MÜSAHABE Divan edebiyatı Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil —3— 19) enç muhatabıma baktım, onu dinlemeğe müheyya gördükten sonra yarım kalmış o- lan müsahabeye devam ederek dedim ki: — Bugün yeni nesil den divan edebiyatma vukuf tı leb edenlerin, yeni nesilden ev- vel gelen nesillerin bu edebiyat e münasebetlerini düşünmeleri Vâizmadır, Pek eski nesilleri Ea mem, fakat benim neslimde genç- lik, eğer tabii ve mutad tahsili! takib etmiş ise, divan edebiyatı na ancak sathi temaslarla vâkıf-| tı, buna hakkile vukuf denemez- di elbette. Ben pek genç yaşımda “İzmir kladi Omsktebinde, asıl fransızca derslerime ilâve ol. rak, son sınıfa türkce edel devsleri de vermak vazifesini al-! mış bulunuyordum. Buna kendi sermayemle girişmek cesaretinde bulunamazdım, divan edebiyati. le daha sıkı mimasebette bulun-| mak ihtiyacını duydum. Bunu kendi vasıtalarımla oyapamaz- dım, bana bir dereceye Okadar rehber olacak refiklerle beraber baştanbaşa Harabat ( cildlerini, elde bulunan eski şairler divan. lsrmi gözden geçirdik. Bana mu- avenet eden dostlar da divan e- debiyalının bütün gavamızını, es rarını, hatayasını (o kavrayarak bunları izah edecek kudrette idi ler denemez. Buniardan daha zi. yade vukuf sabibi mütehassısları somra İstanbulda Darülfünunda gördüm. Orada bir «Şerhi mü- tün» kürsüsü vardı ve bu kürsü üstad Ferid tarafından büyük bir salâhiyetle işgal yordu. Ta- mıdığım salâhiyet erbabı arasın- da bu büyük üstada pek mümtaz bir mevki ayırmak icab eder. On- dan sonra bu kürsüye Kemaizade Ali Ekrem geçti, İbrahim Necmi de onun muavini idi. Derslerini takib eden gençler o kadar çok değildi, fakat gene müderrisleri. nin şikâyetini lerdim, ders! lerden hakkile istifade edebile cek olan talebenin haddi akalle iniyordu, Dikkat ediniz ki bu gençler, sizin neslinizden çok ir surette divan edebi- yatile iştigab edebilmeğ» ihzar edilmiş olmalı idiler. Onlar Du- rülfünuna girmeden evvel mek. teblerinde edebiyat derslerile u- zun müddet işgal edilmiş idiler. Edebi san'atlara, aruza vâkıf o- İncaklardı; birçok meri ze ler okumuş, öğrenmiş buluns- esiklardı: böyle olmakla beraber Darülfünunda şerhi mütün ders. lerinden, müderrislerin; memnun edecek bir mikyasta istifade ede: miyorlardı. Bunu bir aralık ben de tecrübe ettim: Darülfünunda edebiyatı garbiye tarihi kürsüğü- nü işgal etmekte iken Maarif Ne- zaretinin bir teklifi o karşısında bulundum: Darülmualliminin son smıfında edebiyat me bir fası- ğramıştı, imtihan zamanı Dk sebil vir iki ay içinde ta. lebeyi bu son tecrübeyi atlatacak hale getirmek lâzımdı. Edebiyat sahasında birer tanılmış olmak hğıma, ve vaktile İzmir idadisin- (97 Ba yazımın İlk kosumları 25 İlin. dtcerin ve 1 Mirinerkka tarihli SayL Yazan: Cevad Fehini — Şu halde cürmü benim na- zarımda bir kat daha ağırlaşıyor. saydı onü af mı edecektin? — Böyle bir şey söylemedim. Fakat para için adam öldüren cani ile aşk uğurunda katil ol muş mahküm arasında fark bu- Tunduğunu teslim etmelisin. Neclâ hiç cevab vermedi. Gi- i için onu yalnız bıraktım. Biraz sonra da beraberce trene bindik ve İstanbula indik. Ken- disinden Sirkecide ayrıldım. Nİ. Vüferle buluşma saatimize daha anav vakit vardı. Babsâlive ka- de edebiyat dersleri verdiğime güvenilerek bu ders için bana vekâlet teklif olunuyordu, ve o kadar wrar olundu ki muvafakat. etmeğe mecbur oldum, Talebe ile ilk temasımda onları pek zeki, pek çalı n, ve pek heveskâr uldum; fakat... — Fakat, evet, fakat talebe son imtihan tecrübesini geçirerek muallim olmak kabiliyetinden şok uzak idiler. Ösümüzde an- cak iki aylık bir zaman vardı, haftada bir iki sautlik dersle ye- » baştan edebiyat dersine başla. mak ve bir neliceye varmak im- kânı yoktu. Pek iyi tahattür e- diyorum: İmt'han günü gelip te talebe bu müşkül tecrübeyi ge çirmeğe davet edilince o zaman tanılmış mı Fund Bey bana eğildi ve fütur ile dolu bir sesle: — Lâkin, dedi; bu efendi. ler henüz mevzun okumağa bile muktedir değiller... İşte şu iza- hattan, sizden evvel gelen genç nesillerin edebiyat ilo, hele divan edebiyatile ne kadar bilmiş olduklarını anla: #mam ile mekteblerind: ede yat ile işgal edilmiş olan © genç. nm nasıl bir seviyede kaldığı ince bugünün hiç hazır olmayan gençliğinden divan ede- biyatı için tam ve mükemmel bir vukuf istenebilmesine imkân © lamayacağında şüphe yoktur, Muhatabım düşündü ve biraz sonra: — O halde bizi itham et- meğe bir muhik sebeb yoktur. — İtham etmeğe mubik bir sebeb olmadıktan başka sizden kudretinizden la bir hsmle yoktur, H:wâ daha ileriye gideceğim: Demin divan edebiyatı için ve mükemmel diye tavsi bir vukuftan bahsettim bugün memlekette, yenileri bira- kınrz, hattâ esk'liğe mensub o. lanlardan kaç edebiyat müntssi- bi vardır ki divan edebiyatına böyle tam ve mükemmel denecek derecede vâkıf olsun. Tanzimat devresindenberi yetişen ve ekse- risi bugün dünyada mevcud ol mayan şairlerle bugünün onlara hâlâ peyrev olan sairlerini Ove mekteblerde, yazı âlemlerinde i- simleri görülen edebiyat omual. limlerini, gözlerinizi kapayarak hayalinizden geçirisiz; bu me yanda karşmızda oturan ve size bu sözleri söyl'yen yetmiş beş yaşmda altmış yılık edebiyat yazıcısını da unutmayınız, kaç kişi bulabilirsiniz ki divan ede- biyatıma hakkile, tam ve mükem- mel diye tavsif olunabilecek bir vukuf sahibi olabilsinler, ve bu- gün Üniversite'de ber şerhi mü. tün kürsüsü ihdas edilse onu ts- tad Ferid kadar bir salâhiyetle işgal edebilecek kaç müderris bulumabilir? Genç muhatabım büyük bir fütur ile omuzlarını kaldırdı: — O halde, dedi; d'van edebi- yatı içine girilemez bir musmma dünyası demek oluyor. — Belki, diye cerab verdim; tâ içine girilemeyecek kadar bir âlemdir amma otrafında dolası- radım. Ondan sonra tekrar yaya olarak Eminönüne indim, Ilık, güneşli, halk tâbirile tam yazdan kalma bir gündü. Toz- suz, berrak bir aydınlık içinde şu gidip gelen tramvaylar, yürüyen insanlar, iki tarafta yükselen bi- nalar bana onları ilk defa görü. yormuşum bissini veriyorlardı. Renkler parlak, hareketler canlı, insan çehreleri mütebessim... U- yeni bir bahar gör. müş delikanlılar kadar neş'eli olduğumu söylüyeceğim. - Sebeb? Nilüfer tam ve geldi. fakat ne güzel giyini- . pençe Siyah bir kostüm tayyör, Arjante bir rönar, yüzü- ne çok yakışan küçük siyah bir şapka.. ve her şeysi siyah... İçi Bir el sıkışı var ki yalnız ona ort, ne fazla yet ve hem ifade ediyor. Bir el 4 samimiyet kıs ki «bana İnan», l demekten) ağır y: SON POSTA labilir. Ve sizden, genç nesilden beklenen de budur. Onun yalnız strafında gezinmekle bu milli hazinenin öyle mücevherlerini toplamak mümkündür ki genç nesilden İstenen de bu zengin ir İfan sermayesile, eslâfın bıraktık. ları yadigârlarile bir servet sa- hibi olabilmesidir. Bunun için imkân vardır, ve genç nesil imkândan istifade ederse bunun- İs memnun olmak mümkündür. — Tam ve mükemmel bir vu- kuf için lâzım olan sermayeyi de söyler misiniz? diye yalvarırca- sına yüzüme bakan muhatabıma cevab verdim: — Her şeyden ön. ce edebiyatın iptidai sermayesi- İni elde etmek lâzımdır: lisan ipek iyi bilmek, eskilerin lehcesi- ne girmiş olan arab ve farisi ke- jlimelerini bütün medlâllerile ve İ sümullerile tanımak, sonra b. gat kitablarında mahiyetleri sil edilen lâfza ve f'kre aid san'at ları tanımak, ilk bakışta bunların güzelliklerine, san'at ve tasannu” İ kıymetlerini takdir edebilmek, | ve bu meyanda aruza ünsiyet! peyda etmek... Bilir mis'niz? A- ruz bir deryadır, hattâ bunun i- çindir ki onun muhtelif su'be rine bahr ya'ni deniz denmiştir. İlcab ettikçe, veznin ne olduğun- da şüpheye düşüldükçe taktı'ı e- debilmek meharet iktisab edil melidir. Genç myuhatabım bimaimış gi. biydi. Devam ettim: — Bunlar iptidai sermayedir, ki o musm- ma dünyasının anahtsrlarıdır, fakat bu kâfi değil... Dahası mi var demek istiyon | gözlerle baktı: — E. divan edeb'yatının İ güzelliklerine hulül etmek seniz size büsbütün kapalı kal miş olan duvarları da aşmak icab ivan edebiyatı ayeler. le, telmihlerle doludur; lehcesine dahil olan kelimelerin asıl ma nalarımda başka mecazi manaları | yardır. Bazan kelâmiyuna uğrar, | Kur'an'dan ilham alır, ayetlere, had'slere telmihl, ar; sofi- yondan başka tasavvuf erbabı da onun dostlarıdır, ve o âlemin kendine mahsus Jisarını, lehcesi- ni, kelimelerin hususi nikabları. nı açar; tarih, rivayat, efsaneler, hattâ felsefe sık sik ziyaret etti ği sahalardır; hülâsa bunlar si- zin hiç tanımadığınız âlemlerdir ki onların içine girecek oleanız, işte asıl 6 zaman şapırırsınız... — Beni ürküttünü halinde öyle perişan | ! rak ona: — Çocuğum şize o âlemlerin içine yen yek, diyen olsa bile hemen girmeyiniz; ileride belki merak eder ve kendinizde kâfi bir kuv. vet bulursunuz. Bugün size lâ- xm olan o divan edebiyatı cha- nmnın otrafında gezintiler yap- maktır. Bundan çek istifade ede eksiniz. Bu ilk adımları atmak için de eski yazıyı okuyun, ede- biyatm ilk sermayesini tedarik ed'niz; eski Tisan lehcesile, na- m usulile, nesrin mişvarile, hu. susile vezinlerle ünsiyet peyda ediniz. Bu, pek kolay ve pek ca- buk elde edilebilecek bir vukuf- (Danamı 7 aci savfada) diyor... Bu kadın Neclânın bab- settiği mektubu yazsın ha... Ne inanılmaz şeyl Yaya kâldırmında Babiâliye doğru yanyana yür'iyoruz. Arasıra yan gözle ona baki yordum. Bir defasında onun da böyle bir bakışını yakaladım. İ- şimden kendi kendime gülüye- rum. İki erkeği idare eden ka. dm... Artık tahakkuk etmişti ki benim gibi o da beni sevmiyordu. Rollerimiz ayni idi Bir sevgi ki yalniz dışda... Bir sevgi ki 1z- trabı yok. — Bugün hava ne kadar gü- zel değil mi? dedi. — Evet bir matbaa ziyaretin- den fazla bir Boğaziçi tenezzühü — Böyle havayı sever misiniz? — Havayı ben güzel bir kadı- dımlar olduğu gıbi birçok ta gü- zel havalar vardır. Kapalı sonbahar günü pencereden ağır n yağmuru seyretmek Sayfa 5 DDENİZGİLİK 1/7 Sıhhi bahisler — Çiçek aşısı Afrika harekâtı ve İtalya donanması («Son Postanın denizci muharriri yazıyor) orveç çıkarmasından son- ra, hemen hemen mühim bir deniz - ara hareketi görne- miştik. Nihayol tâ Amerika. da gizli bin surette hazırlanarak, Afrika toprakları hedef tutan geniş bir harekete şahid olduk. OAmerika or. dusu, © İngikz Amerikan müşterek donanmasının himaye- si altında şimal ve şimali garbi Afrika sahillerme el ve ayak attılar. Bu hareketin Mısırda başlıyan taarruz ile bir anı başlaması sürprizi kuvvetlendir. di. Bu harekete, şimdiye kadar 'agal harekâtında daima takad- düm eden Almanyanın ilk gafil avlandığı vak'a olarak bak - mak doğru olur. İşte meselenin umumi çevresi bu kadar basit görünür. Fakat Okyanuslarla ayrılmış bir kıt'a dan denizleri aşarak zelmek çok güç bir deniz hareketidir. Acaba bu hareket nasıl oldu? Denizaşırı nakliyat ve çi- karma (omeseleleri beiki Ode harb harekâtının en çetin bir kıs mıdır. Her ne kadar çıkan kuv. vetlerin peşinde bulunan büyük büyük zırhlılar işin kolay oldu. ğu zannmı verirss de bu gemile- rin kara müdafaa silâhlarına na- zaran tesiri azdır. B'naenaleyh kara müdafaa hlarımuı tenev- vü ve kudreti arttıkça çıkarma imkânları o nisbette azalır. ilhassa hava kuvvetleri, bu tün azaltmıstır. ekseriyet kuvvetli bir muazzam hava kuv. olan düşmana karşı her han gi bir çıkarma yapamıyacağı ka- naatindedir. Nitekim Girid ve Norveç işgallerinde hava kuv - vetlerinin bu üstünlüğü görüldü ve bilhassa havacılar, artık do- nanmanın lüzumu olmadığı kana atine vardılar. * Bugün gözlerimizde yeni bir çıkarma hareketi canlandı. Üç yüz elli parça harb gemisi beş yüz bu kadar nakliye gemisini himaye etti ve hiçe sayılacak bir zayiat pahasına Afrikanın birçok limanlarına attı, Her halde bu bareket düşmanın havadan yap. |: büyük taarruzlara hedef ok azametini ilân eden ilk, hareket- ir. Bununla beraber ayni hare- ket, iyi ve üstün bir hava kuv - veti himayesinde bulunan bir do nanmanın neler (o yapabileceğini de açik olarak ortaya atmıştır. * Bu deniz hareketinin güçlük- 'eri şurada idi: 1 — Çıkılan topraklar düş man hava üslerine yakındı. 2 — Çıkılan topraklar düşman deniz üslerine de oldukça yakın- dı. 3 — Afrikayı yalayan deniz- — Neye her teşbihinizde gü- zel kadınlardan bahsetmeden ©. lamıyorsunuz? 3ize bu yazar gi- bi konuşmak merakı ne zaman- danberi geldi? Eskiden böyle de- ğildiniz. — Hayatta değismiyen ne var? Yaşamak zaten bir değişme değil midir? Meselâ siz de deği. #iyorsunuz. Lâmbayı değil de iç ne düşen pervaneyi kabahatli bulmak herkesin yaptığı şey... Eskiden herkesin düşündüğü gi- bi düşünmezdiniz. Biraz sustum, sonra sesime €s- rarlı bir eda vermeğe çalışarak: — Zaten benim en büyük ta- Khsizliğim bütün ömrümce yan. hs anlaşılmam değil midir? de- dim. — Buna neden hükmediyorsu- bir) nuz? — Siz'n de beni kadın peşinde koşan bir avare telâkki etmeğe / Profesör dokt Ç işek, aşısın vel en korkunç, hastalık. lardan birisi idi. Her sene her yerde çok büyük nisbette vefiya- tı mucib olur ve şifa bulabilenler de çehreleri bozulmuş bir halde kalırlar veya kör olurlardı. Aşıs nın umumi olarak tatbıkındenbe- ri çiçek hastalığı ehemmiyetini kaybetmiştir. Aşının tesirini güs- termek için şu rakamı verebili- riz, 1911 yılında Almanyada zu. hur eden bir çiçek salgınında aşı- k olmıyan halkın yüzde 34 ü has talığa tutulduğu halde aşılanmış olanlardan ak yüzde beşi, iki defa aşılanmış olanlardan yüzde ikisi musab olmuştur. Asının w mumileşmesinden evvel yalnız Almanyada çiçek has! 1609 bin kişi ölmekte ile Rusyada çiçekten ölüm mik- tarı senede 32 bin kişivi bulmak. tadır. Görülüyor ki tek tük çiçek vak'aları zuhur edince salgın bir hastalığın önüne geçmek için en mühim ve en kolay tedbir umu- mi ası tatbıkıdır. in mikrabuhu henüz bil. miyoruz, Yalniz şu kadarı ma lümdur ki bu mikrop süzülebilen mikroplardandır. Çiçek kabarcık ları içinde öyle küçük bir takım İcanlı uzviyetler bulunmuştur ki bunlar mikvop süzgeçlerinden geçmektedirler. Çiçek kabarcık- larından alınan cerahat tavşanın gözüne aşılanırsa bir müddet son ra küçük kabarcıklar (teşekkül eder. Bu cisimcikler hastalığın mikrobu olmasalar karakterislik maheulâttandırlar. Çiçeğin mikrobu harsrete ve kimyevi maddelere karsı daya nıklıdır. Halbuki kuruluğa ta- İhammülü fazladır. Hastalık mikrotun vücuda gir mesinden ©n-on dört gün sonra o başlar, Oİlk O olarak kızamuğa (O benzeyen kırmı. zıl'klar zuhur eder. Bel ağrıları olur, yüksek hararet baş gösterir. Hararet üçüncü günü düser, fakat altıncı günü yükselir ve vücudda bir sürü kü- cük kabarcıklar teşekkül eder. —— ——— —— ler, bilhassa Akdeniz de düşman denizaltlarının harekâtına mü - aid idi. 4 — Düşman donanması hem Akdenizde, hem de. Atlântikte iki parça halinde bulunuyordu. * Her halde Mihver isteseydi binlerce mili bulan çıkarma rum. mali gözönünde tutmuş, himaye kuvvetlerinden ayrı olarak, ayır- dığı büyük filoları, Alman ve İtalyan donanmalarının gelmesi melhuz olan istikametlere koy - muştur. Fakat Alman ve İtal - yanlar neden çıkmadılar) Alman donanması denize açılmak için daha ağır durumdadır. Coğrafi şartlar bu donanmaya, İngiliz a- ğır hava taarruzlarına hedef ol- madan, denize açılmak imkân - larım vermez. Fakat İtalyan gemileri daha serbest bir durum. da idiler. Bu donanmanın âtıl kal ması bu memleket denizcilerini, tarih önünde, mes'ul tanıtacak veni bir vak'adır. — Benim böyle bir telâkkim yok... Cevabını duymamış görünerek devam ettim: — Evet her teşbihte güzel ka- dınları ele alırım. Çünkü bence kadın güzelliği birçok güzellik. leri bir araya toplayan bir hari- kadır. Musiki göze! şeydir, fakat yalnız kulağımıza hitab eder. Bir tulü, bir gurub manzarası da gü- zeldir, fakat yalnız gözlerimizi okşar. Çiçeklerin güzel kokula. rını yalnız burnumuzla duyarız. Yumuşak ve parlak bir kadifeye dokunurken duyduğumuz haz yalnız lâmise dediğimiz hissin hududları içinde kalır. Lezzetli bir içkinin güzelliği ise, münha- #rran damağımıza aiddir. Halbu- ki kadında bu güzelliklerin hep. si bir arada bulunur. Onu görü- rüz güzeldir, dinleriz güzeldir, koklarız güzeldir, öperiz ve ok- sanız güzeldir. Böyle iken niçin güzel kadın lardan bahsetmiyayim, ve bu ne- il 1 çiçek içinlile şiddetli ağrı ile ve — YAZAN »r Sadi Irmak n keşfinden ev) Kabarcıkların içi cerahatlenir sonra kurur. En nikayet kabuk bağlayarak düşer. Yerinde kü” şük bir çukurluk kahır. Aşılanmamış olanlarda hasta» bk pek ağır seyreder, aşılanan. larda hastalık ender olanak gö. rüldüğü gibi seyri de (ekseriya hafiftir. En ağor vak'alarda ka- barcıklar birbirine | kaynaşır ve içlerine kan “otlar, renkleri siyah şt ik vak'alara kara çiçek Hastalıkla mücadele ii im ill tedbir hastaları bulup tecrif mektir, Böyle hastalara bakzcak olanların behemehal taze olarak aşılanmış olması İâzınıdır. Mas- tanın kaplarını dezenfekte etmek kabarcıklarla tomaza gelen çama şırları iyice ter Çiçek tehlikesi zuhur ettiği za. man aşılandıkları zamandanberi yedi yıldan fazin zaman geçen insanları behemehal yeniden aşi» lamalıdır. Yalnız bunun için aşt., nın iyi tutmuş olması lâzımdır. İyi tutmus bir aı hiç olmazsa bir adet kabarcık gözterndidir. Aşı tatbiki için cild üzerine bir santimetre uzuluğunda üç dört tane hafif çirgi çizmelidir. Çiz. giler arasında iki santimetre me safe olmahdır. Çocuklarda kasın maya mani olmak için bir sargı ile örtmek muvafiktır. Çiçek hasta »ın. tedavisi zu hur edecek ârarlara göredir. A- ğizda görünen iltihabla, kusma eksistas- yonla mücadele etmek lâzımdır. Ciltteki gerginliği önlemelidir ki basta kaşınmasın. Bunun için se. rin p&nsuman tatbik etmekı ve yahud cilde gliserin veya zoytin yağı sürmek muvafıktr. Perde leri ve ba örtülerini kırmızı olarak intihab elmek iyi g Çiçek kabarcıkların cildi Loz- masına mani olmak için cilde her gün bir defa permanganat dö potas mahlülü sürmelidir. Bu mahlâl hem mikropları öldürür hem cildi kurulur. Açılan kabar- cıkların üstüne salisil de kabarcıkların koparılmıyarak kendiliklerinden düşmeleri bek» lenmelidir. Ru işi tacil için dık sabunlu su ile silmeli arkasından cilde yağ sürmelidir. Hastalığa tutulmak istidadı herkesde vardır. Her milleti- ve her yaşta zuhur edebilir. Gebe lerde ve nifas devrinde “Hat daha fazladır. Yalnız kızıl Ufo i-| gibi ağır intani hastalıklar geçir mekte olanlar çiçeğe o kadar faz la tutulmuyorlar. Hastalığın sal, gını ekseriya kışın zuhur eder. Bunun sebebi insanların daha sıkışık oturmalarıdır. e Hastalığı bir defa geçiren bir da maz. Çiçek hastalık zehirini: şahıstan öbür şahısa O intkalile başlar. Kabarcıklar içindeki ce rehat ve kabarcığn kabukları intikalde mühim rol oynar, Has. | talarm balganında ve sümüğün- den de mikroplar geçebilir. Has- talik daha tefrih devrinde iken başkasına bulaşabilir. Bu sebeble yalnız kabarcıklarla temas değil | hastanın yakında oturmak da si, vavete kâfi gelebilir. Sonra ima etmek istedi asıl meseleye gelelim... Gül se. ven bir çiçek meraklısınn niçin on bin gül istediğini düşünmeli? Yalnız bir tek gül, hattâ bir gül yaprağı bile onu meftun etmeğe kâfi gelmez mi? — Biraz başka şeylerden ko- nuşalım, Cemil Beyi Bakışlarımızın bize küçük kü. çük ihanetleri vardır ki bunlar bazan büyük neticeler doğurur. lar. «Seviyoruz» deriz, bir İâh durgun ve donuk kalmalarile sevmediğimizi ifşa ederler, vistec meyiz» deriz, belirli belirsiz bir parıltı ile «yalan» diye haykırır. ar. «Korkmuyoruz« deriz, bü yüyerek ve hareketlenerek ya, bancı kulaklara oimanmayın, ödü patlıyor» manası fısıldarlar, Bunun gibi Nilüferin ağzı da asusun» diyor, fakat gözleri ko- nuşmaya devamımı istiyorlardı. Daha doğrusu o bunları öyle gös. teriyordu. i