; Hin parasını vermemek için çıngar | Tefrika No: 54 © —- SONTELGRAF — 24 Ağustos 1937 Yazan: M. Süleyman Çapan İSTANBUL Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur Boğdularmı? Dayaktanmı öldü? Elindeki hbıncıyi Hurşit reise uzatarak dedi ki: “Beni öldürecekmişsin, Okuyucularla Başbasa |Rami | Otobüsleri | Azaldı | Ramide oturan bir okuyucumuz ya- Tıyor: «Şimdiye kadar buraya işletilen o- tobüsler 9 tane iken, iki gündür han- | | gel, Tari! Sevişmek için, buradan daha sessiz ve uygun bir yer bulamayız..., ği sebeple olduğunu bilmem, bun- lar iki taneye indirildi. " Rami, şehre civar ve işleri şehirde Ş_ü!gxnşrgqıS&rayındq KUDÜS KIZLARI Tefrika No: 149 Yazan: M. Necdet Tunçer i | Tamara hassa zabitine sesleniyordu: “Yanıma al öldür bakalım! ,, Eski tulumbacı reislerinden ve İs- tanbulun tanınmış kabadayılarından Beşiktaşlı Eşref reis fiyakacı kaba - dayılar hakkında şu malümatı verdi; — «O zamanlar fiyakacı kabada- yılar şunlardı : Burunsuz Ömer, ar- pacı Nuri, kantarcı Salim, Aksaraylı Baha, Avratpazarlı köşlü Ahmet, Ci- balili Murtaza, Fatihli kör Hüseyin, telgrafçı Tahsin. Bunlar bir aralık işi o kadar azıt- tıdâr ki, kendilerini dev aynasında görmiye, güya itibarlı birer adam elmuşlar gibi avurt zavurt etmiye, çalım, kurum satmıya başladılar. Hattâ fiyakacılıklarını, cakacılıkla- zını, şuna bunar tehdit vasıtası ol - duklarını, kumarhane, kerhane — ve meyhane gibi yerlerden yediklerini, Biydiklerini, içtik unutarak, meşhur on ikilileti istihfafa kalkış- tılar. İşin asbını ararsan on ikiler de fiyakacı alayından başka bir şey de- Bildi ya!.. Fakat, bunlarla aralarında Gağlar kadar fark vardı. Burunsuz Ömer ve arkadaşları; (Arap Abdullahı kendilerine reis se- çerek bir kabadayılar derneği kur- dular. Ömer, Abdullahın müsteşar- lik vazifesini, Aksaraylı Baha da baş musahiplik işini görüyordu. Arap Abdullah oturduğu yerde bunlara emreder, vazife veri: ye beriye saldırır. Onlar da kapı kırar, ev taşlar, taban teper, meyhanc bo- zar, kaba kaba entrikalarla şunu bu- nu ele geçirir, hepsi bir araya gelip sdam döverler, bu arada Abdullah l ta dolabını çevirir, dalaveresini dön- Gürür, istifadesine bakardı. Abdujlah çok kurnaz bir adamdı. Kendisi gibi kabadayı geçinenleri biribirine düşürür, biribirile kavgalı, bıçaklı yapar, sonra barıştırmak için racon keserdi. Dostundan ayrılanlar, arkadaş dostu Hle gi dan polise yardım etmek İsteyenler, döst tutacaklar, dalma Arap Abdul. laha başvururlar, onun fikrini alır- Jar, daha bu kabil birçol meseloler için ona racon kı di » Fiyakacı kabadı ar çok yüzsüz yden utanmaz- işi hemen lâ- bir misal vereyim : Fiyakacı kabadayılardan Köşlü 'Ahmet bir meseleden piyastos olmuş, | Bahkemeye vermişler. Reis sormuş : — Sabikan var mı Tereddütsüz cevap vermiş* — Yok!.. Bunun üzerine reiş kâtibe emret- Miş: O da okumiya başlamış. Beşin- ci, altıncı, sekizinci, onuncu, on ikin- ci sabıkalardan sonra reis kâtibi dur- GBurmuş, Ahmede sormuş : — Bunlara ne diyeceksin?. Arsız arsız gülerek cevap vermiş : — Bunlardan ne çıkar?, Eski şeye ber.. Yeni işe bakalım! Bunları en ziyade yıldıranlar «Kı- Şakçı> lar idi. Bunlar, hiç bir zaman kerhanelerde « belâlı» yani zoraki zampara — vaziyetinde yaşamamış - fardı. Meyhanelerde, içtikleri içki - Çıkaran, raconsuz iş gören, edepsiz, rezil, çirkef, sulu, utanmaz, haysi - yetsiz insanlar değildi. Namuslu çap- kınlardandı. Fiyaka ve cakadan nef- ret öderlerdi. 