4 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

4 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SY ÇT TT TTT Terceme ve Iktibaz hakka mahfuzdur. Balozla gazinoları ayıran fark O devirlerde balozlara kafe şantan diyenler de kızlar göbek atar, göz süzer, gerdan kırardı Burada da Kuşlu birahanesinde, Koltuk meyhanelerinde olduğu gibi Wuvarlak, yuvarlak, dört köşe masa- lat vardı. Duvarlarım süsliyen re« simler, tavana asılan (Yeni dünya) lar, öteki gazino, meyhanelerde- kilerin ayni idi. Balozla gazinoları — birbirinden ayıran bariz fark şu idi: Gazinolarda şano (sahne) yoktu. Balozlarda, salonun köşesine kü- çük, tahta parçalarından bir (sah- ne) yapılmıştı. Kızlar buraya çıkar, kanto söyler, göbek &tar, göz süzer, gerdan kırar, müştehi vaziyetler alarak seyircileri çıldırtırdı. O de- virlerde balozlara (kafeşantan) da deyenler vardı. Müşterilerinin eksetiyeti Türk olan balozlara, limana Belen, Gala- ta rıhtımıma yanaşan ecnebi vapur- ların, adalardan Sakız Mastikası, Paşaköy şarabı getiren, yelkenli - lerin tayfaları, miçoları da devam eder, şarap, bira, rakı, vermut, kon- yak içerek, türkçe kantolar dinli- yerek eğlenirlerdi, Balozlara zabıtanın, mektlep e- fendilerinin, askerlerin girmeli oturmaları yasaktı. Bunun için, bah- riye, nizamiye ve topçu kanunları mütemadiyen buralarını kontrol ederlerdi. Kantocu kızların her milletten, her sınıftan, her çeşit insandan Muhtelif sevdalıları vardı. O devir- lerde (oyuncu kızlar) denilen kız- lar, şanoya çıkıp da, kanto söyle- meye başladı mi, herkes, hayran bayran onu seyreder, perde kapa- nirken, ıslıklar, el vurmaları, hen- gümeler kopardı. Bu gün: — Alkış! Dediğimiz el çırpmalarının adı, zamanlar: o — Fori! İdi. (Fori yapmak), (fori kopar- mak), (bir foridir gitti!) sözleri is- tilâh olmuştu. Oyuncu kızların âşıkları arasında tefeci Acem Mirza, Pehlivan Nazif, Balatlı Hayim, Çerkes Murad, Bul- gar Dayko, Arnavut Müslim, Ço - pür ;lehmet. yankesici Hasan, kürt Haşim, yek çeşim Saffet, Boğazke- senli Niyazi, domuz Seyfi, kurt Rıza, hacamatçı Rasim, Topak E- min, Kefalonyalı Sotiri, Balık - ç Torküm, — yirik dudak — Os- man, nane Çöpü Temel, uzun | Mihal gibi, o devirde kavgada, sululukta, şişlemekte, kabadayılık- ta, hırsızlıkta, kumarbazlıkta, zör- balıkta, dayılıkta, kârhane fedafli. ğinde, erketecilikte nam almış, iri boy, burunsuz, çolak, kel, şiş. Man, baştan başa sinir, keleş, bıyık- Tarının her ucuna bir adam asılır yastık bıyık, gözünü daldan budak. tan esirgemiyen insanlarla, Uğur. Tu, uğursuz, hayırlı, hayırsız, hirt, arsız, yüzsüz adamlar da vardı. Tutkunlar yalnız bunlardan iba- ret miydi? Sevdalılar bu kadar mıydi yale nız?... Hayır, say saya bildiğin Tulumbacı reisleri, Boğaziçi dal. yancıları, şirket çimacıları, polis ko-, miserleri, kanun çavuşları, sokak- larda baş suyuna pilâv