A-8SONTELGR AFP — 19 Ağustos 19237 Tofrika No:50 — Yazan: M. Süleyman Çopan Kopuklar mı?.. Şerlerine lânet!.. “Rahatsız mı oldun moruk !.. Öyle ise kulaklarına pamuk tıka Küçük, mini mini yavrusile ma - balle kahvesine çıkan baba, çocuğa, bir arkadaşını göstererek: — Öp elini aracanın! Der demez, öteki elini uzatarak: — Sevsinler keratayı, ne kadar da büyümüş.. Âdeta adam olmuş koca pezeyenk!.. Diye iltifat ederdi. Böyle iltifat (!) ve hitaplarla bü- yüyen çocuk kopuk olmaz da ne babaları ölen, anaları hiz - metçilikte çalışan çocuklar, bütün günlerini sokaklarda, mahâlle ara- larında geçirdikli çirkef, müzah - t, sidik, pislik içinde büyüyüp geliştiği için edep ve terbiyeden mahrum bir halde yetişiyorlardı. İlk kendilerinden büyük klardan işittikleri yakası açıl « mamış küfürlerden ibaretti. — Bunlar, daha küçük bir yaşta, me- | yedi, sekiz yaşlarında iken ma- le aralarında gürültü, patırtı ya- parlar, bütün mahalleyi altüst eder- lerdi. Gürültüden başınız ağrıdığı, mankafa olduğunuz zaman, onları sü- küta davet edip, haddiniz varsa: — Artık ne patırdı, ka- famız şişti, susmazsanız ağzınıza vu- susun, b Sen misin bu Tâfı ede; vay efendim vay!. Hemen yayvan yayvan - bel.. sen yölü- İşin yok mu senin Kaçmıya hazır bir vaziyette: Sana ne oluyo: vDa gilsen ©!. — Maymun surütlıya yuuu'.. Ra « hatı bozulmuş ruğun... Rahat is- tiyorsan, kulağına pamuk tıka! Cevabile beraber, arkasından ae lay sonra küfre yakın hitap- Külürler yüz-kızarta « cak dere aliz, müsteheen şey « Terdi, Hele bastan savurmıya, bir k: tokat atmıya kalkıştınız. mı, zaman püsküllü belâya çattınız de « mekti. Derhal beşi onu bir araya top- lamır, içlerinden iri yarıları susta » Tya çeker, ilk fırsatta hücuma, şişle- miye hazır,bir vaziyet alırdı. Bir a- ralık boş bulunm 1 atılır, bastonu kapar, ya« kaya sarılır, sonra hep bir ağızdan vüp saymıya başlarlartı. Hem na- sıl sövmek, ana. avrat, kız kızan, hep- sini biribirine karıştırırlardı. Bunların bir öskici Ya ne de: Pandofles! Diye bar bar bağıran Gedikpaşalı terlikçi Ermeni geçebilirdi. Yahud inden mahalleden ne udi, ne bir leblebici ve Şarkısını söylerler, bu kıvrak â - henge ellerile tempo tutmayı ihmal etmiyerek adamcağızı çaldırtırlardı. Şimdi siz söyleyin, böyle babasız büyüyen, mahalle aralarında, sokak- Tarda yetişen, ana terbiyesinden mah- rüm çöcuklar: — Kopuk! Olmaz da ne oluz?., Müteaddit — kereler girmiş, çıkmış olan sabıkalıların, ko- | pukların üzerinde büyük tesir ve nü- fuzları vardı. Çünkü dalaverecilikte, şeytanlıkta, iş bulmak, mefsedet icat etmek hususlarındaki üstünlükleri, yukuf ve maharetleri noktasından onları irşat ve fikirlerini aydınlatır. lar, tarih dersi takdir eden öğretmen- ler gibi başlarından geçen vak'aları anlatarak, yapacakları işlerde ön « derlik ederlerdi. Bu iIrşat ler, yol gösterici 1âflar, genç k. larda, körpe dimağlarda sonuna ka- | (dâr yer tutar, ve kopuklar bunun — İçin sabıkalıları mümtaz bir şahsiyet () olmeak üzere tanırlardı. Serseri- leı de, bu,saygıdan istifade etmeyi tonuklara