“mi Tebliğler İngiltere Üzerinde İM şa da bir vere bak yerlere bombalar atıl- İnsanca bir miktar za ae, Hiçbir tarafta geniş ha- ıtır. Alman tebliği ©. 20 (A.A) — Alman or- aşkumandanlığının tebli- | Alsan denizaltısı İnshz Kafilelerins dahil bulunan, |; i Sİ bin ton hazmind Petrol gem İn ik Earebe tavyaresi düşürmüş Pace muharebe tayvarele- Mek tetenin cenub ve cenu- e»! Sahillerineki liman tesi- Nierim etmislerdir. İh? Afrikedn karşılıklı keşif İL olmuştur. alyan or-| bolmuşa benziyen bu iki 8 mın $49İsoğuk odayı kiraladığım a Tobruk cephe- şmanın ufak tefek hare-| bir müellif fikri Balak Buraktık ve bir miktar|larsa bunu bilmezle İşi Hava O tesekküllerimiz.| kardinal del Gi Matrouh ile Tobruku bom-) yatacaksınız, müsyü, yük yangım-)üstüne bakın: alçmın altında, | in eder kardı. Düş Beki akın vap: tagi Afrika hş” siddetli mukabil taarru- MW, 1#tlcesind? düşman 17 ve iyeyista verleşmeğe muvaffak Mevzilerden cıkarılmı yin zaylatı ağırdır. Bizim iz da fazları. - a Lİ Milli Şefin — : . otoğrafileri Mkara, 20 (A.A) — Bitlis, Elâ. Sari amış, Küllük, Alaçam, Mes'udi İskenderun, Salikli, Nizip Urla, Zara, » Kaş, Ceyhan, Sandıklı, ten. aldığımız telgra imahur ve MİL Şef İsmet üşzin imzalarile heiiye etmiş Ne fotografların bu vilâvet merkezlerindeki oPorti *zlerinde ye Halkevlerinde p.Mle seref mevkilerine ko- ulunu bildirmektedir. cü —I— yanaşan, sadrazam Mehmed Paşanın üç çit- #vuz kayığı olmuştu. Her kü” po kişi çekiyordu; kürekle- ğında, iki sıra halinde al |i tuvana yiğit dizilmişti: Başlar * mavi püsküllü kırmızı Ce İcsleri, sırtlarında beyaz di- *, kolları sıvanmış bol gemici tahları ve ayni kumaştan kısa <i donları vardı. Baldır, ba - x ayakları çıplaktı, bellerin - İF örnek kırmızı vün kuşak dı. Altısı da, der bıyıklı, kı- derili gençlerdi. Öbür Riarda bulunan kürekçiler de, Yiğitin eşi kaş göz, a Mun farkları müstesna, hep- Bıki ayni madenden ayni ka - “ökülmüş pehlivanlardı “med Paşa genç ve güze. bir di. Uzun boylu, esmer tenli, |92 yiğitti. Var ile yok arası, kısa kesilmiş gür bir sakal, 1 dudak kenarlarından bu s3- karışmış ineş kara kara-bi - yüzünü, olduğundan bitez İt esmer gösteriyordu. Fakat Reniş, elmacık kemikleri çikık, İ iri bir çift kara göz ve bir burun ile süslenmiş olan bu yüz, o kadar temizdi ki, sında ilk duyulan şeyler. sev- emniyet idi. Nitekim Nevge- İbrahim Paşa Mehmed ağayı Örüşünde damad edirmeğe t vermişti. in büyük bestekârı Ebube- uşun riyasetindeki saz ta - da kefhüdn vaşanın kılavuz ında idi: Bir kemence. ir, bir def, bir nev ve bir dan mürekkebdi. Fakat, duma İbir üstadın elinde, yahud ku-| dr. Kemençevi bizzat E- Kir çavuş çalıyordu. Tenbür,İ med Pasa ile İzzet Ali Paş li Al: Paşanın Sakızlı mahbub- | teklerini Yazan: Roland Dorgeles O vakitler, kışı geçirerlerin git- mediği eski şehirde oturuyordum. Vaktile bir prens malikânesi clan evim zamanla bir amele kışlası ol- sını, bir ırmağın gibi karanlık ve kaynaşan : ı her iki yanın- ulü yordu. Yanakları saftön renginde bir çocuk sürüsü taşlar; birbirin - ayrılmış büvük omer yaygaralar koparıyor ve üst de taş kabartması çehreler sırıtan ufak balkonlara. cıyak cıyak ba - sarmısak kokan ev kadın- kurusun diye tahta bezlerini koyuyorlardı. Sahanlik komşum, kızile yalnız başına yaşıyan sessiz İyi bir adam- | dr. Kızcağız on beş vaşında vardı. Sadece, e Sesile Kursaal'm rağbet bulmuş havalarını murıj dandığını işitmekle onun ev iç de gidip gelislerin! takib edehil yordum. Baba, kendisinin gazino da memur olduğunu söylüyordu. İçindeki birkaç mabilyı kays iş ve zaman beni tebrik etmişti «Burada oturmağa ge ek: adam Siz bizzat “nin odasında Söminenin lâhlarının boyalı resi yapi olsn duvar hâlâ farkedilyior. Hem Madam dö Montpensier de burada uyumuştur. Bunlar hatıralardır, mĞSyö...» Ve, neş'esiz bir sesle ilâve edi- yordu: l «Halbuki adamlar bununla «ğ- leniyorlar; buraya kumar oyna - mağa geliyorlar... sanki aşk, en güzel oyun değilmiş gibi... aşk, mösyö, aşk...» Nezaketen kendisine sormuş” tum: «Gazinoda ne işle meşgulsü - nüz” Müphem apımıştı. bir fest ö her işe yle böyle... diği Musset lamıştı... O zamandanberi, bazan ona, ka len bahsetmeğe baş- yordum ve o. bana, karanlık #rat- toria tanıtmıştı i, orada, bir meh- ağlı ağır sarmlar SON POSTA ikram ettiği tatlı ve altın rengin-| de bir Siraküze şarab: içiliyord l Akşamları, çok yazı i vakit, deseriya yalnız ba kıyor ve baheelerden de iniyordum. Hâsılı o gec Al tıktan serin bir hava delivordu Bazan gözlerim kapalı eğiliyor ve taraçanın 3sağ muşak kayaları nizi dinlediğimi sanıyordum. De- $| mir atmış olan kayıklarda kandil- ler gözcü ediyorlardı ve sanki dızları beşiğinde salhyan k başku bir gök sibi idi. Üşüyen büyük bahceler ıssızdı.| Mi kafile -/ uzaklaşmıştı: Otomobil gecevi öy- le süratle yarıp gidiyordu ki, dün- vayı terkediyor denebilir hayet, büyük sükün Uzun müddet, çak'Ilı kumsalın her tarafında sessiz adımlar işit - miştim. Şimdi hiç bir ses voktı deniz, gece, süküt... Kuru bir pat- layış birdenbire bu hafif sükünu bozmuştu: otomobil löstiği pi nası mı, yoksa silâh sesi mi? Fa at hiç bir sev kımıldamamıştı. Gece, büvük bir cam gib: nârin ve şeffaftı. Karanlıkta. taş kor - kuluk, güzel beyaz kolunu, tene - lerini hefif bir rüzcâr kımıldatan Gece gezinen adam Çeviren: Halid Fahri Ozansoy Başaçık, bu serinliği *atmak icin, yüzümü denize çevirip bir bahçe kanapesine oturdum. Uzaktan, meçhul Kmanlara büyülü ışık hs - wlesini taşıyarak sihirli bir gemi iyordu ve ben arzum ile onu takib ediyordum. Uzun bir zamandanberi hülya. ya dalmısken, birdenbire, bir ayak sesile başımı çev.râim. Bir yanın- da bir çanta ve omuzunda bir mer- diven taşıyan bir adam, gömlekli bir amele vaklas'vordu. Bir elek- trik lâmbasının bevaz alanmı ge- cerken onu tanıdım: okomşumdu Gecenin ortasında onun bahçe- lerde bulunuşu bana ret verdi. ir afiş yapıştırıcının bu usul hi- lâfında takım taklavetile buraya ne yapmağa geliyordu. Süphele - nerek, karanlık noktamı terketme- den, onu gözetledim... Bir merdivenin birkaç basama- ğım inmeden önce arkasına