27 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

27 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

v.w.m Jl.' ee ç y AERE U n SS î bi 'ESRARENGIZ <it ISTANBUL' —— I-—-v.nıııı_ı—h.-u_—. | Hayatın garnitürü nedir? | “Söyle bakalım uğursuz kahbe !.. Kimlerle fink ı“m şlmdıyo kadar?,, Dilenciler, paşanın mezarına &- tılan toprağı - güya bu toprağa bü- yüyüp üremesi matlup bir sey &- kilmiş gibi - ellerindeki kova ve destilerle sulamak için, biribirleri- ne meydan vermiyerek güğüs göğ- | se, maşrapa maşrapaya itişirlerken | bayırın altından İHet sökün etti. l | | 'Tam zamanında geliyordu. Yere çömelen, pehlelerin üzerine oturan sesi güzel, okuyuşu tesirli, teevidi fasih hafızlar, çarebrü medrese ta- lebeleri (Yasini şerif) i, (Suretül- mülk) ü bitirmişlerdi. Dilenciler, ıskatçı yobazlarla sesinin mızmız- Tığı sebebile diğerlerine rekahet e demiyen, böyle kibar cenâzelerine birçok körleri, topalları, kambur- ları ve çolakları toplayarak gelen dilenciler kâhyası İsmail ağa, aşir- lerini tamamlıyalı hayli zaman ol - muştu. İmam Efendi uzun, tam - traklı duasını «Bakide kalanlara sabırı cemil, ömrü tavil, ecri cezil ihsan» » niyazile bağlamıştı. Şimdi | sıra sadaka dağıtmıya gelmisti. Fatma, kızının kesik, takatsiz bir yürüyüşle mozarlığın kuytu bir kö- şesinden çıkıp, kabahat iştemciş in- sanlara mahsus bir favırla, kimse- ye gözükmemek ister gibi süklüm püklüm ıskatçı tayfasının arasına karıştığını görünce, p: dan istifade edeceğini sevindi. Fakat sevinci çok sürmedi. Sürekli olmadı Fatmanın sevinci!. | İlfetin gerdanındaki çürük gözü- | ne ilişti. Evden çıkarken gerdanın- da böyle bir siyahlık olmadığı için, | hayret içinde kaldı. Nal büyüklü- ğündeki çürük karşısında — faltaşı | gibi açıldı gözü... ’ tevziatın- Aptallaştı. Sersemleşti. Adeta bir budalalık geldi Üstüne.. Kaşla göz arasında, nerede, ne taralta bu işi yapmaıştı! Günahını meydana vuran bu damgayı kim vurmuştu gerdanına?.. Şimdi Fatma, günahın tam bir şekilde yapılıp yapılmadığını an- lamak için sabırsızlanıyordu. Bu iş belki de, kıza zarar vermiyecek bir şekilde yapılmış olabilirdi. Eğer böyle ise, bundan o kadar bir teh- Tike sezmiyor, hattâ kızmıyor, ken- di yapacağı teklife yol açtığı için adeta memnun oluyordu. Fakat, ya iş böyle değilse? O za- man ne olacak?.. Kafası karıncalandı, gözleri du- manlandı. İfrit gibi oldu Patma.. Hemen kalabalıktan ayrılıp, ger - danındaki işareti göstererek : — Nedir bu?, Azgın kaltak!. & ye sormak, ve sonra saçlarını e ne dolaysrak eşek sudan gelinceye kadar dövmek arzusile yanıyor ve kuduruyordu. Fakat namus (!) kaygusu belini büküyor, kızının rezaletini, kötülüğünü âleme tizzat duyurmaktan çekiniyor, utanı; du. Bunun için susmıya ve hazmet- miye lüzum gördü. Bu sırada, güya biribirlerinden haberleri yokmuş gibi, mezarlığın başka bir köşesinden, İfletin geldiği tarafa mohalif & - yar gözüktü, tabilsile mezar başına doğru ilerledi. Yüzü, gözlerini akına ka - | dat kızarmaştı. Nefes alışları