23 Haziran 1941 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

perm SON POSTA Haa tARE: — | y vi Bir plâj elbisesi sade bir G NLT BZ manto, güzel bir elbisesi, şapka, ” ğ model size bu üçünü veriyor. Plâj robu orijinal bir emprimeden yapil- miştir. Hemen. tamamile düzdür. ey ç g niz zevk inceliği onun bütün şıklı- ği olacaktır. Manto da ayni derecede dü'zduf İki yarma cebi bütün süs... Kuma- gı, lâciverd ketendir. — Geniş kenarlı tam yazlık şapka dır. Kordelâsı lâciverddir. Muhtelif lekeler nasıl çıkarılır ? Alüminyomdan yağ lekeleri: ” Benzine batirilmiş ince bir bezle ovularak çıkarılır. Bronzdaki İlekeler: Şu malüta bir pamuk parçası batırarak silinir: Yarzım kile su, 100 gram T Kristaldan lekeler nasıl çıkarılır? (Meselâ: Surahi veya vazodan) Bir patates alınız. Surahiye sığacak kadar ufak parçalara bölünüz. Bu parçaları surahiye atınız. Üstüne sirkeli so dökünüz, Kuvvetli kuv - vetli çalkalayinız. Ktistal parılda- yinca kaba kese kâğıdlarından bir parça kopariniz. İslatiınız. Adetâ hamur haline gelir. Bü tomarla su- rabinin bu sefer de diş tarafini si- lip parlatınız. Ayni şeyi vazolara da & 100 gram sabun, | pur, Tılsımlı y Yazan : Kadircan K Anadolu yaylâsında bahar baş- lamıştı; dalgalı tepeler yemyeşil olmuştu; serin bir şimal rüzgârı hafif hafif esiyordu. Çoban Kigs sırtında belinden kuşaklı beyaz gömleği, elinde u- zun sopası ve ayaklarında çarıklar olduğu halde sürüsünü otlatıyor - du. Kıvırcık siyah saçlarını papat. yalardan çelenkle sıkmıştı; ke - mikli yüzünden sıhhat fışkırıyor; elâ gözlerinden hülya ve ümid ta- şıyordu. Güneşten yanmağa baş - hyan çıplak pazıları. yuvarlak ve gengin baldırları, heybetli gövdesi onu bir kuvvet mabudu zannetti - rebilirdi. Arasıra duruyor; beyaz bulut parçaları gibi bayırlardan yavaş yavaş akan sürüsüne bakı- yor; kaval çâlıyor, ufuklara göz atıyordu. Bazan düşünüyordu: Kim bilir daha ne kadar güzel yerler var; kim bilir ne tatlı şey- ler var! Bir koyun sürüsünü k'm olsa idare eder! Krallar koyun sü- rüsü yerine insan sürülerine sa . hib imişler; kral olmak güzel şey- dir! Hele Lidya gibi zengin bir memleket olursa! TKigs, devrin kralı olan Alyatı kıskanıyordu; bir memlekette ıki kral olamıyacağı için mutlaka o - nun yerini almak lâzımdı. Halbu- ki bir gçoban ne yapabilirdi! Onu sarayın kapısına bile yaklaştır. - mazlardı. Görünmemenin de im - kânı yoktu, zira sarayın etrafında muhakkak yüzlerce, binlerce mu- hafız bulunuyordu; içeride ise bir çobanin hemen göze çarpması ka. dar tabif bir şey olamazdı. Lidyah çoban çok düşündü; krala yaklaşınak için yalnız bir ça. re bulunduğuna karar verdi: — Görünmiyen adam olmak!.. Çok bilen birinin söylediğine göre o taraflarda bir mezar ve o mezarda bir ölü varmış. Ölünün parmağındaki yüzüğü kim kendi parmağına takarsa gözden kaybo. lurmüş. Fakat mezarın yeri belli değil - di. Belki şurade, belki de tâ kar- 'G tepenin yamacında... Mezar' bulmak için bütün o civarı, eni ve boyu birçok fersah tutan yerleri kazmak, çok derin