra, tabakların dibinde ne kalırsa ben onları sıyırırdım. Yarı aç, ya- rı tok, *kokan bir yorgan ettim?.. Hayreti, Böyle çok günlerim oldu. Büyük çocuklardaf çektiğim de başka. Bâri, her gün bu kadar hırpaâ” landıktan sonra geceleri rahat ve bol bir uyku uyu” yabilseydim?.. Bundan da mahrumdum. Buna da mü” tehassirdim. Çok geceler gözlerimi ovalıya ovalıy$ uykumu dağıtmıya çalışır, kendimi güç tutarak vVE” rilen işleri yapmıya uğraşırdım. Yatacağım za!l da gider, en üst kattaki sofada altima bir çul serefi başıma bir minder koyar, üzerime mitil ve Teş gi şımda saç ağartan bu meşekkatlere nasıl tahamnt'” çeker, ölü gibi uyurdum! Yedi yâ” (Devemı var)