| 4 '4Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Fakat, Bulgaristandaki beyar sarıklıların hep, ışıklar bekçist, yahut, #skt Başmüftü kaymakamı Hüsegin Ahmedof gibi viedansız değildi. Yeni Türk harfları için kasaba ve köylerde açılan kurslarda hocalık eden ak sarıklılarda vardı. Resimde, Eğriderede mmallim Hasan Sabrl hoca kurs muallimliği ederken görülmektedir. Trakya komlteri, bu münevoer Aocayı muallimlikten ezlettirmiştir. Beyaz sarıklı molla bozuntusu beni ateşin içine kendi elile at makla vicdeninin sızladığını acaba Ben, bütün bu tehlikelere ne- 'den ve kimin için atılmıştım. Mil- liyetten anlamayan bu çömez, islâmiyetten de mi anlamıyordi Mukaddesatı çiğnenirken o - nun hukuku namına komitecile - re karşı feryat eden bir Türk ga- zetecisi glümlerin ortasında çır - pinirken görmek, acaba ne için- di? Bu suallerin cevabını vaktile büyük bir Türk gazetecisi çok gü-| zel olarak vermiştir. Bizzat ben de, doğup büyüdüğüm Bulgaris- tanın Tuna boyu ve Deliorman içlerile kooa Balkan etekleri ve Plevne ovalarında 13 yıl süren gazetecilik kanını kendi kanım - dan sandığım tek, tük böyle soy- suzların, ciğerlerimden kan kus- duracak kötülüklerine maruz kal- dim, Şıpka köylerini patika, patika dolaştım. Peştede ve Pomaklığı gezdim. Lofça köylerinde konfe- ranslar verdim, Vidinden Varna- ya kadar adım, adım bütün köy- lülerin gözlerini, yalnız kalemle değil, bizzat ayaklarına kadar gi-| derek açmağa uğraştım. Pomak kardeşlerimize Bulgar lisanile nu-) tuklar söyliyerek Türklüğün bü- yüklüğünü anlatmağa çalıştım. Fakat, Pomak kardelerimizden gördüğüm sadakat ve sevgi ya - nında az çok mektep — görmuş 'Türk adlı kansız bir kaç kişinin de, komitelere casusluk ettikle- Tine, 13 yıl zarfında, bizzat şahit ve hedef oldum... Çok acı olmakla birlikte itiraf edip hakikati söylemek mecburi- yetindeyim ki, benim tecrübe ve gördüklerim çok acıdır. Türkçülü cereyanının ilk mür- Şitlerinden olan İsmail Gaspris- ki merhum da, vaktile Kırımda ıyda çıkardığı (Tercü- Mman) gazetesinde, acı tecrübele- Tine güvenerek çok güzel ve öz- Ki yazılar yazmıştır. Bir zaman - lar, Tercüman gazetesinin rah - metli babamdan kalan eski nüs- hılz;nıın karıştırırken, gözüme cümle ilişmişti. Bu cümlesinde Gasprinski: * «Kurtulacak mazlum, tavırlı vicdansız tipler, mahküm kalan milletler arasından yetişir» diye yazıyordu.. Beyaz sarıklı köy bekçisi de böyle tiplerden biri olsa gerek.. Çünkü, elindeki fenerle karan « Jıklar içinden yol göstere göstere beni Ali ağanın odasına kadar götürdükte nsonra şimendüfer durağındaki partizanlara koemuş;......... ve kurbanlık bir koyun gibi beni illere teslim etmiştir.. Ben henüz yarım saat uyuyabilmiştim. Ve öyle tatlı bir uykuya dalmıştım. Odanın dışarısından 4 ve pen- cereleri zorliyan ikl kişi ü rTültüsünü bir türlü Nihayet, kula mr ler tırmalamıya başladı. Bir adi Kalksana be, çabuk - ol, haydi...» diye bağırıyordu... Göz kapaklarım o derece ağır - laşmış, yorgun vücudum o kadar mahmurlaşmış ki, aklımı başıma bir türlü toplıyamıyorum, gözle - rim açılmıyor, yerimden kımılda- namıyorum... Yattığım yerden ne- rTede ve kimlerin yatağında bulun. duğumu hatırladım ve ancak on- dan sonradır ki, vurulan pencere- jye daha fazla dikkat etmiye başla- dım... 'Tan yeri, henüz ağarmıya baş » lamış, şapkasının önündeki güneş- Hiği pırıl piril parlıyan birisi pen- cerenin dışından eHaydi, daha bek- letecek misin» diye bağırıyor ve çıkışıyordu... Zor halle ayağa kalk« tım ve kapıyı açtım... — Ellerini yukarı kaldır, dedi « ler. «Kaldırmıya hacet yok, beni arı- yorsanız istediğini zyere gitmiye hazırım, çünkü siz, resmi hükümet memurlarısınız, ben komiteciler - den kaçıyorum, sizden kaçmıyo « rum, dedim. — Hüviyet kâğıdını çıkar. — Yok, dedim ve ismimi söyle- dim.... — Öyle ise, derhal giyin, bi « zimle birlikte geleceksin, seni kumandan bekliyor, çabuk olun, Beni alup götürdülerini Ali a- ğaya haber etmeğe meydan ver - mediler... İdam sehpasına götü - rülen bir mahküma benziyor - dum, Başıma gelmesi muhtemel Devamı var kadar derin Kız, erkek, Bulgaristanlı Türk gençleri, Balgarların (Yunak) jims mastik cemiyetlerinede aza oluyorlar. Bulgar gençlerile arkadaşlık edi. dardı, fakat, komiteciler bu arkadaşlığa da mant oldular ve Türk gençe ” lerini uzaklaşmıya mecbur etliler. Resimde görülen gençler, Balgarlıar fanın muhtelif yerlerinden, Sofyada yapılan (Yanak) Jimnastik şenlik. | İerine iştirak etmişlerdi. Ön sırada ortada oturan, Şamnulu muall'm — Bay Rahmidir. Ana yurda göç etmiştir. Ankarada devlet memutigelin. de çalışmaktadır. Okuyucularlâ Baş başa Tramvaylar Kaç yaşında ?. Kadıköyünde oturan Nuri İsm imzalı bir öküyucumuz yazıyı «İstanbul tramvaylarının eski olduğundan bir zamanlar gazete- | ler bahsetmişti. Pakat, sonra, ne oldu bilmiyorum. Gazetelerde sık sık okuyoruz. Bir takım — kazalar oluyor. Bunların sebebi de, ek « seriya, arabaların eski oluşudur. Benim hatırıma şu fil Meselâ bir çok vesaiti na hassa deniz naktl vasıtalarının $ik sık yaşı mevruubahs oluyor. Ve es- t nakil vantalarımı şiddetle kad- , Fakat, acaba, tramvaylar için böyle bir yaş kay- d$ var-.. Hatırladığıma göre İstan- bul sokaklarında 1328 - tarihinde tramvay işlemiye başlamıştır. Eminim ki, şimdi işliyen araba- ların mühlm Bir kısmı o eski ara- balardır. Sonra, bir meaele var bu arabalar, her halde fabrikada mü- hendisler tarafından — yapılırken, muayyen bir kudrete, bir. hacmı istiabiye, bir tahammül derecesi - ne göre taşa edilmiştir. Fakat a - zami 65 yolcu taşıyan — İstanbul tramvay arabalarını o mühendis- ler, her halde hayallerinden bile geçirmemişlerdir. Binaenaleyh, a- wabalar, şüphesiz muayyen vaktin- den daha çabuk yıpranıyor, demek- tir. *«SON TELGRAF — Okuyucumu- zun fikirleri şayanı dikkattir. A - Tâkadarların dikkat gözüne koya « yız. aNer Nn nee nem ni ae İSİNEMAPR (5 inci sayfadan devam) lan Pol Bern nasıl olmuşsa ol - muş, bir gün evinde ölü olarak bulunmuş, Cin dehşetli bir dans müptelâsıdır. Kahkahaları bol. dur. İçkiye düşkündür. Con bü- tün arzularına rağmen Cin'i bir türlü sevmiyor. Aradan aylar geçtikten sonra bir gün Con eskidenberi evlen- meği özlediği Franko Ton'la ev- lendi. Bu izdivaçla Hetlivudun aristokrat hayatına girdi. Haya- tını bir çok sademelere karşı müdafaaya çalışıyordu. Bir taraftan kipiklerini uzatı- yor, bir taraftan da musiki öğ - reniyordu. Akşamları — küçük konserler veriliyordu. Fakat Cin de orada! Hani ismi üstünde, cin gibi bir şey! Bu Cin Franko ile beraber bir çok filmler çevirdi. Hatta Cin filimlerde kendisi « ne eş olarak Franko,nun veril - mesini mukavelesine yazdırmış, Bu vaziyet karşışında Con ar- tık Cin'i hiç sevmez — olmuştu. Bütün bunlara rağmen yine kav- ka etmemişlerdi. Bu yaz Metro Goldvin #stüd. yolarında iki filim birden çevri- liyordu. Biri Con Kravford'un ilk çevirdiği tariht filim idi. Ö - teki filimi de Cin rakibesinin ko- cası ile-birlikte çeviriyordu. Kravford dokuz aylık bal ayı seyahatinden sonra, tekrar ça - hışmağa başlamak üzere idi. Fa- kat sağdan soldan vaziyeti öğ - renler artık nerede ise bir kıya- met kopacağını zan ediyorlardı. Fakat Cin hastalandı. Hatta bu yüzden filmini iyi çeviremedi. Yaorgun düşmüştü. Sık sık bayı- lhıyordu. Bir gün tesadüfen Con da baygınlık geçirmişti. Kendisini tedaviye koştular. Biraz geve « ze olduğu anlaşılan hastabakıcı- Tardan birisi Con — Kravfort'da gunları söyledi: — Demin Cin Harlov da ba - yılmıştı. Onu da iyi etmeğe ça « Tıştım. Fakat bu kız kimsenin aklına gelmiyecek derecede has- tadır. Bir defa istirahat nedir bil- miyor. Sanki bir dakika dinlen- se, daha fena olacakmış gibi! Con cevap vermedi. Fakat düşünmeğe başlamıştı. Hatta düzeldikten sonra, bir #kşam saat 17,15 te işlerin pay- dos olduğu bir sırada, doğrudan doğruya rakibesinin — locasına gitti. İçeri girdi: — Cin, dedi, hastalandığını - zı haber aldım. Acaba size bir yardımım dokunabilir mi O zaman Cin Harlov kendisi- ni tutamadı, gözlerinden — yaş geldi ve «hasminıne ellerini el » lerinde buldu. I HİKğYE l (Dördüncü sayfada davam) | kadınlarla dans ediyor, şakala - şiyor ve gülüyordu. Onu başka- ları güldürüyordu. Derhal kal « | bimdeki temiz ıztırap yerine gu- | rurumun azameti kaim olmuş « tu. Birdenbire nişanlımla dan - . sa kalktım. Onun yanından ge- | j çerken kaşlarımı çattım. Ve parmağımdaki yüzi ona gös« tererek «Oh olsun!» der gibi ba« şımı salladım, O ne yaptı bilir misin? Dudağını büktü, ve bir kah - kaha attı. İçim parça parça oluyordu. Elimden gelse idi onu dişlerimle didik didik ederdim o dakikada. Demek aldırmıyordu. Demek benim bütün o üzüntülerim bo- şuna imiş! Arkasını çevirdi. Ve beş da - kika kadar salonda görünmedi. Beş dakika sonra ev sahibi o- lan delikanlı beni dansa kaldır- mıştı. O, nişanlımın yanında a« yakta duruyordu. Biz onların ya« nından geçerken benimle dan - eden delikanlı birdenbire dur « du ve ona — Adnan dedi. Gel sen de bi- raz dans et! Ve beni Adnam kollarına tes- Tirm etti. Nişanlım da dahil her - kes bize bakıyordu. Bir çok kimsler onu tanıyorlardı. Onunla dans ediyorduk. O konuşmuyordu. Benim içim ür« periyordu. Ona: — Titreme, dedim, halbu ki ben titriyordum o cevap verme- di. Yalnız bir aralık cebinden çi« kardığı bir kâğıt parçasını eli « me sıkıştırdı. Dans biter bitmez nişanlım beni aldı derhal ev sahiplerine teşekkür ettik ve evimize dön - dük. İlk işim gizli bir yerde onun kâğıdını okumak oldu. Fakat keşke okumaz olsaydım. Keşke © nişana gitmez olsaydım —da güururum böyle parça parça ol - masaydı; işte o kâğıd da yazılı o- lan şey şu idi: ...Yar.., Senin için değil, ba bay « ram, benim için? Dudağın bükülmesin. kaşların - çatıl - masın!.., Karşımda; sen müjdesi, sona — eren bir yassın. Bugün ben oynuyorum. — Sızların Yalım Senin içi değil, bu Bayram, beim için! * Seni kaybettiğimin bugün yıldönü -. müdür, İsterdim ki karşımda döcünüp ağ: fayayım Gözlerime yaşlardan karalar bBağlavayım. Gördün ya, gülüyorum? Ağlamak günü müdür? Seni kaybettiğimin bugün — yıldö » nümüdür! İşte sevgilimle ettiğim he « yecanlı dansın sonu! Havva, şimdi ben her sabah yatağımdan kikarken ve her ak- şam yatağımı girerken bir dua gibi bu mısraları tekrar ediyo « rum ve içim parça parça oluyor bunun zararı yok amma, güru « rum parça parça! Bunu nasıl tamir edeceğim, sen tecrübelisin bunu bana yaz, mektubunu dört gözle bekliyo « “ Bu işi ancak Jniz hirsız miydi bunlar?, dayı mıydı bunlar yalnız?. Taamül, alınlarına, bütün bu ad- lârdan başka bir de: Kumarbaz!.. Damgasını vurmuştu, Bunlar çalarlar, çırparlar, yarlar, araklarlar, yandokla yapar. lar, fakat bu şekilde ele geçirdik « leri paraları harcamıya kıyamaz « lar, barbut kahvelerine can atar « lardı. * Kumar itiyadı çok foci bir şey- dir. İtiyad, yavaş, yavaş kronik bir şekil alır, o zaman felâh bulmanın imkânı yoktur. Kumara alışan en namuslu a « damlar, hırsız olur. Kumar oyni « yan en dürüst insanlar, en ahlâk- sız bir insan seviyesine iner. Ku- mar iptilâsı yüzünden babasını, n« nasını öldüren insanlar çok görül. müştür, Meselâ, bunlardan biri de, Paskal adında bir rum bahçıvan « dır. Paskal, bazmı arkadaşlarile, ak - şamcılık yaparken, söz arasında kümaâr bahsi açılır, oyun lâfları e- dilirdi. Paskal, hayatında hiç ku « mar oynamamıştı. Hattâ, tavla, is- kambil nedir bilmezdi. Buna rağ - men, kumarla, bir kaç saat içinde çok para kazanmanın kabil olaca- ğını söylemeleri nazarı dikkatini celbetmişti. Eşaşen para seven bir adamdı. Haristi, zenginlikte gözü vardı. Bir kaç scaat içinde çok para ka- zanmak, bir kaç gün içinde zengin olmak, Paskalım hülyalarını süsli- yen ve çiçekliyen bir emel oldu. Ve bir gün, bazı arkadaşlarile, Galatada Arkadi sokağında acem Esadın Barbut kahvesine gitti. Ar- kadaşları oynarken o seyretti. O » yun sırasında işittiği: — 45 de rasto!.. — Seksen dokuz ardine!.. <- 19 a ne gelirsel, — Eili birin biri önüne! Gibi lâflardan birşey anlamı « yor, abdal, abdal seyrediyordu. Arkadaşlarından biri teşvik ettir — Paskal, bir kaç zar da sen at! — Nasıl oynanır, bilmiyorum kit.. — Biz öğretiriz sana canım!.. Cebinden yarım İngiliz lirası çı- kardı, tebalkıya verdi, sıra gel - dikçe oynamıya, posta çıkmıya baş. ladı. Kazanan, kaybeden sayıları, zarları arkadaşları söylüyorlardı. Oynadı, o gün iki saat kadar zar salladı. Ve yarım İngilizle: — Altı «Osmanlı altını» kazan - dı!.., Paraları cebine indirdi, döndü. Bütün gece, rüyasında barbut kahvesini gördü. Zarlarla uğraştı. Sabahleyin, bostanda, bel beller. « ken, acem Esadın kahvesinde dö - nen yüzlerce İira, gözünün & - nünde yaldızlı bir geçid resmi yap- mıya başladı. Çalışamadı, beli attı elinden... Soluğu yine Arkadi sokağında al « dı. Şeytan, sonradan canına okü « mak için o gün de kazandırdı. (Sota) bir hafta sürdü. Ve ar » kasından (terso) başladı. Kazan « dıklarını geri verdi, buna kendi paraları da karıştı, kemerlerindeki $0 « evine rum. Gözlerinden paslı dudak - larımla öperim. Şadan  BUGÜNÜN RADYOSU Öğle neşriyatı: Saat 12,30 plâkla Türk musi 12,50 Havadis, 13, Beyoğlu Halk. evi gösterit kohu taralından bir temsil, 14 son. Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Varyete möziki Am« basadörden naklen, 19,10 konle- rans Ordu saylavı Selim Sırrı Tat- can ( İtalyada maarif ), 20 Mü. zeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, 20,30 B. Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 20,45 Münir Nurete tin ve arkadaşları tarafından Türk müsikisi ve halk şarkıları, saat âyarı 21,1Sorkestra, 22,15 ajans ve borsa haberleri ve erlesi günün proğramı, 22,30 plâkla sololar, opora ve ope« Tet parçaları, 23,00 gon, mecidiyeler, altınlar birer, birer başka ceplere geçti, gitti, yabancı ellerde: — Devet Olmıya başladı. Ve bir gün Paskal on parasız kaldı. Cebinde, kemerinde bir metelik bile kalmadı. Üstelik borçlanmıya başladı. Aliden aldı. Osmanı dolandırdı. Babasının cebinden çaldı, karde- şinin kesesinden arakladı, evdeki halıları sattı, fotoğrafı rehin kay- du, işini ihmal etti, bahçıvanlığı bıraktı. Hırsız oldu; Dolandırıcı oldu. Kumar oynamak için, para bu - lacak yer kalmayınca aklına bir çare geldi. Geçen yıl anası öl« müş, babasile, kardeşine ve kendi- sine bir ev bırakmıştı. Kendi his- sesini satmakla paraya kavuşabi - lirdi. İ— Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S.ÇAPAN —if'- ölüm temizler,, dedi, gitti, ba- basını da, kardeşini de öldürdü ;(ıw yüzünden Babasını ve kar- deşini öldüren Löngalı Paskal Fikrini babasile kardeşine açtı- ği zaman, aldığı cevap şu oldu: «« Böyle şey olmaz! Kavga, gürültü, bir türlü kan » dıramadı kardeşile babasını... Fa « kat kumar oynamak için. para lü- zaımdı ona,.. Bir kaç gün barbut kahvesine gidemeyince, büsbütün aşabı bozuldu, gözleri karardı. Ve hemen karar verdi: Bu işi ancak ölüm temizlerdi. Babasını öldürmek lâzımdı, karde- şint de beraber... 139 yılının temmuz a; Gün - lerden salı. Yatsı ezanından iki sa- at sonra, Paskal, babasile kardoşi- nih oturduğu, Küçüklangada 157 numaâralı eve geldi, bahçe duvarın- dan içeri girdi. Yavaş yavaş baba- sının yattığı odaya yaklaştı. Usul- ca kapıyı açtı, yatağa yaklaştı, e- linde tuttuğu büyük bir bıçağı kal- bine sapladı, sonra yorganı başına örterek göğsüne oturdu. Zavallı a- dam: — Gık! Bile dememiş, hemen ölmüştü. Paskal, on dakika babasının göğ- sünde oturdu, sonra yorganı açtı, cesedi dikkatle muayene etti,-öl- düğüne kanaat getirdiklen sonra, yine yorganı Üstüna örttü, bura « dan kardeşinin odasına girdi. Onu da tıpkı babası gibi: Öldürdü!... Göğsünde oturdu onun da!.. Paskal, kumar yüzünden baba- sını ve kardeşini bıçaklamış: — Katil!... Olmuştu. " * Barbut yerlerinde kavga, gü rültü, dövüşme de olurdu. Fakat bu çabuk bastırılır, dükkâncı hemen İşi kapatır, kavgayı halleder, söz geçirdiğini döver, hattâ bıçaklardı. Dükkâncı kimdi?.. Ne hakla adam dövebilirdi?.. On beş yirmi kişiyi bir araya toplayıp vergi toplar gibi, nasıl «mano» alıyordu?.. Eski barbutçuların bir çoğu gö- zü pek, ipten kazıktan kurtu!muş, hapishanelerde yatmış, kumar v: hovardalık âlemlerinde kabadayı olarak şöhret kazanmış insanlar - dı Bunun için, dükkânına gelen sabıkalılar Ondan korkar, bazıla. rı da hatır sayarlardı. İstibdat devrinde, hattâ maşru » tiyette bu gibilerin sayısı epeylre idi, Bazıları, Fehim (paşa) nın, kapa sakal Mehmet (paşa) nın bü- yük ve küçük Tahir (paşa) ların, zabtiye nazırının adamlarını., si- şorlarının, tüfekçilerin himayesi « le yaşarlar, ulu orta barbut ovna « tırlar, fasulye yazarlardı Barbut. çular, gördükleri bu himayeye kat« Şgı, bu güruha, bunların yamakla « rına haftalık verirlerdi. Zabıta, bazı hırsızlık, yankesleilik vak'a« Tarının faillerini bulamayımca, bi - tirimcilere müracaat eder, ontar İa 24 saat içinde, bunları bulur, pa » Hise teslim ederdi. O devirlerde, bi- tirimciler, bir nevi husust zabıta bizmeti de görürdü. Ve bun'un için, dükkânlarında adam döğer « ler, bıçaklarlar, polis bunlara: — Kaşının üstünde gözün var! Bile demezdi. (Arkası tar)