kazmak lâ - zımdı. « Kigs gene ümidsizliğe —düştü, ü aflı kararmağa başııyan ufka baktı, O- rada bulutlar yırtıl:yordu; - sonra bütün gök yüzünü tutacak şekilde yayılıyordu; serin ve hafif şimal rüzgârı sertleşti; çok geçmeden fırtına halini aidı. Çoban, sürüsü. nü biraz ilerideki kayalık yamaca, bir pınar etrafında yükselen ı - nar ağaçlarının altına döğrü hızlı hızlı götürdü. Yağmur başlamıştı; öyle yağıyordu ki gök kubbesi ko. caman su deposu imiş de delinmiş ve taşmış sanılırdı. Koyunlar bir- birlerine sokulmuşlardı. sırsıklam oluyorlardı. Kigs kendisi için daha muhafazalı bır yer arıyordu, Ar . kasında, bir kayanın oyuğunu gör. dü. Oraya sığınabilirdi ve daha çok ıslanmaktan kurtuülürdü. Yağ. mur koyunların tüylerinden süzü- lerek yere akıyor; derisine kadar sızmıyordu; lâkin onun sırtındaki elbise, vücudunu yağmurdan ko - rumak şöyle dursun büsbütün yağmuru sindirecek etlerine işle - tecekti. b Oyuğa girdi; orası dardı, fakat ufak değildi; içeriye doğru derin- leşiyordu. Oralarda ne olduğunu da merak etmeğe başlamıştı. Çok geçmeden delik birdenbire geniş - ledi ve kendisin! bir mağarada bul du. İnce ve ciliz bir ışık altımda etrafı gözden geçirdi. Bir at gördü; hareketsiz duruyordu. Muayene e- dince onun bakırdan yapılmış ol - duğunu anladı. Karnında bir insan ölüsü vardı; ölünün parmağında bir yüzük parlıyordu. Çoban Kigsin yüzü öyle ümidle zük ve sevinçle parladı ki Mmağatayı dışarıdan daha aydınlık yapacak sanıyordu; heyecandan çarpan kal bini kuvvetli ellerile bastırdı; ta. şı piril piril aşıldiyan yüzüğe da- ha yakından baktı; -yavaş yavaş, hem çekinerek, hem de hırsla onu tuttu; çıkardı; kendi parmağına geçirdi. Acaba artık görünmüyor muydu? Evet görünmüyordu. Üşte kendi bacaklarını. kendi ellerini ve kollarını, kendi gövde - sini, kendisi de göremiyordu. yü - züğü çıkarınca eskisi gibi görmeğe başladı; takınca gözden kayboldu. Lâkin ellediği zaman her tarafıni ayni halde ve şekilde buluyordu. Kigs büyük bir sevinç içinde, artık koyun sürüsüne hizmet de- ğil, insan sürülerine kumanda ede. cek bir adam kudretini kendisinde buluyordu. Mağara biraz daha ay- dınlanınca dışarıda yağmurun ke- sildiğini, gök, yüzünün açıldığını, bahar güneşinin gene bütün ihti. şâmile yükseldiğini anladı; çıktı. Zaten dönüş zamanıydı. Sürüyü önüne katarak iköyüne dönmek is- tedi; lâkin koyunlar onu görme- dikleri için yürümüyorlardı; — iki köpek de onun kokusunu alıyor - lar; lâkin göremedikleri için hay- ret ve dehşet içinde havlayıp du- ruyorlardı. sü- İçki taraltarları “Alkol insan ruhunda tekâmül yaratan bir kudrettir,, © Malatya, Galib Atmaca: «— İçkinin ortadan kaldırılma. sına bence imkân yoktur, Alkolü az almakla beraber, ister neş'eli, ister kederli nasıl olursam olavım; o mübarek suyu, kendime en ya- |-|kın bir arkadaş telâkki ederim. 