döndü ve boynunu uzatıp çekingen bir görle karanlıkları araştırd:. Sonra kendisini yalnız sanarak, asIZ siluetini suluboya bir resim gibi vazıh çizgilerle meydana , çıkanp tekrar yola koyuldu. Merak ederek ayağa O kelktim. Ve, tecessüsle, gittikçe beni saran muhakemesiz endişeyi tahrik ede- rek, ayaklarımın sesini boğmak için çimenler üstü iye yü- rüye onun peşine düştüm. rıyormuş gibi Birçok defalar cicek tarhlarına ilerledi ve onun fidanları ayrarak (Arkası sayfa 8 sütun 1 de) l Tıbbi Bahisler; Çocuklardaki asabi hallerden uykusuzluk (“Son Posta,, nın doktoru yazıyor ) Çocuklarda görülen asabi haller- den birisi de uyku meselesidir. Uyku büyüklere nazaran çocuk. larda daha elzem fiziyolojik bir va- zifedir. Çocuklar uzun ve devamlı zayiat ve sarfiyatı tamir ve termim eden bir uykuya muhtacdırlar, Pek küçükler günde on iki ilâ on beş saat kadar uyurlar. Yedi sekiz ya; larından sonra ergeslik çağına ka dar vasati olarak günde on saatlik bir uykuya ihtiyaç vardir. İşte asa- bi çocuklarda bu müddet ya gay - rikâfi veyahud da intizamsizdir. Malümdur ki normal uybu bizi (deliksiz) (tâbir ettiğimiz şekildi Asabi çocuklarda birçok sebebler uykunun intizamını bozarlar ve müddetini kisaltırlar. Bunlar yatağa yatar yatmaz uyuyamazlar ve bu esnada birçok O hayalât işgal eder, nihayet uykuya dalar . lar. Bu defa rüyalar hem de yoru- cu rüyalar çocuğu tazib eder, Böy- lece bütün gece rahatsiz olan ve geç uyuyan çocuk bittabi sabahları çok geç uyanır. Çocuklara gece yat jmazdan evvel verilen akşam yemek İerile midenin fazla yüklenmesi, ha- zımdaki müşkülür gece uykuları ü- zerine fena tesir eder. Bundan ma- zihinlerini! ada bağı çocukların o burunlarını arkasında büyüyen (vejetaayonlar) yani fazla etler dolavisile geceleri çok güçlükle teneffüs ederler o ve böylece akciğerlere kâfi derece ha. va giremiyerek bütün gece mua? - zeb olmalarına sebebiyet verir, Diğer cihetten gündüzün çocu - Bun «nir makinesi muhtelif sebebler tahtı tesirinde olarak çok gergin ve mahmul bir hale gelir. Veyahud çocuk mekteb derslerinden ve va - zifelerinden fevkalâde yorulur, Ta | katin fevkinde olan bu zihni ve be- eni yorgunlukları bir iki saatlik bir istirahat ve sükün devresi takib etmeden hemen yatağı yatınca çok İ sıkıntılı ve müz'iç bir uyku meyda. İn gelir. Hemü bazan hassns ço - İ cuklar mekteb hayatı ve arkadasla- rinin her türlü bareketlerile zh . nen o kadar meşbu bir hale gelir ki uyur uyumaz rüyalarında kitabla - tn, musllimlerin ve derslerin âde- ta teşahhus etmiş haysllerini göre - rek gecenin ve uykunun güzel sü - künetini kaybederler. Diğer bazi çocuklarda da gece, korkulu, heye- canlı hareketlerle geçer. Bunların çaresinden yanın bahsedeceğiz. İZ O. 4 GÖNÜLİSLERİLİ Bir hesab meselesi Ankarada oturan bir genç kiz derd yanmiş, mektubu tamam 4 sayfa tutuyor. Bereket versin yazisi güzel, okunaklı, bitirinceye okadar fazla sikinti çekmedim. Kendisi u- zun anlatmış, fakat ben çok kısa bir bülâsasını yapabilirim, diyor ki: — Seviştik, tam 6 ay çok mes'ud bir nişanlı hayatı yaşadık, derken birdenbire buluşmalarımızı seyre - lendi, nihayet öğrendim ki bir baş- kasile nişanlanmıştır. Evlenmek ü- zeredir. Tetkik ettim, benden güzel ölen belki hazmedecektim, fal çirkindir, buna mukabil (zenginliği vardır, ailesinin kuvveti ovardır, şimdi ben ne yapmalıyım, ne yapa- bilirim ? Bu bedbaht okuyucuma: — Hiç, diye cevab vereceğim. Hiç bir şey yapmamelisin, esasen hiç bir şey yapamazsın. Sonra biz. İ zat senin menfaatin hiç bir şey yap- İmamayı emreder, zira anlaşilıyor ki, sabık nişanlının hayatta güttüğü tek hedef menfanttir. Böyle bir erkek seninle evli de olsa gene karşısına fazla cazib bir menfaat çıktığı tak. 23 Lâle devrinden sahneler (77.1 ZE ZI) YAZAN : REŞAD EKREM Sadrazam esircibaşı konağında öyle ki, bu güzide sazendenin adi unutulmuş, sadece Tanburi keli - mesi lâkabı olmuştu. Defi, Eyüblü Mehmed Bey çalıyordu. Mehmed Bey deflerini kendisi yapardı. Üç oğluna da, bir ocak halinde, bu san'atı öğretmişti. Mehmed Bey deflerinin tanesi bir cariye, yahud köle pahasına aranılır, bulunmaz- dı. Babadan evlâda, b ” asır devam edecek, iğ defleri!» şöhretini Yenikspı omevlevihanesi neyzen başısı Maşuk Dede efendinin idi. Kudüm da Galata: İsmail Dede - nir idi, Kayığın başında duran bostanci yiğiti, rıhtıma, bir buçuk, iki ku- İaç açıktan dağ keçisi gibi sıçra- mış, kayık yanaşır vanaşmaz ev - velâ Mehmed Paşayı. sonra ket - hüda paşanın kayıf bulunan defterdar İzzet Ali yid Veybiyi, Ebubekir çavuş Sazendeleri, &llerinden tutarak rh İtıma aldı. Tam o sırada Muhsin Çelebi de arkasında yirmi otuz kadar mesa- leci oğlanla #elmis evvelâ Meh - anın €- öpmüş, sonra Seyid Vej an köçek Vasilin kucağında! bi ile Ebubekir cavus ve arkadaş- asil tanburu dile getirirdi, larını selâmlamıştı: nü — Vallahi sevincimden ben ö— rm sultanım... Sahibi devlet efendimiz bu hakir kölesin ihya etmişti... Vallah ve billâh bu esir- cibaşı yala sahibi devlet efendi - mizindir... Kime dilerse ihsan e - der... — Bre Muhsin Celeb; bu yalı senin baba malırid Otur sağ- Ukla ve sahibi devl efendimize duadan kalma... — Benim sultanım efendim... Sahibi devlet efendimizin ayağı uğruna, vallah, yarınki gün on kö- le azad ederim... — Bebim canım esircibaşı Mi sin Çelebim... Benim sehbaz yi - gitim... B devlet efendi - miz senin sadakatin: biir... Bre yiğit tiz durma. sahibi fendimiz buraya sine ve topuk sey- rine gelmişti Bre Muhsin Çe- lebi Fıstıklı solada sofra kuruk sun... — Sahibi devlet efendimiz bu) fas'nde. ni Kef ile ezer, öldü-!ları yukarı Benim Mehmed Paşa efen-İsırma püsküllü ko: Fıstıklı sofa, efendimizin) mıstı hazır durur.) İbrahim Paşanın 'briktari'k, © hakir bendes Tür, dim: ayağına hasret çeker, “rinde yüzen küçük bir kasır de - | £Ü devlet e -! vezirlik tuğları İ dekileri çıkardıktan sonra açılmış, rüuma, her bir küreğini üç geh- baz bostancı yiğ'tinin çektiği sad- razamın beş çiftesi yanaşıyordu. buna kayıktan ziyade, deniz üze mek daha doğru olurdu, Kereste- si, Lübnanın sedir ormanlarından getirilmiş, sonra, her