satanlar, Topbhae nciğercileri, — Allah rızası için! Yirmi para veri. —< Diyerek, kadınların eteklerine, jarşaf ve pelerinlerine asılan ebrukaş hafız, Samatya, Gedikpaşa, -Balat, Sulumanastır, Tatavla, Çeşme mey- danı, Karagümrük, Yenişehir, İs - kenderboğazı kopukları, şabı em « red Maveci çırakları, hamam tel- lâkları, paşazadeler, yirmi ni doldurmuş olduğu halde lâ- Tâlarile gezen kazaskerzadeler, gö- dılar, sevdikleri bir hayayı oku - #L ada mimsa nni Zü açılmamış miras yediler... Bal vardı, buralarda SFi aa İ TT Balotlar dir eğlence yeri olmakla beraber, buralarda kavga, çıngar eksik olmazdı yararlıklar göstermiş, cesur, va - tanperver, namuslu bir askerdi, İs- tibdadın levsine karışmadığı için, Abdülhamit onu İstanbuldan uzak- Taştırmıştı. Babasının İstanbuldan uzaklaş - ması üzerine, (Z.) okuduğu (Mek- tebi Sultani) yi terketmiş, hovar- dalık âlemlerine atılmıştı. (Z.) gençti, uzunca boylu denc- bilirdi. Vücudü adali ve kuvvetli idi. Yüzünden zekâ ve cesaret akı- yordu., Ve bu çehrenin şekli, nârin burnu, uzun çeneşi, Insanda baktığı zaman hoş ve sevimli bir tesir bıra- kıyordu. Gözleri mavi idi, Fakat müunis bakışları bu küçük gözler - den bir mavi şimşek gibi çakıyor ve kirpiklerinin arasından süzüle - rek, bir ok gibi insana tesir ediyor- du. Eli açık, herkese iyilik yapmasını seven ve ayni zamandı çok cesur bir adam olduğu için, az bir zaman içinde, eğlence yerlerinde, Galata muhitinde kendini çok sevdirmiş ve saydırmıştı. (Z.) nin en çok devam ettiği yer Zorbanın balozuydu. O da Fotika öndeki kantocu kıza yeni sevdalan- mıya başladığı için akşam rakıları- nı burada içiyor, kıza sevdiği kan- toları söyleterek eğleniyordu. O devirlerde balozlar, bir eğlen- ce yeri olmakla beraber, buralarda kavga, çıngar eksik olmazdı, ehem- miyetli ve ehemmiyetsiz kavgalar olur, kafa göz patlar, adam şişlenir, arada ölenler de olurdu. (Z.) böyle kavgalara çok tastla- mış, ekser defa, işe karışarak, bü- yük bir vak'aya sebebiyet verme - den işi örtbas etmişti. Bir akşam, Zorbanın balozunda, büyükçe bir kavga oldu. Kavga » nın sebebi de şu idi. Dört beş kişilik bir Brup, kanto- €u kızlardan Eleniye haber yolla- hammamaNN HaraaaAİkasNyermsenaanarnsnı yup oynamasını istediler. Bu ha « berden sonra, Eleniye bir haber da- ha gitti: — Bir çifte telli oynasın!.. Bu haberi yollayan adam, tek ba- şına bir masada oturuyordu. Sert bakışlı, kara bıyıklı, bir genç iri- siydi. Kalın dudaklarınımn arasına (Devamı var) Baş başa Kasapların Iyi olmayan Bir âdeti Beyoğlunda oturan M. S. imzalı bir okuyucumuz şunu yazıyor: | — Evvelki akşam Beyoğlu Balıkpa- zarına gittim. Yarım kilo kuzu pir- zolası almak için bir kasap dük « kânma uğradım. Fakat hayret, ka- çıktım. Daha iki kasap dükkânı do- laştım. Üçü de ayni şoyi süylediler, Halbuki ihtiyacım olan kuzu pirzo- lası yalnız yarım kilodur. Tek ba- şıma yiyecektimn. Daha fazla almak, | benim için lüzumsuz bir şey ve ay- | ni zamanda israf olacaktı. Bazı ka- sapların bir huyu vardır. İstenilen yerden et kesmezler. Halbuki, kendi aleyhlerine ol - maz mı?.. Müşteri kaybhetmiş olur- lar, Kasapların bu huylarından vaz- geçmelerini tavsiye ederim, Etin zaten pahalı olduğu bir zamanda- yız.> SiNEMA (5 inci sayfadan devam) nema, herkesin bildiği tek güzelli- ği öldürmüştür, onun yerine mo - daya uygun bir çok güzellikler ya- ratmıştır. Onun için hiç bir çirkin kız, artık kendisine sçirkinim» di- | yemez. Eğer derse, bugünkü telâk- kilerimizle kendisinin ne kadar gü- zel ölduğunun farkında değildir, Gemektir. Susunuz, 1937 — güzelinin filmi çevriliyor. Romeoi Tariht bir efsane, Amerikada mo- dern bir hakikat olarak tecelli etti (5 inci sayfadan devem) adamlarından olduğu için, Benja - men Franklen'in Fransayı ziyareti sıralarında mevkinden istifade e- derek, onunla da tanıştı. Artık paratonerin muhterli ile | görüştükten sonra, Piyer Düpon'un kafasına bir fikir saplanmışlı: A- merika'ya hicret etmek. Fransada yapamadığı şeyi yeni dünyada le- sis etmek, yani orada bir Düpon sü- lâlesi kurmak. Yol hazırlığı senelerce sürdü, O sıralarda oğlu İrene, Lavvaziyenin idarosi altında, Essende, bir kaç sene sonra Krup fabrikalarının ku- | rulacağı yerde, top fabrikaları kur- mak çarelerini arıyordu. Piyer Düpon, allesini muayyen bir hedefe doğru götürüyordu: O- rada barut fabrikaları kurmak, O zamanlar Amerikada barut yap - mak hüneri, Avrupada olduğu ka- dar ilerlemiş değildi. Lavvaziye giyotin altında can “verdi. Fakat Düpon «Amerikan - Eğgl» vapurile 93 günlük bir seya - hattan sonrâa Nev-Port'ta Ameri - kan topraklarına çıkmış bulunu - yyordu. «BU MEMLEKET BİR ASIR GERİDEDİR. Düpon on sekizinci asrın en zeki ve olgun adamlarile düşüp kalk - mış birisiydi. 21 yaşlarında olan oğ- lu İrene Lavvaziyenin çetin mek - tebinden yetişmişti. Bütün aile 1800 kânunusanisinin birinde Ame- BU AKŞAMKİ PROGRAM Akşam t Saat 1820 Konferans: Cemiyeti namına bayan Beğriye Yeğinsoy, 19.30 Konferans: Ordu saylavı Selim Sırrı Tarcan (Çocuk- Jara hoyat bilgisi), 20 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 20.30 Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 20. 45 Muzaffer ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkı- ları, (Saat ayarı), 2115 ORKEST- RA, 22.15 Ajans ve borsa haberleri ve eri günün programı, 2230 | Plâkla gololar, opera ve öperet par- çaları, 29 SON. YARINKİ PROGRAM 12,30 Plâkla Tül Tikaya çıkmışlardı. Derhal işe başlandı. O kadar ça- buk ki, Amerikan barutunun na- sıl olabileceği hakkında ilk fikir e- dinilmişti. Amerikan barutlarına bakıp şöyle söylüyorlardı: — Âyol, bu barutu insanlar bun- | dan yüz sene evwel fmal ederlerdi. Elimizde kâlan beş on doları bana veriniz. Ailemizin