6© — SONTELGRAF Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Komitaların “tecavüzlerinden evvel, Razgrat Turan Cemiyeti futbul şubesi gençleri spor için böyle (çalışıyorlardı. Mustafa ağanın bu basit hikâ - esi bize çok dokunmuş, gözleri - niz dolmuştu. Fakat, tecrübeli ih- Uyar, mevzuu hemen değiştirmiş e€ henüz on beş yaşında bir ço « cuc iken komitecilerle yaptığı bir yauharebeye ait hatırasımı şöyle anlatmıya başlamıştı: «Bulgaristan, o zaman biz Türk- lerin idaresi altında $ Tunsda liyen bir vapurun komitecilerle Jobu olduğu halde Romanya sahil- erinden bizim sabile gelip yanaş- dlını Ve İçinden çetelerin çıktığını öylediler. Babala ız hi ârcandılar, ben de onla! arası- | a karıştım, çetçleri takibe başla- | tık, Vapurun adı Radetski, çetelerin başında bulunan voyvoda da Bo- tef imiş. Botef, çetelerile birlikte ölar, bahçeler arasından geçerek | Bulgaristanın iç taraflarına mak istiyordu. Vraca Balkanına doğru çeteleri kovaladık ve en ni- t Krivolak denen bir yerie niteleri sıkıştırdık. Botef çe « teleri tarafından terkedilmiş — ve yalnız bırakılmıştı. Orada kanlı bir çarpışma oldu ve öldürüldü. Şimdi Vracada Botef namına di - kilmiş büyük bir âbide vardır. Ben, içte onunla bile buralarda dövüş- mmüş bir adamım» demişti. *"5 lik Mustafa ağa, Botef'in Bul- gar sahiline çıkışını bize hikâye e- derken, büyük Bulgar vatanperve- Ti, şair ve komiteci Botef'in kim olduğunu bizim kadar belki bilmi- yordu. Milleti için, kendini göz Bgöre göre âateşe atan ve Ruslar ta- rafından silâhlandırıldıktan son - rTa “una ortasında Avusturyalıların Ra'etski vapuruna cebren vazıyeri ederek Türk topraklarına altırış 'ıl önce çıkan komitieci Botef, ken- di 1ailletinin muhabbetin! hak-ile kazanmış ve yine milleti uğuruna ganını feda etmiş hakiki bir Bul- gar idealistidir. Levski, Karaclı, Baço Kiro, Benkovski, Rakovski pi- bileri Botef'in yanında Bulgarlık Hoktai nazarından üçüncü der de birer komiteci olarak kalmakta- dırlar, Botef, kendi milletine, gaze'cci M.Necmeddin Deliormarı Sofyadıki (Deliorman) ;ıuı-d'nhlı ve başmuhariri gibi yazdığı ateşli makalelerila. neşrettiği heyecanlı şitrlerile, bir hatip gibi söylediği * nutuk! yaptığı hizmetlerden başka, kendi kanını gidip Balkanların bir y: » rinde dökmüştür. O, bir Bulgac i- dealistidir. İdesli uğruna Osmanlı idaresi zamanındaki 'Bulgar - feodalizmine | de çatmıştır. Ve hücumları yağrız bize karşı olmayıp, Bulgar çorba - cılığına da tmuştur. Hlristo Botef'in yazdığ li şiirler, yal nız Bulgar milliyetperverlerini de- ğü, Türk milliyetperverlerini de, İngiliz milliyetpe Tini de, İ - tayan milliyetperverlerini de he- yecana getirecek derecede güzel ve heyecanlıdır. Fakat... Bir hükümet içinde yaşıyan rü- viren, bigünah insan boğazlıyan, keskinliğini deneyen, mezarlık de- viren, bigünah insan boğazlıyan kendi kardeşine acımıyan komitle bozuntuları (heydut ve şâki) den başka bir şey değildirler, Bulga - ristonda Harbi Umumi tinden 1934 yılına kadar icrai şa- kavet eden ve o tarihten beri, ve bilrassa şimdiki Köse İvanc' hü- kümeti zamanında büsbütün orta- daa kaldırılan (Dobruca, Trakya, Makedonya) namlarındaki (Üç ko- mite) de ideal denen güzel şey - | » güpe gün- | den eser yoktu. Onli düş para için adam öldürürler, Ka- dınlara tasallut ederler. Türk ks- dınların namuslarına tecavüz et - mek isterlerdi. Köklemezler köyünde Türk ka « | dınlara Trakyalı bir çetenin yapt ği namussuzluk bunların ne krat- da düşkünler olduğunu açık açık göstermekte idi. Bütün bu düşünceler, beş on da- | kika içinde Tuna'nın sularına, ye- şil söğütlere, emniyeti umumiye bi- nasının penceresinden bakarken aklımdan gelip geçmişti. Jandar « manın kapıdan içeri girerek (şebir kumandanlığına gitmek lâzım) de- (Devamı rar) Komitaların tecavüzleri üzerine, resimde görüldüğü şekilde Anayurda göç etliler... nihay : « | l | | | elmas taşlı kravat iğnesi mji— Eski İstanbul batakhaneleri: ilk ve son gülümseme (4 ülacü sayfadan devam | âleminde yaşamağa başlarız. o | halde hayal; r ya nisbetle uzun sürüyor gibi gözüküyor. ö Evet, hayal rüyadan uzun sirü- yor. Fakat rüyanın geçtiği kısa we | da da, hayalin geçtiği uzun anda da hakiki hayat olmuyan yalan -1 fa- mür yaşanıyor. Ne yazık ki; benim bu tatlı ha- yal anlarim bir ömür kadar * sürmedi, hattâ bir kaç sene, h: bir kaç ay bile.. ancak bir kaç gin; yani rüyadan da kısa... Nihayet 13 Eylül çarşamba gel- &i Bugün; güzel yaz günlerinin bit- tiğini, karakış günlerinin başladı - | ğını bildiren sarı bir hazan rüzgü- rının esliği gündür. Bu uğursuz gün hatıra defterime neler kara « latmış, hatıra defterimi nasıl kara- lamiş.. Hatıra defterimden: Bugün saat on altıda yeşil ran - curlu güzel köşke gidiyorum. Er- kenden kalktım. Büyük bir itiaa i- le süslendim. Fakat benim gibi fa- kir bir genç hep yeniler giy vek, takacak değil ya!.. | Üzerimde eskimemiş olarak sade- ce büyük bir dikkatle taradığım ma daha dünden boyatmıştım, o ka- dar. mi boyatmışlım, o kadar. Bu basit giyinme, pardon süslen- me ne kadar çabuk - bitti. Vaktin gelmesi için pencerenin önünde o- turdum. «Beni evlerine acaba ni « çin çağırttılar?» Diye düşünüyo « rum!. Geçen gün yeşil pancurlu güzel köşkün güzel kızının annesi tanıdıklara beni sormuş, zaten bun- dan evvel de ismini henüz duha | öğrenemediğim güzel kız annesine bir kaç defa beni göstermişti. De « mek oluyordu ki; son zamanlarda beni daha fazla sevmeğe başlıyan Rüzel kız, aşkını annesine t | mağa mecbur kalmış, annesi de bi- | ricik kızının yalvarmalarına, ağ - | lamalarına, hıçkırıklarına dayanı- mıyarak benim için tanıdıklardan malümat toplamağa başlamış; ne - ticede fakir olmaktan başka bir kusuru olmıyan bir genç olduğu « mu öğrenince: «Saadet parada de- ğü, gönüldedir. Diye düşünerek evlenmemize razı olmuştu. Beni bugün evlerine çağırmalarına ge- bep; bu güzel haberi söylemek (| » çindi. | İ kat tatlı seneler hattâ koca bir ü- ' | çekinerek ge On üç eylâl çarşamba. “Sabaht! — | bül biliyorsu Yeşil pancurlu güzel köşke gitti- l ğüm zaman kapıyı güzel kız açtı; | gülümsiyerek elimi sıktı. Sonra behi; duvarları, döşemeleri hattâ tavanı bile halılarla örtülmüş, annesile babasının oturduklari bir k salona çıkardı. Gösterdikleri ka « | napeye $i kadar ut ı Gözlerim aşınmış paçalarımın üstüne düştüğü kadınların krem, pudra ile gençleşmeleri gibi, sahte bir yenilik sırıtan boyalı ayakkap- ımda dolaşıyordu. Fakat biraz sonra; her zaman gördüğü bu sefa- let manzarasından bikmiş olmalı ki, in dekoru içinde inmeğe başladı. Gü - #el kız neş'eli ölarak tam karşımda duruyordu, Onun neş'esinden ür « ken gözlerim, bu yabancı zengin dekordan âşinası olan eski ayak « kaplarımın üzerine kaçarken ba basının ağır ve ciddi sesi duyuldu: — Oğlum seni niçin çağırdık; yyordu onun 'Tabti biliyordum. Fakat yüzleri- ne karşı da: <Evet! kızınızla ev « lendirmek için.» Diyemezdim ya!. Boğuk ve titrek bir sesle: — Hayır.. diyebildim. — Niçin utanıı n — oğlum. Doğru söyleyiniz. Biribirinizi sevi- yorsunuz değil mi' ı Gözlerim birden güzel İkıza koş- tu. O tastik etmem için işaretler yapıyordu. Cesaretlendim. Fakat | yine hafif ve titrek bir sesle: — Evet.. dedim. — O halde sizi evlendirmeğe ka: Tar verdik. Dedikten sonra «Güler kızım Fatmayı çağır. Ona da bir kere da- ha soralım.» deyince evvelâ bir şey anlamadım. Fakat sonra çok şeyler anladım. Ben ne kadar saf ve ap- talmışım. Ben ismini henüz şimdi öğrenebildiğim Güleri severken, bizmetçi kız da beni seviyormuş. Gülerin ise benim kendisini sevdi- | ğimden hiç haberi olmamış, o hiz- metçi kızla benim seviştiğimizi D zannetmişti. Artık benim olmıyacak Gülerim | tekrar içeri girdiği zaiman; hâlâ daha duyar gibi olduğum — şunları söyledi: «Babacığım Fatma utanı- yormuş, gelmiyor.» Ayağa kalktım. Gözlerim yine yerde, fakat sesim bu sefer kuv « vetlice çıktı: — Hacet yok bayan Güler; ben onunla evvelce konuşmuştum, de- dim, ve müsaade istiyerek salon - Gan çıktım. Beni kapıya kadar yi- Ayni günün akşamı! | Ümitle gittiğim köşkten inkisar | ile döndüm. Şimdi benim için her şey bitti; mahvoldu. Artık bir sel- | vinin ömrü gibi uzun ve korkunç | geçecek olan ıztırap günlerim baş- hyor. Fakat ne kadar tuhaf ki bu ıztırap günlerim de bir gülümseme ile başladı Tıpkı güzel günlerimin başladığı gibi... Yarınk (4 üncü sayfadan devem) vak cam sanayil gayet güzel cam kravatlar yapmakta ve bunlar A- merikaya ihraç etmektedir. Binae- naleyh müstakbel muharebelerde, ölüm ışıklarına karşı askerleri cam elbiselerle korumak mümkün <'a- caktır. x İnsanları öldürmek için son icad edilen vasıtalardan hakkile bahset- | mek için ciltler dolusu yazı yat - | mak lâzım gelmektedir. HAVA TORPİLİ Yukarıda telsizle idare edilen hava torpillerinden bahsetmiştik Bu da son senelerin en müthiş silâh - larından biridir. — Pilotsuz bir tay- yareye benzeyen bu hava torpil - leri, telsiz şualarile uzaktan idı- re edilerek istenilen istikametlere gönderilmektedir. Bilhassa Amerikalılar bu silâh- ta ihtısas sahibi olmuşlardır. Şim- diye kadar yaptıkları bir çok tec- Tübelerden sonra, bir hava torpili- ni uzaktan idare ederek, saatte 300 kilometre şür'atle 2000 kilometreye İîd" göndermek mümkün olmuş- ür, Hattâ bu tayyarelerden bazıları hâmil olduğu bombaları muayyen | bir noktaya kadar götürüp, hepsi- ni aşağıya boşalttıktan sonra, tek- rar geriye dönmektedir. Akron ve Makon ismindeki kabilisevk ba - Tonlarda, balonda manevrası yapıla- bilecek bu kabil son sistem silâh- lar vardı. ne Güler indirdi. Aynılırken uzattığı elini bilmem neden, belki de daha fazla yanma - mak için, belki de hiddetten, belki | de hayretten sikamadım. Onun bir | gövercin gibi yumuk elleri açık | kalmıştı. | Güler benim bu garip hareketi- mi mahcubiyetime vermiş olmalı | ki, hâlâ daha güle güle diyor, ve | gülümsüyordu. AOUN aKUT A AbebunarNiN aNN enakumyanyurtanaraza ae vararua YA NY SakaekBNbEdESENeN zN Hdt vli eei Aumaartnam i harp Herç şuaatı yalnız hava torpil - | lerine değil, tahtelbahirlere, tank- | lara, hattâ 27.000 tonluk saffıharp gemilerine de tatbik edilmiştir. Müstakbel muharebelerin kâbus- larından biri de, aşağıya tonlarla yakıcı veya boğucu bombalar ata- bilecek olan ağır bombardıman tay- yareleridir. Onun için muhteriler şimdi bu tayyarelerin yollarını ke- secek çareler aramaktadırlar. GÖRÜNMEZ DUMAN Şimdi İngilterede yeni bir tozun tecrübeleri yapılıyor. Bu toz, gaz obüsleri vasıtasile havaya sıkılmak- ta ve yassı oldukları için yavaş ya- vaş aşağıya doğru inmektedirler. Hiç bir tayyareci bu toz bulu- | tundan geçmiye cesaret edemez. Çünkü geçerse motörü durur ve bir daha işliyemez bir hale gelir. İngilizler buna egörünmez düman> diyorlar. BUHARLI TAYYARE Almanlar şimdi tayyarelerinde âklı motför yerine buhar kul- . ya başlamışlardır. Pervane, bildiğimiz gibi, kazaridan hasıl o- lan buhar kuvvetile tahrik edil - mektedir. —Bu usulün üç faydan görülmüştür: i — Bir defa tayyarenin manye- tosu yoktur. Binaenaleyh mıknatı- sı bozacak şualara karşı sigortalı demektir. 2 — Benzinden başka bir mah- tuk istimal edilebilmektedir. Al - Manya gibi petrolu az bir memle- KUM İkinci kısım AR.. — 34 -— İki telgraftçı kadın, malümatçı baba Tâ” hirle Darba anyanın elleriniişaret edi" yorlar, Fransız oyuncu da hileler yapa" rak paralarını çalıyordu. Oldu. Hırsızlık bir yıldan fazla sürdü. Hati z Şarpuinin evinde de- ğil, (Malümat) gazetesi sahip ve | muharriri tr eşhur baba Tahirin çok usta klişesisi İtalyalı Cobeka'nın | evinde de Darbasanyanın paraları tırlandı, onun yanına da başka gü - zel bir kadın oturtularak paraları di. İtalyalı klişeci poker meraklısı bir adamdı. Beyoğlundaki evine, poker oynayanları toplamıya mu - vaffak olmuş, bu arada Darbasan- yanı, Yervant Zührabı ve patro- | nunu da çekmişti. Oyun esnasında, oyunculara, içki, yemiş, kahve ve pastâa ikram ediyor, buna muka - bil, oyunun derecesine göre, az çok bir gambot alıyordu. Yervant, arkadaşımı ve başka o- yuncuları da soymak, soydurmak için, Fransız tirişörünü buraya da getirmiş, bir başka telgrafçı kadın daha bulmuş, ona da işaret usul - lerini öğretmişti. Darbasanyan, git- tiği her oyun yerine, alâkası olan Rum dilberini de götürdüğü için, başka bir telgrafçı yetiştirmiye lü- zum kalmıyor, o dostunun, öteki de baba Tahirin ellerini işaret ederek, veazifelerini hakkile yapıyorlar - di. Dikran Darbasanyan, bütün haya- ti kadınlı, kumar ve şarkılı bir eğ- | lence âleminin neş'a ve zevki için- de gören ve rakı kadehinin arka - sında seyreden bir adamdı. Bunun- la beraber, içkiden saza, sazdan ka- | dana, kadından kumara koşmak bunlarla eğlenmek, hayatı dalma | zevk, neş'e, kahkaha ve şetaret i- çinde geçirmek için çalışmak icap | ettiğini de bilmiyecek, düşürümi - yecek kadar: alı | | İ alındı. Bu arada, baba Tahir de sa- l | ket için bu nokta büyük bir fayda teşkil eder. 3 — Bukarla müteharrik tayya renin motörü olmadığı için, gü - rültüsü de yoktur. Tayyarelerde gürültü çıkaran yalnız motör değlidir, pervanenin devri de gürültüyü arttırmaktadır. Son senelerde Almanyada imâl edilen buharlı tayyareler, aklı dur- duracak bir buluştur. Bir kaç bin beygir kuvvetinde bir kudreti te- | şıyabilmesi için bu tayyareler bü- | yük eb'atta imâl edilmişlerdir. | Fâkat şimdi infilâklı motörler de- | rzecesinde hafif buhar kazanları i mâl etmek de mümkün olmuştur. Bu tesisat, 80 kiloya kadar indiri - lebilmiştir. Almanlar bu hafif kazanların ih- | tira beratını Amerikalılardan s1 - tın almışlardır. Almanya da, Kas- | sel'deki Hensel lokomotlif fabrika- ları derhal faaliyele geçerek, bir çok tayyareleri bu yeni motörlerle teçhiz etmiştir. Bundan bir müddet evvel Al - manyada bir casusluk meselesinde Alman aristokrasisine mensup kadın idam edilmişti. Bu lar, buharlı tayyarelerin larını yabancı bir devlete bildirm olmakla itham edi! mıştır. En son sistem buharlı Alman tay- | yaresinin uzunluğu 21, genişliği | 32 metredir. 2500 beygir kuvvetin- de bir türbinle müteharrik iki pe-- vanesi vardır. Saatte 380 kilomet- ve katedebilmektedir. | polluk düşünürler, kaşkarikolü — Toy! Paşazade miras yediler gibi BW zırdan yiyen: — Budala bir fâni! Değildi. Arkası gelmiyen yeni yeni KI zançlar'a kuvyetlendirilmiyen sef vetlerin, sefahet âlemlerinde, Fi sofralarında, kumar — masalarl “hele kumar masalarında - çahtik eriyip biteceğine emin olduğu irif” dir ki, eğlence saatlerinin dışii” da borsaya kaşuyor, tahvilât dev ” rediyor, İngiliz ahıyor: — Aldım! — Sattım! — Alıyorum! yorum! larla para kazanıyordik Fakat, bir zaman geldi ki, böylü küçük mübayaalarla, günlük K4 * zançla, eğlence masraflarını, p9 ker zararlarını kapatamadı. BülÇE” sinde açılan boşluğu doldu! sermayeden yemiye, Sermay! eklemiye mecbur oldu. Hem yekünu kabararak bir miktar d8 lemekle.. Esasen bu işin sonunda bir Vi bariz çıkacağı, böyle bir şekil #” cağı besbelliydi. — Kadın, içki V€ saz masraflarından başka, bir d€ gece yüzlerce lirayı geçen kayıplarını, günlük işlerle dolduf ” mak çok güç bir şeydi. Kolay iş değildi bu! Ya hangisi kolaydı? Hangi işlerle kaybolan parayı Y” rine koymak kabildi? Nasıl mümkündü bu? Düşündü, taşındı, ölçtü, biçti. 24 rarlarını telâfi için yapacak büft” bir iş bulamadı. Nihayet barsa€l | lıktan boşka elinden bir şey S? miyeceğini anladı. Sefahetle yediği ve kumarda KüT bettiği binlerce ve binlerce lirtü? barsada kazanmış, bir kaç defa YfİR tığı spekülâsyonlarla mühimm servet sahibi olmuştu. Dikran Darbasanyan aüşüncele” rinin sonucunda, ana servetinde e& çılan delii ne bir Spekül Manevrasi ) çare olmadığına karar verdi. Fikrini arkadaşı ve iş ortaği vant Zül eri kapatmak içİN, ye” ba açtı. İkisi de cskîî: lata borsasının en meşbur dalâ' recilerinden, en açık göz ve ©7 — Kotkunç! Oyuncularındandı. 'DEE le kendilerini tatmin edecek g- miktar da para kazanamadikli zamhanlar, muhakkak bir orastü bir spekülâsyonla binlerce lira F v nırlardı. Kaç kere böylelikle İ yasayı altüst ederek ceplerini "e durmüşlardı bu iki ahpap ©* lar.. . Yervant Zührap, dostu Derb sanyanın bu -gibi işleri başti hususundaki zekâsına yüzde- İ emin' olduğu için, teklifini 1[*'_'1_4. de hiç tereddüt göstermedi. Fti tali, bu.defa her zamanki gibi: dilerine yâr ve yaver olmadı , bir kaç yÜRÜ yakl Güntük işlef arkadaş, iki ort. liralık bir zararla bu işter Jarını sıyırdılar. ceye sarfedecek, her gece da bir kaç yüz lira verecek — Paral! (Devamt var) 7 — Yazan: M. S.ÇAPAN