bir pat kuyumcu dikkatile çalışan vs' rın elinden çıkmıştı. Kayığın etrafına, çepçevre bir şerid halin. civerd üzerine gi. tın yaldızla, Seyid Vehbinin bir kösidesi yazılmıştı. Sair; Boğaz'çi ile Haliç sularında salınacak olar bu dilber tekneyi, İrem bağının tavuslarına benzetiyordu. Baş tarafında iki altın direk vardı, Birineisinin üzerine (alt cerceveli billür bir fener oturtul - muştu. İkinci direkte, sadrâzamın j yordu Ar ka tarafta. sadra; maivet nin oturacağı kısmın üzerine dört tasma #l atlastan bir uu mehtab sa - m ve arka kısım döğrü toplanıme ve rdonlarla bağlan taracasında, ia- Kavığın arka Kethüda paşanın kayığı ios -'nigirlik ve sakilik vazifesi şören dirde gene senden ayrilacaktı. Bu- günkü vaziyette aynlmşı olması se- bin İehindedir. Hiç değilse hayat sahnesine dul bir kadın olarak de- Bil, bir genç kız wfatile çıkacaksın. Yalnız bu defa dikkat et: Nişanlı. hk hayatı tehlikelidir, nişan mec- buri olarak yapıldığı takdirde müm kün olduğu kadar kısa bir müddete inhisar etmelidir. Zira bir genç kız çok güzel, çok cazib, çok zeki ola. bilir, fakat onun hakiki «kerametir srkek için tamamen meçhul bir â- lem oluşundadır. Nişanlılık uzarsa bu meçhul âlemi örten tiyatro per. desi yavaş yavaş kalkmıya başlar, © zaman da meçhul âlemlerin insu- na tabii olarak verdikleri merak za. il olur. * Edremidde bay «B. O.» ya: — Bana anlattığınız o meselede İ gördüğüm mahzur muhitinizin çok dar olmasından ibarettir, Hâdisenin yapacağı tesirleri bilâhare karşı ko- yamamanızdan korkarım. TEYZE içoğlanları oturmuşlardı. Paşanın başında sade, hafif bir kâtib sarığı vardı. Yeşil atlastın bir kaftan giymiş, beline gayet kıymetli bir Kişmir şalı sarmıştı. Ayaklarında hafif, kırmızı güderiden ü; i lemeli pabuçlar vardı. Mücev - her olarak da, parmağında bi teş yüzük vardı, pırlanta, fındık büyüklüğünde Belinde de Sul- Ahmed eği il | tan pare zümrüd kıy vardı. Yaşı altmışı geçmis bulu - nan sadrazamın. yanında, oğlu Mehmed Paşa, karşısında hanen- de Leylâ kadın oturuyordu. Meb- med Paşa, yirmi, yirmi bir yaşls- ui katılmamış bir Ana isı idi: Renkleri canlı, orta boylu, fakat iri , eli ayağı, erkek işi. büyüktü; Anadolu yayiasının Ür- ün ağızile konuşurdu. Babasının nüfuzile süratle terakki eğerek ü- İçilmcü Ahmede damsd olmuş ve , | gerdeğe girdiği gece, vezirlik rüt- besile de tatltif edilmişti. Üçüncü Ahmedin ihtiyar, şiş - man vezirlâzamının. şaraba karsı büyük bir #4fı vardı. Pek az, hem İ varı yarıya su katarak içerdi kat, en az ön, on yıllık Kibrr: yahud Ankon şara içer Şahsi dostu Fransa elçisi de, Nev- sehirli için Fransadan sureti mah- susada her vw! bir küçük fıc: ya - Tm RSx Fransez şarabı getir- tirdi İbrahim Paşanın, daha ücün. cü, döndüncü canakta gözleri kıza- rır. diline hafif bir pelteklik ge - i. O zaman bin Ahazs o cüzel dehkârına, sevdi ve kıymetli haneet sair Nedimin bir msram okurdu? Nim sun peymancy, sö, ta- mam ettin beni? Kayık rıhtima vanaşır yanaş - maz, Mehmed Paşa ayağa kalka- (Arkas sayfa 7 sütun 4 te)