5 İçkiyi kendini bilenler içmeli - Mi Muhterem meb'uslarımızdan birinin bu mevzu etrafındaki mü- nakaşlar sırasında söylediği gibi iş dönüp dolaşıp «içtimal terbiye» meseles'ne dayanız.» © Fethiye, Dereköylü Ka- dir Sinan: «— Bir genç muharririn bu mevzu etrafındaki — mütalealarına tamamen iştirak vder ve derim ki; içki yasağı, tatbik kabiliyeti olmı. yan bir nazariyeden ibarettir. Her nevi alkol, elem ve ıztırabı gide. ren, insan rTuhunda tekâmül yara. tan bir kudrettir. Bazıları vücuda yarıyan alkol. meyvalardan da temin olunabilir diyorlar. Bu iddia doğru değildir. Meyvanın tesirleri başka,, içkin'n malüm ve makbul hususiyetleri gene başkadır. İçki; günün bede- ni ve dimaği yorgunluklarını gi - derdiği halde bir şeftali bir eima ancak mideyi şişirir. Ayni zamanda içkınin — men'i ciddi bir netice vermekten çok u- zaktır. Eski yasak zamanında ne- lere, ne açıkgözlülüklera şahid ol.- madık ki; kaçakçılar haricden te min ettikleri mahiyeti bozuk ma. yilerle binlerle vatandaşın mide . sini altüst etmediler mi? Paranın hedrolduğuna mı yanarsın. yoksa Eğer bu mahzurlar ol rünün köye dönüşü ve çobansız zannedilmesi gerçekten eğlenceli olacaktı. (Arkası sayfa 7 sütun 6 da) vücudun harab Mı acır. sın,.. Velhasıl içki yasağı çıkar yol (Arkası sayfa 7 sütun 6 da) İçhi yasak edilmeli mi ? İçki taraftarları da ortaya kuvvetli deliller atıyorlar İçki aleyhtarları “İçki bütün musibet ve fenalıkların anasıdır,, © Kemaliye Geşo köyünde şoför Şakir Esmer: «— Cemiyetin idamesi, faziletin artması ve neslin çoğalması baki- mından içki sureti kat'iyede me. nolunmalıdır. Zira o, bütün musibet ve fe- nal.kların âanasıdır. a İçki içildiği zaman, - insanda mevcud. güzel hasletlmğ bir anda kötülüğe temayül ve inkılâb et- mektedir. Birçok tezahürlerine şahid oldu ğumuz bu hakikati niçin ve neden inkâr edelim?... Müskiratı menet. mek, camıaya hizmet eylen'ek de- mektir.» © Bilecik P.T T. İdaresi memurlarından Cemal Ataya- ta; «— İçki. sıhhi ve içtimaf hayat- ta her türlü fenaliklara yol açtığı içindir ki, raüsbet ahlâk ve man. tık telâkkileri huzurunda fesad ve tereddi unsuru olarak mütalea 0- lunmağa mahküimdur. Ferdin, ailenin ve dolayısile ce- miyetin bu afet yüzünden uğradı. ğı gayri kabili tahammül! vaziyet- leri burada tadad etmeğe lüzum görmüyorum, Çünkü bu, cümlece malüm ve müsellem bir keyfiyet- Üz; İçkinin bu menhuüs musibetle- rinden gençliği ve nesli âtiyi ko- rumalı ve kurtarmalıyız. Zira, vic dan ve şutr - çok haklı bir muha- fazakârlıkla,— içki — serbestisinin men'ini âmirdir. : Zamana muhtaç olan bu amiri- yet, nazariye halinden çıktığı gün, mesele halledilmiş olacaktır.> © İstanbul Tıb Fakültesi okurlarından Galib Özdinç: «— Ferdi bakımdan içki hak . (Arkası sayfa 7 sütun 5 te) tatbik edebilirsiniz. — 11 — Eski Zaptiyed2 (idam mahküm- İarı) nin bir - (gece uyandırılış) tarzı vardı. Gece yarısı üç dört gardiyan mahkümu uyandırırlar: — Giyin de biraz aşağı gel!.. derlerdi. Gidiş O gidişti... Arkası gelmiyecek bir menfaya mı?,.. Denzie mi?,.. Bu mesele herkesçe meçhuldü. | Ben de bu (uyandırılış ve götü- rüş) tarzını işitmiştim... Eski Zaptiyeye geldiğimin; yani ilk tevkifimin on ikinci gecesi; gece yarısı üç dört gardiyan be. ni uyandırdılar.. Korku ile gözle. rimi açtım: — Giyin de biraz aşağı gel... Mahmud Saim Efendi... demezler mi?... E: şu on gündenberi hep idam mahkümlarının - sergüzeştle- rini yazmakla zihnimde garib bir helecan husule gelmişti. Yoksa ben de idama mı mahküm olmuş. tum? S Gece yarısından sonra düçar olduğum şu hali bir rüya zannet - tim., ğâaı—d?ı;anm biri tekrar _etti: — Mahmud Saim Bey; giyin de biraz aşağı gel!... Tiı:;;im.g.î Ah; insan bazan hayatı bir hiç telâkki ediyor!... Fakat; böyle mühlik bir an husüle geldi mi hayatın: bir dakikası bile © kadar kıymetli oluyar ki... Aklıma ilk gelen cevab şu oldu: — Aradığımız adam ben deği - lim!... — Sen Mahmud Saim değil mi- — Hayir!... Değilim!. . — Senin istamine? , ( — Hasan Tabsin!,., & —Affedersin.. Yllılış uğandır- AYA A ÖNİĞE Ka kebğuet Hayatta en (Habis) kelimesini işitince büs. bütün çenelerim kilidlendi... İşte: Hiç şüphesiz idama ıidıyorı_ium.., şaşkın şu cevabı verdim; — Aşağıda o bahis!. ; Üçü birden başucumdan çekilip gittiler... Müihiş bir canavarın ağzından muvakkaten olsun ha . yatını kurtarmış bir adam gibi ra. hat bir nefes aldım... Zihnim dur- muştu... Belki kalbim de ışlemi .- yordu... Yalnız alnımdan soğuk ter tanelerinin döküldüğünü his- sediyordum... Sanki yorganı aça. miyacaklarmış gibi yorganın altı. na büzülmüştüm... Nefes bile #i- miıyordum,.. Beş on dakika sonra gene başu- cuma geldiler: — FEfendil... Hişti.. Yahu Mahmud Saim senmişsin,.. Nere. ye gitsek sana yolluyorlar.., Seni tarif ediyorlar... ; Ah hayat! Şimdi beş on _üık)kn daha fazla yaşıyabilmek için ON ları başucumdan tekrar savabhil - mek için çare arıyorum... Fak_at artık o çare de yoktu. Çexle!enm birbirine , çarparak yatağımdan kalktım.. Demek bu gece son ge- 'cem imi;).,,j,BAîi t!treme &ldı. 'Pan. talonu giyemiyorum... ğ kork — Ah... Decim... Keşki yalın ayak, başıkabak bir sokak hamall olsaydım da şu müellim âkibete düçar olmasaydım.., Gardiyanın bıri sordu: — Galiba vereceğin olmalı ha... Sen düşündün mü hocam? Hak sa. hibi bir gün hakkını ister? Doğdu. ğumuza inandığımız gibi öleceği- mize de inanmalıyız... Çenelerim birbirine vuruyor: — Evet... dedim... Artık ne a- lacak kaldı; ne verecek.... Her halde öteki dünyada adresimi bu.- lamıyacaklar... — Bulamıyacaklar amma; bu âkibet fena... — Paran var mı hocam?... Pa. ran varsa tatlıya bağlarsın; elin - den kurtulursun?... — Azrailin mi?,.. — Amma'da tuhaf adamsın ho- cam... Halbusi ©o senin için hiç fena bir söz söylemiyor!... — Kim söylemiyor?... — Meddah Kâzım Bey.., — Nasil maddah Kâzım Bey? — Seni niçin uyandırdık ya... Meddah Kâzım Bey şimdi dört ar- kadaşile geldiler.., Senin burada olduğunü düyumex''ille Mahmuü Saim Beyi. getirin konuşulım b*r'n.zq Sİdiye ısrar ettile-... Eh... Malâüm ya... Burada hatırları sayılan a - 'damlardır. — Beni bu vakit onun için mi uyandırdınız? — Ya ne için olacak?... Öyle ya... Aklım başıma gel - meğe başladı... İdam olunacak bir kabahatim yoktu!... Karyolanın kenarına