istedikle- işle o | sızdan islifade e- | hapisanelere | . | Rahibelikle . A Artistlik (5 inci sayfadan devam) tuvarın - kabul imtihanıa teşvik etti... PARİSTE SERBESTİM Pariste ilk sene sakin bir hayat geçirdim. Uslu, korkak ve dalma te- dafüi bir surette yaşadım. Bu müddet zarfında faclada birin- ci mükâfatı aldım. Bunu hiç bekle - miyordum. Ani bir apandisit krizi dolayısile ailem yanına götürül Onlar e vazifelerini yaptıkla dan emin bir halde buldum. Fakat artık bünüun ehemmiyeti yoktu İkinci tahsil senem, birincisi gibi çalışmakla geçti. Faciada ikinci mi kâfatı kaybettiğim zaman etraftan ârtık itimad kazanmıya başlamış bu İlunuyordum. Bu sırada annem para göndermiye nihayet verdi. Artık büs- bütün kendi mukadderatıma terke dilmiş bulunuyordum. Fakat bu b asla korkutmuyordu. Bir kaç hafta sonra stüdyoya dim. Ayda 900 frank aylık alı Burada muvaffak olacak mıydım?., |Bunu henüz bilmiyordum. Fakat her İbalde istediğim gibi * j — İruyor, hiç kimseye mu , hempasile mey « n n İyordum. birdenbire, orta- ( © zaman «Mehtap: piy dım.. Hayatımın en faal di zaman başladı.. Üç ay sonra Komedi F" Tercüöme ve iktibas hakkı mahfuzdur 33 ;nm yaptırırlar, her türlü iş peşinde İkoştururlar, köle gibi kullanırlar, ku- ,mar yeri bozdururlar, esrar kahve- İsinde çıngar çıkarttırırlar, icabında Jsdam bile şişletirlerdi. | Kopukların <Kırık'» denilen kısmı da tehlikeli mahlüklardı. Bunlar ö- fekiler gibi bizzat vukuat yapmaz, teşvikle adam vurmaz, bilâkis hi lerinin başını belâya sokardı. Bu bilere: — Kancık kırık! Derlerdi. Kancık kırıklı hanede içerlerk da hiç bir sebep yakken masayı ter- keder, hârnisini yalnız bırakır, şöyle Jüfaktan bir göz âşinalığı olan bir |bir başka adamın masasına gidip otu- nimi döyüs » Bir çok piyesler oyna - Dönüşte yeniden çalış başladım. Sekiz ayda 23 piyes « dim.. Şanzelize — komedi tiyatrosunda vmr, yahut uzaktan uzağa, rasgele bir lama güler yüzle bakardk, hafiften göz süzerdi. Onun bu vaziyetine |hempası kızar, söylenir, bazan da bir iki tokat atardı. O zaman öteki- | Margran piyesini oynadıktan sonra |et buna kızar, içerler, lâf atarlar, der- |bir müddet işsiz kaldım. On ay mü- ken hır çıkar; iş büğür, gözlerinde |temadiyen kendime iş aramakla meş- vahşi bir parıltı, yüzlerinde müthiş |gul oldum. Çok yorgun bir halde i- bir ihtil dim. Bu sırada zatülcenbe tutuldum. cırdılırak biribirlerine hücum eder- |Be$ param yoktu.. Arti Cemiyeti, nekahat müddetimi dağ- vuruşurlar, bıçaklaşılardı. Böyle vak'alara, hâdiselere sebebi- olur, dişlerini g- ler, geçitebilmekliğim için bana iki | iai t e n bin frank verdi.. Hastalığım esnasın: veren kopuklardan -(Tırnakçı | US Nİ t) n dediği gibi- korkulmaz mı?. ha 4 (Devamı var) Pariste rodan tiyatroya “|iş aramıya krryı ]—ium Nihayet ya » HİKÂYE geyabilmek için Miehel Tiyatrosun- da P'ırul(' d'honneür adlı bir piy 3 |te ehemmiyetsiz bir rol kabul etmi: Bir esmer kadın | Ğ ye mecbur oldum. (* Tucü soyfadan devam) «Gurürların gürürü, yine İlhık borcudur. Tesadüfün parlaklığı- ,(darı başka bir şey değildi na bakınız ki, karşınızda duran bu |bimin kendis k ve sevecek bir adam bulamadığını daima kulağıma fısıldıyordu. Zavallı delik deşik olan kalbim ve şimdi her tarafından su almakta olan zavallı kalbim!.. TEKRAR MANASTIRA 16 Haziran 1934 te Liyon yakının. da Notre-Dame des-Apotres manas: tırına giriyordum. Orada on sekiz sene feragat ve disiplin içinde y mak stajını yapacaktım. Bu manas- |lır yüksek bir yerde idi. Yalnızlığı ve tenhalığını yüksek duvarlarla mü: faa ediliyordu. Burada yaşıyan 80 genç kızdan ekserisi köylerden gel- mişlerdi. Vücutleri ve itikatları sağ- ine lâ nâçiz şahıs ta bir avukattır. Bu mü- tilâf davanızı, şu dakikadan itibaren, bilâücret üzerime almış bu- | uyorum.. yarın sabahlan ren | hukukt vaziyetinizin tayin ve tesbiti | çin çalışmıya başlayacağım.. — sizi, sizin gibi genç, güzel, henüz hayattan gâm almıya çok hakkı olan bir kadı- m bu felâketten kürtaracağım.. lâlü ebkem kalmıştı. Gözlerinin içinde minnet- İtarlık okunuyordu. Kalktı. -Elimi sıktı. Teşekkür etti . lamdı. Tabit temayüllerile mücadele O akşam, müamelâtı tetkik için, İ.diyorlardı. Lemanda misafir kaldım.. | Bunlar nihayet günün birinde o Reşat Feyzi İzaman akadar bilmedikleri bir nam | Leman, karşımda Tefrika No.: 45 RECEP REİSİ İŞKENCEDEN KURTARMALIYIZ..» Rüstem ertesi sabah Mürat Reisl buluştu.. Sinyor Ciyovaninin söylediklerini | birer birer anlattıktan sonra: — Bizim için bir tehlike yoktur, dedi, kardinaller bizim karşımızda tutunamazlar. Fakat, burada eli böş |durmamız da doğru değil. Murat Reis sordu: — Ne yapalım? — Recep Reis Papanın donanma- sının amiral gemisinde forsalar ara. sında kürek çekiyormuş. Onü kurtar. mak için, kardinallerle harbetmeli « İyiz.. — Onlar kaç gemi ile yola çıkmış- Tar acaba,.? | Papanın on İki gemisi varmış. Fakat, bu sefere hepsinin çıkacağı İumulmuyor. Sinyor Ciyovani Vene- İcikten ayrılırken, Katdihal Konta- |rinonun beş gemi ile Cezair sularma acılmak üzere olduğunu duymuş. | On gemi ile de yola çıksa & - |bemmiyeti yok. Eğer Venediklilerle beraber yola çıkmamışlarsa, Alla» | |hın inayetile onları güzelce tepeliye- Biliyorsun ki, şimdi gemileri- gemicilerimizn sayısı arttı. Rüstem br fikir daba verdi: ürk donanması şimdi İstan » bulda imiş. Kardinaller bundan ce- , saret alarak Akdenize çıkıyorlar. Vaziyetten çok emindirler. Bizim l hurada bir filo hazırladığı ar. | kında bile değillerdir. Onların kar- HŞDA Yenedik biscakı cekerek çaka- Tefrika No: 145 Bana Yahud |hakkında bil: Jaffedeceğim, Safi! erin gizli teşkilâtı göylersen, seni Yahudi ihtilâlci- rın başında kimler vardır? Safi hükümdârın Mmerhametli bir tavırla konuştuğunu görünce sev |di.. O zaten her ş — Bir gün beni zorla aldılar |Kapısında geniş bir bodruma götür- . |düler, Orada yirmiden fazla sakallı |Yahudi vardı. Bunların hepsini |şimdi görsem- tanırım. Başların - |da Efrayim bulunuyordu. Baba: «Se- İni saraya sokacağız.. ilk önce Tama- İzayı, sonra da hükümdarı öldüre - ceksin!» dediler. r Sen ne dedin? Ben bu işiyapamam. Ömrüm |bir kere sinek veya solucan bile öl- dürmedim.» dedim.. Beni teh iler.. Bodrumun Aaıımdı bir rahibe olmak için uzu |larını en ağır ve en ikör esaret » lere alıştırmıya çalışıyorlardı. Bun » lar şarkm berbat şehirlerinin mi: "İkin hastanele 'ı»mımı—n büsbütün knhnlmu— Artistler İttihadı | sız ve 9ebat r'ı:ı*ısulü olan birer eser bırakmış insanlar olacaklardı. Hey- gt!.. Bu hayat için lüzumu olan ha- zırlık benim tahammülümün lev « kinde i . Sabü tirahat yoktu. Bu insanın kendi ar- zusile kabul ettiği bir kürek cezası idi. Dokuz ay süren ve beni ( mün kapısına kadar götüren hktan sonra Allahın benim kurban gitmemi istemediğini anladım. İstidadım!. O bana hizmet edebi- İleceğim yer tiyatro olduğunu açıkça söylemi kuvvetimle mukavemet ettim. Niha- İyet bana rahiplik tevcih edilmezden ' yirmi gün evvel 10 şubat 1985 de ma- yastırı terkettim. Parise dönüşümde yeni angajınan- lar, yeni muvaffakıyetlerle karşılaş- tım, Kabare dansözlerinin âdi itiyat- |larını kabul etmek istemediğimden |bir örkestra çefile mücadele etmiye |mecbur oldum. Nihayet, bir müşter nin hoşuna giden bir şarkıyı, muk; İbilinde hiç bir şey almadan tekrar söylemek müsaadesini aldım.. Bununla beraber Amerikadan bin- lerce kilometre uzakta bulunuyör - dum. Hattâ Holivuttan ise daha u- zakta idim. Nihayet bir akşam, beni |dinliyenler arasında ve beni dinle - mekten zevk alan bir adama rastl Şeyh Salt altınları görünce çocuk gibi sevindi... rız., ve ân! bir hücumla yıldırım gibi tepelerine ineri: leri nerede toplanıyorlar ve bunla- mın dokuzuna kadar bir dakika is- | . Bununla beraber bütün | Sülevngşının " Sğr_ayında İKUDUS KIZLARI &7 Yazan: M Necdet Tunçer y alçaklar vay.. Diye bağırdı. «Sarı ana bir. hançı aya getirdiler. Bu biri babam ol- yaparım » dedim. aray vekilharcına: «Kızımıza ba - kamıyoruz, Çok fakir insanlarız. Sali çok güzeldir ve şimdi çıkmadı; |disi bu bahı jdedil 5 Fakat, saraya girdikten ve Granıza rışlıktan sonra, hakikati size sö) iemiye karar vermiştim. Günler ge- çiyordu. Birdenbire bir akşam kar- şuna bir hayalı 1 sesindi tanıdım: Efra; almıya Çü nihi im benden ü onlara bu işi yine Amerikada mevcut döri telsiz diteri.. Bu adam, Aırupma kadrosunu genişlet- |mek için gelmişti. Turnesini bitirmiş ve benim sesimi di in en Tad- öjenik sesi bulmuştu. Beni Viya» na şantozu olarak aç gün som m şirketi mümessili- dum. Se. Karmen'i fil ğer bir film şirketi mümessili böni ledi. Arlık beni bekliyordu.. hareket ettim. «Arizler, fevkalâde kimseler değil- terdir. Onlar âşıktırlar..» Ben hiç bir çi azizenin gölgesi bile |değilim. Hattâ onun ayağının göl « gesi de değilim, Fakat insanların mu- habbetinin sizi iğfal ettiği zaman sizi geriye döndürecek yegâne vücut yi- la sonra Holivut Manhatam vapurile vyork nefse alışmak için o mülhiş acemi « lik devirlerini sonuna kadar takip et miş olan rahibe hemşirelerim kadar, kın olduğumu hissediyorum. “Bize bir avuç altın verdiniz.. kanı kanımıza yabancı bir adama çuval dolusu altın veriyorsunuz. Buna Allah razı olur mu?,, Murat Reis bu fikre iştirak ederek: —, Çok iyi olur, dedi, hemen ha - zırlık görüp yola çıkalı Ve başını sallayarak ilâve etti: Recep Reisi ne yapıp yapmalı, âşkenceden kurtarmalıyız. Zavallı - ran iki üç yıldanberi kürek çekmek- ten kamburu çıkmıştır. Önu da yanı- maza alırız ve bir deniz kartalı daha kazanmış oluruz. — Ayşeyi ne yapacaksın? — Bu gece gözlerini açtı.. Komşu- Tat: <O artık ölümden kurtuldu!. di- yorlar. Rüstem bu vesile ile meseleye daha temas etmek istedi. — Şeyh Salde her halde bir mik- tin verimi rada barınamayız.. Murat Rej riyetinde idi değişmişti. (Folu toplantı merkerziyd Saitten her türlü mühim bir mdi vaziyet e) onlar için bir İcabında Şeyh ne Allahtır. Ben san'atten yetişme | bir artist olmama rağmen, feragati | Safi, Süleymana, ihtilâlci yahudilerin kendi- ni, toplandıkları bodrum- dardaki kuyulara atmak istediklerini söyledi. 'yimi saraya gü ,rin (Şark Kapısı) alt larda toplanıyor! — Evet, mı 4 de adamlarınıta yok. Zabitler , hüftalarca İzratmış, oralarda gizli bir ver bul, İramarıştım. | — Onlar bodrumların birinci ka larıma inerler.. ve kimseyi göreme - ince dönüp giderler. Halbuki ba katlıdır. Birinci bod » ün zemininde bir taşlan kapi Bu kapıdan ikinci bodruma , İşte bunun içindir ki, ihtilâl- 1 ele vermeden her zaman Böyle olmasaydı, Süleyman hiddetinden yerinde du- ramıyordu. inü bitirdiği zaman heye- kları mosmar olmuştu. Beni İsrail hükümdarı hastanın yanında daha fazla kalmak isteme- di. Artık her şey anlaşılmıştı. Süleymanın tahtını yıkmıya ve ca- mona kıymıya çalışan Yahudileri ele, geçirmekten başka çare yoktu. Süleyman, genç kıza: — Sakın bunları kimseye açma! Seninle tekrar görüşeceğim! Diyerek odasına döndü, Hassa kumandanını çağır! — Şimdi bir bölük muhafız sske-' rile (Şark Kapısı) na gi K pının altındaki bodrumları Tcaksın! Ka Dedi. Hassa kumandanı itiraz etti: — Bu baskını gece yapalım, mel- ği zim oraya gitliğimizi r heye düşerler.. bir da- ha toplanmazlar, Hiç kimseyi ele ge- Giremeyiz. Dodi, Süleymâan bu fikri makul gördü. O gün güneş batıncıya kadar hiç bir işle meşgul olmadı. ve hiç kimse ile görüşmedi.. Ortalığın kararmasını bekledi. Sokaklar kararınca bir bölük has- sa askeri, saray muhafızının kuman- Gasında olarak saraydan ayrılmıştı. Süleyman herkesten önce Efrayi» min ele geçirilmesini istiyordu. Efrayim, Süleymanın en büyük, en tehlikeli düşmanıydı. Bu zeki canavar acaba o gece ele geçirilebilecek miydi? (Devame var) Celâl Cengiz Murat Reis: . — Haydi, gemiye gidelim, dedi, sana bir torba altın vereyim. Şeyh Sait sarı Venedik dükalarından çok hoşlanır. Onları kendisine götür. Ya- kında tekrar hatırını soracağımızı da Hâve ediver! Evden birlikte çıktılar.. Limana indiler. Ve Muradın gemisine atladılar. Rüstem vakit geçirmeden bir tor- ba altını gemicilerden birinin sırtına verdi.. 'Yokuşu lırmanmıya başladılar. PARANIN YÜZÜ NE KADAR SICAKTIR! Alnından ter damlıyan gemici sır- tındaki torbayı Ri sordi — Bu altınları kime götürüyoruz? — Şeyh Saide. — Ona neden v tınları? iyorsunuz bu al- İile oltın götürlüy AHoh, ve de kul razt olur! — (Deramı var) —