istikbalini de ba- na bırakınız, Babas) da bu şör üzerine parası- nı oğluna verdi, Bir sene sonra Düpon fabrikaları tonlarla ilk partt barutları teslim etmiye başlamışlardı. «Avrupa ba. d isim verdikleri bu ba - rut Amcrikan barutlarına kat kat faikti. Baş döndürücü bir rekabet le Julyet yalnız Amerikan — silâh kontrol etmekle kalmıyor, General | hepsi, Rubber ve diğer fabrikalar | bu aflenin elindedir. Düpon ailesi- | nin serveti lerce ve yüzlerce mil- yön olarak tahmin edilmektedir. | Binlerce şirketle alâkadar — olan bu gilenin üç şefi vardır: Piyer, İre- n& ve Lamon. En büyükleri Piyer- dir ve her birinin hayat sigortaları » yüz elli milyon franktır. Hepsi de Fransızca konuşurlar, hepsi de ü- niversiteyi bitirmişlerdir. Şimdiye kadar aralarında hiç bir sızıltı çık- mamıştır. İki yüz bin nüfuslu Vilmıngton | şehri civarında geniş malikâneleri vardır. MÖSYÖ PİYER Piyer Düpon altmış yedi yaşına geldikten sonra, kendi ihtiyarile iş hayatından çekildi. Fakat mühim bir karar alınması icabettiği za - man, yine reyine müracaat edilir. Bir gün genç Mis Etel yanına gel- di. Bir hayli tereddütten sonra de- di ki: — Ben Franklen'i seviyorum. — Hangi Frankleni? ] — Franklen Ruz... Ruzvelti! Kızı savdıktan sonra düşünmiye | başladı. Aşkın ne politika ile, ne de iş âlemile hiç bir alâkası yoktur. Umumi harpte itilâf devletlerine top, barut ve bomba — satan ve bu yüzden elli bin Almanın ölümüne sebep o- lan bu adam, çok hisli, kalbi rakik | bir insandır. Hattâ mülikânesinin etrafında vücüde getirdiği orma - na, Amerikanın her çeşit hayvam- M getirtmişti. Fakat bu ormana, | kimse hayvanlardan birini öldür - mesin diye, silâhla girilmesini kat'i surette yasak etmişti. İşte bu ormanda, gül yaprakları- nın dü gü bir masanın etrafında bu adam, arada sırada Bazil Zaha- rof denilen, Krup denilen, Vikers denilen Avrupalı silâh tar kubul ederdi. Bu zevat, bir kâğıdın ucunu im- | | ve muvaffi l_nveua karşılaştalar. Ar- tık o itibaren, servel bu. zaladılar ve bir kâğıt sayesinde Dü- sap yarım kilo kuzu pirzolası vere- | miyeceğini söyledi. Sebebi de az ol- | ması ve kesemiyeceği idi, Oradan | imalâtını | Dryre | kendine: | Motors kimya imalâtının hemen | | oğlu genç Franklen her gün biraz 3 Söyleyiniz, fakat kısa söyleyin Öyle bir haldeyim ki, tazla Tâkırdi. dinliyemt”” eğer misatirim olmasanız size saygısızlık ederd | bana öyle getiyor, dedi- O gün Yakup Bedestene Hintliyi aramadı. Devrisi £ leceğini söylemişti. Geldiği D . onunla konuşacak, hakikatef e hadır Sahibin kızının nerede Bunu eğer biliyorsa ondan cekti. Fakat o gece Yakup uyku uyuyabilmek şöyle hiç uyuyamadı. iz! — Evet. Nasıl işe başlayalım' Diye sorduğu zaman Ali Şavkat soğukca : — Ne bileyim? dedi, bana artık | izin veriniz, gideyim. Yakup, bu yabancı adama fazla | açıldığına pişman olmuştu. Onun ; için bu