oturdum... Gözlerimden yaş aktı,., şu beş Jakikada belki beş .senelik ömrüm gitmişti.. B Meddah Kâznâa dört arkadaşı beni görünce gülmeğe başladılar. Gardiyanlar nasıl korktuğumu on- lara söylemişler.. (Her hakde sende bezingânlık vâr. . Amma da ta - bansızmışsın;..) diye.alay ediyor. — Yahu... Seni böyle gece ya- rısı niçin uyandırdık bilir misin? Kanuni aklın erer! Bizim şu cür- mümüze bir fetva ver bakalım!... Biz; şü arkadaşlarla beraber Un- kapanında bir ev tuttuk.. Ev yan.- gın yerinde. Kapıya bir levha yap. tırdık. (Zeyrek polis komiserliği).. Bir komiser ve bir polis elbisesi de tedarik ettik. Civarımızda caddede (Mişon), (Haronaçi), »(Yasefaki) hamında üç Yahudi 'sarraf var... tuğum gece!... Arkadaşlardan birini bu sarraflara yolladık... Birer lıra bozdurduk.. Beş dakika sonra; bu arkadaşı po- lisle sarraflara yolladık, Polis Ya- hudi sarrafa sordu: — Bu adama bir lira bozdunuz mu? — Evet paşam. — Bu herif kalpazandır. Ne ka. dar para varsa torbaya koöyun, bu. yurun karakola... Komiser- bey paralarınızı muayene edecek. Res.- mi polisin bu sözünden üç Yahudi sarraf zerre kadar şüphelenmedi. Paraları torbalara koyarak kara- kola geldiler. Ben - kamiserdim. Evvelâ Yahudiler2 ben çıkıştım: — Sizde hiç sıkılmak yok mu be? — Ne yaptık paşam?... — Daha ne yapacaksınız. Kal - pazan herifile para değiştiriyorsu. nuz ...Daha bundan büyük kaba- hat olur mu?, Yahudiler korkudan bembeyaz kesildiler, B Polise sordum: — Necati Efendi... Bu herifle. rin dükkânlarında ne kadar para varsa hepsini torba ile mi? getirdin |. rafta altı bin lira kadar para var.. — Yarısı kalp olmalı.,. Yahudiler: — Aman paşam ne diyorsunuz. Biz esnafız, paralar kalp değildir. Şimdi darbhaneden gelecekler, Pa raları muayene edecekler... Bun. lar kalp çıkacsa görüşürüz, Polis efendi.. şunları nezarethaneye at. Evde bir könürlük vardı. Üç Yahudiyi kömürlüğe kapadık, lev. hayı kapıdan indırdik, elbiseleri arkamızdan çıkardık. Altı bin li « rayı pay ettik... Bıraktık kaçtık! — Ya Yahudiler? — Yirmi dört saat kömürlükte kalmışlar. Etraftan işitilmiş, Ge - lip çıkarmışlar. Verdikleri — eşkal üzerine bizi yakaladılar. Şimdi fet. vayı ver bakalım hocam,.. Bizim cezamız nedir?... Şimdi korkutmak sırası bana Üü: di — İp!... dedim. : — İp mi? Amma da yaptın ha.... Halbuki ben yarın çıkacağım.., — Nasıl çıkacaksın?, — Hem çıkacağım.. Hem de sa. hiden komisert olacağım,., — Sahte elbiseleri yangın ye - rinde sakladın galiba... Fakat bu defa maymun gözünü açmıştır. — Hayır!... deâi, (Cebinden bir kâğıd çıkardı). Şu telgrafı oku... 'Telgraf kopyasını okudum: Atebei cenabı şehriyatiye: Mühim bir ihbarım var. En a. cele şekilde sarayı melükâneye celbimle huzuru şahanelerine ka - bulümü niyaz eyliyorum. İrade ve ferman hazreti menlehülemrindir. - Eski zaptiyede Meddah Kâzım l Mıwi“r bey... Üç sar- Mahmud Saim Altındağ saş X " 4 BU aei ll asilnlüi - kındaki fikirleri kısaca atalarımı. — < LAİi Ü DĞ BĞ $ at tti ğ Ti ..M. v di BĞüi d l 6 b

Bu sayıdan diğer sayfalar: