“6-—SONTELGRAF — i3 Mart 1937 Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl —10 - Köyün içine girdim. En emin yer cami idi. Avlusundan içeri girdim. Bir saçak altına gizle - nerek köpeklerin dağılıp be - ni tamamile unutmlalarını bek- ledim., Aradan yarım saat ka - dar geçmişti. Bütün köy içinde yer, yer havlayan bazı köpek seslerinden başka, hiç bir çıtır » dı kalmamıştı. Ben istesem, bu- rada, sabaha kadar bekler ve uzak, yahut yakından - tanıyan köylüsünün — evinde evinin kapısını vurdum, içeri « den «kim ©» «kim o» sesleri du- şaştı kaldı. Heyecanını zapte « demiyor, bana ne türlü hürmet göstereceğini bilemiyordu. On beş dakika zarfında emri- me âmade kılınan bir çift kuv- vetli beygirin sürüp götürdüğü araba üzerinde, ve yüksek or « manlar - içinden — alabildiğine ilerliyorduk, arabacı köylü gen- €i, Şumnuya gitmekliğim doğ - ru olmayacağını ve (Işıklar) köyüne gidersek daha iyi ola - cağını söyledi. Işıklar köyün - den Varna - Rusçuk tren hattı geçiyordu. İcap ederse buradan telefonla Razgraddaki hakiki vaziyetin ne merkezde olduğu - nu öğrenmek te mümkündü. İki saat mütemadiyen, orman - lar, çalılıklar içinden gittikten sonra bir tren hattına çıktık, ve buradan çamurlu bir köye gir - çıka zor halle ilerliyebilen bey - girler çok yorulmuşlardı, çün » kü, biz dört saatlik yere bir bu - çuk saatte gelmiştik. Bu kadar sür'atli gelmemizle, komltacı « ların gözü önünden mümkün mertebe uzaklaşmak istiyorduk. Arabayı idare eden köylü Türk genci, benim için çok telâş edi- yor. Kolayını bulsa beni ciğe -« Fakat, köyün içinde kara yol « lardaki çamurlar o derece fazla idi, ki arabanm daha fazla ileri götürülebilmesine imkân yoktu. Beygirleri durdurduk ve köylü genci ile birlikte diz boyu ça - murlar içinden geçerek büyük bir (tokat) kapıya doğru iler - ledik.. Bu köye gelip gitmiş o « Tan köylü genç evin sahibini ta- nıdığını söyledi. Avlu üzerinden atıldı, içeri girdi. İçeride, öldüğünü içim sızlı - yarak geçenlerde işittiğim yük - sek kalpli Ali ağa ile karşılaştık. O, ocağın sönmüş ateşini elin - deki maşa ile karıştırıyor, elini kırmızı kuşağının arasından sol böğrü üzerine götürürken, göz- Terile gözlerimi tanımağa çalı - Komitelerin tazyıklerini, harırlıkları :7:_5.,. edi 1929 yılında ş..,,.i: Sofyada toplanan Bulgaristan Türkleri ilk millt kongresinde, releli- Pine büyük milliyetperver Bekir Sıtkı intihap edilmişti. Kongre daimi hegetinin tensip ve kararile © zamana kadar Rarzgradda çıkar. dığım (Deliorman) gazetesini, Sofe yaya nakil ve yeni harflerle neşre başladım.. Resimde görülen göze lüklü zat Bekir Sıtkıdır. (Trakya) komitesinin verdiği idam hükmü ve aldığı birkaç tehdit mektubundan sonra Kırklareline geldi orada ve- fat etti. (Allah rahmet eyliye) «Sen, olsa, olsa Mahmut Nec- meddin olacaksın» dedi. — Bizim çocuk gazetelerde okumuş, seni arıyorlarmış, fakat kaçmışsın, nerede olduğun bel- h değilmiş. Öldürüldüğünü söy- Tüyorlarmış.» Ben, bir dakika evvel bir kö- şede uyuklayıp dinlene bilmek istiyorum, üstüm, başım sırıl, sıklam yaş.. ayaklarım çamur içinde, yorgun ve bitkin bir hal- deyim.. fakat, Ali ağa: — Sakınma, bir parçacık ba- ri olsun konuş, bu silâhlı Türk köyün bekçisidir. Onu bu işe ben koydum, bizim adamımız - dır» dedi. «Bizim adamımızdır. dediği bekçi, başı beyaz sarıklı, zayıf ve uzun boylu, siyah sert bakış- h bir müslümandı, Bulgaris - tandaki köy belediyeleri böyle başıbozukların — ellerine birer silâh vererek köy bekçiliği yap- tırmaktadırlar.. Benim, saklı, kapaklı bir tara: fim yoktu. Yalnız komitelerin şere rinden kaçıyordum, binaenaleyh, Rargrat hâdisesinin içyüzünü kısaca anlattım. Bekçi de, beni dikkatle dinledi ve içinden gelen bir (oooh) ile komitecilere karşı izharı nefret etti... Razgrad'da yeni bir hâdise vukuübulup — bulmadığını - bilmiyor. Tardı. Bu bekçi, içinde küçük bir mu- z a üse a ile istir: l ,Ğı kadar göürdür — 7 ç Köy odasının bir köşesine Ali ağanın getirdiği yün şilteyi serdim ve kapıyı İç taraftan sürmeleyip mumu söndürdüm ve yaltım... Bu kadar ıstırap ve yorgunluk. tan sonra başımı yaslığa koyar koymaz uyumuşum.. Fakat, hey- hat. Bu uyku, yarım — saatten fazla devam edemedi, — çünkü beyaz —sarıklı müslüman bekçi, gidip icap edenlere beni baber etmişti... (Devamı var) kapatılanTürk mektep ve cemiyetlerini yapılan mütevaffa buşvekil Ligapçıfe arz etmek| toplanan, Bulgaristan Tarklerinin ilk kongresl.. $ | |Boenos Aires mezarlığıma götür - neli sololar, opera ve operet par;, "'Mıoı- çaları, Okuyucularla Baş başa Mahalle arala- ] rında dolaşanlar Beyazıjta oluran Selim Hüseyin imzalı bir okuyucumuz yazıyor: «İstanbulda nazarı dikkati celbeden hallerden biri de go - kak ve mahalle aralarında do - dır. Bunlar, ekseriya boş ar » salarda, yangın yerlerinde, du- var diplerinde bir şeyler arar « lar, bulurlar, bunları, arkala - rında taşıdıkları küfelere ko - yarlar. Yahut ta, bu insanlar —| böyle bir şey arar ve meşgul gö- rünürler. Fakat, İstanbulda ek- seri mahalle halkı müştekidir. Çünkü, söylendi; ne göre, bu kadın ve larının faili olarak telâkki edil - mektedir. Balkondan aşırılan çamaşırlar, cam kırılarak, sopa ile çekilen elbiseler ve saire kim- ler tarafından çalınıyor?.. Bu a- damların vaziyeti nedir?. Bana kalırsa, bunların öyle mahalle aralarında dolaşmalarına mü - saade edilmemelidir. Cünkü, pek hayırlı insanlara benzemi « Alâkadarların, muhterem ga- zetenizle nazarı dikkatini celbets menizi beklerim.» SON TELGRAF — Oktuyucu « muzun meklubunu —aynen — yukarıya koyduk. Nazarı dikkati celbederiz. Sevgililerinin tabut- ları arasında ömür geçiren bir milyoner (5 inci sayfadan devam) yılan ısırtarak öldürmüştür. Sev diği bu kızı kaybettiğine çok müteessir olan milyoner cesedi mumyalattırarak hususi bir ta- but içinde mubafaza altına al - dırmıştır, Milyoner günlerinin bir kaç saatini mumyalanan ce- sedin yanında geçirmeğe başla- mış ve bu hal yıllarca böyle de » vam etmiştir. Fakat, iki yıl son- ra, husust doktoru, milyonere genç başka kadın bulmuştur. Bu kadın ile milyoner evlenmiş ve gok sevişerek mes'ut bir hayat sürmeğe başlamıştır. Maamafih milyoner, yine eskisi gibi, ilk karısının cesedini de unutma - mış ve ikinci karısının ihtarla- rına rağmen gününün bir iki sa- atini tabutun yanında geçirme- | ğe devam etmiştir. Milyoneri çok seven karısı bu vaziyete daha fazla tahammül edemiye- rek, kıskançlığını yenememiş ve bir gün evden çıkıp firar et- miştir. Buna, milyoner çok kız- mış kıskançlığı galip gelerek sevdiği karısını bir sinir buhra- nı arasında öldürmüş ve öldür- düğü karısının cesedini de hu - susi doktoruna mumyalatmış ve ilk karısmın bulunduğu mahfuz yere yerleştirtmiştir. Bundan sonra kendi karyolasını iki ta « butun arasına koydurtmuş — ve gece gündüz bu iki'ceset arasın- da ömür sürmeğe başlamıştır. | Seneler böyle geçmiş, fakat, ge- çen sene milyoner vapurla bir devriâğlem seyahatine çıkmak istemiştir. Sevgililerinden ayrı olmamak istiyen zengin Ameri- kalı, tabutlara husust birer san- dık yaptırtmış - ve cesetleri bu sandıklar içine yerleştirerek eş- ya valizi gibi vapuruna almış - tır. Maamafih, vapur seyahati milyonere uğurlu gelmemiş ve kumar masası başında ve yine sinir buhranı geçirdiği bir saat- te Brezilyalılarla kavga etmiş ve bunun neticesinde de esrarı - nın meydana çıkmasına sebep olmuştur. Şimdi bu adam ikin- ci karısının katili olarak muha- keme edilmektedir. ülile - vi:iııv mumyalı r“m lki_ müştür. Doktor ve avukatlar milyoneri deli olarak göster « meğe çalışmaktadırlar. Fakat, mahkemenin elinden kurtara » bilecekleri çok şüphelidir. RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: 18,30 plâkla dans musikisi, 19,00 Hai Üşbi Ve berür DS emı aşa ve 3Ö7) 20,00 fasıl saz heyeti ll.ly)üâ Oııu)r' Rıza tarafından arapca söylev, 20,45 Basıl saz hey'eti, 21,15 orkestra, 22,15 ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı,|22,35 plâkla laşan kıpti kadınlar, çocuklar « bunlardan | çocuklar, | bir takım küçük hırsızlık vak'a- IC EİKÂAYE |— Eski İstanbul batakhaneleri: Komşu vearkadaş (Dördüncü sayfada davam) rotten donakaldım. Ellerime geçen tüne düşmemek için, kendimi zor | tutuyordum. Bacaklarım titriyordu: — Seni çok seviyorum, Meziyet, dedim.. — Bumu aylardanberi anlıyorum, Halis.. ilk zamanlar bir şeyler his » setmiyordum. fakat, sonma, sonru, kalbimi avuçlarının içine aldın, san- ki. boşuma gidiyordun... — Ne kadar mes'udum, Meziyet.. senin de beni sevebileceğini muhak- kak surette hatırıma — getirmiyor » | dum.. bu, kafamın içinde, beni ü * | zen, mütcessir eden zayıf bir ihli- madi.. şimdi deli gibiydim, Meziyet.. şimdi deli gibiyim, Mexiyet... Yaldan gelip geçenler bize bakı- yöordu. Meziyet: — Hnlis, dodi, tertiye kadar gi- diyörum. Sonra buluşalım.. Akşama bize gelin, konuşuruz.. 2, “e Meziyelle üç aydanberi, Leylâ ile Mecnun gibi sevişiyoruz. Karım vaziyetten haberdar değil... Ben, ya- zıihanede bazı akşam işleri icat et- tim, artık eve erken koşmuyorum. birimizi göremesek, uyuyamıyoruz. Ekseriya gitliğimiz “Beyaz Otel,, de ne kadar eğleniyoruz. Otelin lo- kantasmda biraz içki içiyor, yemek yiyor, biraz müzik dinliyoruz. Son- ra, çıkıp odamızda yalıyoruz. “Be- | yaz Otel,, Meziyetle benim aşk yu- bir sıcaklık vardı. Kaldırımın üs « | ! KUM | Adam aman ier yarim Şa senin etfiklerin Ölümden be | P ter yarim İ | — Manilerin karşılıklı, sorgulu cevaplı söylendiği de olurdu. Vezninde, kafiyesinde sakatlık, bozukluk bulunmazdı. Sırasını düşürüp te maniye başlayan bi- risi, maniyi bitirip (adam a » | man!) da karar verirken, öbür | taraftan başkası buna cevap ve- rirdi. Meselâ birisi şöyle bir ma- 1 niye başlarsa: Sinemi, Adam aman sinemi l Feddin bükülsün felek Her işin ter SinENNİ Hemen öbürü de fikir ve mü- | edda itibarile ona benzer, bir cevap verirdi: | Adam aman sinemi Çürüttü ter | sinemi (*) | Semai kahvelerinde yetişen, külhanbeyi terbiyesi alan bu haylaz ve kopiller, buralardan | icazet aldıktan sonra, Galatanın (Arkadi), (Kuşlu) tiyatrosuna | Yazan: M: S.ÇAPAN -10- Kalkın tayfalar,yüksek dalgalar Gemi yalpalar, kaptan çabalar . vamız oldu.. artık, otelde, bizi o ka- | dar tanıyorlardı ki daha kapıdan gi- rer girmez. her vakit oturduğumuz köşedeki masayı hemen bazırlıyor- lar, yukarıya haber yollıyarak, o6 « damızı danzim ediyorlardı. Hayatı - mü 'nen heyecanlı, tatlı günlerini ya- şıyordum. Meziyet beni yeni bir â - leme sokmuştu. Bu kadının üzerim- deki tesiri müthişti. Ona âdetâ ta « pmiyordum, Artık evimi ihmal et- ı meğe başlamıştım. Karımla kavga- larımız eksik olmuyordu, Karım faz- | la bir yük olmuştu. Bir sabah gene fena halde kavgalı çıkmıştım, O gün karar verdim, boşanacaktım, Akşam bir yerde epeyce — içtim; ve suratla geldim. Hizmetçi kapıyı aç« sundaki pandomimaya gider « ler, (Arkadi) deki uzun saçlı, vücutlu kızın bir bacağını ha - vaya kaldırarak okuduğu: Zümrüt gibi yeşillendi Ak şet dağlar, sular çağlat Biçare âşık olanlar Hazin hazin her dem ağlar Aman yavrırm, canım kezam Bilir misin sen onu? Berbaddır cicim sevdanın sonul Gelirin metiler içilsin Biraz defi gam edilsin Karagözlerin süzülsün girmez bağırdı Mahzun gönlüm şad olsum Ö a Aman, yavrum, canım kuzum ;Nndıhıhn?_&ınlıeıhıı Bilir misin sen onu? arlık... Berbatlır cicim sevdanın sonu. — Hanımefendi ile İhsan Bey dün kantosile, gece saatlerce gene oturup konuştu- Kalkın tayfalar lar. Ben kapıdan gözlüyordum. Kaç- Yükseli delgölar mağa karar verdiler. Hanımefendi, Cemi yalpalar bu sabah çıkt, gitti, bir daha gel - Kaptan çabalar a Lari çam trelelli hahahay! Beynimden vurulmuşa dönmüş « tüm: — Kim bu İhsan Bey?.. — A.. Bilmiyor musunuz Beye. fendi?. Meziyet Hanımın ağabeyisi... — Vay alçak... Vay namussuz... İi Haberiniz yok demek?.. Aylar | yar ki sevişiyorlardı... İhsan Bay, siz geç gelmeğe başladığınız günden - beri, her akşam bizde... Reşat Feyzi (aanmmimeenunsemeen nn ihtirasını alevler, kantocu kızın vücudünün kavrak bükülüşleri, nağmeli sesi, göz süzüşleri, açıl- mamış hislerini büyülerdi. Her zaman oraya gitmek arzusu kalplerini yakan bir emel ol - müuştu. Fakat buna imkân bulamaz - lardı. Çünkü; kendi tabirlerin- ce: — Mangiz nanay'!.. idi. Para bulmak için her işi ya « parlar, esrar kahvelerinde nar- gile yakarlar, yankesicilere göz- cülük ederler, balozlarda fındık satarlar, Kemeraltı, Kömürcü sokağı umumhanelerinde, tey » zelerin: — Şuraya git, buraya gel! — Bir kasa bira al, biraz da meze uydur! Emirlerini yerine getirirler » Şaka di. İcap ederse ev taşlarlar, kapı kirarlar, üçü beşi bir araya ge- lerek bir tek adam döğerler, a- rada: — Açılın yoksa kıyarım! Nârasile şöyle hafiften adam şişlerlerdi. Bu sayede, az çok para edinirler, yavaş yavaş, ka- deme kademe yükselerek, u - mumhanelerde: — Belâli!.. — Şişşşt Ahmet! Galiba yanlış evi yıkıyoruz içeride da: (*7 Semai kahvelerinde koşmalar, kalenderiler, destanlar söylenir, halk edebiyatının temellerini — teşkil eden bütün bu (aksamı nazm) a pek ehem- miyet — verilirdi. Arada külhanbeyi kavgaları olur. Kafa göz yarılır, bü- tün kahve halkı birbirine - girerdi. (muamma çözmek) iddialı maniler söy- Temek, semai kahvelerinin en başta — Ben sana elli defa tayyare. | gelen eğlencelerindend Bu enteresan lero asılma diye tenbih ettim. Söz | mevrua dair hazırladığıa bir kaç ya- enin hali budur işte. zıyı ilk fırsatta neşredeceğim, Yani zoraki zanpara, bazan |— AR.. BATIN e. — Kazalı!... Yani, kendisine sevdalanan Rıhtımdaki (Amerika) tiyatro- | umumhane sermayesinin, tey - zenin, (mama) nın yardimile yaşarlardı. Bu halleri yüzlerine karagözlü, güler yüzlü, dolgun | yurulduğu zaman, büyük ve a - sabt bir namusperverlikle ce « vap verirlerdi: — Bana iyi bak!... Daha be- nim gırtlağımdan orospu İok « ması geçmemiştir. Sözünü tart, gözünü aç, yoksa açarım hal, Nihayet, onlar da: Hırsız, Yankesici, Karmanyolacı, Raconcu, Kabadayı. - > Olurlardı. — Yaşları ilerledikçe, yattıkları yerler de değişirdi: Issız bod « rumlardan esrar kahvelerine, meyhane köşelerinden umumt evlere, polis — merkezlerinden tevkifhanelere, — hapishanclere naklimekân ederlerdi. Devir zaman zaman bunlara şu adları takardı: Serseri, Kopuk, Küçük bey, Külhanbeyi, Zorba, (*) Katil! (Devamı var) (*)Külhanbeyi —ünvanının nere » den geldiğini doğru dürüst tesbit et « mek kabil değildir. (Yeniçeri) devri- nin (zorba) ları ile, benim yetiştiğimi yıllarla elli altmış yıl evvelki devirle- rin külhanbeyleri arasında bir müşa» reket oduğu muhakkaktır. Yeniçerile- rin (zorba) kısmı eski külhanbeylerinin «ceddi ekberi> olsa gerek! 'Tariht bir rivayete göre de, bu ünvan, ikinci Mahmudun çok sevdiği hanendelerinden: Şu karşıki dağda bir kuzu meler Kuzunun feryadı bağrımı deler tağında (dağı) tabir edilen hava — lacı okumakta zamanının güzidesi ve akridesi olan (külhanbeyi) twden mi- ras kalmıştır. Bu adam, sarayda vas zifesi biter bitmez, kunduralarını kols tuğuna sıkıştınır. soluğu (Gedikpaşa) kölhanında alırmış?, Padişah itediği zaman, oturduğu yeri bilen saray ha- demeleri külhana giderli yini kolundan tutur Romanyada ecnebilere iş yok! Bükreş, 13 ( Husus1) — Rumett hükümeti hazırladığı bir kanun (âe yihası ile, Rumanya dahilinde iş v& güç sahibi olanlardan yüzde yetmi$ beşinin temiz Romen ırkına metie snp olmasını istemektedir. Yahudir Macar, Alman, Bulgar, Rus ve dit ger milletlerden olupta umt harp nihayetinde sulh muahedele- rinin verdiği hukuktan istilade derek Rumen tabiiyetine kabul odi- lenlere iş gördürülmeyecektir. —