4—SONTELGRAF — 6 Nisan1937 Yarınki harp Milletler bir muharebe halinde düş- manı altetmek için kendilerini esra- rengiz silâhlarla da teçhiz ediyorlar Topun, tayyarenin, bombanın, gazın yapamıyacağı işleri yapa- cak daha müthiş harp vasıtaları şimdiden hazırlanmıştır &kiden Mmuharebe yapmaları mühtemel iki milleti klâzik bir mukayese ile ölçerlerdi. Yani hangi tarafın ordusu kuvvetli ve silâhları faik ise, o tarafın muha - rebeyi kazanacağına hükmederler- di. Halbuki şimdi o zamanlar geç - Şimdi meselâ havada uçan tayyareleri tütuşluracak — şeytani bir ışık hangi devletin elinde ise, © tarafın harbi kazanacağına hük- metmek lâzım geliyor. Meselâ yine havada uçan bir tayyarenin motö- ründeki —manyatonun — miknatıs hâassasını fzale edecek-bir şua keş- fedilmiş olduğundan da bahsedil - mişti. Yine öyle ışıklardan bahse- diliyor ki, bunlarla mühimmat de- polarını uzaktan ateşlemek müm- kün olabiliyormuş. Zaman zarhan gazetelerde çıkan bu haberlerin, düşman tarafı kor - kutmak için uydurulmuş şeyler ol- duğunu iddla edenler de vardır. Fakat şu var ki, milletler muhte « mel bir harbi kazanmak için elle - rinden geleni yapmakta ve müte- madiyen yeni bir şey bulmak için çalışmaktadırlar. Gerçi silâh bahsinde gizli kalmış hemen bir şey yoktur, denilebilir. | Dünyanın bir noktasında yeni bir silâh icat edildi mi, başlıca dünya | devletleri bu yeni silâhın mahiyeti hakkında hemen malümat alıyor - lar. Büyük Harpte Türk Bahriyelileri Nasıl döğüştüler .._..._._........—-——-ı-—.—m_....... aa aeaammaNanan | Yazan: Zeki Cemal ae sumemn Tefrika No. 5 Demeğe kalmadan ufuktaki Rus şilebi herkesin pözüne battı.. Ça- gakkaledeki gözcüye de tami malü- mat geldi. — Bir Rus şilebi geliyor.. #itik — Hamidiyenin neş'esine ölçü yoktu. Demek bir av daha ge- liyerdu.. oh.a Hamidiye dönüş yolunda bile bir iki zafer daha elde edecekti. 1 saat sonra şileple Hamidiye karşı karşıya geldiler.. Menzil hattına giren şilep derhal eezasını buldu.. ve tam hede- fini bulmakta güçlük de çekmiyor- du. Gizli silâhlar bahsinde bazı dev- letler, biribirlerini her yeni si « lâhtan malümattar etmek için ta- ahhütler almışlardır. Meselâ Al « manya ile Japonya bu vaziyettedir- | ler. 1932 senesinde Şnayder mücssese-| leri, telsizle uzak mesafeden idare edilebilmekte olan bir hava torpi - linin plânlarını Japon - ordüsuna satmıştı. Aradan çok geçmeden bu plânlar Almanyadaki Krup fabri - kalarına geldi. Fakat Şnayderin bu pliânları da Amerikalı bir muh- teriden satın aldığını unutmamak lâzımdır. ÖLÜM IŞIĞI Şurası muhakkaktır ki, öldür - mek sanatında insanlar' çok kor - kutucu terakkiler elde etmişler - dir. Meselâ bir zamanlar bir -ölüm “aşığının keşfedilmiş olduğu ortaya atılmıştı. Bu şaylaya hem doğru, hem yalan nazarile bakabiliriz. Doğrudur, çünkü bu ışıklar haki - katen mevcuttur, Ve dünya âlim - lerince