POSTA — a Birkaç tabloluk bir komedi senaryosu X ZIHIKAYE Bizde kitabın değeri Bir Yahudinin hikâ yesi Yazan: Maksim Gorkiy Arabcadan tercüme edilmiş çok eski kitablardan birinde şöyle denil İmekte idiz i, «Muhterem ve çok âlim bir Ya. hudi olan Rafael İbni Talib, yıllar. İca Halife Yezid'in sarayında bulun- 57 muş ve (hazinelerini nruhalazaya memur edilecek kadar halifenin bü 7” yük bir teveccüh ve İtimadına | mazhar olmuştu. Bütün Kordova bu akıllı Yahudiyi tanirdi, Rafaci İbni Talib, göbeğine kadar düşmekte o- lan uzun ve kir sakalını, düşünceli İbir eda ile, sivazlayarak okatırınn üzerinde Kordova sokaklarından © geçliği zaman, şehrin sakinleri, Arablar, Talibin dindaşları yerlere *kadar eğilerek onu selâmlarlardı. | «Yahedinin akıllılığı, kalbinin Hemizliği, ve Allahin kendisine ih. : . | san ettiği diğer birçok meziyetleri! #ram ve ihtiram bana kâfi, Bun. *Kordova sınırları dışına kadar du. dan böyle ruhutun bir şeyler ver. yulmuştu. Birçok Müslümanlar AJ.| misk istiyorum. Ruhumdaki sıkıntı. İlahın bu hilmetime dair aralarında Yi, hayatımı karartan, sakalımı şöyle konuşurlardı J vaktinden evvel ağartan | sikintiyi «— Hilmetine kurban olduğum defedecek bir çare ariyorum. Ben İ Allahım! Güzellikle çirkinliği nej PAYAtI aramağa gidiyorum, Çünkü kadar da güzel mezcediyorsun!, Şu, ber #eyi halkeden Allahin, yer yü. kanburu ne kadar büyük bir akılla Zünde, yaşadığımız yerden dal techiz eömiş bulunuyorsun.. İşte, şe.| iYi bir yer, bizden daha mütekâ- refi lelâm ile müşerref olmiyan şu mil insanlar, ve bizim kendilerin zatin aldı nice nice kimselerin ak- tâbi olduğumuz (arzulardan Hından üstündür, Hey hikmetine/asil arzular yaratmamış olması kurban olduğum büyük Allahım! |müskün değildir. İşis benim içim- «Rafael İbni Tahibin ailesi çok!de daha İyi, daha mütekâmil bir kalabalıktı. Villâları, bağları ve Ha| hayatı bulmak arzusu canlanmış Kifenin eseri teveccühü olan birçok| bulunuyor. Artık benim için böyle kiymetli taşları, heykelleri, kabı|bir bayatı bulmaktan başka bir a kaçağı, kat kat elbiseleri vardı, Bu'7u tasavvur edilemez!, : suretle Yakudi hiçbir şeye muhtaç («Derin bir tefeküre dalan Heli- olmadan yaşıyordu, Çünkü onun ru fe: bunu ve aklını takdir eden, ve gi- ne Allahin bir eseri hikmeti olan| da ölüp kalacak m, bp 0 birçok dostlara da malikti İmama bunu öğrenmemizi mümkün «Fakat bütün bunlara malik ol kilacak bir kaç yol arkadaşini da masına rağmen, bayalı süsleyen yanina almağı unutma! Sü başlıca bir mevhibeden mahrumdu.| «Ve Rafael İbni Talib, ailesini Kimse onun güldüğünü aslâ görme-, hazimelerini, dostlarını birakarak sali, daha mütekâmil bir hayati mra- «Bu balin neden ileri geldiğini, mağa gitti.» dudaklarınm bir tebessümle niçin * kıvrılmadığını, kalbinin sevinçli (osİnsanlar kendilerile o kadar meğğul, zaman ise insanlarin akıl bir gülü üçim tir diğini ona ele çk eemkede Bele bel Ye inat eki olecak hiiieleie —Ba| Nb, için! çekerek cevab verirdi: hüdiseler içinde büyükleri çok sey- «— Neş'elenemiyecek kadar ha. tek olmakla beraber ufak tefekleri çoktur — o kadar dolu ki, ati iyi görüyor ve taniyorum. pek la a ie Dir gön bütün saray halkı Kordovada Yahudi İbni Talibi a: nattular, #malad saatte tablinin önünde top- e lanarak Halifenin bekimene sözle-| (ooFakat, Yahudi hayattan o göçeli rini dinlemeğe hazırlandığı bir sı.) birçok yıllar geçtikten sonra, bir rada, Rafael İbmi Talib huzura gir.| gön camiden çıkmakta olan Kor . di, Kordova hâkiminin önünde yer! dova Halifesinin ayaklarına, üstü İlere kapanarak, her vakit ve her za başi yirtik pırtık, toz toprak İçinde man Halifenin huzurunda konuştu-! bir adam kapandı ve: Hu gibi, azimiâr ve kat'i bir ifade) (O «— Tarafınızdan Rafael İbni Talibe refakate memur insanlar İle söze başladı: ertan giziyinmeerli hâkimi tarafından | içimde sağ kalan biricik insan, be-| nim dedi. bu güzel memleketin sahibi ve be. Gire nim bâkimim tayin olunan sendenj («Halife büyük bir alâka ile: büyük bir ricada bulunacağım, «— Çabuk bana ondan bahset, buyurdu. «Halife: «— Söyle, dedi, söyle. Fakat u- çe Gelen adam i: nutma kl, hakliki bir akıl ve bik- pa metin hizmetini taltif etmek için) “— İnssnlaria meskün, kitab ve hikâyelerden malüm — yerlerde do- işahlarn semahati bile kâfi gel. 2 ei laştık, Üç ada üzerinde yaşıyan, İfrankların, — Hünlerin, Allan'larn) Git, dedi, girl. Fakat yollar- olursan, hiç ol- | bikâyesine baş. Çeviren: Hasan: Âli Ediz da dağlar gördükçe «orada'» diye haykırıyor ve gözleri ümidle tutu - şuyordu, Dağların tepesinden etek. lerine bakarsk (o «oradal» diye fer. yad ediyordu. «Onun peşinden dolaşın dolaşa yorgunluktan bitab düştük ve vahşi hayvanlara döndük. O ise hiç dur. madan aramakla meşguldü, Yer yüzünde dikkate değer ve akla bay ret veren şeyler pek çoktur. Ve Yahudi, bir insanın kendini ve di. ğerlerini tatmin etmesi kenden fazla kendisi hakkında dü- #ünmeseydi yer yüzünde bir ha. yat bulabilirdi. Fakat o « Oradale feryadları ile bep ileri doğru gitü. Bizde, onun gururundan üsammiş Ove sebatina © hayran bir halde arkasından gidiyorduk. Bir gün harlkulâde bir memlekete geldik. Ve bir çok dereciklerle, İtatlı salarla sulanmış, o yeşilliklerle bezenmiş bir vâdiden geçtik, Tabi- atin zenginliği ve ihtişamı karşisin- da hayran bir halde bufalarda yü- İ rüslük. Fakat yahudi gene mahzun İve kederli İdi; bu muhteşem tabi- J atin içinde mütekâmil insanlar göre, jeniyordu. İleriye doğru her adım dake | attıkça memleket gittikçe zengin-| leşiyor, renk ve çiçekler otrafımız- Ha pirikdiyor, ufukta, tepelerini gök| yüzüne dayamış mor dağlar görü.| »üyordu, Yahudi: «— Orada! Diye haykırdı! «Sesinde ilk defa olarak bir se- İvinç ahengi duymuştuk. Birdenbire! âdeta bir işikla (o tutuşmuşiu. Bizi) süratle peşinden sürükledi. Ona bakmak hoşumuza gidiyor ve bu |hal kuvetimizi artırıyordu. Dağ'ara yaklaştık ve tirmanmağa başladik.! Bir gün, iki gün, hasılı birçok gün- İler yürüdük. Yahudi gittikçe ümid. leniyor ve ondaki şaşılacak kudret tükenmiyordu. İşte artık dağın te-| pesi yaklaştnıştı. aç adim son- ra dağin, kendi ardında giz'ediği| #ey bize görünecekti «Yahudi birdenbire bir sevinç) feryadı kopaylı ve yere düştü, O. nu kaldirmağa teşebbüs ettiğimiz zaman artik o ölü idi. «Halife sabivsizlikin sordu: «— Dağların ardında ne vardı? «— Kumlubir çöl İ «Halife düşünceye daldı, Sonra tekrar sordu: «— Yahudi onu gördü mü? — Hayir, benüz görmesine im- kân yoldu. «Halife yeniden düşünceye dal- idı. Bir müddet düşündükten sonra kendisini çevreleyen maiyetine hita! ben: 4— Allahin ne kadar âlicenab olduğunu ve İbni Talibi ve kadar sevdiğini görüyor musunuz? Onu hayal sukutuna uğratarak çölü gös“ termek — suretile, öldürmedi Ak.) si takdirde onu iki defa öl dürmüş olurdu, Conabihak, zahmet. lerine karşilik insana bir anlık bir saadet tattırdı; ve bu saadet ânin- a hayalını söndürdü. Allah | Bun peygamberi Muhammed büyük! l ve © için gere-| Sahne | I (Müellif, aylarca, kim bilir) belki yıllarca çalıştıktan sonra son kâğıdın ortasına bir can kur. taran simidi gibi üç harfı kaba rp şişen bir Son kelimesini fır İatmıştar. Artık iç âleminden dış| lir ka ay ve belki de kaç yıl ça- âlemine çıkabilir ve bu işin mad-| lıştığı esere, parmaklarının de, teknik ve ticaret tarafını dü-) ile hafif bafif dokunarak, yarım r. Hayatın sertliği ve çe-l ağızla) Vallahi üstad! Bu aralık i içinde ne yazık ki san'at kâğıd pek pahah, matbas ücret. &seri de bu kaygudan kurtulama-| leri de arttı, satış malüm, gittik. Yor. En derin ilhamların bile kuş çe düşüyee! i gibi uça uça en sonunda konduğu! © Müelüf — (Canı yer, şöyle biraz kaharıkça b'r| Neden canım? Bilâkis kâğıd para tüneğidir. okumak şevki o kadar Şimdi müeliif, masasının üs | i — 8 ir ki tündeki eserine bakarak içini çe.) çap yüz Li keme Hele e kiyor, Hakkı da var! Yorgun ka- manlar parçalanmcaya kadar el- fasınm bu son mahsulünü kitab.) den ele dolaşmakta, Fakat ç cıya kaça satacak? Uzun tecrü- bii sizin k'tabınız kıymetlidir. İbeleri, ona, bu sahada çok acı basacağız. i hatıralar bırakmıştır. Na ise, he-| © (Müellifin daralan göğü le bakalım! Yarın ola, hayır ola!| siden ferahlar. he e seri ri Bu düşünce ve teselli ile Sl) BY albi yumuşar g'bi oluyor. Bu) ii anda hizmetçi kız içeriye giri-| ış yüeilit — Paranın yarısını ta: i ceksiniz?. yor.) gi Hizmetçi — Beyefendi! İş tabeı — işte o; biraz müp- Müellif — (Dalgınlıktan s1.) KÜL... Fakat daha önce ne vere. kinerek) Ne var? ceğiz, onu tayin edelim de Hizmetçi — Sobacı siz! Müellif — Eskiden formasını on sekiz liraya alıyordunuz, şim- wek istiyor. Müellif — (iliddetle) Beni ne| 9 havst pahali gözönüne getirince tabii az fazla diye görecek? Kış odasma götür, m soban kuracağı yeri de göster. | Mymiz, Hiç değilse yirmi lira. izmetçi — Gösterdim, efen- e e ab ia dim. Fakat o çini soba olmaz, di Para kazancımız güç ka- em payor. Nihayet verebileceğimiz Müellif — Pekâlâ, biraz şöyle | forma başma on liradır. derbi ediversli. Müellif — (Hayret ve biraz da dehşetle gözlerini açarak) On Hizmetçi — Hannnla simdi o | İ iş “un münakaşasını ediyorlar. On) lira mı? Bu uzun emeğim'n mah. sulü on Bra mı? iki Mradan aşağı tamir edemez. Kitabcı — Ne yapı 7, Üstad! mis Müellif — Vaziyet öyle icab ettiriyor. Hani elimizden gelse, formasına otuz kadar pahalı! Hizmetçi — Hanım da öyle da verirdik. Fakat şimdi zaman © zaman değil, söylediler. Siz gelissenix belki fi. attan iner. Zaten borular da es-| ; Müellif — Otuz yıldır hep bu kimişmiş, onun için de konuşmak | nağmeyi dinlerim. Muharrirlerin lâzım zamanı hiç gelmiyecek mi? Müellif — Anlaşıldı, (Münakaşa büyür. Müellif rum, renkten renge girer, kitabcı bin (M f, soba kurulucak oda-| dereden su getirerek diller dö- ker. Neticede kitabın forması on ya gider. Sobacı, suratı asık, pos bıyıklı bir heriftir. Hanımın üç Hrada karar kılabilir. Son bir öcadele ile, kitabcıın kasasın- pazarlıktan içi daralmış, yi kıpkarmızı olmuştur. e Neticede, iellifin cüzdanına seksen lirada bir avans geçmiştir.) müellifin de gayretleri boşa çı. kar ve adamı, üç dört yeni boru| (o Kitabcı — (Somurtarak çıkan ile sobayı tamir etmek ve kurmak! müellifin arkkasmdan, hürmetli için, güçlükle yirmi sekiz liraya| bir selâm ile) Haftaya Perşembe- razı edebilirler. Bunun üzerine,| ye lütfen uğrayın da ilk forma, sobacı, yarı müstehzi bir eda ile)ların tashihlerini verelim. Bi ev sahiblerini selâmhyarak O gi-İbumları bir gecede tashih edersi- der. Giderken, son şartı da, iki gün üstüstüne başka yerlerde işi olduğundan, ancak üç gün sonra gelebileceğini bildirmesidir. ) Hanım — (Sobacı odadan çı kar çıkmaz) Of! Müellif — Of diyeceğine hiz- metçiyi bir başka sobacı arama Müellif — Hakkın var. Ne ça re, kader! Sahne u (Ertesi gün, kitabcının kânında...) Kitabcı — (Müellifin kim bi. dük | sıkılarak) herkeste gör- ver h Allah! Ne geliyo Jada harfler bağlı kalınca matba- acı söyleniyor. (Müellif, başile müsbet mi, İmenfi mi oldugu pek belli olma. “nirli bir cevab vererek u- Sahne ucu| niz değil mi? Malüm ya, matba-| Yazan : Halid Fahri Ozansoy yurun, üstad! saya çıkardık. Müellif — (içindeki sert duy. guları lâtife ile emeğe çalışa, İrak) İnşallah piyasada güzel bir gezinti yapar, Kitabcı — Ne de şakayı sever- siniz! Zaten espirileriniz E meş- | burdur. Mücllif — Bu da espiri mi) İŞöyle böyle bir lâkırdı... (Boş bir iskemle vardır, ona J oturur. Kitabcı, müellifin kitabı- nı kendisine göstermekte gecik. mektedir.) Müellif — (Bir tereddüdden sonra) Camda gözüme ilişti, Ka. bı fena olmamış. Fakat benim o resmi de nereden buldunuz? Tam on sene evvelki Kitabcı — Ne ziyanı var? Re- sim güzel okun da... Hem şimdi yeni bir resmi stersek sizi de mssrafa sokmus olurduk. Müellif — Orası da doğru... (Tekrar bir tereddüd. Sonra kol saatine bakış.) Vapur vakti de geldi. Gitmeden bana biraz kitab verin de, bazı muharrir arkadaş- İsra ve pek yakın bir iki dosta hediye edeyim. Kitabcı — Bunu haftaya yap- sanız daba iyi... Kitabın satışına mâni olmazsınız. Müellif — Carım, bana kitab verecek £ değilsiniz Yirmi beş kitab kâfi Kitabcı — (Kaşlarını çata. rak) Aman üstad, kâğıdın bu pa- halılığında... Bırakın, başkaları satın alsmlar, size ne oluyor? (Adamına seslenerek) Şuradan üstada on kitab paket ediver! (Bir lâhza sonra, müellif, on kitabı alarak ve kitabcı ile veda" laşarak dükkândan çikar.) itabı bugün piya. yüz ya. Sahne iv (Kadıköy iskelesinde... Mü fin bineceği vapur kalkmak ü- zeredir. Son ziiler çalmaktadır. Bu anda, müellif, nefes nefese yetişir. Derken, karşısma bir ta. nıdığı çıkar. Bu, en aşağı yarım milyon liralık irad sahibi kalan- tor bir adamdır.) ! Kalantor adam — (Müellifin kolundan tutarak) Dur yahu, ne koşuyorum? Ne zamandır görü- şemedikti. Müellif — (Zorla gülümseye- rek) Hakkınız var. Fakat vapur kalkacak ta Kalantor adam — Ha.. evet..; Fakat görüşelim, kuzum... Hem yeni kitabınızdan da isterim. Ar, tık sizin gibi üstad dostlarımızın bını da para vererek alacak değiliz ya... (Müellif, kolunu çekerek he, aöz açık duran parmaklığa doğ- ru koşar. Fakat zil sesi kesilmiş ve bir anda, parmaklığın arka- sındaki memur kapıyı kapamış- «Yahudi: «— Benim istediğim çok az bir, Cermenlerin yanina gittik. Denizler | tür, Hazinedarım, İbni Talibi şeydir: Beni azat et!. Dedi. Hem)den, nehirlerden geçtik. Gözlerimiz! hu için şehrin fukarasına be ebediyen azat et!, namütenahi yerler gördü. Fakat gümüş sikke dağıtsın!, Bu akıllı Yahudi Rafael İbni Talib aradığını) san, daha iyi bir hayat arayan her ön yollasa idin... Bu herif, vur. guncunum biri Hanım — Rica ederim, öyle| söyleme! Kaç zündü- sobacı pe. vr. Vapur kalkarken, müellif, iki eli böğründe iskelenin üstünde kahr.) Kalantor adam 1 (İki ay sonra.. kitab basılmış ve kitabcmın caıekânna müelli- fin resmi ile beraber konulmuş Vak vah! «Halife kaşlarını çatarak: .— Kali heniz Yalkielen ee: |bii yerle belimde: Susuzluktan na yakin olan, eli sana daha büyük! bitin bir halde çöllerden geçtik. servetler vadeden bir diğeri mi, Dağlara tirmandik, oradan gene) düzlüklere indik. Ayaklarımızın çiğ var yaksa?. «— Hayir, hirs ve tamah şüpbe-| nediği toprak arttığı nisbette Yahu. dinin ümldsizliği ve hüznü de o ile beni lekeleme. Bugüne kadar edindiğim servet rdüğüm < izzet,'mertebe artiyordu. Yahudi uzaklar. Tarihi tefrikamız: 27 AKİLE HAN — Yok, anı dememiş idük. — Ya, buğün Perşembedir, mübarek Cuma alşamına kavu- n gündür. Gece padişah hocası Ömer Efendi gelmiş idi, bu öğle üzeri «Âkile» ile sarayı büme- rayma kavuşacağı için Gülçiçe- ğin yüreği hızh hızlı çarpmıştı, sevinçle bağırdı: — Ya, Âkilem içün «sürü hu- mayun» TİJ olmayacak mı? Esad Efendi kızardı: — Yok bacı, padişahlara dü- ğün olmaz ve anlara «kadm» o- lan âlâyişsüz gitmek olur, — Ya, Akilemin cihazı var idi. — Sarayı hümayıma taşradan cihaz” dahi gidemez, padişahlar saraydan çıkan sultan ve cevari-| ye cihaz veregelmişlerdir. Ne- fisleri için hükümdar duhterleri kj “GENC, OSMA — Baka bacı, kaziyeyi Âkile- ye açtınız mı, bilür mi? — Az çıtlatmış idük efendim — Ya, ne demiş idi? Gülçiçek gülümsed — Nesne demedi idü. İ | — Ahsen. (Bir yudum kahve alup çubuğuna derin derin asıl- 41 Ruanda Asi Mahmud efendi aldıklarında kendülerine «il ve ülke» cihazı verilür idi, İ insan gibi buna lâyıktır. Cenabı! hak, bundan böyle de saadet ara- yan insanlara, İbni Talib'e oldu. ğu gibi şefik ve rahim davrana- caktır.» Efsane burada bitiyor, Hasan Âli Ediz m — Âkileye münasib lisan ile söylen ve bugün saray, hümayu- na götürüleceğinizi ifham eylen.| (İstemeye istemeye mırıldandı) Kızlar ağası Süleyman ağa ve haseki bostancılar ve baş hazne- dar kalfa gelseler gerek. — Ya, cenabi şerifiniz Âkile- mi görmeyecek misiz ve bubalık hakkını helâl idüp mübarek eli- nizi bus ettirmiyecek misiz? — Gider iken bize bacı. Buba duhteri ile oturup ev- lülük üzerine söyleşebilür mi ve | «bugün zifaf iç saraya gidecek siz» diyebilür mi? r gelürsiz Gülçiçek Âkile Hanımı uyan dırmak için yerinden kalkmağı hazırlanıyordu. Esad Efendi küt parmaklı yumuk elini kaldırdı: — Az mekseylen bacı. (Çubu- yetimidir. size emanet olduğunu unutmam. Mat Nadir sik sık oynat ğuna bir daha asıldı) Âkile ana| şindeyiz. Hepsinm işi varmış. Bir türlü bir gün tayin edemediler. Nibayet bunu bulabildik. Müellif — Bu da soyguncu Hanım — Ne yapalım, hava soğudu, yağmurlar da başladı. dükkâna girer.) Donacak değiliz ya.. Kitabcı — ( — —— ——-— mın sesi titrek titrek çıktı: usta «Gülfem» kalfa (3) harem — Saray bir karanlük ve kas-| de vÂkilev Hanımın hazırlanma- vetlâ yerdir. Anı boşlaman £ ve| sını bekliyordu, Âkileyi alıp pa- yanmdan ayrılman. dişah Sultan Osmana götürecek tur. İçeride, kitabcının adamları, Anadoluda “bayilere | sevkedile. .Jeek olan ilk takımları paket et mekle O meşguldürler. Müellif, er yüzle) Bu- — Şevketlü padişah O ziyade| toy olup havasına tâbidur. (U zun uzun enfiye çekti) Anda ha- sekiler (2) birbirini çekemez ve odahklar ve cariyeler dahi var. dır. (Başını kaldırıp ilk defa Gül. çiçeğin yaşlı gözlerine baktı) Ağlaman bacı. Âkileyi bu say- dıklarımızdan «ırağ tutmağa sâyeyleyüp içlerine karıştırma- mağa cehdeylen — hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. kendine haber verilip danışılma- İdan kıyılan nikâh ve boba evin- den ayrılma genç kızı baştan a. şağı sarsmıştı. Bari, Hamza Beye İolsun haber vermiş olsaydı, sar- tık beni düşünmen Hamza Bey, İkiz karındaşınız yerine koyunu diyebilmiş olsaydı, delikanlıya karşı son vazifesini yapmış ola cağını düşünüyordu. Evet, ken- disini o kadar seven sipahi bey' haberi alınca kim bilir ne acı göz yaşları dökecekti? Fakat «Akilen nin elinde ne vardı? Hiç!... Aşağıdan, sokaktaki «tahtıra- Öğleden sonra şeyhislâmın ko- nağı önünde bir saray «mahfesi» duruyordu: Konak kapısı inde altı bos- tancı, altı tiberdar ve haseki Vapuru kaçırdın Müelr:f — (Vapura mı, yoksa zengin ve yüzsüz herife mi, kime Mitab © © pek iyi anlaşılama- dan) Allah belânı versin. Halid Fahri Ozansoy Jvan» yanındaki bostancıların ka. ba kaba gülüşmeleri aksediyor- du. Hava bulutluydu, Güneş va- kit vakit sararup Okararıyordu. Gülçiçek hanımının iki yanağını perek elinden tuttu: — Haydin civanım, hayatı zım sebebi ve taadetinizin ba efendi bubanıza g'delim, müba- İrek desti şeriflerini bus eylen, Genç kızı odadan dışarıya çı. kardı. Büyük divanbanede yalnız kalınca, gözleri yaşlı gelin ihti- yar kadının koluna dayanıp ku- lağına fısıldadı: — Benim valideciğim, bir di- yoceğimiz var idi. ni — Ana haber vermek ister i- dim. Gülçiçek Kaşlarını çattı, daha bekliyordu. Kızlar ağası «Süley.| man» ağa şeyhislim Esad Efen- dinin yanındaydı. Baş haznedar İserbeğt konuşabilmek için güzel gelini yan odalardan birine çek« (8) Bile iesam okuyucular İçin: Saray.