Askeri vaziyet (Baş tarafı 1 inci sayfada) ruza girişmişlerdir. Deniz kuv. veilerine karşı yapılan bu tasrruz- ların hedefi, Berut üzerine doğru ilerliyen İngiliz kürvvetlerine İn- giliz fiksunun mücseir bir yâr &ımda bulunmasını men'e matuf. tur, İngiliz filosunun bu taarruz Yardan ne dereceye kadar müteeş- sir olup olmadığım bilemeyiz. Yransızlar bu sahada ilerlemeyi durdurduklarım söylüyorlar. Ha- kikatte buna muvaffak olup olma. diklarını ve bunun kendiler'ni İn- giliz filommun ağır yükünden kur. tarmays kifsyet edip etmiyeceği- Bi önümüzde! di anlıyacağız. Fransız sağ cenahında bu hâdi. #atır, cereyan etmekte olduğu güne Berde, âlğer taraftan Fransız cep. beşinin merkezinde, zırhlı tankla. rın da iştirak ettikleri kuvvetlerle Fransızlar kuvvetli bir mukabil taarruz yapmışlar ve Havran ova &ındaki İngiliz cephesini geri at- miya muvaffak olmuşlardır. Awtba, bu maka taarruz, Fransz kumandanlığı tarafından İngiliz cöphesine karşı tevcih edil Miş bir yarma harekeli; tecrübesi milir? Yoksa, Fransızların gay. relteri, sadec? Şamın üstüne çök- mekte olan öğir yükü tahfif etmek üzere, daha ziyade mevzii ha- rekete mi münhasırdır? Elimizde bulunan malümat, mukabil taar- Tüzün küvvet!! bir mahiyeti oldu- Bunu göstermeğe kifayet etmekle bersber Pransızların, strateji ba. kumından. daha uzak hedeflere müteveccih bir yarma teşebbüsü. ne girişmiş olduklarına hükmetti. recek unsurları mubtevi görün. diyor. Fakir, bu hususta 'bir hü- üm vermek için biraz daha malü. Mata ihtiyaç vardır, Bu malümetı, bugünlerde cereyan edecek hâd. selerle alacsğız. İnci mühim hâdise de, şimali “Afrikada teşebbüs edilmiş ölan İngiliz taarruz hareketidir, İngiliz kaynaklarına göre bu taarruz, ik hamlede, Mihver Halfâya geçidinin garbına doğru, çekiİmeye mecbur kalmaları neti- cesini vermişiir. Almanlara Ve İ- talyanlara “göre. de tâarrüz” târde- dilmiştir. Fakat, her iki tarafın i- İadeğine göte de henüz muhâreba. İer devam ediyor Bü taorruzun'ne maksadli ya- poldığını ve nasıl bir netice vere- Ceğini cereyan edecek o bâdiseler- den öğrenmeğe bırakarak “şimdi. Hik şunu kaydedelim ki şimeli AL Tikada #abialin tavossutu de birj mevsim mütarekesi veya yaz tatili yapıldığına dair olan “#mütaledlar' yanlıştır. Tabiat, herhangi bin harb sâhnesinde,. iki muhasım kuvvet için ayni derecede müessir bir unsurdur. Bu unsurun haricin de hangi taraf kendisini taham- müllü ve kuvvesli hissederse o ta- raf herhangi b'r hârekete teşebbüs edebilir, Evveler y ımız ya zılarda bu fikr: iltizam etmekle hala etmemiş bulunduğumuzu, İn. giz ordusunun mühim kuvvetler-| le teşekibüs etmiş olduğu bu taar- ruz pek güzel isbat etti, İki gündenberi bu sahnede des vain. ettiği het iki muhasım tara. fin söşreyledikleri tebliğlere an laşılan muhavebenin neticesi nc olursa olsun, şu cihet sarahaten anlaşılmaktadır ki, harb kânunu mevsim şiddeti, iklim şartı tah'at şartları karşısında kendi faaliyetini tatile Tazı olamıyor. Mücadele başladıktan #onra onu — durduraçik yegâne kuvvet, bir ta- © rafın diğer tarafa karşı ihraz ede- ceği kat'i galebeden ibarettir, Bu- nun haricinie, mücadele en şid. detk şekli ile, her zaman devam kuvvetlerinin, | SON POSTA Resimli Makale: İki taraf ryasiya bir harbe tutuşmüştur. Karşilıkdi isteklerine ba- kayorsunuz, aralarında uçurum vardir. Anlaşmalarının imkânsiz ol - duğu neticesine variyorsumuz, bunun sebebi aralarında mevcud olanı #mrijştereke noktalar! ibarettir Meraklı şeyler: Birleşik Amerikada yeni bir ticaret: Insan kaçakçılığı Meksikadan Amerika topraklarına gizli gizli taşınan yolcular Biribrçeşii mağazasındaki tez. göhin arkasında duran kısa boylu, tıknaz Meksticalıyı selâmlıyarak: — Amerikaya girmek istiyo »- rüm. Pasaportum yok ammâ, pa ram var... dedim, Adam damdan düşercesine ce- vab werdis — Bizde mavi çizgili trenkgöm- lekleri istediğiniz kadar var... Aldırmadım. konuştum; — Beni Karlos gönderdi. "Teğgihlar bupun üzerine yu muşadı, yüzünde bir takım hırış malar oldu: X — Ne Kadar parâdız var?7,.. — ENİ dolar, Uzun. bir. çekişmeden, pazarlık. tan sonra, nihayet yetmiş beş do- Isra sulh olduk, ve icab eden tal- matı kendisinden aldım. Ertesi gün E| Paso ekepresile Momwterumaya gittin. Caddelerde dolanarak, beni arzı mev'uda gü - türecek olan tay Hulurrduğu kahve; lot hiç de Meksikalıya benzemi - yor, daha zivade bir Amerikalıyı andırıyordu. Birkaç dakika beni tepemden tırnağıma kadar süzüp, maayene ett'kten sonra, gvalleri yağdırmıya başladı: aşmak isti. iliş'ğin mi var — Belki... R Daha atik 'davranıp, muks- bil hücuma geçerek Onu şe- şırlınak âzmile, ben de sormakta — Yahu Seni sörmalı.. Bak, bir Ame ı olacaksın da, Mek- sikulı Kkaçakçilârın emrinde çalı'- şyorsun.. Garib, hattâ ayıb deği mi? Viskileri bir kere daha tazele- yince, samliniyeti ilerlettik. İler — İetince pilot bütün sırlarını ve der dini döktü, ve işsiz kalmış bir A- merikan pilotu olduğunu. itiret et- ti. Ne yapabilirdim ki?? Karın aç. Yemek ister. Günde kolaylıkla 16 kişi götürebiliyorum, Bunlardan hiç olmazsa yarısından beşer yüz dolar alıyorum. Böylelikle, her se ferimizden beş bin dolar çıkıyor. — Beş bin dolar mı?... Çok pa Ta, lar, Bu zava gitmek için satıyorlar. — Peki, amma. kendinizi teh Mkeye koymuş olmuyor Musu - muz? — Çok dikkatli davranıyoruz, görleklerine İsonra, öte tarafta, iniş meydan Yarımızı gözüyen adaralarımız var dır. Meselâ herhangi bir uçuş es- nasında, bir tehlike falan sezdiler "mi bemensmeydana kırmızı bir muşamba koyuyorlar Ben de © meydana inmiyor, başka bir yer arıyorum. Cebimde on beş muhte- Jif uçuş meydanının plân: var, Te- bit bu r gizlidir, ve or. manlk veya tepeler arasındadır. Biz bunları konuşurken “diğer yölçulars da sökün ettiler. Bunlar yedisi Japon, beşi Çinli olmak ü- zere on İki kiçi idiler, Hepsi de pek'fakit ve kıhksiz idiler. Bun ların hepsi bir araya gelip de beş yüz dolar tapliyibilmeleri: #mkân- -İlsiz gibi geti bana. Hiç “birisinde eşya, valiz namına bir şey'yokiu. Yalnız bir ikisinin bir şapka veya bir paltosu vardı, Pilot kendisini tek'b “etmemiz için bir işaret verdi, On beş daki- ka sonra da tek motörlü ve olduk ça eski hir. tayyarsye: binmişt k. Ben pilotun yanına oturdum. Pi - lot son fbir defa daha arkaya göz stip mi4terilerini saydı,. birden müthiş bir küfür savurarak' — Vay canına, dedi... On üç müşteri... Uğursuzluk var bu ig de, Tayyarede oturacak yer pek az olduğuna, yolcuların ekserisi yere çömelmişierdi. Etraflarile hiç alâkadar değillermiş gibi gölünü « yorlardı. Yalnız gözlerinde hayat emareleri vardı. Bu gözlerde geç mişlerin ( inkisarları, mihnetleri, yalnızlığın ve yolculuğun ıztırab. ları olunmakla beraber, yeni gi * recekleri âlemin iştiyak olem'ası da arasıra çakıyordu, Bunlar, Mek sikalı kaçdkıçının istediği parayi ödiyebilmek için bütün V yokların satmışlar ve İst rinin ebedi işsizlik ve netice #L barile de tedrici bir ölüm şeklinde göründüğü anayurdlarından hiç tereddül etmeksizin ayrılmışlardı. Nihayet ineceğimiz meydana vardık, Meydanda kırmızı bir muşamba (o görünmediğine, o ve meydanın tâ ucunda b'r otomobil durduğuna göre işler yolunda git- mekteydi. Pilet, otomobili göstererek: — İşte sizi Los Angeles civarı. (Devamı 4 üncü sayfada) e Halledilemiyecek ihtilâf yoktur & Amerikanın meşhur cümburveisi Lincoln hir gün şöyle demiştir: En azgin iktilâlarda dahi iki tarafin üzerinde birleştiği omoklalar az da olsa mutlaka mevcuddur, mesele bunları görmekle, istemektedir. İTEDE Yakub Kadrinin görmeyi İYATI Haşim hakkında yanlış bir görüşü Edebiyatta ( Yenilik - eskilik ) davasının çok garib tezahürleri Ben bildim bileli, ilim ve ede-jdid işaretleri yapan bir şahsa kar. biyat tenkidlerimizde - bu yüzden bir münakaşa ortaya çıkarsa - hemen hiç değişmiyen acayib bir işiküyetimiz vardır: eğer dehzilden ayırmıyarak ilk hamlede uluorta bir şeyler yazmış, sağa sola iğneli, zehirli, hattâ hakareti isnadler savurimuş, vasıflar vermiş ve'üs- telik bundan bir gurur da duy « muşsak, bu yaylım ateşin haklı mukabelesi karşısında derhal şa- şınir, bocular ve ter adı 'sızlanarak şikâyete köoyulüruz: - Etesdim; bu ge “biçtemrmus 'kabele! Bizim hücumumuz “şahıs Iara değil, “fikirleredir. - Halbuki Karşımazdakiler öyle mi? Bizi ala. ya ahyorlar; kalbimizi kertıyor, kü. fürlerle ruhumuzu yaralıyorlar! Gördünüzmü ne zavallı adam bun Yar İşte bu garib zihniyete şaşma - mak elden gelmiyor. Hem ilk defa bunun aksülâmelinden müteessir taarruza göçen kendileri, hem de olup gocunan kendileri! Böyleleri için yalnız bir hak vardır: yalnız kendilerinin tezyif ve tahkiri, Mu- kabil tarafın hissesine ise, (ayni dille öevab he kelime, sadece süz küt ve tevekkül düşer, Bu İki cephe arasında (bir zihni- yet daha vardır ki bü dâ, bu mü- nakaşanın hari kalan bazı faz la ciddi, Mzumundan fazla ciddi, yani tabiri mahsusla sağır başl» kalem erbabının zihniyetidir. Böy- Teleri de şöyle düşünür, şöyle ko - 'nuşur veya yazarlar: — Efendim, bu dedisodular ma. nasızdır. Muharririn biri (gençte çocuğun. bizi). bir şeydir yazmış. 'Ona mukabele etmek, ona kıymet vermektir... Şöhret . budalalarını İkindi terimizle mi yoğuracağız? Bu zihniyete de el - 'den gelmez. Zira bunlar ö8 şöhre- tin iyisile kötüsünü, müsbeti ile menfisini tayın edemiyorlar. de. meletir. Bir hakarete cevab Ver » mekle bir adamın umum nazarın. da dâhi tapılabileceğine biç aklı , mz ermez. Böyle vaziyetlerde, .ga- İye, sadece bir tükürüğün sahibine iadesidir. Sokakta durup dururken *İsize çatıp küfreden, yuhud teh. esaevuessvuspomevononapszss sensaklasenanmeszaşeşonomameı İSTER INAN, İSTER iNANMA! İki kruvazörle dört muhribden müteşekkil bir İngiliz filesile Fransiz deniz kuvvetleri arasin - da mühim olması lâzım gelen bir çarpışma vukun geliyor. Bu ha- beri veren Beruttan çekilmiş a. jans telgrafının sonunda: — «Hiçbir hâdise olmaniış « turu cümlesini görüyoruz. Bu cümlede bir transmisyon, yahud da bir tercüme hatası bu- İunacaktır. Eğer öyle değil de telgrafi yazan muharrir bir de. mi z sonumu — müteakıb İSTER iNAN, iSTER INANMA ! şı da cevabımız aşağı yukarı bu. dur, Amma o kimse hem saldırıp, hem de kendisine saldırıldığın iddiaya kalkarsa o zaman iş de; şir. Buna da akılla cevab verile mez, İşte ikide bir tazelenen «ede- biyatta “yenilik - eskilik; davası da, ekseriya, bu aklin dişmde' ka. lan davslardan biridir. Ortada e e Fakat küfürle ai edilebilmiş, han- gi âbide dikilebilmiştir? Şinyli diyceeksiniz ki: — Hastalık'meydanda!.; Peki; ya bunun tedavisi... Ah onu bilseydim destan kadar uzun manzumelerle ilân ederdim! Ahmed Haşimin ruhundaki ıztirab Bilmem, Yakub Kadrinin «Va- tan» da Ahmed Haşimden (bahse - den uzun makalesini okudunuz mu? Kıymetli muharrir, ber yazısı gibi bu yazısını da üslübunun zile insana bir hamlede okutuyor, fskat bu trajedinin son perdesi kapanır göbi son cümleyi okuduk. tan sonra izde bir yanıklık, bir acılıktır hissediyoruz. Sanki gizli bir yerimizden yaralanmış, Sakatlanımış gibiyizdir. Buna se - beb de, Yakubun, Ahmed Haşim hakkmda verdiği hükmün dehşeti ve daha doğrusu haksızlığıdır. ,. Olruğu kâdar iç âleminin ürperişlerini “duyandır,” o Halde pasl olur da bü Yekub Ahined Haşimi bize bü kadar maddi bir portre ile tanitabilir? O ki önün en eski ve en yakm dostudür, gü- mü gelip bize böyle bir Haşim mi tamıtacalktı? Yakub Kadriye göre, Ahmed Haşimin hayatta en büyük büsra. m, asla erişemediği yüksek bir payelere omuz silkmesidir. ve infirad, san'stkârn en büy sandetidir. Gururu, haşmeti ora - dadır. İşte Ahmed Haşim, bu en büyük mazhariyetini anlıyama - dan ıstırab içinde ölmüştür! Vâkıâ Haşmin ıztırab içinde öl. düğü kadar bütün ömrünce ıztı - rab içinde yaşadığını, onu, eserleri ve şahsı ile tanıyanlardan hemen hiç kimse inkâr edemez. Ancak bu ıztırab, ne bir hil'at, ne bir post Tatirasıdır. Davanın Yakub Kad. riyi tasdik edemiyeceğim ciheti de budur. Zira Haş'min azabı, tam bir ruh trajedisinin içinde tahlil edilebilir, Bilhassa «Başım» şiirinde madde- Sözün Kısası Hıyarın itibarı İade olunuyor ! E. Ekrem Talas T alih, insanların — olduğu gibi, meyvalarin, sebzelerin üze - rinde de rol oynuyor, Bir gün, bir in uluorta sa hak ret, hattâ hakaret de değil, yaptiği i teşbih balkabağının, hı. kadrini o düşürmeğe nasıl yetiyorsa, yarı buçuk alim bir doktorun ufacık bir işatelile de meselâ O bayırtarpa çiğ yemişlerin en ön safına geçiveriyor. Halbuki o kadar hakir gördüğü, müz, en la insanla bir tuttu - ğumuz balkabağinın her sofrada yeri vardır. -Hele körpe hiyara bu mevsimde doyum olmaz. Bahusus bizim mutfak ve kiler an'anelerimiz bu mazlim meyvayı iştiha çekici türlü türlü kiyatetlerr | sokmuştur. Kâh yoğurtla birleştirerek cacık Şekline koymuş, kâh limon suyile terbiye ederek turşu halinde sofra- larımıza arzeylemiştir. kadın kismin'n güzellik ve tarave. time de büyük hizmeti olabilirmiş. Eskiden, hifztssihhada ve daha doğ- rusu terapötikte hıyar kabukların serinletici hassasımdan baş ağrıları” isti iliğini bilirdim. ir in bu, heyarin önemli yardımda bulunabileceğini yeni öğrendim. Meğer onun usâresinden yapılan bir pomata ile yüz oğulduğu tokdirde yumuşar, sivilceler kaybolur, «ld bir gül yaprağı tazeliği iktisab eder- miş, Sonra, güzellik bakımından domatesin de (faydaları varmış. yüz yıkandıktan sonra, bir pamukla üzerine domales suyu sürülecek oluşsa ciki gerilir, kri - şıklardan, baruşuklardan eser kal. mazmış. Gördünüz mü? Seneler senesi budalalar, salaklar, onailer ve ham ervalilarla kıyas ede ede iki pa - ralik haysiyetini komadığımız 'bi « çare, talihsiz i varmış da biz bilmiyormuşuz. Fakat uzun zaman, talihsizliği - nin kurbanı olarak mağder ve mak bur kalan hıyar artık şimdi, kem; de en pârlâk sürette intikamını al mağa hazırlanıyor demektir. Zi ârı umumiye karşisinda on müdafansini avakatlırın o şüphesiz en kuvvetli ve en kudretlisi olan kadın deruhde edecektir. Bu suretle yakin (bir istikbalde hıyarin iadei itibar ettiğini görece, diz. Darim balkabağının başina! &; Ekseni TG ala şiirlerinde bir cehennem alevile tutuşarak hissediyoruz, Öyle iken onun datırabını dünya. ve mevki hırsına bağlamak, Yunus Emreyi bir türbe yerine, bir saray ihtira- sile yaşamış addetmek kadar ha- kikatten uzak bir'tasavvurdur. O. nun çilesi kendi ruhundaki wzletti, Faket bu uzlette ne sessiz, fakat ne korkung bir âlem yaşıyordu. . | Haşimin sönen ve gölgelenen dün- yası gibi ruhunun dünyasında da gök yeşil, yer sarı, dallar mercan- in O yeşilde fazlasile bir türbe to- Bu, o sarıda ölüm rol can dallarda : (Alirede de Mus » set'nin bir alâimisemnda 'asile gördüğü İecaatle) kalbinin damla damla kanlarını bulmuyor mu » yuz? Yamız kendi tuhunun sonsuz faciası içinde Yaralı Hüşim, evet. fakat mevki ve ikbal hırsile yarâh Haşim, hayır... , Aziz Yakub Kadrinin bu Haşim tahlilini bünun içindir ki hazin bir fantezi büluyurum. Ömer Seyfettinin mezarı Bu &ea İstanbul Basın Kurumu kongresinde bahis mevzuu oldu, Ömer Seyfettinin Kadıköyündeki mezarmın toprağı Asri mezarlığa sovkdellmek istenmiş, mezarı ye- niden inşa edilecekmiş, vesaire... Fakat neticede bir şey yapıldığı yok! Bu münakaşa, «Başını wermiyen Şi hikâye. Demek şimdi kendi. ancak orada görülebilir. | si nin sefaletini ne dehşet cümlele-|077 rile haykırdı, yaralı bir aslan gi - bil Haşimi hayata bedbaht «eden bu kanaatidir. Kendisini dalma 'yalnız hisseden, ebedi sürelte sev. mek ve sevilmek istiyen bu nagörü | ii ruahuh çığlıklarını“ daha “birçok şaştık! Haldi Fahri Ozansoy