garip misafiri uğurlarken | canı sıkılarak ne yapacağını bilmez bir halde idi. ağerek Sin ge ahat bir Ü, v.4 Bahadır Sahip Cengin konağın- da padişah ile diğer üç kişi arasın- daki son sahne geçtikten sonra Parhalı, Bilâlın emri altında ça - | b t ünkü kadar beklediği halde dünl safir bir türlü gelmedi. YİJ:'PÖ' gide acınacak bir hale dü$ nal ssediyordu. O zaman, İZZEtİ lışmıya başlar başlamaz, ilk işi, | galebe etti: Bedestendeki dükkâna gelerek us. | — — Bu herif, dedi, benimle ©80T tası Ali Şavkat'a : miş olmasın!. - Z, — Yakalandık, demek olmuştu. Yakubun hiddeti korkünç öedi tiyari elini bıçağına Böf Gidecek, o adamı bulacaktı. ei Ali Şavkat o gün de xo-'“"ğ ile Yakup, güh hiddet, gâh Y türlü türlü kararlar veriyof: Tacı Cihamı bulabilmek içit, düşmüş bir adamın yılana SA7 ması gibi bu tanımadığı adaf? bir iyilik ederse o adama ne KÜT derin bir minnettarlık duyacağt bilemiyordu. ö Parhalı her şeyi anlattı. Ai Sav- | — Ai Savkat ancak üç dözt gn eT | Kat onu dinledikten sonra: | ra görünebildi. Gayet sakin. #fT — Şimdi biz artık biribirimizi | yi e Y L anamış gibi d tanımıyacağız. Ben ayrı bir yoldan | yi ! : yürüyeceğim, İlk işim gidip Yakup | — » O Manetleri gelif” | ile anlaşmak olsun, dedi.. Sen Ba- | , <kten 'v'__“ç,_"___ Fakat, bana KY hadır Sahibin zan derece rmek istediğinizi ÖB ” ciddiyetle aramıya başla!.. Bilâlın çin teşekkür etmek VOf emniyetini kazan'.. sumdur. Sizi iyi görüyorum, | (p Parhalı her şeyi anladığını gös- | — Yakup omuzlarını silkti. İY teren bir tavırla başını eğdi. Us - Ali Şavkat hiç telâş etmedi : — Nasıl, dedi, kim tarafından? Parhalı, sözlerinin ehemmiyeti- ni tartarak : — Bizzat Sultan Süleyman tara- | fından !.. cevabını verdi, Ali Şav- | kat o zaman bir düşünceye vardı, dalgın bir halde : — Her şeyi anlat, dedi, ki Sultan Süleyman ile karşı karşıya. l demek (Kali ) kızını mak, fena olmak, nazarında M savi idi. Fakat Ali Şavkat: tası ile Parhalı arlık bir daha nere- K gaimü de görüşeceklerini tayin etmiye | — — Öyle duıl_müı';m!-ğ*d*l ömitsir iz lâzımdır, Sizi lüzum görmemişlerdi. Çünkü Ali ;y(_";'r':':"'z lâzımdir. Şavkat, Bilâfin Parhaliyi iyice ta- ( yi G enbire sabırsızlanıdIi kip edeceğinden şüphe etmiyordu. |— Tn z çörünce, dedi, N9 Ali Şavkat işte bunun üzerine- dir ki Yakuba gelmiş, emanet bı- rakacağı mallarinı bahane ederek onun kalbindeki esrara nüfuz ede- bilmişti. Oradan çıkarken, kendi — Mümkün değil, dedi, eğer ver- ây" diğim bhükümde yanılmıyorsam, 9 girr bu çacuk gelecek, beni arayacak - | bir haldeyim ki, fazla lâkırdi ÖD Keeka b oli liyemiyorum. Misafirimiz nız, belki size karşı da Sayf lık edeceğim, Durunuz, anranüz DA MA tehlikeler görmüş, geçirmiş h:&yl' likanlı şimdi nasıl oluyor da aK sabırsız oluyor, şaşıyorum. İşt€ * D, lüyorum. Siz bana iyice hef anlatmadınız. Belki derdinize tıt, Eğer gelip