| Kediye ciğer emanet edilmiş . © AKİLE KANIM Yazan: Valentin Kalayef Taşra klübünün sahnesine, tiraşij | Dis uzamış, acalb fraklı, İri yari bir leyicilerden ( birkaçı (birden! sordu: kisik bir fisilti ile sordu: — Piyanist nerde?, Klübün Relsi Şaşa: — Aman efendim, dedi, konfe- rans bu. Alkole dair. Alkol ve bu- i nunla mücadele, Burada müziğin! bişi me?. — Konfe-ans mi7. Hanın. Masmafih 8: şarkı söylesek olmaz mi?, Meselâ «Demon» operasından — , sofra tuzu olsa tabii daba iyi olur. Maamafih kalın tuz da olabiliri, İşte, bu söylediğim i tazu bir kova alkolön içine koyduktan sonra kovanın ağ- zini, sicak tutacak bir şeyle, mese- lâ bir battaniye ile örtemlidir. — Daha sicak tutsun diye ko- vanin ağzını kuştüyü yastıkla ör. temez miyiz?. — Yastıklı oda olur, niçin ol masin?, Hattâ bana kalırsa yastıkla daha iyi olur. Evet Aziz arkadaş- lar; sonra, üç kilo kadar da bildi- ğimiz alelâde şira ilâve ederiz. Fakat çilek şirası.. ! Salonun üçüncü sirasında otur. makta olan bir kadın büyük bir sevinç heyecanile dizlerine vurarak yerinden fırladı: — Demek şira, ha?. Diye hay- — Efendim, konferans bu, nasıl olur? — Bir şarki söylesem daha. iyi olur gibime geliyor! Ne dersiniz?. Şöyle hafiften bir şey?. — Olmaz efendim, olmaz!, Siz ne yapıyorsumuz?. Konferans bul. Alkol ve bununla mücadele usulleri, Esasen diyarı astığımız afişlerde de böyle ilân verilmiş, Öyle mi?, Peki öyle İse. Nelgiği yapalım, i Eraklı adamı dolu dele öknürdü m a İ Mleril bayammu taka; başını GYM) ZLE aşiret e ir salladı, kendine çeki düzen Ver) pakaş KR Mi A ela — > içine koymıyacaksınız!. Koymadan Toplentinin başkanı zili çaldı: İnce onu, hafif ateşin üzerinde kay z r, diye söylendi, si. ' bu| | ama Mer | ücrkinez! Sonra da ayrica bir eda kezden gelen bir arkadaş şimdi size aliol vesaire hakkında bir konfe- rans verecek, Konferansın mevzu- çok enteresan ve sosyal bir mahiyet taşımaldadır. Belki içinizden dansı terelh edecekler vardır. Bunlar biç çekinmezden toplantı salonunu ter. kedebilirler. Sözü, merkezden ge- len arkadaşa veriyorum, Konferansçı mavi gözlerile etra- fina baktı, şöyle hafiften bir sallan- dı ve söze başladı — Arkadaşlar, yix!, Hepimiz yekpare birlikler bi... Doğru değil ml arkadaşlar?. Doğru söylemiyor muyum? Dinleyicilerden birkaçı: — Doğral, Diye tasdik ettiler. — Evet, arkadaşlar, biz bepi- miz yekpare bir kütle halinde alkol! ile mücadeleye girişmeliyiz!, İçimiz. den binlerce İnsan alkol kullanıyor ve binlerce İnsan, her gün için, tehlikeli zebirle uzviyetini ir yor, Doğru söylemiyor muyum? Bir kadın sesi: — Hattâ kör bile olanlar var. — Oo... Doğrul. Çok daoğrul, Çok dikkate değer bir noktaya do- kundumuz!, Evet, kör bil; olanlar vardır. Hattâ, baltâ sağir olanlara bile rastlanmaktadır. İşte böyle ar- kadaşlar görüyoruz ki alkol, çok tehlikeli bir zehirdir, Niçin arkadaş har?, Konferansçı, derin bir sessizlik İçinde kendisini dinlemekte olan salonu korkunç bakışlarla süzdü: — Niçin arkadaslar?. Diye tek. rarladı. Ve bir ölü sessizliğile susan sa- onu birkaç saniye gözden geçirdik “ten sonra sesini yükseltti: — Çünkü arkadaşlar alkol zarar- lidir. Çünkü biz de, evlerimizde kullanılan iptidai wsvllerle alkolü İyice tasfiye etmek mümkün ola © mamaktadır, Ha'buki saf katışiksiz alkol elde etmekten kolay ne var?. Bu çok basit bir iş! Bir kova al kole karşı bir kil; kadar alelâde tez alınır, Tarihi tefrikamız: , HE, OSMAN 4 ma Padişah o taraflare gidin - ce, > tab'i Mekkede hoyrad şerif. 1 ten istediği gibi öç alabilecekti ve Hemen gülümsedi: , düşman gözlerin alkolün içine bir miktar tebeşir to- zu, soda da ilâve edeceksinizl, — Soda ne kadar olacak?. — Tebeşirden ne kadar 2) | — Yavaş olun!, Teker teker söy! leyin!, Böyle bep birden konuşur. saniz kiç bir şey anlamak İmkâni| olmaz!. Alkolün İşine ale! iğme soda doldurmayınız! Korken de| karıştırmak lâzimdir, Salonun içinde, dinleyiciler ara! ında müthiş bir gürültü baş göster- di, Arka siradekiler öne geçmeğe çalışıyor, kadınlar kağırişiyor. kon-| feranaçiya o dummadan #ektublar, tezkereler yağıyordu. — Böyle hep birden olmaz, ar. kadaşlar!. Usulü dairesinde #öz alin, teker teker konuşun!, Bakınız, aldı- ğtm tezesrelerden birinde şöyle bir! arkadaş, şayed bu; sual sorulmaktadır: Alkolün dere! zehirle, cesini yükseltmek ve sçrtliğin! artir- mak İçin içine biber ve tütün koy. mak calz midir?. Cevab veriyo! rum: Tabii, hayır!, Filvaki alkolün; içine karıştırılan biberle tütün, gö- rünüşte alkolün sertliğini avtırmiş gibi oluyorlar, Fakat hakikatte bun İlar, baş ağristni artırmaktan başka bir işe yaramazlar., Konferanıçı oöksürdü, yakasını düzeltti ve sözüne devam etti: — Neyse arkadaşlar konferansı- wiza devam edelim: Ateşin üzeri. İne koyduğumuz şira kâfi derece kaynadıktan sonra bunu bir tül benten, veyahud bildiğimiz alelide elekten süzmeliyiz!, Toplantının başkanı sapsarı kesil kirdis Kanferansçi arkadas, ederim dikkat edin, zaklaştyorsunuz! Dinleyleiler kükredi: — Karışma, birak söylesin!, Ri-| İca ederim, devamı ediniz!. Konfe. İraneçiya mani olmayınız!, Soda ne jkadar koyacaktık ?. Tebeşir toz mu olacak, yoksa parça halinde mi?.' man hani sanie olur ve iki ci- handa mergub ve külliyen mak- bul oluruz. Büyük fetihlerde bulunup ci hana ün salmak istiyen padişahm yüreği çarptı: | — Anda Misir ve Hicazdan İyeni ordular mı kuralım dersiz? | | — Beli benim şehriyar efen -) dim. Diler iseniz neye kadir ve| muktedir değilsiz! «Bu yeniçeri ve sipaba verilen «ulüfev zayi . dir ve «cündü osmani (1) olma- ğa lâyık Misir cündileridir. (27 Ya, bunun için evvelden te- rik görilmek icab eylemez mi? Burada Davud Pasa sesi titri- ye bitriye araya girdi: — Bu maslahat dahi asandır çok rica mevzudan w-| da mişti, Adeta kendinden geçerek bayi: Çeviren: Hasan Âli Ediz Lütfen şu elek meselesini bir daha söyleyin!, Konferansçi O başini eğerek ve gözlerini yari kapayarak (sözlerine devam etti; — Sonra, sevgili arkadaşlar, bü- tün bu halitayı bir elekten süzerek diğer bir kaba doldurmak lâzımdır. — Kapağamı?. İçine şu öteberi karıştırılarak alkolü kapağın içine mi koyacağız?. — Allah allah denek kapağın içine dolduracağız!, — Ne kabağı canım ?. Ben ka bak falan demedim.. Bir kabin içi- ne doldururuz, He mde topraktan bir kabın İçine, Meselâ bir dest! veyahuxl küp gibi bir şeyin içine. Top'antının başkanı iki elile ba. şini yakaladı ve kendini kulis arız sna attı, Kiübün reisi Loşa daora- da idi, Başımı duvara dayamış, e cel terleri döküyordu. ağlamaklı Toplantının başkanı bir sesle; — Loşa, diye söylendi, bu herif bizi mahvetti. Ne sözlerinde, ne suratmda meymenetten eser yok. | Doktora benzer bir tarafini göremi, yorum, Sakın sen bir yanlışlık ya- Pip bir başkasını rmiş olmiya- lsm?, Loşa kuru bir oda İle: — Hayır ortada yanlışlık falan yok. Bizzat kendim otele gittim 8 Salondan bir çak sesler yükseldi; numaradan bu adamı aklım, gek| lim, Taplantı başkanı: — 8 den değil, 18 incel numara- dan olacak!, Gördün mü rezsl Çabuk onu sahneden aşağı İndi Perdeyi, perdeyi, çabuk £ İndirsin. ler! Sen adamakilli yanlışlık yap- mişsınl, 8 numarada bir aktör otu- ruyor, Loşa acele acele perdeyi indirdi. Fakat iş işten geçmişti OKanfe- ranıçi, büyük bir ka'abalık (tara. fından çevrilmiş bir halde, konfe- rans salonunun ortasinda duruyor, kendisine yazı ile sorulan suallere cevablar veriyordu. Toplantının başkanı perdenin de- liğinden salona baktı, Yüzü, bir an için büzün, elem ifade eden bir hal aldt. Faket bu çok sürmedi. Başkan pek çabuk kendini topladı. Yüzü tabileşti, Birdenbire perdenin aralığından, kısık bir sesle haykir- di: — Konferanıçi arkadaş, şayed çilek şirasi fazla kaynar da koyula. ?. Bu na bir çeşni vermez mi?. Toplantmın başkanı bunları söy- ledikten sonra, birdenbire (salona, kalabalığın tâ içine atıldı. 25/11/1042 açılış , kapanış Falları amaaa aaa Lanse Açılış ve kapanış 1 Setrlin su 190 Dalar 120.50 100 İsviçre Pr. o 2008 100 Popeta 129115 160 İsveş Kr. 31133 Esham ve Tabvildi İkramiye X 5 #83 Ergani 2010 "1 Birimel berliğ Dli Müdalaa isiikran, , 0.— Tanuz anda vali bulunmaz mı ve bir hafta mukaddem gitmedi mi? Hemen hafi fermanı hümayun yazılur ve ademi mahsus ile giz- Hüce irsal kılnur ise pirinç ve hanta vesaireden yüz bin «er - deb» (3) hububat bağlanabilür idi efendim. Zahirde wHacca» gidileceği işae edilür, hakikatte yeni bir ordu kurılur idi On dokuz yaşındaki padişah gördüğü oyuncağa o anda sahib olmak istiyen şımarık çocuklar sibi yerinden sıçradı: — Bu işi Dilâver Paşa lâlama haber vermedin yapalım ını der. siz? —ı. Padişah yerinde duramıyor, padişahım, Misir hattası cihan bir taraftan da Mısıra gönderile. — Benim kerametlü efendim, | ambarı olup orduyu hümayun|cek adamm gizli gönderilmesi ç Kâbei şerife dahi yüz ve göz sür-| zahiresi ve pirinci haddi zatmda| lâzım geleceğini düşünüyordu. mek nasib olur idi. (Sesin! yük-|ve kısmen oradan tedarik edi -| Birdenbire bir emri vâki yapıve- © mizden bir padişaha müyesser ol © mamışıtır. (Ayağa kalktı, bir €- ini kaldırarak bağırdı) «Essul © © tan, essultanülgazi, elhaccı Os - Ti) Osmanlı ordusunu teçili o eden askerler. TA) Teta, Binici süvari, i seltti) ahacılık» ecdadı kiramı-İlür. «Büber Mehmed Paşa» ku-| recekti. Yavaşça sordu: 13) Dokuz kile tutan büyük bir Arab ölçeği, Aşağı yıftarı İk! yüz okka kadar birey, * | DEDEBİYATI Acıklı bir panaroma —— YAZAN — | Halid Fahri Ozansoy YE) ss: san'atçılar var ki yur du değil, kurdu görüyor- lar, içlerindeki kurdu, Bu kurd ya hasettir, ya iftiradır, yahud, sadece, hakiki değere değil, sah- teye ve gösterişe bel bağlayıştır. inde yaşadıkları çevre- ıklığını duynuyan bed - bahtlardır. Siz onlara milli san.at onla. size a- sık yüzlerini oçevirmezler bile. Fakat şiirde ekzotik ( vevkleri, kesik ve kübik heceleri, musikide yabancı ve çalma nağmeleri, ti- yatroda bizden olmıyan her han- gi bir dâhiler dâkisinin en bozuk üslüpla türkçeye çevrilmiş, en göz o boyayısı — o dekorlarla oynanmış piyesleri yalnız bunlardan bekleyiniz. Bu mari fetler yalnız bu hokkabazlık âle- minin sazları, sözleri, renkleri ve xekilleridir. Bunların şairi ah..of eder, son- ra abuk sabuk sayıklar. Belli ki derdi vardır. Fakat şaşarsınız: böyle şiir olur mu diye. sahte öz yaşından! Bunların ressamı, boya boya içinde, tahta burunlu, dört köşe İ sandık kafalı ve bahık, yahud tapot vücudlu pottrelerinin önün- de ağlar: satılmıyor diye... Siz de çatlarsımız.. olsanız sabır ta- gndan! | Ve nihayet yüzünüzü bir baş. ka yöne döndürür, seslenirsiniz: — Nerede inilli tiyatromuz? — Yok! Diye acayib bir es gelir.. Te- pebaşından! Levanten ruh, eski Beyoğlu ruhu, bugün, dişlerini / san'atı bağrına geçirmiş, kemiriyor. Mil- Ti eser nerede? San'atta milli ruh nerede) Önü arıyo, onun için yanıyoruz, Hamdolsun ki bazan, bir ermişin, milli ruhla tutuşup! yanan bir sem'at aydınının eseri! ünde gözlerimizin okamaştığı, içimizin ferahladığı anlar oluyor| da etrafımıza, yarın için, ümid! dolu gözlerle bakabiliyoruz. Fa-| kat o yarmı beklemek niçin? Ay» dın bir devrin sari'afım haksız yere, manasız yere (kaplı! yan bu koyu ve ruhu ürper.| tici karanlığı neden bir hamlede san'ati istiyoruz ki her tarafın - dan yalnız milli hava, milli şuur essin. her bahçesinde yalnız bi- zim güllerimiz açsın ve bizim bülbüllerimiz ötsün, sahnesinde frenk gözü ile Kısası enbiyalar yerine Türk gözü ile kahraman- lık, yücelik destanları, Türk ül. kesinin ve Türk halkının töresi yaşasın. Anadolu bize can verdi, onur verdi, başımız yukarıda yaşa - mak mutluluğu verdi. Bizim de! borcumuz, ona, hür bir san'at, başından sonuna kadar Türk bir 'at vermektir. Yoksa bütün! nesle karş yarın bası -| ümüze eği» susacağız. Bu ise glinahtan da korkunçtur, Halid Fehri Ozansoy uları artırıldı Devlet Denizyollari yük navlunu tarifesi yeniden tadil edilmiştir. Ya pilan tadilâtta eski tarifedeki ücret- ler yözde 30 arttırılmıştır. — Sarayı bümayundan bir ha- seki gönderilse şayi olacaktır. i Ya, kimi bulup gönderelim der- “iz? — Eskisaray baltacılarından Yusuf adlu kulunuz vardır pa » dişahım. Kâr âşina ve bir mü- debbir ademdir. «Üftenühi - zân» gidebilür ve az zaman- da beşaretle dönebilür idi. — Ya, Yusuf haltacıyı siz mi bulduracaksız? Davud Paşa gitmek için ayağa kalktı: — Beli, benim padişahım. Ken düsini gizlüce davet edüp görü- şelim. —ı. Ömer boca da Davud Paşa ile beraber çıktı, Sultan Osman tek rar yalnız kalmıştı. Şimdi şeyhis- lâm Esad Efendinin kızı «Âkiles Hanım meselesi beynini gicıklı - yordu. Şeyhislâmın «Eyübde» o- turduğunu düşündü. Hayalinde Eyübü canlandırırken Halici ha. tırlıyordu. Ardmdan «Fener» ta- Spor müsahabesi: Cermen ve Anglosakson beden terbiyesi esasları arasında İl r mükayese Yazan: M. Sami Karayel Geçen haftaki müsahabemde Cermen ve, Lâtin milletleri ara- sında bir mukayese yaptı tü, güreşimde Cermen ve mil, letlerinin spor hareketleri ve, fis kirleri hakkındaki düşünceleri- mi umumi bir bakışla hülâsa et- tim. Son muharebelerde Fransa- nn mağlübiyetinin sebeblerini beden terbiyesinin kötü anlayış ve, tatbikinde buldum. Bu haf. taki müsahabemi de Alman ve İngiliz, Amerikan kültür fizik (beden terbiyesi) mevzuuna ve mukayesesine vermek istiyorum. | Alman milletinin nev'i şahsına münhasır ve, kendi icad ve malı olan bir sporu vardır. Diz, beden terbiyecileri bu Alman sporuna: Alman jimnastikleri deriz. Al - man, #ranastikleri; omuhariblik, üicadelecilik, kavga ve, hücum mâniaları aşmak hareketle- rinin vasıtalarıdır. Alman jimnas tikleri, büt t ve vasıtalarile Alman gençlerini mânialar aşma- ğa sevkeder, Ağır, hâkim, cür'et- kâr, yırtıcı bir beden terbiyesi vasıtasıdır. Alman bünyesi, Alman jimnas tiklerile yoğurulmuştu. o Alman jimnastikleri böyle bir kıymet ar xeder, Paralel (bir nevi jimnastik âleti) de hareket eden bir Al - man, kollarıma hâkim olarak çift kol bavalanır, amud kalkar, ge- ne kollarına hâkim olarak takla atarak havadan uçup âletten ye- re sıçrar. Bir Alman, barfiks (bir nevi jimnastik âleti) de uçar, uf- ki demiri uçarak Oaşar, dö- ner, havada perende atarak ka- pıp sahverir, hava boşluğuna kendini... Taklak atıp yere dü- şer... İşte Alman &jimnastikleri bu gibi hareketlerdir. Kola bâ - kim olmak, nefse ilimad etmek, cür'et ve cesaretin son haddine İgitmek, kırıcı, ve, tehlikeli hare- ketlerle bedeni şahsiyetin teşek. külüne vasıta olmak. Almanlar, mekteblerinde, or- duda, askeri mekteblerinde kılıç mübarezesi, yumruk dövüşünü mecburi kılmışlardır. kılıç yarası bulunmıyan bir Al - man mekteblismin yüzüne kızlar dahi bakmaz. Onu erkek addet- kaldıramıyoruz? Çünkü artık 6lmez, Alman mektebleri, ve genç liği futboldan ziyade (el topu) Hendbol oynarlar. Çünkü bu, bomba atışlarına yarar hareket vasıtalarındandır. Ve, futboldan daha ziyade forme eder vücudu. Alman jimnastikleri; güreşçi- dir. Ve, Alman pehlivandır, at - lettir, Daima boğuşur ve müca- dele kabiliyetini arttırır. İşte Alman jimnastiklerinin çehresi böyledir. Amerikan ve İngiliz sporlarına gelince: Bun - ların spor hareketleri hep oyun dur. Oyunlara istinad eder. Mü- cadeleci ruhu mahiranedir, ma fetlidir. Kırıcı, d *i değildir. İngiliz ve Ameri rın boks #porunu bir tarafa koyarsanız ondan ötesi hep oyundur. İngiliz futbol oynar, iki takım ayak me- .- | haretile meydanda koşar durur. Şüt çeker, pas verir, gol atar Bu o kadardır işte, Bu, oyum spo- ru yırtıcı, mücadeleci, kırıcı de. #ildir. Centilmen bir oyundur. İngiliz ve Amerikah golf oynsr. İnriliz ve Amerikalı voleybol oy- rafı canlandı: Ya, geceki sipahi yiğit! Hamza Beyin kapıcıbaşı Kara Ali ağanm yanında olduğunu kendisine haber verdikleri zaman üzerinden belki iki saat geçmiş- ti. Neredeyse ikindi yaklaşıyor - du. Hadımağası Mercana: «Ka « pıcıbaşı ağanın yanında bekliyen sipahiyi alıp getirmesini. emret- ti. Hamza Bey Arabın ardına dü- şeceği zaman Ali ağa gülümsiye- rek ilerledi: — Az mekseylen aslanım. Genç sipahi kapı yanında du-| runca kapıcıbaşı yanma yaklaş tı: — Kılmcınızı bunda bırağır misiz? — Silâh emanet birağılur mı? — Bunda sarayı hümayundır, bırağılur. Sadetlü padişahlar hu- zuru şerifine kılınç ve piştoy ve hançer ve bıçak ile çıkılamaz! Hamza Bey okılıç» meselesi. ni daba Topçulardan hareketle- rinde kendisine söyliyen haseki emanet Yüzünde parlar. Jmar, İngiliz ve Amerikalı, tenis ve basketbol oynar... Fakat bü. tün bunlar oyunlardır, centilmen hareketlerdir. Anglo-Saksonlar, oyunu sevi - yor. Bu, spor oyunlarını kendile- rine eğlence vasıtası yapmış olu- yorlar. Ve, aaten bu milletler sporları ilmi mnada şöyle tarif ediyorlar: «Sporlar, neş'e ve hazlarımı. zim tezabüratıdır.» Angto-Sal rım sporlara o Ilan düşkünlü işte bu fikre is- İtinad eder. Eğlenmek. Neş'elen- mek. Hiç şüphe yok ki, biyı kumdan oyunlar tekâmü | vasılalarıdır. Oyunlar, hayvan ive, insan çocuğunun (tekemmül ir. Fakat nihayet oyun, © - yundur. Ve, oyunlar reşid olan devremize kadar bize tekemmül vasıtası olurlar. Bu, biyolojinin en esaslı muarefelerinden biridir, Bu, böyle olduğuna nazaran reşid olduktan sonra da oyunlar peşinde, bir çocuk gibi koşmak neye yarar?.. N'hayet neş'emize değil mi? Eh!.. öyle ise Anglo- Sakson sporu reşid olduktan son. ra bize yalnız neş'e ve heyecan veren vasıtalar olmuş olmuyor mu? İşte Cermen sporlarile Anglo. Sakson sporları arasındaki kör - düğüm noktası buradadır. Biri, mücadeleci, kırıcı, muharibliği ve, mâniaları aşmağı inkişaf etti- ren vasıtalar. Diğeri ise neş'e ve heyecanımızı uyandıran oyun« caklar... Görülüyor Ki, Cermen sporla « rile, Anglo.Sakson sporları ara - sında bir salon adamı ile bir de- mirci ve balyoz sallayan işçi ka» dar fark vardır. Daha doğrusu birisi aristokrattır. Diğeri tam, milli ve, mücadelecidir. Anglo-Saksonlar, sporları harb vasıtası olarak almazlar. Bomba atmak, kale aşmak için sporlara veçhe vermezler, Sporları spor diye oyun ve, zevk neş'e diye ya- Cermenler ise sporları harb ve darb vasıtası olarak almışlardır. Acaba; hangisi doğrudur der- siniz? Bu, sualia cevabını okuyu cularıma terkediyorum. Yalnız bu sualin cevabını verirken fi - ziyoloji, antifiziyoloji diye ilim yapmağa kalkmayınız.. Zamanın mücadelesini gözönüne getiriniz. Ona göre hükmünüzü veriniz. M. Sami Karayel | RADYO | TERŞEMBE 28/11/1942 130: Saat ayan, 733: Vücudumuza çalıştıralım, 7,40: Afıns haberler, 7.55/ .J0: Karışık program (.), 12,90: Sant ayarı, 1233: Karışık ptogram (o (Pİ), 1245: Ajans haberleri, 18/1320: Şarka vi #ileieliler, 18: Sanal ayarı, 1803: Miz. vaşlı sazlardan saz eserleri, İST Fa, si heyeti, 1: OZirani maf), İSİ Dans milzği CP), 1940; Sadt ayarı ve ajans huberleri, 1945: Serbest 10 da , 1855: Pesrev, İmasim ve sarkılar 20,15: Radyo gazetesi, 2045: İspanya müdğinden örnekler (PP), #na*i), 2115: Müzik söhbetleri, 2145 Raâvo senfoni ertesirim Mustafa ağanın yü; Haseki, başile: “Ver, ii reti verince, kılıç kayışmı boy- mundan çıkardı: — Bak size teslimdir ağa yol. daş! Dedi, zenci Mercanın ardına düştü, Sultan Os demir parmak- bıklı ve üst kısımları renk renk altışar köşeli küçük camlardan yapılı dar pencereden senderun» avlusunda sessiz sadasız gelen | hademeleri seyrediyordu. «Mer- canın ayak sesine döndü: Ham. za Bey kapının iç yanında dim. idik duruyordu, Padişahın kendi- sine baktığını görünce İlerleyip ş kesti, Genç Osman sitemli sitemli söyledi: — “a sabah bize gelecek idü- niz, « — Bir alil valideciğie vardır. Anın sebebinden geç kalmış idük padişahım. — Valideniz mi dresiz? (Arkas var) *