'Yürekleri söyler, göz- feri hiç bir şeyden yılmaz, icabında ##ekiz on kişiyi önüne katıp kayala - #ıkları balde, ne meyhaneden haraç alırlar, ne de kerhanelere asılıp be- (dava gecelik kalırlar, ve ne de me - tezori dost tutup, kadınların kazan- dıkları paraları ellerinden almıya * tenezzül ederlerdi. » Çok defa fiyakacı kabadayıları bo- Karlar, fırsat düştükçe şu sözlerle tahkir ederlerdi * — Bana iyi bak !.. Bu yaşa gel - ddim, benim kursağıma daha orospu Tokması inmedi, Anladın mı?, Kafa- na dank etmediyse, sonra ben anla- * tırım... Haydi kır boyhul (galarla boğuşarak ilerliyen gemileri Arnavut Kâmil, Yenibahçeli —Deli Kemal, (üç dört yıl evvel bir sandal |kazasında boğuldu), Mehmet pehli- van, Karakaçan İstavro (cesur bir Rum kabadayısı idi. Kızlarının fahi- şe olması arına dokunmuş, bu yü: den kendini öldürmüştür), İstinyeli Salih, Şeyhli Mustafa (Mahmut Şev- ket Paşanın katli meselesinde 'alâ - ikası vardı. Fakat yakalanmadı, kaç- tı. Gıyaben müebbet kürek cezasına mahküm oldu. Pireye geçmek üzere bir Rus vapurile limana geldi; zabita duydu, Polis Müdürü Azmi Bey bizzat vapura giderek Mustafa- fyı aldı. Sonra ne oldu?.. Bu noktayı Jaydınlatacak hiç bir malümat yok - |tur. Yalnız o zamanlar, Mustafanın da bir gece Bekirağada boğulduğunu, dayaktan öldüğünü söyleyenler ol- |du. Ve bu rivayet herkesin ağzında faştı durdu), Kazak Mehmet, Ka- |dayıfçı Ali (Umumi harpte hapisha- neden alınarak Yakup Cemilin çete- sine verilmiş, muhtelif cephelerde bulunarak faydalı hizmetler — gör - müşlerdir. Bilâhara ikisi de şehit ol- du), Babahaydarlı meşhur kel Eşref ağa (On ikiler biletçatmıya cesaret edemez ve hatırını çok sayarlard Eşref ağa hiç silâh kulanmazdı. Dai- ma yumruk, sopa, iskemle ile adam överdi, Kendisine, arkadaşlarından | İbiri «Mahbup dost'» dediği için müteessir — olmuş, — kederlenmiş, l kuyuya atarak intihar antaşlı Cemil pehliv: bet kürek cozasına mahküm ölmuşs tu. Mütarckede İstanbula döndü. Bir gece Beyoğlunda kumarhane işlet. miye başladı. Bir gece Refi Cevat, Pehliyan Kadri, Çoban oğlu Zeki ve arkadaşlarının idare ettiği ve kendi- sinin de ortak olduğu Bi anda, Doğruyoldaki Anadolu klübünde'bah- riye zab den Hulüsi Boy tara- fından öldürüldü. Bu katil hâdisesini ve sebeplerini ayrıca yazacağım) en başta gelenlerdendi. Pehlivan Hüs Janlatayım ; nün bir vak'asını & *Devamı var) Tefrika No.: 49 Sabahleyin güneş doğmadan ge - milere atladılar.. Dört büyük yelkenlinin ©o sabah Feluce limanından ayrılışı çok hazin olmuştu. Jüzetta ile Hacer, Rüstemin arka- sından göz yaşı dökerken, Ayşe de başını yatlığı pencereye uzatarak, Muradın yelkenlisini seyrediyor ve ellerini göklere kaldırarak : — Allahım, sen Muradı bana ba - Bışla! yordu. İkinci kısım Papanın donanmasını arıyorlar. Kara Mustafa dümen başında, dal- seyrediyordu. Murat Reis güvertede dolaşıyor.. yelkenciler direklerin üstündeki dü- ğümleri yokluyor.. fırtına gillikçe artıyordu. , Türk korsanları Feluce'den ayrı- hrken, limana gelen bir Arap balık- çısı Murada şunları söylemişti : « — İki saat uzaklarda yüksek kü- peşteli bir kaç gemiye rasladım. Sa- hil boyundan gidiyorlardı.. Murat bu malümatı alınca, baltıya doğru dümen kırarak, balıkçının gör- düğü gemileri takibe koyulmuştu. Kara Mustafa dümen başından ay- rılmıyordu.. ara sıra Rüstemin gür sesi duyuluyordu : — Yelkenlerin iplerini sıkıca bağ- fotup sabah akşam buraya gidip ge mek mecburiyetinde bulunan bir çok vatandaşın oturduğu bi Bgündür, yalnız iki otobüs işletilmesi yüzlnden sabah ve akşam otobüs du- İtak yerlerinde büyük bir izdiham 0- Hüyor, bundan başka sabah İrine gidenler, akşam evlerine dö - «AMON KRALİÇESİ BENİM ESKİ DÜŞMANINMDIR!. Tamara, Süleymanın Amon Krali- çesile anlaşmak ve yeni bir dostluk muahedesi yapmak istediğini öğre- Dince, tekrar paçaları sıvayarak sa- ğa, sola baş vurmıya başlamıştı. Tamara: — Amon Kraliçesi benim eski düş- manımdır, O, kocası öldükten sonra büsbütün şımarmıştır. Şimdi de elini Kudüs sarayına uzatmak istiyor. Diyerek, Süleymanla Amon Kra- işle- nenler daire ve yuvalarma geç kalı- yorlar... Eskiden ihtiyacın doğur - İdaği'bü öebeple $ tüne olan bu ola: bü lmesi daha bir 1 açmış, meydan rin ikiye indi çok mahzurlar uyordu. rveınılşhr Bunların tekrar ihtiyacı- mıza kifayet edecek kadar arttırıl - maları için mektubumu Beledi dikkaline arzetmenizi rica ile say - gılarımı sunarım.» ——— | İstanbul Üçüncü İcra Mem ğundan İmı olan Efrayimin hâlâ yakalanma- |masından çok müteessirdi. Süleyman, yeni ordu uğraşırken, dönmiye bı aşkın esiri l viyordu. Fakat, inin biricik erkek oğlu olan Tari ik evlenmiye karar vermişti, Bir n Tarinin babası: Mukaddema Beyoğlunda Yenişe - hirde Papasoğlu sokağında eski 58 yeni 68 numaralı dükkânda mukim iken Yunanistana gidip mezkür ma- haldeki ikametgâhı bilinemiyen Pan- dali Marailiz oğlu Yaniye. Uhdei tasarrufunuzda olup istik - rat etmiş olduğunuz yüz seksen li - mukabil Ali Hüseyin oğlu Moş- hedi Hüseyin namına birinci dereci ipotekli bulu. ğlunda Y «inin Bile - u sokağında eski | unara ile mürakkam ve kayda nazaran arsalı dükkân ve ı lan tetkikatta ise yal- ;' — Oğlum, seni evlendirmek isti- yoruz! Demişti. Tari, meşhur bir kahraman ol: hevesine di na kadar kı evli ğü için, otuz iki yaşı- din peşinde koşmamış ve meyi düşünmemişti. Tarinli 1 bunu söyledikten sonra, saraydaki kadınlarla meşgul olmiya dükkândan ibaret olan gayri men- | | Tari, ilk önce Tamarayı görmemiş hu Bibi davranarak yürüy j tedi. Fakat, bu tenha bahçe verilerek İçiftin biribirinden çabuk ayrılm İparaya çevrilmesine