hâlâ tabil intizamımı bulamatsıştı. - O- rasını burasını acele ile ilikleye - memiş, mintanmın eteği pantalo- nunun dışında kalmıştı. Fatma, son günlerde, İffetin Şeh- süvarla düşüp kalktığımı — biliyor, fakat bu dolaşmaları, aşkbazlık yapmayı gençlerin hakkı olarak ta- andığı ve bayatın, yaşamak zevkinin garnitürü kabilinden saydığı için 'ses çıkarmıyor, yüze bile gelmi - yordu. Fakat şimdi, ikis'nin de yor- gün argın, kızın gerdaninda bir çü- rük, oğlanın mintanı pantalonunun dışına fırlamış bir halde meydana Çiktıklarını görünce, yüreği cızladı, bur vaziyete iyi bir mana vere - medi, büyük bir acı ve keder için- | de: — Eyvah!.. Diye inledi. »Ğ Bu teessür içinde bir defa daha | K | Bunun için Fatma, ince eleyip sık | dıklulle İlfete, sonra da Şehsüva- ra baktı. Hakikati, yüzlerinde 01- duğu gibi okudu. İçinde siyah kat- ran kesafetile kaynayan gayz ve hiddete yine dayandı. Rezil etmek ve rezil olmamak için; hesap sor - | mayı eve bıraktı. Fazlâ iskat kopar- mak kaygüsile, öteki dilencilerle, itişmiye, boğuşmıya başladı Eve döndükleri zaman; — Fal kızımı odaya çekti, kapıyı sürmele- | di. Gözlerinin bütün hısmını İffete çevirdi, üstüne atıldı, iki omuzun- dan var kuvvetile gatstı, sönra ger- danmdaki çürüğü göstererek sor- du: — Söyle Bakayım! bunu kim yaptı 9. İffetin yüzü haşhaş çiçeği gibi koyu kırmızı bir renk bağladı, tit- remiye başladı, cevap yerine göz- | lerinden iki damla yaş aktı. — Fatma ölkesinden soluya soluya: — Yaptırırken — utanmadın , da, şimdi mi utanıyor, ağlıyorsun? — Ne susuyarsun yezit kahpe !.. Söyle kim yaptı bunu?. — Şehsüvar!. | — Başka bir kazaya uğramadın | yat.. | İffet cevap vermedi. hüngür ağlarmya b Göz yaşlarının bi ha kuvvetli bir itiraf var mıdır? | Hüngür dokumuya lüzum görmedi. Fayı sız buldu israrı.. Esasen sorsa, ölanı bi Tâtile öğrenmek istese ne olacaktı? Ne çıkacaktı bundan? O öğrenmek istediğini öğrenmiş, iki damla göz | teni tafsi - | yaşı, hakikati olanca çıplaklığile meydana koymuştu. Halbuki Fatma, neler düşünmüş, (Devamı var) | Onlara bu altınları teslim edip de, kendi elimle Türkleri Akdenizde kuvvetlendiremem. Onlara bir dir- hem altın vermiyeceğim... Haydi çekiniz ipimi! Murat: — Sinyor, bırak onun yakasını! Biraz sonra cehennem zebanilerile karşılaşmıya azmetmiş Varsın, söy- lemasin o. Ben adayı Baştan başa ateşleyip altınları meydara çıkar- masınt bilirim. Muradın tahammülü taşmıştı. Tayfalara: Çek!.. Diye baj Anivasın boynundaki ipi çekmi- ye başladılar. Birkaç saniye & Anivağ, sancak direğinde sallanıyordu.. Güvertedeki muhahızlar mezar- | dan fırlamış hortlaklar gibi, göz- lerini kırpmadan direğe bakıyar - İladı. Rüstem: — Şaka derken, herif direği boy- | lardı. Diye mırıldandı. Civani ellerini çaprazlama göğ- sönün üstünde kavuşturmuş - ve başını önüne eğerek susmuştu. Murat Reis hakarete taham.ni edemerdi. Zaten kuvvet karşısında böbür - lenmenin ne manası vardı?, Anivas, kardeşi Kara Mihal gibl cahif bir adam da değildi. Romada kaldığı zaman tarih ve felsefe oku- muştu. Bir müddet sonra ruhunda- ki macera temayülü onu denizci - liğe atmış, bir müddet Venedik ge- milerinde kaptanlık yaparak, niha- yet Mikro adası muhafızlığına ta - yin edilmişti. Anivas bu adadaki kaçakçılıktan Venedik hükümetine senede hatı- t sayılır vergiler verirdi. Onu çok- | letde muhafaza edilecektir. Son Posta sekiz yaşında, Eski bir usul iki ( 4 dacü sayfadan devam) Bir şubat akşarmı mahkümlardan | Emilyani ile Lazareşi evlerine gi derlerken, dört İtalyanın hücu - muna uğradılar, fakat bu herifler © kadar beceriksiz idiler ki, her iki- | de ancak hafifçe yaraladıktan sonra kaçtılar. sini Lâkin ertesi gün de yakayı ele verdiler. 30 Mayıs 1883 te muhakemeleri başladı. Emilyani ile Lazareşi mü- | tecavizlerine karşı ağır ithamlarda bulundular. Muhakeme devam ederken, bir | adam şahitlerin sırasına gicerek E- a ledi- ğini ve muhakeme edilmekte olan dört maznunun bundan evvel işle - miş oldukları bir cinayet hakkında malümat verimek için mutlaka gel- melerini istediğini söyledi. Emilyani karısını yanına alarak Lazareşi ile birlikte kahveye gitti. | Bn enteresan delikanlının söyliye - ceği sözler kendilerini son derece alâkadar etmişti. Kahveye girdikleri zaman, fil - hakika bir gencin kendilerini bek- lemekte olduğunu gördüler. Adam derhal yerinden kalktı ve daha hiç bir şey söylemiye vakit kalmadan | elindeki bıçağını bir kaç defa Emil Başlar teşhir Edilmiyecek İşkembeci, ciğerci dükkânların- | da, pişmiş veya pişmemiş koyun, kuzu başlarının, halkın — göreceği | toşhir. edil- reşi'ye genç bi ni kahvede bi milyani ile I damın kendil! | | | | şekilde camekânlarda mesi Belediyece yasak edilmiştir. Başlar bundan sonra, dükkânla- rin ç taraflarında ve kapalı yer - Son Posta relikimiz 8 yaşına gir- | miştir. Arkadaşımızı tebrik eder, | daimi muvaffakıyet ve uzun ömür | diler'z. ay evvel öldürülen italyanlar gibi | mucize kabilinden ölümden kur - | karşısında o derece nefret ve heye- lunuyolardı. Halk ambardan çıkardığı — giyo- | tini hapishanenin önüne “kurdu. | Talim taburunun yaninm göğsüne sapladı. Cinayeti önlemek istiyen Lazareşi'yi de bo- ğazından ağır surette yaraladı ve kapıya doğru yürürken kaçmasına mani olmak istiyen Emilyani'nin karısının ensesine bir bıçak darbesi indirdikten sonra çıkıp gitti. Emilyani derhal öldü. birkaç saat yaşayabildi. Kadın ise | taldu. Bütün Rodez bu üçüzlü cinayet can duymuştu ki. ertesi gün, kati- yakalanıp hapishaneye atıldığı haber alınınca, halk derhal hapiz- hanenin ambarına zorla girerek Giyotini çıkardılar. Diğer dört suç- lu da o aralık müehhet hapse mah- küm edilmişler ve hapishanede bı- | Bir kısım balk ta katil ile birlikte | diğer dört mahkümu dışarıya çıka- rarak, hepsinin de birer birer ka - falarını uçurdular. Lazareşi | LA D diz | terkettim., Artık Kü- Süleymanın Sarayında KUDUS KIZLARI Tefrika No: 123 MA YA Yazan: M. Necdet Tunçer Sahra çadırdan dışarıya çıkınca dev cüsselibir erkekle karşılaştı.. lîtreıııeğe başladı.. Sahra bu adamdan niçin korkmuştu ?. Kabile reisi: — Bundan sonra kızım aramızda kala- cak, Müjdesini — verince bütün erkekler birden yere eğildiler. — Süleyman onu &zal mı etti? Kabilenin erkekle- rine Sahra cevap ver- — Hayır.. onu ben düse — gitmiyeceğim.. Sizin aranızda ve gi« zin saadetinizi, refahıe mızi tamamlıyarak yae pıyacağım. müsLerih olunuz! Sahra bir haftadan. Kahvedeki cinayeti işleyen genç kimdi biliyor musunuz? Gizli mah- kemenin idam kararının behemehal | tatbikini üzerine almış olan ve ev- | velce Rodez'e tahkikat yapmıya gel-| miş olan Gavyoli ! aA Müsameresi Üniversite talim taburu kampı nihayete ermiştir. Kampın neticesi | dolayısile, bu akşam Harbiyede ye- dek sübay okulunda bir müsame: verilecektir. Müsamere saat 20,30 da başlayacaktır. Bu hususta güzel bir program hazırlanmıştır. | Beynelmilci dişçilik ser- gisi «Beynelmilel 10 uncu - dişçilik Almanyanın cağı hü- sergisi» nin bu yal, (Düseldorf) şehrinde kümetimize bildirilmiştir. Ağustosta açılacak olan sergiye Türk diş tabiplerine ait “eserlerin | gönderilmesi de rica edilmiştir pt beri kabilesi arasında, Da sasının çadırınci » oturuyordu. Kabile efradı birbi- rile barışmış gürültü. ler, kavgalar Güyr ki doğan güneşi bir bulut sarmıştı da, ortadan kalkmıy | kabilenin üzerinde | Sahra gelir gelmez bu kara bulut | sıyrıhip Herkes aydınlık içinde.. relah i- çinde.. zevk ve neş'e içinde yaşa - mıya başlamıştı. Sahranın babası: —Gördün mü kızım, diyordu, sen gelir gelmez berşey yoluna gir- di. Eğer sen gelmeseydin, kabile - miz efradı. biribirini yiyecek ve bunlardan biri belki de beni vurup öldürecekti. Sen benim hayatımı kurtardın! Artık Süleymanın karı- sı olsan da, sakın aramızdan ayrıl- ma!. Sahra babasına söz verdi. Kabilesini terketmiyecek ve ka- bilesi efradından birile evlenecekti. * Hato.. Marat Reıs, adalarda İıukumdarlar gıbı debdebe ve ihtişam içinde yaşayan Kardinallarla Şövalyelerin düşmanıydı.. Vukt'le Romatılar uzun deniz yalculuklarında — bile gemilerde böyle kadın oynatarak eğienirlerdi.. tanberi bu arlıdan değiştirmemiş- lerdi. ç K Murat Reis Türk - kaptanlarını kendi gemis'ne topladı: a — Bu adam Türklere hakaret etti. Bizimle eğlendi. Onu asmıya mecbur oldum. Şimdi burada kala- cak mıyız.. yoksa altınları adalıta- ra bırakıp gidecek miyiz? 'Bunu ko- nuşalım. Müurat Reisin sözlerini dikkatle dinleyen arkadaşları: — Yükümüz çoğaldı. eskisi gibi bir tekne içinde dolağacak değiliz. Masrafımızın büyüklüğünü göz ö- münde tutarak para tedarik etmiye mecburuz. Ç Dediler. Rüstem söz aldı: — Adayı bir kere de biz araya- ham., Yerlilerden hayır yok. Şimdi- lik adayı işgal etmiş gibi görüne - rek balıkçıları sıkıştıralım.. Elbet- te bize burada gömülü altınların yerini gösteren birisi çıkar. Adaya kol kol yayılalım. “Zaten adından | * y da belli. şu küçük adada beş on gün içinde k bir köşe bırakmayız. taramadık. Arkadaşlarır mızın dediği gibi, bundan Bonra bi- arama zim herşeyden ziyade parayu ihtli- yacımız vardır. Böyle