fEski bir akşamcının defterinaden j Yazan : Şimdi de sekizinciye geçelim: Semtimizde (Avcı Todori) deni- ten uzun boylu, siyah, palabıyıklı kırk, kırk ik biri ve onun (Ka- tina) denilen ihtiyar, şişman ve fal- cılık yapan bir anası vardı. Hayatta insan namına hemen baş- ka kimseecikleri olmıyan bu ana o - ğulun dapdaracık evlerinde iki dü- züneden fazla da köpek vardı. Bu köpeklerin içinde halis, Seter, Pu - 1 en kiymetli, en güzel av köpeklerinden tutun da en çirkin ba- yağı sokak köpeklerine kadar hangi x-<ıddm isterseniz hepsi bulunurdu. Sonra içlerinde ön beşini geçmiş ihtiyar, kör, topal, sağır, kuyruksuz kulaksız ve uyuzundan henüz yeni | doğmuş, yumuk yümüuk yavrulara kadar türlüsünü görebilirdiniz. En | kıymetli ve en güzellerinden de. rsiz, en çirkinlerine kadar bu hay- vanların hepsi de pis mi pis, murdar mı murdar, kokmuş mu kokmüştü. Zaten bunların sahipleri, veli nimet- leri (Todori) ile anası (Katina) da pislikde, murdarlıkta, kokmuşlukda onlardan hiç aşağı kalmazlardı. Öy- le ki bti evin önünden geçen insan- ların çoğu oradan geçerken burun - Tarını tıkarlardı. | 1 iki düzineden fazla köpeğin ve- | linimetleri olan falcı (Madam Ka - tinka) ile oğlu (Avcı Todori) yaman ayyaşlardandı. Kış yaz, gece gün « düz, sabah akşam bu ana oğul boyu- na içerlerdi; amma ne lolursa içer- lerdi. Rakı, şarap, konyak, mastika.. ne bulabilirler, ellerine o gün, o sâ- at ne geçirebilirlerse onu yuvarlar- | ranmamış yağlı saçları, salkım z başlarından aşağı sarkan davul göbekli (Madam Katinka) i- çin mahalle kadınları (Cinli karı) derlerdi ve ona arasıra fal baktır » mak içi makarışıklığın, pi kokur bitiremez : — Şeytan gi içeriye, papuçsuz tamamlarlardı. mlerinde sabah- zuna, — torbasını ni alır, koltuğunda koca bir binlik rakı, ya- | hut konyakla caddeyi tutardı O Iyu kadife kalpaklı, kapkara, pala- bıyıklı Todörinin yanındaki — sadık tirberlerile böyle tüfek omuzda, « sırtta, binlik koltukta, tozluk- | lar dizlerde heybetli heybetli ava gi- Cişi pek görülecek bir şeydi. Fakat, çocuklar onunla kat'iyen şaka et - mezler, kendisine küüüp! diye bağı- rıp limon kabuğu filân atmazlardı. Çünkü herifin yürüyüş manzarası | cok elddi, haşyetli, biraz da korku- tucu idi. Onun önü, ardı, yanısıra yü- rüyen sadık emirberleri ufak bir iş- marla insanın üzerine atılıverirlerdi. Todoriyi av mevsimlerinde sabah- farı böylece ava giderken gören ya- bancılar öonu adeta bir kır serdarı, Makedonyalı eski bir derebeyi, kü- Çük dağları ben yarattım! diyen bir kahraman sanırlardı. Fakat onun ıl'ı.-m—hrı ıhcıkuın!ıku ayni (- şama kadar | 66 Nu mııılı İamermaminl ae nei leukluk, bi Osman Cemal Kaygıl' tamamlamıştır; hat- Çiçoz, Çıfıtburgaz, Kallfa köyü gibi meyhaneli köylerin her birinde de üçer beşer duble çekmiş, ekstra ekstra bulut olmuştur; o ka- dar anzarotun kendine verdiği hız ve coşkunlukla mayası hep içki ile yuğrulduğu için gidişte ol- duğu gibi Ağnüşti y palanma filân yok... Adımlar dönüş- ne, gidişten daha sert, daha çevik, daha askervari yine uğu halde saba omu- İtuğunda dolu götürdüğü siy lik meydanda yok. nerede unutmu: torba yine bomboş... Dönüşte bazıları ona gaorarlar: — Yahu, sabah ama kadar bir. şey vursmadın mi? Kim bilir onu onTa - sırtındaki - Vurdunı & BİNİ meze yaptı — Kocakarıya hiç bir şey