Bu sene bütün Suadiyede !(ö,ekler tutuldu ! Suadiyeye - yapı- lan bu tahacümün sebebini nerede aramak lâzımdır acaba ? . cibise r bir de s: stanbulun eski kiharları yahlardı adınların lası gibi, İstanbulda K fiye mo- de, urlar * K yi oturdu- ğunuzu söylerseniz, bu n kibar adığınıza (!) delliet © yeni yerlerinden b ötür- meselâ: Suadiyede. Sekir on sene evvel, Allahın kırı olan Suadiye, bugün, İstanbulun €n Jüks yerlerinden biri oldu.. Bir dostum söylüyordu: — wel, Suadiyede bir ar- sayı bedava denecek kadar ucuza satmak istiyorlardı. Almadım di .ılı çok pişmanım.. o zaman al- bugün zengin bir adam olacaktım. Bugün, bir karış toprak ateş pahasına.. Fakat eloğlu zengin.. baksanıza, — boyuna da küşkler yapılıyar. şim- rm. Bugün, malâm ya, bir de & Modası var., dayınız var mi? Biz yere gelmez.. İşte böy zim de bir dayımaz var.. bütün dayılar | Bibi, bü muhterem zat te Suadiye- | de oturur.. Zengin. Kübik bir köşkün kiratısı.. denizde motör ve kot- fakat, bizim ebediyen oto- var. Ta.. bankada hesap. de bir dayımız. olması, Sırtımız. yere gelmiyecek demek . bizim dayı hakiki, (anasına gelen dayıdır.. yvaz, Sua- diyenin yolunu tuttuk.. Vapur, tramvay.. nihayet Suadiyedeyiz.. Sıcak bir eve, çalı altına gi- rinceye kadar, serin bir yer, bir parça rüzgâr bulmak mümkün de- İnsan kibar bir yoro gidince, ha- | kikaten kibi Meselâ her | gün on bir buçuk kuruşluk sigara | içerken, 25 kuruşa kıyıp bir Boğa- ziçi sigarası aldı! Bizim dayınm evinde, Allah ek- tik etmesin.. bir izzet, bir' ikram.. baş sedire oturduk.. terlerimiz ku- Tudu. Frijidenden çıkmış, buzlu şerbetler geldi.. buzlu sular ve ni- hayet kahveleri içtik.. Köşkün balkonunda oturup, ö » nümüzdeki yoldan gelip geçenleri, plâja gidenleri, civar kamşu bah- or. Suadiyeden görülen manzaralardan -i Röportajı yapan sırtı- | n t Fe mayo İle dolaşan güzel yretmek insanın içine ahlık veriyor.. Dünya var - Mış, diyorsunuz.. Akın halinde bir kalabalık gör- dündüZ Mü, biliniz ki, bir tren veya framvay gelmiştir. Helk, boşanı- yorü Sayfiye yerinde, çelerinde Babığli cadde- sinde ğezer gibi dolüşmak, san- ki ayıpmış hissini veriyor.. Onun için mocbursunuz, beyaz ayakkahı, beyaz çorap, beyaz gandi pantalon, ve üzerine de kısa kollu, yakası a- çık bir ipek gömlek giymiye. Su- sizi de, şıklık olsun”diye ko- vet Tunuza alacaksınız.. türlü kibar olmanıza imkân yok., ... Bütün Suadiyede köşkler bu yaz | tutuldu. Boş bir ev ararsanız, bu- lamazsınız.. fakat bu kübik köşü- lerin kirası, o kadar yüksek ki, mutlaka bu para ile, Etyemezde iki katlı bir ahşap ev satın alabilir- » siniz.. Onun için, burayâ sayfiyeye gelenler, bizim gibi, meteliksizler değil, bilâkis, kalantor insanlar.. Mütevazı bütçeli aileler için bura- da ev yok.. Binaenaleybh, sayfiye olarak Su- yoksa, başka | Fakat bu kübik | binaların - kiraları ile Etyemezde küçük bir ev satın | alınabilir ! . adiye, benim gibi insanlar için, e« bedi bir haram halinde kalacaktır. Aklımıza koyunuz ki, hova almak, dinlenmek te zenginin hakkı. Pı - karalığın gözü kör olsun, Gerler.. Dünya da haram, ahiret te. Sonra, burada bir de yol masrafı derdi var ki, mühim bir şey.. Tren, tramvay, vapur.. her gün gidip ge- len insan için, mühim - bir yekün tutuyor.. Suadiyede bir şey ucuz. Misafir olduğunuz dayının evindeki ahçı- başı anlattı: — Siz, dedi, Maçkadâ eti kaça ü- liyorsunuz? — 60 kuruş.. 60 kuruş ta ete verilir mi?.. her sabah, erkenden atlarım wamvaya, giderim Bostancıya.. en âlâ kıvırcık 45, âlâ kuzular 35 ku- ruşa.. bütün bu civar halkı, etini oradan alırlar.. Kartal, Pendik te ucuzluk.. amma, en iyi et Bostan- cıda.. böl bol et yiyebilirsiniz, bu- rada... ... Size, biraz da şairane lâf edeyim: ... Akşam oluyor.. plâja giden yol bir insan seli halinde akıyor.. bir çiçek tarlası gibi, rengârenk elbi- seler içinde, İstanbulun en güzel bayanları.. hepsi birer içim su.. âk- şamın sessizliğini şen kadın kahka- haları besteliyor.. serin bir rüzgâr var.. Çorapsız, yanık bacaklı, birer güvercin saklı imiş gibi, canlı ve dölgün göğüslü bayanlar.. plâjdan cazbandın sesi geliyor. Kübiü köşk- lerin balkonlarında, biribirine s0- kulmuş sevgililer, çifte kumrular gibi, akan insan selini seyrediyor- Jar.. Arka yolda, 1937 modeli husu- si otomobillerin direksiyonunda, insanın, altında ezilmiye razı ola- cağı güzel şöförler... Şu karşıdaki ağaçlıklar — altına bakın.. başbaşa, kollarını biribir « ierinin beline dolamış Leylâ ile Meecnun gibi sevişen çiftler, gittik- çe gözden kayboluyorlar.. Yarıbe- linden yukarısı çıplak, sporcu de- likanlılar, geniş ve yanık omuzla- rını bir sağa bir sola vererek, g rip tavırlarla kalabalığın içinde na- zarıdikkati çekiyor.. Açık sarı saçlı, mavi gözlü gene | Ti bazı esasların haricinde, son de- SiNEMA 4, nabellagr Yalnız vücut Güzelliğinde Değil ... Zarafette de birinci gelen artist.. anın en zarif kadını kim- dir? Şimdiye kadar herkes birisi ia ediyordu. Halbu- S ni buluyor ve id ki artistler içinde Anna Bellâ'nın €n zârif kadın olduğuna gerek Lon- âra ve gerek Holivut k tir. Bu kadın bir Fransızdır. Zara- fet birinciliğinin bir Fransız tara- vermiş- fından kazanılmasına kimse hay- ret etmese gerektir. Anna Bellâ sinema âleminin ö- tedenberi en tatlı, en bayıltıcı gü- zellerinden addedilirdi. Bir de za- rafeti inzimam edince onu bir ma- bude haline koyuyorlar. Son de « rece zeki olduğu için vaktile bir köylü iken çabucak şöhret kazan- mış, mevki sahibi olmuştur. Bu - nunla beraber hâlâ hiç bir iddiası yoktur. Onun istediği kısaca şu « dur: Sade ve güzel bir kadın olmak, mükemmel bir artist olmak... Kü yaada vt aaT aa v aa ılaN aa EtENAN Ka d ti NEaLa KYG AYLraANN 9 UvaE AT blATANa NAN n Ka NNN NNLE bt ee v aa a aat larmmek a aha aa ni AU aa Aft 5- SONTELGRAF — 17 Temmuz 1937 Amerika yardım edemez!. Para yerine nasihat: Avrupalılar' evvelâa kendi kavgalarım Amorikıdovletlerl kondi aralarında böyle yapmışlar.. Fakat Avrupa devletlerinin! | aralarındaki halletsinler arasındaki pürüzlü meseleler bir değilki:- Belçıku Başvekili -Amerikadan döndü, Londraya uğrayarak, memleketine vardı. Van Zelandın seyahati etrafında «Son Telgraf> okuyucularına her vesile düştükçe malümat vermiye çalıştık. Hatır « lardadır ki Belçika Başvekili İn « giltere ve Fransanın teklifi ile mil. letlerarası iktısadi vaziyeti tetkik ederek mütehassıs sıfatile çareler gösterecekti. Fakat tetkikatının ne- ticesini evvelâ Amerika Cumhur Reisine anlatmak lâzımdı. Çünkü Yeni dünyanın yardımı elde edil- medikce eski Avrupanın derdine çare bulunamıyor. İktısadi tahdidi teslihat... - İşte milletler arasında iktısadi müca « delenin yerine devamlı bir sulhü | temin edecek bir anlaşma çaresi bulunursa buna <iktısadi -tahdidi teslihat» denecekti. Van Zelandın tetkikatı, seyahati işte bep bu ik- tısadi tahdidi teslihat etrafında oldu. Amerikadaki devlet adamları ile neler konuşulduğuna dair umu- rece ketum davranıyorlar. Lâkin saklanmıyan bir nokta var: Ame- rika Cumhur reisi ile «siyasi ma- hiyette de çok şeyler konuşulmuş!. Ruzvelt milletlerarası ticareti nkü engellerden kurtarmak çin çalışacağını anlatmış in evvelâ siyasi bir anlaş- doğru yollanmak lâzımgeldi- saklamamıştır. Van Zelandın ve güzel bir kız, elindeki mayoyu sallayarak, bir köşkün balkonundan sarkarak, göğsünü olduğu gibi gös- teren bir arkadaşına sesleniyor: — Ftti, gece plâja gelecek misin? — Tabil cicim... — Kaçta?.. Dokuzdan sonra değil mi?.. — Evet... o da gelecek mi? — Ya, tabil.. dansedeceğiz.. bak sana neler anlatacağım... Genç ka, Mayosunu sallayarak arkadaşını selâmliyor ve bir cey- lân yavrusu çevikliğile sıçrayarak koşuyor.. yandaki ince, toprak yol- lardan birine sapıyor.. . yorum.. İs » 'Akşam trenle döni tasyon hancahınç... — Kalkıyoruz.. Mendil sallayanlar, içli, mahzun bakışlarla, pencerelerden sarkan- ları seyreden genç kadınlar, kızlar.. Ayrılış ne acı.. tren homurdanı- yor.. istasyonda bıraklığımız güzel | mahlükları, berkes benim gibi, be- nim gözümle, benim hislerimle | terketmiyor... Onların kalblerinde gizli hasretler var... ? M. Van Zeland yir muavini de orta Avrupada tet- kikat yaparak oradaki bellibaşlı devletlerin hali nice olduğunu öğ- renmiştir. Acaba Avrupa devletleri Ame- rikadan ne yardım bekleyebilirler? Sulhün devamlı bir surette kuyvet- lenmesi için Reis Ruzveltin çalış- mak istediğini gösteren deliller kâ- fi derecede vardır. Lâkin Amerika hükümeti Avrupalıların hatırı için her hangi bir teahhüde girişmiye biç yanaşmıyor. Avrupaya karşı Amerika hükümetinin aldığı vazi- yet şudur: Avrupalılar kendi dava- larını kendileri halletsinler, İleri- de muharebeye varacak olan ihti- lâfları şimdiden kapatmalıdırlar. Yeni dünyadaki devletler kendi aralarında Amerika birliği gayesile sulhü kuvvetlendirmek. yolunda- dırlar. Reis Ruzvelt ayni suretle Avrupalıların da hareket etmeleri- ni nasihat ediyor. Fakat nasihat başkadır, nasihatin tutulması baş- kadır. Avrupa devletleri arasındaki davalar öyle kolay kolay halledilir gibi değildir. İktısadi tahdidi teslihat için ge- lecek sene Reis Ruzveltin bütün dünyanm iştirakile bir konferans toplayacağı söylenmektedir. Fakat Amerikalılar bu hususta da son derece ihtiyatlı davranıyorlar, Çün- kü hatırlardadır ki bundan dört se- ne evvel de buna yakın bir konfe- rans toplanmış, lâkin netice verme- den dağılmıştır. Eğer bu seferki de öyle olacaksa bu pek acı bir tesir bırakacak , zaten buhranlar içinde imarn nn ae Bir kadının Mucızesı Ümitsiz haslı bir ay içinde iyileşiverdi... M ilânoda Madam Mauri is bir kâadının başından' gari; hâdise geçmiştir. N gün hastalanarak doktora git tir, Doktor iyi bir muayene netlce- sinde kadının ciğerlerinden olduğunu görmüş ve ümitsiz öldu- gunu söylemekten de çekinmemiş- tir. O gün pek müteessir olan ka- hüngür hüngür ağlamı hayet bitap bir hâlde uyu - yup kalmıştır. Ertesi günden iti - baren iyileşmiye başlıyan kadın ü- mitsiz olduğu halde bir ay içinde sapasağlam ol tekrar doktöra gittiği zaman r hayret içinde kalmıştır. Hattâ doktor bu kadımı rönikene sokmuş ve en sağlam insanlardan daha sağlam olduğunu söylemi; Kadın da bunun üzerine şun: latmıştır: — Hasta olduğum gee bi ba- na geldi ve korkma.. sen iyi ola - caksın. Milânoya yakın bir yerde su Var.. ondan İç.. dedi. Ben de iç- tim ve iyi oldum. uk-mışu de an- Y vaşınları mi, esmerleri mi sever. sini2? Bu suale üç dört sene evvel yapilan bir anketle, verilen vevap- dar sarışınların ekseriyeti kazan- dığını göstermiştir. Faket Ameri: kada bir jâri hey'etli Amerikanın en güzel sarışınını seçmiştir. Bu kız resmini koyduğumuz Matmarzel Ocönor'dur. Jürinin hakkı ver, — ——— —— --—- dör buna imkân olursa könferans ta toplanabilecektir. Halbuki buna daha vakit var görünüyor. Amerika Hariciye Nazirı da bu yesile ile beyanatta bulundu, Onun sözlerinden anlaşılığına göre, A * merika şu sırada yalnız ticart mü- nasebetlerin inkişafını temin edee cek vasıtaları düşünmekle meşrul dür. Ayni zamanda dünyada para- hun sağlam esaslara göre tesbi imesini istemektedir. Eğer bu e- saslar daha ilerlere kadar genişle- - kıvranan dünya milletleri dertle- rine hiç bir çare bulunamadığım | görerek bali büsbütün karan- lık göreceklerdir. Onun için evvelâ her şeyi iyice hazırlamak Jâzım - | gelmektedir. Gelecek bahara ka « | de dünya sulhünün kuvvetlenmesi yoluna gidilirse elde edilecek ne- ücenin ne kadar mühim olacağı besbellidir. Fakat!.. İşte bir «fa- kat> var ki insanı tereddüde sürük: lüyor.