n ee di SÖİ SK ĞTT a a KMIIIIIİ SÜLEYMAN Yazan: Nedim Retik c Ç Bilâl kendisini yalnız buldu! Fakat ne tarafa baksa vaziyeti çok garip ve karışık buluyordu, bu parayı ne yapacaktı? Bilâl bu can sıkıntısile - oradan ayrılırken Ali Şavkat yanına so - kularak: — Ara sıra bana gel, dedi, senin gibi namuslu, doğru sözlü bir adam her vakit bana lâzım olabilir. Seni tanımayorum. Fakat sözlerin çok sağlam bir adam olduğunu gösteri- yor, Fakat ne yazık ki, seni aldat- mışlar.. Niçin bilmediğin adamlarla birlikte işe giriştin çocuğum?. Bilâl içindeki can sıkımlısile kar- şasındaki adamın gırtlağına sarıl - mak için büyük bir arzu duyuyor - du. Ali Şavkat bu sörleri ona acı- yor gibi bir vaziyet alarak söyle - dikçe B içine bıçak saplanı - yordu. Kendi kendin — Buğgünlük bu kader, dedi, e- bette gene görüşürü O gitlikten sonra Ali Şavkat mi- safirinin yanına gelerek: — Bu çocuk, dedi, pek cahil, pek saf bir çocuk... Saadetlü padişahı - miza temin etmiş ki, Bahudır hibin kızını bulurum, diye. Dikte insan haris olur ofen retleri... Bu da kimbilir ne ümitle- re kapıld:? Maamafih hatırı âliniz- de olsun da kendisine münasip bir vazife bulunsun. O sayede ötekini berikini rahatsız etmekten vazge - çer sanımlı Müncecim ile Ali Şavkat Bilâle münasip bir para getirecek bir iş dükten sonra sözü yeni gel- ymaşlara, güzel çini takımla- r. İhtiyar münecocim genç ve güzel cariyesi için Ali Şav- kat efendinin dükkânından kıy - metli kumaşlar alıp gönderiyordu. Bu kumaşlar sarayda da şöhret ka- | zanmıştı. Ali Şavkal yeni geldi - öylediği malları müneccimin üne yığarken göz ucile onu Bill di zan ketdisini pek yilük, mağlüp olmuş bir adam olarak buldu. Şim- diye kadar kendisine oynanan © - yunlar y Şav- kat onu b a elmak gibi bir cürüm İsnadile teh- dit ediyordu!.. Padişahı nasıl bula- cak, huzura nasıl çıkacak vesona herşeyi nasıl anlatacaktı?.. Buna imkân yoktu. Olsa olsa pa- dişah kendisini unuttuysa, daha doğrüsuartık Ali Şavkatın, Baha- dar Sahibin kizimı bükluğu haberi karşısında Sultan Süleyman da za- vallı Vilâli artık hatırlamıya tenez- zül etmiyorsa, koskoca İstanbul - çinde kimsesiz olan Bilâl için de kendini büsbiğtün unutturmaklan başka yapacak ne vardı?. Büyük- ler arasına karışarak, onların na: Kün geçirdiklerini görmek mera - kına düşmüş, padişahın İstarbula gelen Hintli misalirine müracaat etmiş, onun kaybolan kızımı bula- Cağını temin etmiş, fakat, kendi -« sinden çok kuvvetli adamlar tara fından mağlüp edilmişti. Cebişde Yazan Al Jenings Yüzünden kan çekilmişti. Deh - şet içinde bir elektrik sandalyesine, bir defa da direktöre baktı. Ve o sırada da beni gördü, Oruda bulunmak hicabının - beni rasıl o dakika yerin dibine geçirmediğine hâlâ hayret ederim. Bu faclayı gör- mek ve hatlâ bu cinayote bizzat işe tirak etmek çok alçak ve çok mü- Füi bir vaziyette kalmış olmak de - mekti. — Oh Mister Jenings, bonjur.. Başını bulunduğum tarafa doğru sallayarak beni selâmlıyordu. Ba- Şının üst tarafını büyük bir daire şeklinde traş etmişlerdi. İdem san- bonjur, birkaç parası verdı. Fakat bu pa- rayı da kendisine o tanımadığı, te- sodüfi düşmanları olan adamlar, defineden çıktı diye vermişlerdi. Hulâsa Bilâl, ne taraftan baksa vaziyetini pek garip, pek gülünç buluyordu. Bu parayı ne yapacak- tı 9. Zikni yorgun, vücudü yorgun- du. Deniz kenarına indi. Bir kayı- Ha binerek Galata sahiline geçti. Bir gergüzeşt aramadıkça rahat e- demiyardu. Galatada yine gemici- caktı. Bu karar ile kendi ta sahiline attı. Artık or: ne gelirse gelecekti... — ... başına olup biltiğini pa- ek Üzere daha Yavuz anında oraya yer- ieşmiş casuslar vardı. f surette malümat toplayarak Sultan Selim 7 lardı. Şüphesiz ki bu casusların çok maharet ve dikkate muhtar O nisbette de çok tehlikoli İdi. Fa- kat meselâ san'atinde çok usta o- dlan bir hekim, şövalyele: müuhtaç olacakları bir adamdı. İşte Radostaki vaziyeti öğrer belli etmiyetek tedarik edeceği damlarla padişaha bildirmek üze- te inlihap edilen birisi vardı ki, bu san'atinde mahir, Htimat edil! Ş ilerde, fakat çok zeki ve uyanık bir Yahudi hekimi idi. Şövaiyelerin en ileri gelenleri arasında hatırı sayılır, her yere gl- rip çıkabilir bir adam otan Yahudi hekim, yalnız olan şeyleri öğren- mekle kalmıyar, şövalyeler arasın- daki rekabet ve rak onların biribi düşmanlıklarından ahüdi hekim mmişti. İstanbuldan - yo | çıkmış bir gemi, hem de bir Vene- dikliye ait bir gemi şövalyeler Lara- | fından çevrilmek ber halde |- mühim bir servet ve kazanç tamsı ayandırmış olsa gerekti | — Rados şövalyelerinin üstadı âza- | mı yanında en ince siyasi işleri | » dare eden gel üp, yaşlı Yahu- Zekâ İi &i hekimin ve mâharetine Ker hususta güvendiği İçin - onun dostluğuna çok büyük bir ehemmi- yet veriyordu. Bu sayede araların- da karşılıklı bir itimat basıl olmuş, genc kâtip kondi siyasi ihtirasları- ni tatmin için şu veya bu şövalyeyi ortadan kaldırmak icap ederse Ya- hudi hekimin bildiği esrarengiz i- lâçlardan istifade etmeyi düşünü- | yöordü. Genç kâtip, ar üstadı ğzamın meşhur zekir oyunlarından birine kurban olmumasına dikkat ediyordu. Çünkü ibtiyar şövalye- nin sağ olması kendisi için İâzımdı. Sık sık Yahüdi hekimi gelirtir, ri mad (Devamı var) amANUmANAlEran di vgaceliNNENEKmADEmagedİ ha aNİN ENEdAÜUNA Va EDEmMANNLANNaK b satürenemöran e lünenenen. Çeviren : Muammer Alatur dalyesinde birinci elektrod bu traş edilmiş yere geçirilecekti. — Bonjur Jenings ...Vatlahi kork- muyorum, belki siz korktuğumu zannediyorsunuz amımı sunuz. Ben size ne demiştim? Hiç bi şeyden körkmam dememiş miy dim? Mahkümun gömleğini arka taraf- tan kesmişlerdi. Çünkü elekirik voltajının, vücutlen daha iyi geç- mesini kolaylaştırmak lâzımdı. Tim'i sandalyeye oturttular, O- müuzları ve dirsekleri sandalyenin arkalığına ve kollarına kayışlarla bağlandı. Elektrodlar çocuğun za- yıf bacaklarına ve ıı:ııln tesbit | £ * MÜY yE Hİ © z ler arasına karışacak, sarhoş ola - | 3 Gala- | Bunlar muh- | ihtiyar üstadı âzamı mudyene etti. | zehirlenme alâmetleri olup ol | ge araştırırdı. Üstadı âram son (5 inci sayfadan devam) yorlar ve otomobilimiz, yanların - dan sür'atle geçerken bu çanağı bi- ze doğrü uzatarak bir şeyler söylü- yorlar, Besbelli ki bunu satmak is- tiyorlar, . Otomobilimiz gitgide dağlara çık- mıya başladı. Ti epey yükselmişiz. Bu yükseliş tedrici ol- du, hissetmedik. Fakat şimdi git- gide yükseldiğimizi daha fazla an- lumıya başladık... Otomobil, bir ta- rafı dağ, diğer tarafı uçurum olan bir yoldan gidiyor. Solumuzda dağ, sağımızda gürültü ile akan geniş bir su... Ve suyun öte tarafında çam ağaçlarile süslü yüksek bir başka dağ... Dağ, orman, su, uçu - Tüm... Bir İstanbulluyu hayran etmek için bilmediği, yakından tanıma - dığı bu şeyleri ona göstermek kâ - fi... Yolda epey viraj olduğu, yağ. mur yağdığı ve otomobil müte - | madiyen kaydığı halde korku aklı- ma gelmiyoc. Zevkle etrafıma ba- kınıyorum. Gitgide yağmur şiddetini arttı - | rıyor. Kardeşim: «Bir haftadır bu | böyle» diyor. Hepimiz açıkmıya başladıd Öğ - le yemeğini yemek için sabrımız kalmadı. Fakat eniştem: ir buçuk saat daha gidece - ğiz, diyor. Bir buçuk saat durma - dan gidersek Kazvine çok yaklaş. meş oluruz. Bu akşam Tahrana ye- tismek lâzım. Sabredelim... e Afalar sözüdür: «Evdoki pazar çarşıya uymaz» derler. Bizde de öyle oluyor. Yolun bir noktasına pıdmm., zaman, bağakları tâ kasıklarına ka- | dar çıplak ve yolun üstünü kapla- | maş, çamurların içine dizle - | rine kadar batmış olan iki yol ame- | lesi bize ellerile, kollarile işarct e- diyorlar, Otamobil duruyor. Soruyoruz: -- Ne var? Yolu sel bastı... Buradan kar- | şığa kadar dizleri geçen çamur, taş, | töprak yığını var, Yol k ge Zaten öğle ye- meği yiyecektik. Burada Allah - tan durdüğumuz yerde iki çayha- He, yine bir nalbant ve ilh dükkân- ları var. Otumobilden indik. Çayhanenin » girerek bize birer çay hazırla- alarını söyledik. Bu basit çayhanenin zemini top- | rak, yine toprak tavan tahta ditek- lerle tutuluyor. Kapıdan - girince sağ tarafta kaplar, tencereler ve se- maver var. Sol taraf zeminden ya- rım metre kadar yükseklikte geniş bir kerevet, kerevetin üstünde çip- lak ayaklı ikt köylü bağdaş ku - rup oturmuşlar çilâv yiyiyorlar. , | Biz kendi çantamızdaki konserve | kutularım — çıkardık. Ekmeğimizi çıkardık, biralarımızı çıkardık, bil- yük bir iştiha ile yiyiyoruz. Tabil biz yemek yiyinciye kadar yol da düzeltilir, diye düşünüyoruz. Yemeğimizi bitirdik, — yağmur durdu, hafif güneş yar.. Yemekleri- nİ bitiren iki köylü, çubuklarını ya- kıp keyf ediyorlar. Çırçıplak bacak- ları, şten kapkara olmuş si- leri ateş gibi yanan bir de- likanlı bir kenara büzülüp halsiz veya hasta gibi oturmuş.. | | | vdildi. Bütün bunlar pek sür'atle yapılmıştı. Fakat ben geçen her Ba- niyenin bir türlü bitmek bilmedi « Bini hissediyordum. 'Tim tamamile sanda'yeye yerleş- tirildikten sonra, bayılacak gibi öl- du. Sanki kemikleri birdenbire je- lâtinleşmiş, sulanmış gibi, gövdesi arkaya düştü. Zavallı çok dik dur - mak için gayret gösteriyordu. Darbi mahkümun yanına yaklaş- ti ve ismile çağırdı: — Tim, itiraf et yavrum! Direktör yüzünden belli bir ıstı- rapla konuştuğu anlaşılıyordu: K Suçlu olduğunu kabul et, seni affettiririm. Çocuk elektrik tellerile bağlan- Toaş, sandalyede oturuyordu. Tava- na, yere, her istikamete uzanan kablolar... © Çocuk difektöre belki de görmi - yerek bakıyordu. Sadece mirilda. nıyordu: — Korkmuyorum. Yemin ederim ki benim hiç bir şeyden korkum yok, — İtiraf et yavrum, o zaman bu- radan çıkar, gidersin Tim! | yör, | otomobil