sakla- imadın mı? Bol ceketinin iç cebinden ya bir karga, yahut saksağan ölüsü çıkatıp göstererek : — İşte kocakarıya da bunu sak - Hadım!, tştesikiz okuyucularım.. size ço » z da pek toy gençlik za- manlarımda içkiye, sarho; rin, manzaraların ve anlardan almış olabildi 0 zamanki intıbaların en canlı, en renklilerinden dokuz İparça. ine ve alın size içkiye, sarhoşluğa, akşamcılığa dair büsbütün başka ve yepyeni bir safha : . y İLK İÇKİYE NASIL BAŞLANIR? «Her şeyde kadın parmağı arama- hdır!» Sözü riyazi bir keskinlik gibi, bel- ki bir gerçeklik ifadesi olamaz, Fa- kat her şeyde değil de birçok de eskiden bu kadın parma; mak İnun İye başlamakta bir kadın parmağı, yahut bir kadın aramak, hakikaten pek te aykırı bir şey olmaz sanırım. Herkesin içkiye başlama- ve alış- | masında da böyle bir kadın parmağı rvır miıdir? Kadının pek yakindan |parmağı, yahut tırnağı veya fiskesi yoktur amma braz uzaktan birhayli tesiri vardır gibi... Düşünün, ayni yaşta biri sarışın, |biri esmer iki delikanlı henüiz on do- |kuz, yirmi yaşlarında kendilerinden bir iki yaş küçük bir kızı seviyorlar. | Amma nasıl seviş, tam anlamile plâ- tonik denilen o zamanki sâfiyane se- VİŞ... Kız bundan haberdar ve o da bu iki delikanlının sevgisine bakışlari- le, göz süzüşlerile, hafiften tebes- | sümlerile mukabeleden geri kalmı- yor. Fakat, üç köşeli olan tarafeyn bü sevişi yukarıdaki şekiller- den bir adım ileriye gidemiyor (Devamı var) ede, CASUS Nakleden : Celâl Cengiz — Demek ki, mutlaka sonin git - | mon lâzım hasa? — Evet.. bana müzaade ediniz de gideyim. Yarın yine gelirim, kazret! Kaşlarımı çattım ve pipomun du- | manları arasından Hintliyi dikkatle | tetkik ettim : — Alanama, sen nerelisin? — Bombaylıyım... | — Bombaylıların hepsi de senin gibi azimkâr mıdırlar? — Hintli gözlerini kapar gibi yaptı ve elleri karnında cevap verdi : — Azmimizi ilade eden ne gibi şeyler gördünüz? Sağ elimi derhal ceketimin cebi- e soktum : — Mis Kraos'un esrarını, aradan bir sene gectiği halde henüz hiç bi- riniz ifşa etmediniz ! Hintli, gözünün ucile çehremdeki gigilerin manalarını okumıya çalışı yordu — Zavallı Mi Kros, dedi, kemik- İleri bile meydanda yok... — Ne oldu ? Hiküâyesini dinlemedipiz mi ?.. |Arslanlar, kemiklerini bile yediler. — Güzel uydurulmuş bir hikâye.. Miyor müsun? edilir mi hazret? — Çok doğru söyle Benim de gözümle gördüğüm ve ku- lağımla işittiğim bazı hal — Sizin gördüğünüz ve işli hakikatleri bilmem.. fakat, bütün bunların tevkinde, muhakkak olaa mdi dönüşte sabah- | *” İkinden âüha heybetli, İşetlidir. Üstelik herifi |: | Hava yolculuklarinda ' Kadınlara hizmetçilik, Mürebbiyelik açıldı. (* üucü sayfadın devam) decek Jemniyetli ta vasıtalara malik yareler hazırladı. atte üç yüz kilometre yapan bu yeni tayyarelerle iki şehirarası ndaki 4500 kilometrelik ne, 19 saâte indi. rinde beşer dakikalık bir te- ü sabah 'T de San Tı.'v'ıre ket ederek 19 saat &c yorka inmektedir Seyal Bi b edilmi etrelik muazzam bir y ular, hattâ bir seyahat y müyorlar, Çünkü, yare, bütün kofnar imkânlarını, jçinde cemeden Küzel bir otel haline konulmuştur. Burada her şey düşünülmüştür: ma- dern könfor, radyo, elektrikli traş makineleri, sösyele oyunları, dot. Nevyorktan hareket çay saali ve (akşam gazetelerini gözden geçirme zamanına rastlamaktadır. Nashvil- lede yemek yenilir ve yatılır. Ondan sonra, uykudan başka şoktur ve San Fransiske yazdan öon dakika evvel sıcal | uyumuş larının fen güzel buluşu <«hava hizmetçileri» |air, | Günün birinde Şikağo gazetele - İrinde çıkan bir küçük ilân, Nevyork- Çilik etmek Üzere ev - işlerini bilen hati tam bir genç kadın arandığı- |m ilân etmişti. İd. müracaat ederi dokuz kadın arasında Polly iminde çok güzel angaje edildi. Polly bu hizmetinde |o kadar muvaffak oldu ki, dönüş se- tini hizmetçi sıfatiyle değil, fa- kat bilet ücretini ödiyerek yolcu bi yaptı. Daha £ numaralı yatağın sah |bir bankerle nişanlanmıştı. Bu ha - ber bütün Amerikaya yayıldı ve'ha- va yolları idaresinin ikinci İlânma bin talib müracaat etti. mdi hava hizmetcilerinin |yarelerdeki hizmet şekilleri kayı! ra l)abhı.m r. Bu vazfeyi gi İkadının hasta bakıcı, çocuk bakı 'ırıçı ehliyeti. 1 briç bil- 'e |mesi, hattâ cerrahiden bile bir par- H ça anlaması şarttır. Sonra canları sı- |İkılan yolcuları eğlendirmek için iyi konuşmasını bilmek, hoştohbet bir nedime olmak Jâzımdır. . Hava hizmetçileri üniforma gi - şyerler, fakat bunlardan biri tarafın- dan şekli çizilimiş olan üniforma vü- Jeutlarının bütün güzelliğini meyda- |oa çıkaracak kadar ahenkli ve sıkı- dır. Amerikanın ilk hava Yhizmetçisi olan Poliy ilk seyahatinde evlenmiş- ti. İkincisi olan Mary, ayni muvaffa- |kiyet için dönüş seyahatini bekle - mek mecburiyetinde kalmıştır; ilk elli hava kızı sekiz günden az zaman zarfında evlendiler. Bu rakam kâfi derecede beliğdir. Önun için Ameri- kan hava yolları idaresi, artık yeni bir hava kızı angaje etmek için ilân bir şey var: avallı Mis Krosun yer yüzünde bir mezarı bile yoktur! — İşte bu söz( bütün söyledikle- Tinin içinde, en doğrusudur, Mana- ma! Mis Krosun mezarı yoktur. Çün- kü kendi imemiştir!. — Aslanların ağzında parçalanan imsanların tekrar hayata kavuştük- larını me söylemek İstiyorsunuz ! Fakat, karnından bu kadar ıstırap çeken bir adamla alay etmekten ne zevk duyuyorsunuz, hazret? | Bira zşiddet göstermek zamanı gel- fmişti : — Bu masalları bırak, Manama !.. 'dedim, Mis Kros nerededir? Bana ondan haber ver... Hintli, itidalini kaybetmemiye ça- hşarak : — Mis Kros aslanların midesinde uyuyor ! Dedi. Tehditkâr bir vaziyetle yanına sö. kuldum : — Bir yerde #yuduğu muhakkak., * |fakat, aslanların midesinde değil, Oradan Gaha geniş, fakat orası ka- dar sıkıntılı, ziyasız ve havasız bir İyerde değil mi? | vı'ıkvo' tabl - bir kız bu iş için | Fırlayan bi Düğme (5 inci sazfadan devam) me alacak ve miss kalkıp sifonu sı- kınca basacaktım... Nihayet ilk temsil günü gelip çat- tı. İtiraf edeyim ki, heyecan ve telâş alevleri kalblerimizi yakıyordu, He- |le benim... Düşünün bir kere, bugü- ne kadar bi lilik yapan ben ve r Bir bülyanızın hakikat olacağı daki hislerinizi hiç incelediniz mif Tahlil ettiniz mi hiç! İkimiz de divanın Dananı Sahne hayretini istündeydik. rissettim, Ondan sonra da ini de anladım, Sevinçten çılgın, zanmı: — Harikulâde! — Çok muvaffak! — Görülüp dinlenecek şey! — Ne de içli!. Gözlerimi Missin gözlerine dik - Âşıklar gibi bakışıyoruz. Ya - kolumu üzatıyorum, dü arıyorum. Körolası şeytan! d yök, araştırıyorum, yastıkların altı- kenarlarına |Düğme nerede?, Şarkı devam ediyor, fakat düğme bir fürlü elime geçmiyor. Şarkı İvam ediyor, bakışma, alâka devam ediyor. Ben de araştırıyorum: Düğ- İme yine yok! na, Fatkediyorum, — gözlerimdeki a |alevleri sönmiye başlıyor. Hissedi - yorum, gözler Şimdi gelelim, işin ikinci partisi- |San Pransisko hava hattında hizmet- |rimdı ;x: F.ıc.:n.. İnuz felâketi anlıyor musu - Aşk sahnesini öyle heyecanlı, hoy- İrat bir şekilde oynamışız ki, düğme | İ miş... Amma nereye?. Hangi cehennemin bucağına?, Elim araştırdıkça titriyor, gözle - jrim gittikce şaşılaşıyor: Su.ş' bakan bir aşk!. gayti tabil bir şey öl » n sezdiler. O dakikadaki ha- lım cidden görülecek şeydi. Gözlerim missin gözlerinde, elle- rim yatakların altında terliye !rh- ler araştırıyorum. Miss de S;ılonda kahkahalar çınladı. E Rasminle Miss beni teselli etmek için tam iki saat uğraştılar. Ben ağ- jtyordum. Göz yaşları arasında di » |yordum ki: | — Israr etmeyin bir daha sahneve kmam sleğim, san'atim mah- voldu. Rezii, maskara oldum. | O gece elektriği söndürmek vazi- fesi makineciye yüklendi. Ve ertlesi gece oyun yolunda oynandı. (Amma, o gün bugündür «Sone lar- jdan korkarım. Bunun için, itirafı - min, bü yazımın «Son» u yoksa beni |mazur görün! nnni muranmanımnın rmek ihtiyacım duymamakta, sa- |dece kayıtlı yüz bin talip arasından en münasibini seçmekle iktifa et . mel | — Benimle alay etmeyiniz, hazret! İlsuraplarım artıyor... | — İtiraf et, Manama! İtiraf et ki, İMis Krosun kalbi çarpıyor ve o as- İHanların midesi kadar sıkıntılı ve havasız bir yerde yaşıyor.. değil mi? | Hindli biraz daha kıvrıldı ve: — Bana iftira ediyorsunuz! Diye bağırdı. Ben de bağırdım : — Çabuk söyle, Mis Krosu nereye İkaçırdınız ve şimdi nerededir? — Bilmiyorum. . — Artık ölmedi diyemiyorsun! O muhakkak yaşıyor değil mi? — Bilmiyorum, — Mis Krosu kaçırmak için genç averin karısını aslanların ağzında | riyorum! Seni ö .umdı—n kıvr*ır.ıca- pım' Söyle bakayım, Mis Kros şehir orsun., demek ki, o İBombaydadır. Peki.. fakat onu Bom- İbayın hangi köşesinde bulacağım? (Devamı var) bakıyorum: — Yok! | Arkadaş — Doktor... hastalık.., — Bir cevap vermiyeceğim — Tehlike var tai? — Zannetmiyorum. Daktoruün ellerine sarılarak. - Onu kurtarmak — ihtimali yok mu? Muhakkak ölecek mi? - Zannetmiyorum. rum dedim ya belli ol- yorsunuz? — Körkma.. merak etme.. 0 kadar mühim değil. Ve sonra selâm vererek uzaklaştı İNejad kapının önünde yalnız kaldı. | Biraz tereddüt etti. İçeri girerek Nezahati görmek is- 'a doğru bir adım attı. yaşlı bir kadın oda - dan ç.ı.mwıu Yabancı bir erkek ile karşılaşmanın verdiği korkuyla ir- kildi sonra: — Ha!.. Sön misin Nejad? Ben de a haber gönderecektim. Nezahat sabahtanberi seni soruyor. İçeri gir- İzene ne dudruy Nejad sarardı. Korkulu nefesleri — Nezahat benden bahsetti mi dedi. Ş - Hayır sadece seni sardu. H İsen gir ben de gelirim. Amma pek |gürültü etme şimdi biraz daldı. Nejad uzaklaşan teyzesine bir ke- te baktıktan sonra ağır ağır sessizce odaya girdi, Oda loştu. Akşam olu - yordu. Ni t yatakta yatıyordu. Gözleri kapalı yüzü sarı idi. Sessizce sedirin bir kıyısına çök- İtâ ellerinin arasına başım koyarak |düşünmeğe başladı. S Hatırlıyordu... Evet.. uzak olmıyan bir mazi bütün canlılığı ile gözleri- İnin önüne geliyordu. Babı ten sonra yalnız kalan Nojadı işte bu odaya getirmi: Ona bir anne, baba muamele: lardı. Ah. İbu Hasibe tey ç bir kadın idi. Her gün Nezahet ile birlikte mektebe gider gelirlerdi. Fakat son- İra ne olmuştu? Ha!.. tamam: Eniş- O zaman Nejadı, 'gisi çökmüş, biribirlerine sev, ardı. Günler, aylar yeç- vaşkın uçurumu olan gü- 'nahı işlediler. het annesine, Ne- İjad da, teyze bunu açamadı Lâkin Nezahet gittikçe kendinde te- İhavvülât hasıl olduğunu ve bir gün Jannesinin bunları anlayacağını ileri |sürdü. Nejadın çok sevdiği bir tek arkadaşı vardı; Mustafa, Ona danışabilirdi. G derdini İyana yakıla anlattı. Fakat Mustafa, bu hödiseyi onun gibi ciddiyetle karşılamadı. Bilâkis güldü ve : Aşkolsun be Nejad.. bu mu der- din ?., dedi. Sonra koluna girerek şaşıran Ne- jada : — Bir saat sonra sana bir ilâç ve- receğim.. onu yutsun, bir şeyi kal- maz Yalnız teyzeni evden almanın yolunu bulmak lâzım.. dedi. Sonra”başını kaşıyarak buna da bir çare buldu : - Merak etme, onu da- buldum. Annemi göndereyim, alsın, bize ge- tirsin. Ha.. ne dersin? | — Amma, amene.. | — Yok canım; çocuk musun.. böy- le şey söylenir mi?.. yüzünden Yazan : M. Sevil | Ayrıldılar, Nejaâ odadan hi İzahet te yataktan kalkmıyorduk tık bu işin saklani ştı. Nejad, utanâ, sıkili Zavallı kadın bif ya ve bir gün evvetetiii haber vermediniz. Diye saçlarımı |Artık en geçmişti. Nezahtt, ün zayi ettiği kandan ölüm ğnc _) elbedilen dıkl#ft; |bir cevap vermeden gitmişti. ç Nojat böyle düşünüp dururkeli ü zahet gözlerini açtı. Doğrulmak tedi * — Nojad!. — Ne var rahum? zahet !, Lâkin Nezabet, gözlerini |kapamıştı. Nejad, dizleri |düşerek kı_ııı.na ? Nezahetl. Ne hayatf ietünt ””'AL nde hâlâ göz $ € bir kere baktı. Sonra itti. Onu bir daha «Barlı9d? |kimse görmedi. n ğinişemeeerörer İşın şaka tarafi (5 inci sayfadan Mp rakkinin umumit kâtibi iken bİf Cemal paşa bana: n — Canım kardeşim demişti. S“*'._ Naci lullah (seslenir) Horü daba W ne tıraşa başlama!... Osman Cemal bir müddet zamak istidadımı gösteren münü' İşayı kesmek için tekrar başıni İdeden çıkardı: i — Yahu Mülâyimle Hintliyi â reştirmiyoruz. Bu Karagöz oyü ü Hacoyvadla Karagöz — yalantı' dövüşlyarlar.. Ne de kavga Tetf lısı imişiniz be | yahid Ramiz — Susalım da süküZ İnetle seyredelim. Kim galip onu alkışlarız. Etem İzzet — iyyen iltimas yapılmamalı. | “Nizameddin Nazit — Etem, SS ğum, sen daha toysun.. öyle h€f | fa karışma! Kâzım Şinasi — summkıw“' X zı değil, söylesem tesiri yol Biz kemali sükünetle ııeyrw - |efendim. Seyredelim ki hakikat İdana çıksın. Barikai hakikât demei efkârdan çıkar. Orhan Seyfi — Doğrudur. V"u nakliyenin frenlerinin bozuk Od öçdet ğunu her zaman müsademt Janlamıyor muyuz?. Kâzm Şinasi — (Devamla düşel vazifemizi yapmaktır. |miz de tavşana kaç, tazıya İmektir. Esad Mahrmud Karakurd — jsan akşamcıların zihniyeti.. (Matbuat sevüsü — buradâ bitmiş değildir.. Oyuna Y rayamızda devam Paris sergisi dı'" edecek 1937 senesi Paris sergisi $f e İkadar 10 milyon sterlin kazâlif İtirmiştir. Fransız maliye VEİaşü nin verdiği karara göre seffi p İsenesinde de açık bulunacaktir: t ga nız serginin kışda kapanari tekrar açılması muhtemeldir. P NEOKALMINA, GRİP - NEZLE -N DİŞ AĞRIL EVRALJ - BA5 i ARI - ARTRİTİZM. G SAÇ L , K Baş, diş, nezle, ve bülün — ağrılarınızı İsim ve grip, romatizm? derhal keser. Icabında günde 3 kaşe a'ınabilir - markaya dikkat. Taklitlerinden sakt9!