malümdur. Yalandır, çün - kü bu ışıkların istimali henüz lâb- | ratuarların hudutlarından dışarı - | ya-çıkmamıştır. Yalnız, günün birinde bu vası - taların harp meydanlarında kul - Tanılmıyacağımı kimse temin ede - mez. | Soan keşfedilen ölüm ışıkları a- rasında en şayanı dikkat olamı <«Kurşun ışığı» dir. Bu ışıkta kurşun atamları sani- vede 249.000 - kilometre ' Yarım saat sonra koskoca şilep- ten biç bir iz kalmadı.. o da 29 teşrinlevvel kurbanları arasına gir. miş ve limandaki gemiler gibi Ka- radenizin dalgaları arasında kay - bolmuştu. Artık son vazifesini yapan Ha- midiye Karadenizin güzel sularına kap:larak, İstanbul boğazına doğ- Tu ilerlemeğe başlamıştı. (MUAVENETİ MİLLİYE) İLE | (GAYRETİ VATANİYE) DEYİZ! — Gün doğarken Odesaya gidi - niz. Limandaki harp Ve Ticaret ge- milerini tahrip edip geri dönü - nüz. Bu emri alan Muaveneti Milliye .nüyordu. Bu pırıl pırıl yanan şe - zor ılahılı—rxği bir sür'atle hareket etmektedirler. Almanyada çıkan Nasyonal - Sosyalist — mecmualar bu ışıktan, Almanyadaki fennin terakkisi bakımından iftiharla bah- setmişlerdir. Bu ışığı icat eden pro- fesör Lenar şimdi yeni Alman «fi- zik» inin üstadı olarak telâkki e- dilmektedir. Halbuki bu zat, Vels'in roman - larındaki gibi muhayyel bir prole- sör değildir. Şimdi Haydelberg Ü- niversitesinde fizik h hr. U » zun senelerdenberi beynelmilel fen mahafilinde tanınmıştır. Bu ışık haddi zatinde yeni keş- fedilmiş değildir. 1969 da fizikçi Hittorf bu ışığı keşfetmişti. Fakat şimdi ışığın sür'ati ve elektrik ha- mülesi son derece arttırılmıştır, PROFESÖR LENAR'IN KEŞFİ 1927 de Davisson ve Germer is- minde iki Amerikalı fizikçi «katod şua> denilen bu ışığın kesafetini arttırmağa çalışmışlardı. Bir taraf- tan da âlimler uğraştılar ve en ni- hayet bir Gaysler tübü içinde 350 bin voltluk cereyan vermek sure - tile, tübün çıkardığt ışığa saniye- de 240,000 kilömetre sür'at temin ettiler ki, aşağı yukarı bildiğimiz ışığin sür'ati demektir. Bu ener - ji kaynağından çıkan ışığın huzme- sine giren bir sinek derhal cansız bir halde yere düşmektedir. — Fa- kat yukarıda da söylediğimiz gibi, bütün bu araştırmalar henüz lâbo- ratuar hudutlarını aşmış değildir. CAMDAN ELBİSELER Fakat bu ana karsı ki ile Gayreti Vataniye ismindeki iki Türk muhribi Türk denizcilerine has bir cesaretle Odesanın yolünü tutmuşlardı. Gece yarısından biraz sonra idi. Odesanın uzaktan işıkları görü - hir biraz sonra başına gelecek fe - lâketten bihaber, derin bir uykuya dalmıştı. Bir çok yerlerden etrafa dökülen | ışıklarda yeni harbe giren Rusya - | da daha felâketin mânâsı anlaşıl - madığını gösteriyordu. Muâveneti milliye ve Güyreti vataniye ışıklarını söndürmüş, ge- mi fenerlerini bile kısmışlardı. Mehtapsız soğuk bir gece idi. İki 'Türk muhribi kendilerine verilen vazifenin ehemmiyetini çok iyi takdir ediyorlar ve Midilli gi- bi, Yavuz gibi muazzam gemiler yanında kendilerine de büyük bir vazife verilmiş olmasından mağ - rur bir an evvel harp meydanına varmağa uğraşıyordu. Karadenizin geniş ufku bu gece ne kadar korkunçtu. Bu korkunç Hava torpili Görünmez bulut Ölüm ışığı Vesaire Vesaire... runmak için Almanlar hemen bir çaresini bulmuşlardır. Bu da sa - dece camdan mamül bir elbise giy- | mekle kabil olmaktadır. — Çünkü | cam, katod ışıklarının geçmesine mâni olmaktadır. Evet, bugün ca mâl edilmekte karanlıklar arasında dolaşan iki 'Türk gemisi uzaktan sahillere ba- ka baka fecir vaktini buldular,. — Sür'at.. — Sür'at. — Biraz daha... — Sür'at. 'Tam yolla ilerliyen iki torpido mühribi direklerinde - harp ban - dırası Türkün namını, şanını yük - seltmeğe gidiyorlardı.. Odesaya olan mesafe kısaldıkça gerilerdeki heyecan da artmıştı. Askerler topların başında verilecei: emri bekliyor.. zabitlör gözleri kap- tan güvertesinde.. kumandafın du- | dak kıpırdayışından mânâ Çikar » | mağa - uğraşıyorlardı.. — Odesa... Asırlarca Türkün elinde kıvra - nan Odesa... İşte uzaktan -bir-bu- lut gibi donuk gözükmeğe uğra - şan Akkerman.; Dinbester nehri küldüğü büyük körfe: ca bu nehirlerde atlar sulamaya | gelen şehitler.. işte oğullarınız yıl- denize dö. « Ey asırlar- | | maddi varl " hattâ o kadar çok seviyor ki sev; “bu güzel haberi müjdelemek için - bir& giriverince bütün şehir, limari larca sonra sizin intikamınızı al » Yeşil pancurlu güzel köşkün gü- zel kızını ilk zamanlar ümitsiz bir aşkla seviyordum. O zengin bir a- ilenin biricik kızı, ben ise fakir bir | gençtim. kât zamafila; beni ümitsizliğe düşüren bu düşünceler gittikçe za- yıflağı; nihayet öonun büyük aşk denizinde bit damla yağmur suyu gibi hiç bir Iz bırakmadan kaybo - lup gitti. Artık onu o kadar çok se- viyordum ki. m Sadece değil, vi varlığım ağım bile onun muştu. Onu gördüğüm gözlerim sanki benim deği bi hep onda dölaşıyor; ten başka bir şey bilmez ve an - Tamaz gibi gözüken ayaklarım san- ki benim değilmiş gibi hep onun arkasından sürükleniyordu. Fakat!.. Bu bakışlar; içimdi teşi daha fazla alevlemekten, bu takipler; boyasızlıktan beyaz:ısan ayakkaplarımın kâğit kadar ince - leşmiş pençelerini daha fazla aşın- ktan başka bif netice vermi- yordu, Zaten o, arâ Sıra çıktığı s0- kağa hep hizmetçileri olan bir kız- la beraber çık Çok sıcak bir Temmuz günü hiz- metçi kızı sokakta yalnız gördüm, Göz göze geldik, hafifçe gülümse di. İşte bu ilk gülümsemede tımın yegâne mes'ut geçen günle rinin başlangıcı oldu, Ben bu gü- lümsemeden şu mânâları çıkart « HIKA YE Yazan : R. Feriköylü maştım: | «Yeşil pancurlu güzel köşkün gü- | zel kızı muhakkak beni seviyar, sini hizmetçi kıza bile anlatmak - tan çekinmemiş, hizmetçi kız da gülümsemişti.r 'Tahminlerim doğru çıkmıştı. Ye- şil pancurlu güzel köşkün güzel kı- zını hizmetçi kızla beraber hen her gün sokakta görüyordum.İki- si de bana gülümsüyorlar, hattâ bazan selâmlaşıyorduk bile.. Artık onun beni sevdiğine tama- | men innanmıştım. İnsan oğlu inaı mad yler hakkında hayaller mağa geliyorlar.. Türk denizcileri sizin üzerinizde mahmuz şıkırda- tan dqçmanlırdın Gcünüzü ala « caklar.. Gemiler Odesa limanına birden- sanki hayret içinde kalmış, sapsarı kesilivermişti.. Yüksek sırtlardan dökülen ışıklarda bugün durgun bir renksizlik vardı. — Ateş — Ateş. İki gemiden ayni dakikada veri- len bu emir bü iki mühribi sanki a- teş parçası haline koymuştu. Herkes kendi böyuna göre döğü - şür. Sanki bu Türk sözü Gayreti Va- taniye ile Muaveneti Milliye için- di. Ateşlerini limanda bulunan iki ganbot üzerine yağdırmıya başla - dılar, Fakat, uzak mesafeden gân - botu ateş menzili altına sokmak im- kânı yoktu. Biraz daha sokulacak ve deha yakından ateş edecekler- di. kurarken; ben tamamen inandi * ğım bu sevgi yüzünden ne h:ıv* ler kurmuştum, Ömrümüzün nihayetine kadif güvercinlerini- bile gıpta editii şekilde sevişecek ve bir dakika df sun biribirimizden ayrılmamak f çin misafirliğe gitmiyecek, misil fir kabul- etmiyecek; hattâ inden bile vüz geçecek caktık- seviştiğir nun olduğunu her zamanki gııl*aı nin ilk müjdesini veren hımı'“ kızm boynu bükülmüş kayalı TÜf lerimin önüne; «beni de almız" # ye yalvaran, inliyen sesleri kulüfü ıma gelir gibi olunca; düşü: lerimi değiştiriyor, onu da yü! mıza almağa razı oluyordum. Tatlı hayallerle avunduğum! güzel günler bir Tüya gi Zaten rüya ile hayal'af düvk var, Hayal üyüki rüyası, rüya uyku )ııllmfzîn i Jidir, Belki arada çok farlk yaf bi gözükebilir. Evet çok 'mrl»â fakat hiç fark yok!.. Çankü irademizin haricindedir, uy Rımız zaman biter, bir iki sanişei görülür, Fakat bu kısa anda çait seneler, hattâ koca bir ömür Y nır, Hayâl ise; irademizin mıhF’Ş dür. Rüya gibi kısa sürmeti Ö, rüya gibi yok edemeyiz. uk d manlar hayal yani yalan “oraujtutt bildiğimiz düşüncelerimiz, :;Ş la o kadar kuvvetleşir ki.. hayali hakikat gibi görür ve (Devomı 6 ıncı Kardeşimiz Fethi'nin ziyat dolayısile — cenazesinde bul; mektup ve telgrafla keder V€ mimize iştirak eden döst, 4' ve ahbablarımızın göster: ik ka ve lütfu mezakete karşı ğumuz derin şüxran n..ıed" arzına sayın gazeteniyin Il rica ederiz. Kumandan bu mldirde“;”; bir tehlikeye atıldığının | idi. ; Çünkü böyle bir vaziyette dan açılacak ateşin tehlikesi Jç- na gemileri de sokmuş ola€i dı. Ne olursa olsun.. — Biz buraya Türk bayraik' ,. galandırmıya geldik.. telseft rütmiye değil.. — Mteş. : — Sağdaki ganbot üzerine- | — Ateş. — Soldaki ganbot üzetill” Odesa limanı bu ıınbotîl" veniyorlardı. Şehirden Hefi7 milere cevap verilmiyardu. İşte bu şaşkınlıktan iSt den iki Türk gemisi atett ettiler.. — Ateş. — Ateş. Bu kadar âteşin karşısın' kavemet edel wîen zınh“'"td' levler yükseldi.. Keskin (Dıvaıl’ e