k 21/9/937 tarihine müsadif pazartesi (Na İml a. Tamara uzar İgünü'saat 14 tensi6 ya kâdar daire- JAZEC dalını koparamayınca Tariye seslendi: 4 açık arttırması icra ve | R ğ mukadder kıymeti o- | T ŞU daldaki çiçöği Bana koparır der kayız | Ş 96 75 ini bulduğu su- |TSD : alıcısı ühdesine ihalesi yapı ğ ğ se cağı, aksi halde arttırma on beş gün |7 müddetle temdit olunarak 1 z tarihine tesadüf eden salı günü ke- |” mizde birii arttırma edi WI.ın 150 liranı ymanın gözdesini ağacın dibine koşarak, rânın gösterdiği dalı bir sıç di İza ayni gaatte dairemizde yapılacak n ikinci açık arttırmasında mez - kür gayri menkul en çok 'aj Tan ühdesine ihale olunacağı m: |'Tamarayı bu |yordu, Onu gerçi iki yıl önce de yinı böyle bir tesadilfle çok yakından gör- 'Tamara şimdi Tari'ye es- ok daha güzel ve ü * eritici bakışlarile genç za- ti munuz olmak ve bu hu: varakasının tarafınıza teb kamına kaim bulunmak üzere key- İfiyet ilâ ur. (34547) şse de azibeli görünmü: | Tama — Kıyakçılar, temiz ve büyük kaba- Hayılar içinde Çengelköylü Bekir, layın! Rüzgârların eli çok kuvvetli - Murat reisin İstanbula gidemeyişinin elbette bir sebebi vardı: Kaptanpaşa, vezirlâzamın kulağına sık sık Murat aleyninde bir şeyler fısılaardı.. 1 açmak çarelerine baş |. İs Süleyman, Kudüste en büyük has- Si İdık bir betdesiydi. Onun gözdesine a? MURAT REİS- — Murat reis dört gemi ile, Papanın donan- masını takibe çıkmıştı. biti"şöyle bir süzdükten sonra: Tamara, gö — Teşekkür ederim, dedi, bir çi- İrinden ayır çek istedim.. sen bir dal kopardın ba- na.! İ bi ini Tarinın gözle « tıyordu: — Haniya, yük: Ve çiçeği alarak güldü: düt etmiyeceğini söylemişti I — Hüölü terfi etmedin mi, Tari? — |duruyorsun. niçin teroddüt | — Tatli kuşu henüz omuzuma kon- |bocalıyorsun? Haydi, fmadı.. bekliyorum, diyorum sana.! « | —Bazan bu kuşu, ihtiyarlayıncıya | Tamara birden arkasına dündü.. |kadar bekliyenler de vardır.. İnsa Bir kelebek sür'atile çakıl taşlı kumların üstünden sekerek yürümi- ye başladı Tari korkunç bir şaşkınlık İtali kuşu omuzuna konmadan da yül |selebilir, Tari! | — Ben bunun çaresini bulamadım, ! Eğer yükselmenin yolunu bil- ”€ yapacağını şaşırmıştı. im, oca doğru koşmakta tered- | Bir müddet ayakta sendeledikten Hüt etm . sonra, başını sallar Tarinin gözleri dw d ç lanmı; — haldı takip et! d K ae Bo Aaleler et Kalbi kopacak gibi çarpıyordu. Tamara vahşi hayvanlar mağara- ri birdenbire şaşaladı. 'Tamara neler söylüyordu?! ç sına girmişti, Tari onu takip ediy Beş on adım yürüdükten sonra, loş bir düvarın dibinde durdu. Ve yavaşça seslendi: Tari, yanıtma gel..! Sevişmek için buradan daha sossiz ve uygun bir yer en, sarsılmadan kim du- ;hulımıyıl ı Hassa zabiti, Süleymanın çok sa- du. ınmsi gözle bakmayı bile günah sayı- |yordu. Fakat, Tamara büyülü bakış- larile bir kere hassa zabltini kendi ağına düşürmüştü. Onun karşısında İsendeler bilirdi? (Devamı var) SAA OD Beşiktaş : Yıldız - Eski Şemsülmekâtip -—H 4 OKULLAR GÜNEŞİ Direktörlüğünden Üi ym L00 kısımları gündüzlü - geceli kız, erkek tale- | be kaydına başlanmıştır. Hergün kayıt işi yâpılır. 2 — Eskiden kayıtlı talebenin kayıtlarını yenilemeleri, 3 — Bütünleme sınavları Eylülün birinden “itibaren yapılacağı. GARE AOA T clclon : GN SAAT D | Bir izah 22 Ağustos 937 tarihinde çıkan 53620 numaralı tekalk - okulun ilâ. nındaki 2 nci madde aşağıdaki şekilde tashih edilmiştir : Madde 2 — Ortamektep — mezunları imtiha lise mezunları imtihansız olarak alı le, Olgünlük İml'hyat den: Cıbali Kuta Fabrikasında gerek hâlen mevcat ve gerekse Mayıs 938 gayesine kadar toplasacağı tahmin olunun 30-40 bi kilo bulya kapakları 3-9.937 tarihine rastlıyan Cuma günü saat 10 da pazarlıkla satılacaktır. İsteklilerin şartnamesini görmek üzerb hergün ve pazarlık için de tayin olunan gün ve sastte 45 15 teminat paralörile birlikte Kabalaşta levazım ve Mubayaat şübesi Müdürlüğündeki salış Ko n | gelmeleri ilâm olunur. *5413, MiİSyonuna —H Yazan:CelâlCengiz — O kadar ümitsiz olma kuzum! Murat Reisin gemisi de büyük bir Venedik teknesidir. Ya üzerinde bu- lunduğumuz tekne..? Bu da öyle de- ğil mi ya? Arkada ik igemi kalıyar, Onlarla da biz eskiden çok iş gör - müştük. Unuttun mu Cerbeye gidi- şimizi.. Halkulvod kalesine baskın yapışımızı.. Bu kadar korkuya lü - zam var mı? Kara Mustafa gözlerini açtı: — Senin dünyadan kabe Ahmet! Murat Reis günün bir bepimizi boralarda yüzü: tü bu İstanbula gidecek. Onüan sonra biz de Şeyh Saidin elinde esir gibi ka- lacağız. — Ne dedin? Böyle bir teşbbüs mü var? — Teşebbüs değil, Muradın kararı |böyledir. İ — Fakat, onun kaptan paşa İle ara« sı açıktır. İstanbula giderse, kellesi de omuzlarından çabuk uçar. — El altından veziri âzama haber gönderdiğini duydum. — Veziri âzam kendisini himaye & derse, kaptanpaşaya haltetmek dü - şer. O zaman Murat Reis küçük bir çektiri ile buradan kaçacak değil yâ. |Elbette bütün gemilerle birlikte gi- İder İstanbula, — Mesele senin bildiğin gibi de- ğil Muradın fikri, Türk donanmasile Malta korsanlarını kovalamaktır. O |buradan ve buradaki arkadaşların - |dan baktı. Çolak Ahmet birdenbire şaşaladı. — Demek bizi buralarda yüzü: bırakacak ha..?! Dümenci Mustafa bunları duyduk- ça hiddetinden yerinde duramıyor, kendi kendine bomurdanarak: — Düşmanın kuvvetinden bah - setmiyor da, rüzgürdan dem vuru - ustafa Papanın donanmasi- le bay ölçüşm kmanın delilik duğunu ileri sürüyor ve mütemadi- | yen arkadaşlarının maneviyatını boz- mıya çalışıyordu. Bir aralık Muâtafanın yanına so- kulan Çolâk Ahmet: — Deniz çok coşkun, Mustafa da- yı! Yelkenler parçalanıyor. Diye söyleniyordu. Kara Mustafa dişlerini gıcırdata - rak miurıldandı: — Nereye gittiğimizi biliyor mu- sun? — Papanın gemilerini takibe gidi- yoruz.. — Aptal! Ölüme gidiyoruz, ölü - me, — Ne dedin.. ölüme mi? — Öyle ya. Biz, Papanın gemile - rile karşı karşıya gelecek adamlar muyaz? Onların yanında bizim gemi- ler dağ yanında bir küçük kayaya benzer. Hepimiz boğulup gideceğiz. Ol- (Devamı var) , n e