aramazsa?. O za - man ben onun peşini bırakmıya - cağım. Hakikaten Yakup, bu adamın bir şeyler bildiğine, fakat söylemek istemediğine kanaat getirmiş idi, Bunu çok düşündü. Fakat sonra | yine kendi kendii sev çart y ine almiş yordu. bülürum. Ş EN BÜYÜK DÜŞMANLARI: ( — — Benim derdime mi çare” », RUZVELT — Elbette... Çaresiz dert ;" Cumhurreisi Ruzvelt yeni bir | tur evlâdım. Sen Bahadır Sıîu e sulh müessesesinin, yahut bir Mil- » letler Cemiyetinin bânisi olabile - cek vaziyette bulunduğu için, Dü- pon ailesi bu zati hiç sevmezlerdi. Pakat tam o sıralarda da bir be-s ri masalı başlamıştı. Vaşingtondaki beyaz sarayda, Etel Düponu bü - tün ruhile seven Cumhurreisinin kızını bularak kurtarmayı, 'i retle babasına olan barcuna bir. kizmette bulunmay'ı, 387 mert bir erkek olduğun için F7 | mandanberi isteyip duruyorsğr” — Doğru değil mi? Hemmî rimde kim olsu böyle yapmı”' femez mi? yize — Tamam... O halde sana D , 'ardım etmek isterse ne yâl M Bana uzanan eli öperi BAD daha ölmektedir. Daha yirmi ya « şında bir gencin ölümüne-hangi bz- | karar verdi. | Bifatile geldiğini söylemişti. Bu dü. geee BZ ba razı olur? Delikanlı yatağında arasıra sa- yıklıyor: — Etel! Etel! Babası, anası, dostları, bir düzü- me kadar doktor ve vaziyetten tol. sizle haberdar edilen 120 milyon 'n- san kendi kendilerine soruyorlar: — Kimdir bu Etel? Ruzvelt şöyle diyor: — Şu.Btel kim ise, gelsin bura- ya da, oğlumu kurtarsın, Bundan bir iki ay evvel Etel, a- ğır adımlarla Beyaz sarayın mer- mer merdivenlerinden — çıkıyordu. | İnce yüzünde bir tereddüt ve endi- şe vardı. Düşününüz bir kere, Ruz- velt ile mücadele için milyonlar | sarfetmiş ölan Düpon ailesinin kızı, babasının candan düsman olan bi adamın evine giriyordu. G tayı ziyaret etti ve onu ku koyarım. . - Buna hacet yok... Çüplü K gün ben de senin yardımına P taç olacağım, Sen bana yemif bilir misin ki, senden yardım " diğim zaman bunu benden miyeceksin? * — Buma yer, gök şahit 9 “— Senden istediğim yardr velâ şudur: Bahadır Sahibif ararken bana bir şey sormıyâCL. sın. Ben ne dersem onu YaP'ĞIL sın. Çok merek edeceğin F-':u#,o sa onu gonra benden Üğre razı olacaksın.. Yakup burada biraz dur""f;. Fakat Ali Şavkat onun meddp,“ . nü farketmemiş gibi şiddetlt du: — Bahadır. Sahibin kasınt İĞİR ranların ne kıratta ıdımılryo,. ğunu biliyor musun delikahl! larla uğraşırken beni yalnıt " oe miyacağına, kimseye bir SEY t BĞ pzıt! nıya Şimdi evlendiler, binlerce he -.| 9iye aldılar. Etel, binden fazla te. | lemiyeceğine yemin ebv / yaç ” şekkür mektubu yazdı. Yakubun. tereddüdü BRT Ölgne Cumhurreisi düğün evine bir | mehişti. Kulakları uğulduY9” Te Cumhurreisi sıfatile dağil, bir baba | dini büyük bir şey bilmi lacak? Hem. siz benimle ekler — — yöor musunuz? D — Ben mi? Ben mi evlâdım!. S ninle nasıl eğlenebilirim?

Bu sayıdan diğer sayfalar: