1 İlinciteşrin UZAR HATIR HALID Kahvaltı işi bittikten sonra Affan; — Hareme Zİ YA Lâkırdıyı değiştirdi. Haremle selâmlik arasındaki kapıyı açar. geçelim de| ken bana Türkçe hocasını anlat hanım teyzemin elini öpeyim, de mağa başladı. mişti. Hanım teyzesinden mak- sad ennem idi, Hareme — Salih Efendi, dedi. nerede geçtik;|ise gelir. Biz onunla ders yapar-! İZMİR HİKÂYESİ ALLAR UŞAKLIĞCIL İ diyi orada bulduk. Bu adam iyi: ce esmer, kuru, zayıf ve oldukça yaşlı idi; başından sarıklı fesini çıkarmış yazı masasının üzerine koymuş, cübbesini bir sandalye- ye atmış ve bir koltuğa kurulmuş © pek kibar edasile anneme hür.| ken sen de dinler, bir yandan daltu. met vazifesini gördü, annem de kitablarımı karıştırırsın, İstan - Affan beni tanitinağa başla- ona birçok iltifat etti. Ben onun |bulda çıkan birçok O mecmualar|dı: — Halid Bey! Dedi; Akraba- var; ondan başka romanlar, ti-İdan bir çocuk. İstanbuldan yeni böyle mazbut hallerine şahid ol dukça şöhretinin bu er halkında yatrolar, şiir kitbaları. ne için tuhaf ve garib çecuk di- eski divanlar, Hurabat cildleri.| cek. Müsaade ederseniz ye yayılmış olmasına bir mona Sen onu gördün mü) veremiyordum. Biz tekrar selâmlığa dönmek üzere iken Kevser Hanımefendi: — Affan! dedi, sen bu akşam Malid Beyle beraber harem sof. rasında bulunsan iyi olur. O hemen cevab verdi: — Ni- neciğim! Bize bu akşam müsaa- de ediniz de selâmlıkta yiyelim. Halidi büyük babama bey eniş teme tanıtayım. Ondan başka Türkçe dersim var. Hoca Salih Efendi adeti veçhile akşam ye- meğine kalır, belki kanuni Ce- mal Bey de vardır. Böylece karar verildi. Selâm. Mığa geçerken bahçede bir aralık Affan birdenbire durdu, parrta- ğını dudaklarına götürerek ba- ha: — Sus!.. Dedi. Adeta titre- Yordu, parmağını dudaklarından Şekerek güvercinliğe doğru uzat- tı, bana bir şey göstermek isti Yordu. — Ne var? Diye sordurz. — Görmüyor musun? Dedi. , — Kedil.. Dedim, Adeta dişle. rini gıcırdatarak: — Kuyruğu kesik sarı kedi!.. Güvercinleri Közetiyor. Şimdi tüfek elimde ol saydı onun hakkından gelir, ken- disini arkadaşlarının yanıma gön derirdim, , Hiç bir şeye vükıf değilmaçe- sine arkadaşlarının nerede olduk rmı anlamak istedim. — Ou- r nerede? Diye sordum. Tek Yar parmağını dudaklarına götü- Terek: — Sus!.. Dedi ve ilâve et- ti — Onu bir ben bilirim bir de ilerin allahıl.. : Güzlerinde öyle bir ifade var. &ı ki onun ne için tuhaf ve gı- Yi cocuk şöhretile anıldığını ifa ediyor gibiydi. ! Buna dair hiç bir filerim yok- tu, cevab vermiyerek geçiştir .| Ma: Birçok | geldiler, yakında rüşdiyeye gire. derste hazır bulunsun... Salih Efendi: Maşallah! şallah!.. Dedi; ve bana £ dim. O devam etti: — Benim asıl |lümsiyerek: — Dua ederim ki, siir söylemeğe hevesim var. Bir iki tane gazel bile yaptım amma Salih Efendi beğenmedi. Daha iyisini yaparsam sana küçük bey, sen de Affan Bey gibi çalışkan, zeki bir genç olursun. Ders başladı. Salih Efendi biz okurum.! girerken ( karıştırmakta olduğu Salih Efendi çek âlim ve yaman Harabatın bir büyük cildini gös bir şairdir. Göreceksin ya, bilme- tererel diği yoktur. Arabca, acemce, he- le türkçede eşi yoktur. Onunla beraber eski şairleri okuyurouz. Bugün Nedim divanından iki üç gezel okuyacağız. Bir yandan bana mânalarını anlatır, bir yan- dan vezinleri izah eder, takdi' u- sulünü öğretir. Sen Aruz ne de mektir, takdi' nedir, bilir misin? : — Bugün Ziya Paşanın — nden birkaç parça okuya uma, , Ve hemen başladılar. Bu terci'i bende az çok âşina idim. Ayrıca basılmış bir nüshası bizde de var dı ve onu pek lezzetle okuyan babam, Saraçhamebaşındaki evi. mizde -ah! O güzel evimiz!. O nun acısını bir türlü unutamıyor- SON POSTA Yine cehlimi itiraf etmeği dum.- bana da yüksek sesle oku. nefsime yediremedim. O benim! turdu. Ben onların selis lisanını sülütumda tevakkuf stmiyefek anlardım, ve insiyaki bir hisle yine devam etti: — Bunlar; sana mevzun olarak okuyarak babam- -İsonra izah ederim. Göreeçksin'dan: —Aferin Halid!.. Diye teş- ya, bu Salih Efendi, pek şaşıla.| viklere nail olurdum. cak bir adamdır. Kürd müdür, o Salih Efendi ile Affan bunları Arab mıdır, Acem midir; Türk okurken büyük bir lezzetle din- müdür, yoksa hepsinden karışık ledim, sonra Salih Efendi Nedim bir şey midir. Bağdad, Basra ya-| divanından bir gazel okudu, Af- hud Musul taraflarından İstan-| fana okuttu, vezinleri izaha baş. bula gelmiş, orada kim bilir ne|ladı, misra'ları takdi' etti. Affa sebeble hükümetin gazabına uğ-|na da tekrar ettirdi. rayarak İzmire nefyolunmuş, O: Bunlardan hiçbir şeyler anla - na hükümet bir maaş da veriyor-|mıyordum ve için için Affana var; | nisbetle ne kadar geri, ne kadar cahil olduğumu i muş. Casustur diyenler de amma bize ne?... Büyük babam ona pek iltifat eder, dolgunca bir aylık da verir, Bize bir zararı man ona yetişemiyeceğim; diye dokunmasın da... Ben ondan çok | büyük bir fütura kapılıyordum. seyler öğreniyorum, yakında ben Ders uzun sürdü. Ben sıkılma. de gazeller söyliyeceğim, hattâ|dım. Affan bir yandan ders ya bir de divan vücuda getirmek is.| pıyor, bir yandan böbürlenerek #yorum. Başlıca merakım bu... / gözünün ucile beni süzüyordu. Bu tafsilâtı verirken selâmlık Nihayet akşam olurken kapı. dairesine varmış oluyorduk. OG -|ya uruldu, OArnavud Süleyman nun odasına çıkınca Şalih Efen- içeriye girerek: — Yemek çıkı - X sizi bek. Hep beraber kalktık ve yemek Odasına geçtik. Büyük © Beyefendiyi, Kerim Behçet Beyi birinci defa olarak görüyordum. Salime Hanım ve Affan kadar büyük torunların dedesi olan bu adam (çok yaşlı olmak lâzımgelirdi; fakat tama- mile ağarmış saçına, sakalına rağ İmen hâlâ pek dinç görünüyordu. | Salih Efendiye hürmet makamın- jda ayağa kalkınca uzun boynu, dimdik endamını gördüm ve bir den hakkında bir sevgi duydum O hâlâ kim bilir nerelerde muta. sarrıflık, bangi vilâyetlerde def. terdarlık hayatmdan kalma bir vakar, hattâ kibri andıran bir azamet sabibi olmakla beraber pek mültefit idi, beni yanına ça- gırdı, Ben onun elini öptüm, o be nim yanağımı okşadı, kulağımı hafifçe çekti ve yavaşça: — İn- şallah Affanla iyi arkadaşlık e- dersin. O biraz tuhaf, biraz garib bir çocuktur amma pek iyi yü. reklidir; dedi. Yine o tabirler!.. Bir kenarda sinerek oturan bi! ri daha vardı. Affan beni ona da götürdü, «Eniştem Şevket Kemel| Bey» diyerek... Onun da elini öpmek lâzımgeldi, fakat bu va- zifeyi biraz irkilerek yaptım. O ince uzun kavruk vücudlu, ancak yaşlarında bir adamdı. Onu görmez içimden: — İşte, Naciye babasına çekmiş. Ona benziyor; dedim. Sonra bu adamın gözlerinde öyle bir mâna vardı ki beni üşüt tü; — Kurnaz, mürai, hile ve de- sise yapan bir adam olmalı; diye kendimce bir karar verdim. Bu sıfatı bir iç güveği si fatında ibaret olan hu adam biz içeriye girerken (o kayınbabası: nın bir davasına dair izahat mekle mşegul idi; ilk merasim İ bittikten sonra Kerim Behçet Bey ona bakarak: — Sonra? Diye izahatın arkasını istedi; ve Hoca Salih Efendiye hitab ederek: — Kanuni Cemal Beyi bekliyo- ruz, nerede ise gelir. O vakite kadar müsaade ed. ia Şevket Kemal Beyden şu işi anlayalım; dedi. Pek muntazam konuşan bir da. va vekili natukiyetile o: — Efen- 'dimiz, bunun üzerine... Diye baş ladı. Ne davayı, ne de onun iza- İviski, (sarı - kırmızı) forma giy- Bulgar takımı F heri 2-1mağlüb oldu Sofyanın Leviski takımı odün| yoktur. Bu sayıdan sonra Leviski | Fenerbahçe ile yaptığı maçı da| takımını kendi müdafan liği 2-1 kaybetti. Artık dava halleİlarında toplyan Fenerbahçeli. dilmiştir. Sofyanın kral kupası|ler, hücumlarını durmadan di galibi ve lig şampiyonu için şeh.| vam ettirdiler ve 26 ncı Ha rimizde kazanabileceği tek maç|da gene Nacinin şütile ikinci ge kalmamıştır. Çünkü bugün Le -|lü yaptılar, viski Fenerbahçe stadında (ki bu; Bu sayıdan sonra oyun alabil saha onlar için büsbütün yabancı! diğine hızlandı, o kadar ki Fe gelecektir). Fenerbahçe - Beşik-|nerbahçenin her hücumunu b taş muhleliti ile oynıyacaktır.| yük heyecanla takib eden seyi Şayed iki klüp idarecileri yapa »İciler zaman zaman âdeta deki. | cakları kuvvetli bir mubtelit ta.| kalarca soluksuz kaldılar, fakat kım için aralarında ihtilâfa düş.İbuna rağmen yeni sayı olmadı, memişlerse, Leviskinin kazana -| devre 20 Fenerbahçenin lehinde | bileceği maç her halde bu oyun) bitti. i olmıyacaktır. inci mişti. Bu manzara stadı doldu-| zarları üzerine çeken hareketlerine ranlara bu mevsim görmekten!rağmen oan bir türlü Leviskinin mabrum kaldıkları Galatasaray-| tazyikinden kurtulamıyordu. Her - Fenerbahçe maçını hatırlattı. Bulgar Mutad merasimde Fenerbah - çeliler güzel bir buketle sahaya çıktılar, iki taraf arasında yapı- lan merasimden sonra oyun baş. ladı. Yerli takımlara karşı kul) landığı taktiği aynen tatbik eden Fenerbahçeliler, ani bir hücumla Leviski kalesinde uyandırdıkları ilk kargaşalığın iknci dakikasım- da Nacinin şütile birinci gelü at İtılar. Bu kadar çabuk, hattâ be- nüz beklenmedik anda yapılan sayıdan sonra, Leviski takımın! bu maç için artık hevesi bile kalmamıştı demekte hatmı anlamadım, © söyledikçe Kerim Behçet Bey hafifçe başmı sallayarak memnun olmamış bir) mâna ile dinledi, dinledi; belki daha devam olunacaktı, birden kapı açıldı. İçeriye zayıf, hosta benizli, sarışın, seyrek O sakalir, pek iyi kıyafetli birisi girdi: hep ayağa kalkıldı, Affan kulağıma: — Kanuni Bey! Dedi; Onu bir dinlesen ba- Misafir takım dün kadrosunda İbezi yer değişildikleri yapmıştı. Fenerbahçe: Cihad . Musmmer; Murad Ömer, Ali Rıza, Aydın « K. Fikret, Naci, Müjdad, B. Fik . | m ret, Halid. iz (Arkası var) Hakem: İ, Spordan Sami Açık; .H. Z. Uşakingil | İöney, Besim