şoförleri de indiler. Ame- | | yan Irıııdı göıdükloflm: 2 Tahran yolculuğunun cilveri tarafı Biz kapıya çıktık. Gülüşüyoruz.. Yolun açılacağı hakkında kuvvetli ümidimiz var. İşte dört bez amele ellerinde kürekler çalışıyorlar. Yarım saat daha bu ümidi muha- faza ettik, Fakat yarım saat sonra içimize bir sabırsızık çökmiye baş- dadı, Amele mütemadiyen çalışıyor, fakat iş ilerlemedi. Açılan yoldan uçuruma doğru akan çamur ve su- ,ya rağmen yolun üstü temizlenmi- Biz orada durduğumuzdanberi arkamızda epey kamyon - birikti. Bakü ve Pehlevi arasında beraber seyahat ettiğimiz İranlı bir kerı ko- €a otomobille yetiştiler... Biz bo - zulmuş yolun dört beş metre uzun- luğundaki bu saha olduğunu zan- nediyorduk. Fakat Kazvinden hiç |.. bir otomobilir gelip karşı tarafta durmadığını gördükçe yolun daha başka noktalarda da harap elduğu- nu anlıyoruz. Nihayet kârşıdan o- toamobil değil, fakat pantalonlarını zlerine kadâr sıv ayakkabi - ları ellerinde bazı insunlar geldi - der. Öbür taraftaki çayhaneye gir- diler. Bu tarafta olan karayon ve | Teye akıl öğreterek işin bir an ev- vel bitmesini bekliyorlar, Biz de - tomobilden inmiştik, fakat gök yü- zü kurşun gibi oğır bulutlarla ye- niden bezendi, yeniden yağmur ya-, ğayar. Biz otamobilin içine girdik, Bizim erkeğimiz de çalışan er - vel karşıya geçip yolun nasıl oldu- | ğunu gelenlerden sormak ve unla- vadı. Çamurların arasından geçti. | Karşıdaki kahveye girdi. Sonra yü- | | güyerek yola ilerledi. Onu bir müd- | | yaşlarındaki çocuklarım, | uğradıkları bu çirkin muameleye det gözden kaybettik, sonrs görün- dü. Ayaklarr çamur içinde, elbise- | deri harap olmuş bir vaziyette gel- | u | Şoföre: — Haydi geri dönelim, diyor. — | Hem gözlerile görmüş, hem ko- nuşup öğrenmiş. En aşağı yolun | beş kilametresi bir metre yüksekli- | ğinde çamurla örtülü imiş. Burası- | nın temizlenmesini beklemekle hiç bir şey kazanmıyacağız.. dönmemiz lâzım. Yağmur pek şiddetlendi. Dağdan inen sel ne gürültü çıka - Tıyor? Öteki otomobiller daha bek- lerlerken biz geri döndük. Reşdden buraya kadar yol beş buçük - saat sürmüştü. Beş buçuk saxt de dörüş sürüyor, yağmur içinde gidiyoruz. Hepimizin keyfi kaçtı. Az yorüz... “Hele ben çakmın mşekten, gök gürülç pek ürküyorum, Fırtına git gide yaklaştı. Gök gü- | ü tepemizde obüsler gibi pat- | Yıldırımlar gökte mavi, sarı, | kızıl yılanlar gibi kavranıyorlar. İki tarafı ağaçlık bu yolda gitlmekten öyle korkuyorum ki, Gece çoktan indi. Küçük kulübe- | lerin içinde kıpkırmızı ışıklar var. e Nihayet uzaktan ışıklar görüldü, ışıklar yaklaştı. Bir jandarma ku- lübesi; Okuyucularla Basbasa | keklerin arasına karıştı. Bir an ev- | Mu kolundan tutarak, haydi dışarı | hareketten ben ve çocuklarım şa - “mak istiyor. O da bacaklarını sı - | Bırdık. Sebebi aldı. Bir parça nefes öökük için ba- | bir üçüneünün oturamıyac L.— Reşde gidiyoruz... Dükkânlarında petrol lâmbaları ve lüksler yanan bir çarşı geçtik. Klektrik fenerlerine yaklaşıyoruz.. Fakat fırtına üstümüzç atılmak is- teyen bir ejder gibi peşimizden üğ- zından ateşler saçarak geliyor. Gü- ve asfalt bir meydan.. Ortada u- fak çocuk heykelleri ellerinde Ü- Zel bir yola girdik. Geniş, çok geniş | Nihayet çocuk Dazbi'nin kendi: sine hitap ettiğini anladı. Cevap | vermiye çalıştı. Bir gayret göster- | di. Dudakları uzun müddet kırmıl- * daâdı. En nihayet şunları söylediği sarahaten işttildi: — Ben suçlu değilim. Bob'u ben öldürmedim. Ben... , Darbi cereyan kolunu-indirdi. Çocuğun yüzünün etrafında ma- vi bir ışık uçtu. Saçları yandı, kav- Tüldu., Müthiş voltaj bedbaht yavru - nun vücudünü görülmemiş takal - lüslerle bir iki defa hoplattı. Cereyan vücudünden geçtiği za- man, çocuğun dudaklarından — bir kuş sayhası gibi zayıf bir sayha dö- külmüştü, Darbi eerenn kolunu kaldırdı. Çocuk ölmüştü. öğrenmiştim. Bütün matbuat bu mesele ile meş- çüzlü elektrik fenerleri tutuyor « lar. İki katlı bir binanın önünde dure duk. Otele gelmiştik. Otomobilden inerken dizlerim titriyor, otomobil yolculuğu amma yoarucu imiş. Ötelde bize iki oda verdiler. Bi- ribirinden uzak iki oda, Gece mü- ayyen bir saatten sonra elektrik sö- nermiş. Odama mum koydular, oda- man tavanı çok yüksek, Hasırdan perdeleri, rahat bif döşeği ve Jâva- bosunda akar suyu var, Yemekten sonra hernen erkenden odalarımıza çekiliyoruz. Dışarda yağmur ve fırtına devam ediyar. Yağmurun sesinden âdeta uykum kaçıyor. Suat Derviş a Plâja Giderken | .LaP İki hâdise Samatyada, Cambeziye, Mektep sokağında 47 numaralı evde oturan okuyucularımızdan — Bayan Fatma tarafından yazılıyor: «19/1/937 günü sabah trenlerin- den biri ile Floryaya giderken Bay biletçi, yanımda bulunan İki oğlu- diye sürüklemiye başladı. Bu- ani sorunca, <«burası, bayanlara mahsus vagondur. Ço - cukların diğer vagonda oturmoları Tâzımdır. dedi. - Bici 14, diğeri 15 ansızın bü şaşkın şaşkın bakarlarken vagen halkı bu horozdan koüçma tabirine benaeyen bıyıksız, sakal- | sız erkeklere bakıp kahkahalarla güldüler, Dönüşte, yeni bir hâdi- seye meydan vermemak için ço - cuklarımdan avrı vagona bi Müsevi — vata gondaydım. Dönüş! dolu bir kokusu, şırmı pencereden uzattım. Bir Mu- | sevi genç kız hemen karşıdan fir- Tadı, iki kişilik sıraya terbiyesizce oturdu: «Bayan, &iz poncereden ba- kayarsunuz, biz etrafımızı görmiye- cek Miyiz?» dedi. O an, nezaketle, hu yerin iki kişiye ait ol percere önül ne ait oldüğunu bütün Museviler, beni biletçiye Kküyet ettiler. Biletçi, halden anlayan bit adam. Onları teskin etti. Yedikuleye ka- dar, Yahudice aleyhimde söyleme- dikleri kalmadı.» İce işgel ede- Alıbc ıınıııınlorı Ş Ankarada her dilden kitap, ga: & * zele, mecmua ve kırlasiyeyi ucuz. G Ö olarak AKBA — mücssesesinde ğ ğ bulabilirsiniz. Her dilde kitap, ğ 8 mecimua — siparişi kabul edilir, İstanbul - gazeteleri için ilân ka. & ö bul, abone kaydedilir. Undervodd ğ yazı ve hesap makinelerinin An- ğ kara acenalesi. Parker dolma Ö kalemlerinin Ankarada satış ye- $ ğ ridir. Telefon : 3977 T güldü. Gazeteler Tim'in muhake » mesi 'zamanındaki - bütün tafsilâtı gezeen LOkman Hekim İstanbul Dördüncü İcra Memur - Evvelce İstanbul Balıkhane itti - salinde 19 No, da mukim iken şimdi nerede oldukları - biliamiyen İs - mail Cemal ve Haygas Terziyan'a: Albert Sion ve Biraderi Şirketi vekilleri Avukat Jak Mizrahi ve Jak Mitrani tarafından dairemizin 997/525 No, lu dosyasile emre müu - Karrer senetlere müteallik haciz yolile her ikinizden müteselsilen is. tenilen yüz dört lira ve 6 kuruşun mapfsiz ve icra masarifi ve ©© 10 avukatlık ücreti hakkında tarafını- za gönderilen ödeme emirleri ika- metgâhınızın meçbuliyeti hasebile bilâ tebliğ iade edilmiş ve bu 1ti - barla merci hâkimliğince bir ay müddetle ilânen tebligat icrasına karar verilmiş olduğurdan, ilân ta- — rihinden itibaren bir ay zarfında isbu meblâğı tesviye etmeniz “e bir itirazınız varsa bu müddet içinde şifahon veya yazı ile bildirmeni: ve bilürmediğiniz tekdirde «yni müddette mal beyanında bulunma- ruz Jâzımdır. Beyanda bulunmazsa- nız hapisle tazyik olunacağınız ve * hakikate muhalif beyanda bulun- duğunuz takdirde hapisle cezalan- dırılacağınız, borcu - ödemez veya iliraz etmezseniz hakkınızda cebrf ieraya devam olunacağı ödeme em- ri yerini tutmak üzere ilânen teb - liğ olunur, (34148). Dr. Hafız Cemal (LJKMAN HEKİM) —- Dahiliye mütehassısı Pazardan başka günlerde öğle « den sonra saat (25 tan 6 ya kadar İstanbulda Divanyolunda (104) nu marah hususi kabinesinde hasta « larını kabul eder. Salı, cumartesi günleri sabah «9.5 - 12> saatleri ha kiki fikaraya mahsustur, Muayene. hane ve ev telefon: 22398 Kışlık telefon: 204 Mecmuası 4 Her muallime, her mek- tepliye, her aileye, her köylüye, her kese pek lâzımlıdır. Bundan faydalı bir mecmua bulamazsınız. Sıuellgl. (12) adedi (60) ku. ur. Divanya'u numara 104 NİHAYET HÜRRİYET! Üç senedenberi Ohyo hapishare - | | tekrar ediyorlardı. Siyoto deresin- ı_ııude bulunuyordum. Babam artık — de cesedinin bulunduğu zannedilen | affedilmekliğim için, benim habe- *'4 Bob Vitney bir gün çıkagelmez mi? î Tim olmadan mütemadiyen uğraşı- Meğer derede bulunan mütefessih | »yormuş. cesed Bob değilmiş. Cesedi morgda | — Babaman bir çok tiyasi dostları gören ailesi yanlış teşhis koymuş- | vardı. Ben de hapishanede iken, lar. Ceset son derece çürümüş ol- | oranın zengin müteahhbitlerile dast.- duğu için aldanmışlar. laklar temin etmiştim. Bu müteah- Bob Vitney arkadaşı hapishane- | bitler nüfuzlu insanlardı, Tahliye- de ölüm çezasını beklediği sırada | mi elde etmek için çalışacaklarını Portsmutda kendisine iş bulmuş, | bana vüdetmişlerdi. orada çalışıyormuş. Ne ârkadaşı « | — Bütün bu gayretler birleşince nın tevkif edildiğinden, ne dava - | ufukta bir netice ümidi belirmişti. dan, ne idam kararından, kararın | — Bir gün öğleden sonra direktö - infazından hiç haberi yokmuş. — >| yün yazihanesinde sakin sâkin fiş- Epeyce para topladıktan sonra, | leri doldurmakla meşgul olduğum — bir gün ailesine mektup yazarak, | bir sırada, birdenbire kapı açıldı. döneceğini bildirmiş ve hakikaten ÂYANDAN MARK KENNA — dönüp gelmiş. İri vücutlu, sert, azimli görünen, W:%WN'Y'“&MW fakat ayni zamanda da sevimli yüz- — bi yaşında bir çocuğu, | )ü bir adam, kapıyı vurmadan , kat'iyyen işlemediği bir cinayetten girdi, BT DA Dü dolayı öteki dünyaya göndermişti. Kendisine © kadar azamet veren O zamana kadar da herkes zavallı | bu adamı gazetelerde gördüğüm re- çocuğun katil olduğuna inanmış - | simlerinden hemen tanıdım: Âyan lardı. ç ı (Devamı var) aG ni D Bi eae ni n b