altın yuvası bir yerden kolayca çekilip gideme- yiz. Yaşa Rüstem dayı... Diye da bu adanın ber köşet iki yelkenci vardı. Bunlardan biri Murat Relsin yanına sokuldu: bağrışan gemiciler arasın- tanıyan ara o strada S Uymanın sarayından Kd mak için cariyelerden birini clde , etmeği çalışıyordu. Bu, kabilenin en iri boylu erkekt lerinden otuz yaşlarında bir mü * haripti. O sabah kabile reisi adamlarilt birlikte ormana çıkmıştı. Salıra ÇA“ dirda yalnızdı Hato çadırın ön Kapıdan içeriye 5 — Sahra.. Sahra.. Sahra kapıya koştu.. — Hato, sen misin? Sahra bu iki kelimeyi — güç söyleyebildi.. Hatonun yüzüne dik katle baktı. Ve vücudünde balif bir ürnerme duydu. Sahra, Hatoyu görünce neden ürpermişti? Bunu birdenbire kendi de anla- yamamıştı. Hato sert bir sesle sordu: — Bugün yine su başına çıkacak misıin? (Devamı w') . Ya azan: Celâl Cengii | i - Beni üç yıl önce bu adaya &- | gir getirmişlerdi. O zaman ada mu- hafızı başka bir adamdı. Bir akşam muhafızın üzerine yerlilerden biri bir bıçak savurmuştu. Bu bıçağı ben yakaladım.. muhafız ölümden kurtuldu. Bu yararlığıma karşılık beni azad etti. İşte o zaman Ceza - yirden buraya uğrayan Recep Re- isin gemisine dehalet ederek Ceza- yire gitmiştim. Bu adanın her y rini, hattâ gizli mağralarını da çı iyi bilirim. Sanıyorum ki, kaçak - | sularda | çıların getirdiği altınların çoğu şu | tepedeki mağaralarda gizlidir. Her halde bir kere oralara gidip adam- akıllı araştırmalar yapım: Murat Reis, sözlerini dikl — Çolak Ahmet doğru söylüyor.. adayı iyice araştırmadan dünmiye- ceğiz. bu eski denizcinin atle din tEYeCdi ivordü, Diye bağırdı. Akdeniz sularında uzun bir ge * zinti yapmak niyetinde olan Mur?* Reiş gemicilerin gözünü ve karnın! doyurmak istiyordu. Denizciler Ka iki »X ücretlerini almazlarsa söylenmiy? ra askerine benzemezlerdi.. baştarlar ve: — Böş mide ile yelken, kürek çe“ kilmez, —© Derlerdi. Murat Reis gemicilerin karnını doyurmaya karar vermiş Zalen bunlar Devlet donanmasını mensup denizciler değillerdi. Ora: birik: Tersoneye dönünce Kaptan Paşa ş aylıkla” dâ altı aylık ücrelleri de nin emrile bütün bicii rını derhal alırlardı Fakat, donanma — dışmda kalali ve Cezayirde korsanlık yapan bi y bir vurgun yapâ” denirciler, he rak, hem geminin, hem de gemicir lerin ücretlerini çıkarmıya mecbur rdı. İspanyol donanması bile" uzak Amirül Alvaros başta öl- olu imak üzere - yabancı Limanlara uğ> rayıp az mı vurgüncüulük yapmıştı? Murat Reise gelince, o halkın ih- tiyacına ve fakirlerin maişetlerine el uzatmaz, hattâ bunu yapanları şiddetle cezalandırırdı. O, adalarda hükümdarlar, prensler, hâükimler gibi debdebe ve ihtişam içinde Ya- şayan mukafızların, kardinallerin ve şövalyelerin düşmanıydı.. dai- ma onların hazinelerini, ambarları- ni yağma etmekten zevk duyardı. Murat Reis o tarihte diğer millet- lerde olduğu gibi bayağı bir vur - guncu değildi. Onun müaksadı Cezayirde munta- zam ve mükemmel bir d:ınınn:i düzmekti. (Devams var) F ASN "

Bu sayıdan diğer sayfalar: