İranda neler gördüm 2 Tahran yolculuğu- nun cilveli tarafları. Pehleviden Tahrana giden ya- bancı bir yolcu neler görür? Şahri çoktararı kada — bıraktık. Şimdi — toprakla, kamışla, çah yapılmış ve yem- yeşil, koskoca. man — ağaçların Ortasına küş yüs vaları gibi otar- tulmuş köy k lübelerinin ara- sından geçiyoruz. Toprağı buku dar zengin, gök gesi bukadar bol, böyle yeşil ve em yeşil bir me etin ne kadar Büzel, olabileceğini anlamak için in- sanın bir defa gelib onu görmesi lâzım... Bu topraklar.. üstlerinde milyonların bir lokma ekmek için boğuştukları Avrupa topraklarına benzemiyorlar... Bu toprakta, top- rağın asıl ana vasfının bütün cömert liği var, Bu toprak, sütle sızlayan gö Büslerini yavrularına uzatan bir dişi hayvan gibi zevk içinde uzan- Miş. Tarlaların kenarında çıplak, es - Tmer ayakları üstünde ince ve tzun Vücutlerini dik taşıyan genç köy kadınlarına rastgeliyoruz. Başla - rındaki beyaz, kırmızı, s! Ç tülerin iki uclarını yine başlarının Üüstüne atmışlar... saçları biraz da- Banık... Simsiyah ve iri gözlerinin | ile bizleri süzüyorlar. n arı.. otomobilden kor- | kuyorlar.. Ne hayırlı bir korku.. Bi- Zim İstanbulumuzun yaramaz kü- Çükleri gibi atamabilin önüne atıl- rünce yolun kenarınaSDRdeği Mmıyorlar.. Bilâkis.. otomabili gö - onug Tünce yolun kenarına doğru bağıra bağıra kaçıyorlar. İçlerinde gözle- Tini ellerile örtüp, otomobilin sür- atli geçisini görmek — istemiyenler bile var. Köyleri bir müddet geçtikten son- Ta birdenbire yine bir şehir başında ufak bir jandarma karakolu. önün- de duruyoruz. Memur, kâğıtlarımı- Za bakıyor. Reşd'e giriyoruz. Keylan vilâye- tinin merkezi olan Reşd burada zi- | Tai bir merkez ve bilhassa ipek | böcekeiliğinin merkezi de addedi - liyor. Bu küçük şehrin 65 bine yakın hüfusu varmış. Biz, damları kırmı- zı kiremitlerle döşeli sarı binaların arasından geçerken kız kardeşim: — Kırmızı kiremitlere iyi bak, diyor, bu kırmızı kiremitler İran içinde gördüğün son kırmızı kire - Suat Dervis Tahran yolunda | Yazan: ı SuatbDermviş / mitler olacak.. Tahranda bunları bu- lamıyacaksın! Otomobilimizin Reşd'de biraz dur-| masını istiyorduk. Fakat akşam se- kizden evvel Tahrana varmak için yolumuza devüm etmenin daha doğ- ru olduğunu düşündük. e Yine bir jandarma karakolunda durduk. Kâğıtlarımıza bakıldı... O- tomobil, Kazvine kadar büyücek bir şehre artık uğramıyücakmış. Yine kırların arasına çıktık... A- ğaçlar, yeşil tarlalar, gitgide yaklâ- şan dağlar... — Bu dağların neresinden korkü- lur, diye düşünüyordum. Hava ka- pah... Durmadan yağmur yağı - yor, Bazı zaman yağmur ©o kadar kuvvetleniyor: ki, otomobilimizin otomobilimizin sıçrattığı pencerelerden girerek kendi üs - tümüzü kirlet ra doğru koşuyor. / lun üstünde yanyana iki üç dük - iyoruz. Bizim karpuz ser- n topraktan ya - | kkânlar.. Bunlardan | pılmış basit bir veya iki tanesi muhakkak çay- hane... Önünde peykeleri, içinde u- zaktan pırıldayan bir semaveri var, Onun yanında bir nalband dükkâ- nı ve diğer tarafında petrol lâm « baları, camlar, şişeler, tabaklar' sa- tan bir dükkân... Ekseriya bu kü- çük çarşının civarında bir köy bus lunmuyor ve insan kendi kendine «Bu adamlar acaba bu dükkânları neden burada açmışlar» - diye so- ruyor. Yeşillikleri biraz geride bıraktık. Şimdi topraktan yapılmış ve sap - | sarı toprağın üstünde küçük top - rak yığınlarına benziyen - evlerile başka köylerin arasından geçiyo- ruz. Bunların bazıları önünde genç veya ihtiyar kadınlar bir ellerinde ya süt, ya ayran veya yoğurt ça - nağı tutarak yolün üstünde duru - | (Devamı yedinci sayfada) Kadının güzel olmak, be- Genilmek ve baş döndür. mek için altına, pırlanta- ya, kürke ihtiyacı yoktur. Saçlarını şöyle bir dalk. galandırmakla, iki metro bir tülü şöyle ve böyle bü. küşle bir duruş ve bir ba. kışla bütün kalbleri ken- dine bağıiıyabilir. V sıta bulmuşlardır. aei | aolaşıldığına göre saç Ölmezden evvel yazdığı Bir yazıda şunları söyledi Telsiz telefondan sonra televiziyon altüst edecek iki ihtiradır M arkoni öldükten sonra radyo, günün mevzuu oldu. Derler ki radyo bilhassa kadın- ların haşuna gitmektedir. Çünkü çamaşır yıkarken, yemek hazırlar- ken, bir taraftan da meselâ Roma- yı, Berlini, Londrayı dinlemek hoş geyi.. Markoninin ölmezden evvel kadın ve radyo hakkında yazdığı bir ya- | mdan şu satırları âlıyorüz; «Yaradılışları itibarile maceraya ve sevdaya düşkün olduklarına hiç füphe edilmiyen kadınlar, radyo- da kendilerini tatmin edici bir va- Bilhassa telgiz telefon, eğer şu önümüzdeki seneler içinde biraz da harcığlem ucuz bir fiatta tekemmül ederse değme key- fine!. Genç kadın, meselâ uzak diyar. larda bulunan sevgilisi ile bol bol görüşecek, onun serini - işitecek, kendi sesini dinletecek. Ben Akdenizde kendi yatımla do- laştığım zamanlar, ne zaman canım isterse Avustralya ile konuşabilir- dim. Şanghayda iken ben ve karım kaç defa Romada bulunan kızımız | Elettra ile konuştuk. Konuştuğu- muz cümlelerin kelimelerini Sara- | hatle İşitiyorduk. Bilhassa konuşmaktan son dere- ce zevk alan kadınların telsiz tele- fondan kim bilir ne kadar memnun | olacaklramı gözümün önüne geti- | Tiyorum. Avustralya ile ilk toerübe mu - haberelerimizde erkekler ne konu- LAŞ YAYAY AYA şup, ne söyleyeceklerini - şaşırmış bir balde idiler. Bu beceriksizlik- lerini anlayınca, hemen karılarını mikrofonun başına getirdiler. İşte o zaman canlı ve hoş muhavereler “yapabilmiştik. Yarının kadını televizyona da kavuşacaktır. Fakat telsiz telefon kadının ne kadar hoşuna giderse, televizyon son derece aleyhine ola- caktır. Meselâ evli bir kadının ko- cası «mühim bâzı işlerden dolayı» eve geç geleceğini karısına telefon ettiği zaman, televizyonun ne hâi- lelere yol açacağını tasavvur ede- bilirsiniz. Televizyonun ekranı emühim iş- lerle meşgül olan» kocayı, kucağı- na oturttuğu kim bilir hangi kadın- la ayan beyan kadıncağızın gözle- rinin önüne koyarsa, ne kızılca kı- yametler - kopacağını müşkül değildir. Televizyon, yarın bepimiz tçin kestirmek çok gülünç mevzulara yol açacaktır. Radyo ve aşk Râdyo daha şimdiden bir aşk ha- | bercisi -olmuştur. Eskiden sevgili- ler biribiylerinin ellerine dörde bü- külrhüş bir kâğıt parçası sıkığtırır- lardı. Fakat bundan sönra artık iş- ler değişmiştir. Telsiz telefon kumpanyalarının, tuttukları istatistiklere göre, ka « zancın en çoğu âşıkane muhabere- lerden ileri geliyormuş, Bu makineler daha zi mül edip te, herkesin k de tekem- 'ca isti- Kıvırcık saçlar Kızlar, kadınlar permanantın ne ka- dar ehemmiyetli olduğ (P ermanantınız güzel olsun isti: yorsanız sakın ha kuvafüre git- ğiniz zaman: «Aman benim sa! mın kıvırcıkları çok sürsün» deme- yiniz: O zaman kuvafür sizin ho- za gitmek için bifodileri fazla ve maşayı daha fazla sıkıştırm kızdırm ya mecbur olacak ve sa- çınız Arâp saçına dönecektir. Halbuki iyi bir saç tuvaleti ya - pılması için saçınızın hafif surette dalgalı olması lâzımdır. Rastgele bir kuv larınıza indefrisable yaptırıp rodaki arkadaşlarınızla, kamşunu?- la, görümceniz ve belki de rakibe- nizle eşeşe taranmış olarak gez « miye zarafet denilemez. Başınıza permanant yapan ku - vafürün mesleğine bihakkın vâkıf bir insan olması şarttır. Ancak © yüzünüze baktığı zaman size yakl- şacak saç tuvaletini anlıyacak ve başınıza permanant yaptığı zaman | size açıkça: — Size beş ay sürecek kadar bir permanant yaraşır. Size dokuz, aylık, size dört aylık. Diyebilecek ve yüzünüze yakı- şacak bir kuvafüre uygun gelecek derecede saçlarınızı kıvıracaktır. Şimdi yaz günlerinde ekseriyz baş açik gezildiğine, kırda, denizde tarayışına €n fazla itina etmeniz lâzımdır. Size bir nasihat daha vermek is- terim. Eğer bir kere yaptığınız per- manant size yakışmışsa, sakın ha, ucuzunu buldum, diye, kuvafürü- nüzü değiştirip başka yerde saç yap- fırmayınız. Faka! ük kuvafürünüz saçlarını- zı bir krepe gibi, veya astragan bir kalpak gibi kıvır kıvır yaptıysa o- Yeni permanatlardan Birkaç nümune nu değiştirmekte bir an tereddüt etmeyiniz. Çünkü o kadar kı-zcık saçları güzel bir şekilde taramıya imkân yoktur. İşte size bu sütunlara koyduğu - ymuz resimler, permanantlı saçla « rı nasıl muhtelif şekillerde tara « miya imkân olduğunu gösteriyor, 'Dünya kadınlarının saadetlerini | AAA LA CA Bir gecejçin. 5S-SONTELÜR fade edebileceği bir hale getirildiği zamarn, sevdalıların uzak diyarlar arasındaki muhaberelerinin ne ka- dar artacağına şüphe yoktur, Ar - tık o zaman uzaklık ve yakınlık di- ye ortada bir mefhum kalmıyacak- tır. Yani bundan sonra maşak- Çin ık kendisini ondan ayrılmış saymıyacaktır. Maçine gitse, Acaba aşk denilen kuvvetli va - bıta bu yeni vasıtadan kazanacak mı, kaybedecek mi? Onu - ilerde öğreneceğiz. e Radyodan âşık olan adam C enubi Afrikada bulunan Ha « rolâ Bonni ismindeki bir İngi- liz mühendisi radyoya pek meraklı imiş. Cenubi Afrikaya giderken al- mış olduğu radyo, kendisinin en iyi bir yâri vefadarı imiş. Her akşam radyoyu açan Harold Bonni bir akşam düğmeyi çevirir- ken (alo, âlo, burası...) diye enfes bir kadın sesi duyar. adam Londra evyorkta yalnız kadınlara bir gece erkek kiralayan müesse- ar arttırmış ki den sonra, ge- N - Londra velce fakir bir talebe olan ve nihi yet dans hocalığına başlayan Zat, günün birinde yalnız kalmış ka- dınlara kavalye tedarik edecek bir yazıhane açmıya karar vermii Bu kavalyelerin bütün masrafla - rını kadınlar görmektedirler. An- cak acente bir gecelik kavalyelerin kiraları için bir tarife tesbit et - Miştir. Kavalye de kadın da bu ta- rifeye göre hareket etmekte ve her iki taraf ta memnun kalmaktadır. Meselâ bu tarifeye nazaran ka - valyeler, saatta bir hadehten fazla içki içmemektedirler. Kayalyeler gayet iyi konuşan delikanlılar ara- sından intihap edilmektedir. açmış bulunuyor. Daha ilk günler- de Paristeki şubeye birçok kadın- lar müracaat etmişlerdir. Hem pat- ronu, hem kavalyeyi, hem kadını momnun eden bu teşebbüste gayri- ahlâki biç bir elhet görülmemekte- dir, Zaten Pekam da şöhretinin bozulmasına razı değil- dir. Her taraf memnun olduktan sonra, iş bozanlık eden kavalyele- ze henüz tesadüf edilmemektedir. firmasının - V ? — 28 Temmuz 1937 Pekam şimdi Pariste do bir şube Fakat (burası) derken birdenbi- Te düğmeyi çevirdiği için hangi is- tasyon olduğunu anlayamamış, sa- atlerce bu istasyonu aramıştır. Bir akşam, beş akşam, gece yarı- larına kadar bu meçhul istasyonu arayan Mmühendis bir gece 10 da düğmeyi çevirdiği zaman kar- şısına Liverpol istasyonu çıkmış ve fşık olduğu sesin sahibini bulmuş- tam tur. Alo.. âlo.. burası Liverpol is- tasyonu... O geceden sonra her gece bu kı- zın billür sesini dinleyen mühen- dis nihayet kıza fişık olmuş ve tam 2 yıl bu sesi dinlemiştir. Nihayet buna sabredemiyen mühendis izin alarak Liverpoöle gitmiş, stüdyoyt giderek kızı aramiş, bulmuş ve va- ziyeti anlatarak kıza evlenme tek- lifinde bulunmuştur. Kız bunu ka- bul ettiğinden düğünleri de hemen yapılmıştır. Maamafih kız, sesi gibi güzel ol- duğundan, mühendis için (Turnayı gözünden vurdu) diyorlarmış, Nevyorkta erkek kiralayan ve Pariste de şubeler açtı Kiralık kavalye ile bözle şen bir gece pglrllebllîr Pekam, Berlinde de bir şube aça- cağını söylüyor. - Acabâ İstaribula gelecek mi Hindenburg zeplini- nin iskeleti | eçenlerde Amerikada — batmış olan meşhur Hindenburg is - mindeki zeplinin çelik iskeleti ge- çen hafta Hambuga getirtilmiştir. Bu iskelet dermal Frankfurt am- mayna nakledilmiştir. Almanlar bu zeplini tekrar ta - mir edeceklerdir.