| Zeroan, nci kattaki misafir yasinin pancurları arasından $i- Dar Rİ ne çarptı «Misafir > diye mırıldandım. aş sıklam olmuştum. Yağmur #eçen bir bahar gününün ak- Merunda ender tesadüf edilir bir bulamamış, köşke kadar ya- Relmek mecburiyetinde kal Ristm. Eğer, muhakkak gelece- il BE biz de tren kaçırdıktan sonra, İsenin bu ilerlemiş santinde, in- Mftiz bir yağmurun kamçısını yi- buralara kadar uzanmağı alamazdım. geç vakit tele- Wi, etmiş: «Beni bu akşam yalnız # , kendimi 5 um; ihtiyar ve yalnız ini hayata bağlıyan bütün msna rağmen, ya - hâlâ ıztırabını çekmek- . İelerim geç bitti. İstasvona vakit trenin arkasındaki fener, alay eder gibi göz- kırpa kırpa uzaklaştı. Diğer beklerken, yağmur, istasyo- galvaniz çatisında tempo tut- başlamıştı. Telefon edip, ö- lemeği düşündüm. Gene dü- ki, bu akşam ihtiyar dos- bana Fatiyacı vardır. ün kapısını çaldığım anda, ıı kenarlarından sızan su- kları bozuk bir evin da- boşanır gibi üstüme akı- m 7 ETLE # E yi if ir enin elektriği yanmadan ıldı. Bitişik oda kapısının duvara vuran ışığın hüz- ihtiyar dostumun solgun Miresini gördüm. Ti 4 ş, Parmaklarını dudaklarına gö i — Sus! İ ye Hayrola! | *Yavaş.» işareti yaptı. ; — Misafir mi vat? i — Gi Hi — Kim İf Kulağıma eğildi: i >> 'Tanımazsın! |) — Uyuyor mu? — Uyanıklar. li >— Demek bir kişi değil! İİ Bir genç kızla, bir delikanlı. id O — Akrabanmı?... İİ) — Yabancı! i çok heyecanlıydı. Büs- | Mitiy, amaa. Le el yordamile, ayaklarımızın İtina basarak, merdiveni bulduk. Avucları ateş parçası balindevdi. Odasına çıktığımız zaman du- aklarının #itrediğini de farket- in, Kendisini yazı masasının yâ- Ndaki koltuğa bıraktı. Robdö- Mirbrini sıkı sıkı kavusturdu. Ma- Ühin üzerindeki iaponesk abajur serpilen hafif ısık yüzünde gölgeler cizivordu. — Nen var, dedim, Pek tuhaf- AN bu aksam! — Geldiğine teşekkür ederim. >—Bir şev değil. Fakat sen. İİ Sözümü kesti: İl , — Geldiğine iyi ettin, Fena bir Rin geçirdim. Kırıklığım var. So- kağa Çkamıyorum, İhtivarlık işte. >— Neye bövle heyecanlısın? A- iıdakiler kim? >— Bir genç kızla, bir genç 8- imi — Söylemiştin. Niçin geldiler a. Akraban mı, tanıdık 7m? >— Hayır! — Peki, bu iki yabancı seni ni- NİN bu kadar heyecanlandırıyor? — Sokakta yağmura tutuldular. İçeri çağırdım, Bahçe duvarının İtinda birbirlerine sarılmış. bek- — Demek iki âşık! — Zannederim! a, — Sen de bunları alıp misat Miyorsun! — Ne çıkar? Ne demek istediğimi anlamışlı. Yüzünü bürüştürdü: — de bitün insanlar gibi, iie anasız. terkin AAMİR Mt verme kuzum! Bir insanı böyle etmeğe sevkeden âmillere yüfuz stmeğe çalış hic olmazı. Bir yağmurlu gece.. Yazan: Nusret Safa Coşkun Bahçe kapısını #ip içeri girdi. Cemiyet içindeki teşevvüşlerin, a- narşilerin, anlaşmamalıkların ye Küne sebebi bu değil midir? Birden #esinin tanunu ve mev- zuu değiştiriverdi: — İki gündür, bihassa bugün, epey fenalık geçirdim Kalbim çok fena.. bana ikanet ediyor. Yal. nızlık bir taraftan, bunalıyorum. okuyamıyorum, yazamıyorum. Ro- manım da yarım kaldı. — İyilesince yazarsın. — Hic zannetmiyorum bunu. — İstirahat et, bir şeyin kal maz. Çok merdiven inip çıkma, hizmetçi baksın aşağıdakilere.. — İzinli bugün! — Devam et, aşağıdakileri ni- çin çağırdın! — Anlatacağım, sana telefon etim. Yalan da olsa, 'bir iki teselli kılıklı söze ihtiyacım var. Seni bekliyordum. Yağmur bosanınca ümidi kestim. Yağmur büsbütün ruhumdaki gereve kasvet verdi. Boğulacaktım. Kendimi balkona attım. Islandıkca o açılıvordum. Kollarımı parmaklıklara dayadım. Suların yüzümde dereler meyda. na getirmesine rağmen gecevi, yağmuru seyrediyordum. 38 yıl evvele dönmüştüm. Tam 36 yıl ev- vel, böyle bir akşam. Onunla be- Taber, yağmura Lutulmuşuk, Nere. de?.. Avni yerde, bu köskün duvs- Tı önünde, aşağıdakileri bulduğum noktada. Sana anlatmağa lüzum yok. Bu aşkın ne büyük olduğu- nu, ruhumda ne derin ucurumler açtığını biliyorsun! İşte, onunla, duvarın dibine, sar kların al- tına sığınmıztık, Bi ize sarıl. mış. yağmurun dinmesini bekli- yörduk. Zaman zaman dudakları- mız birbirini ateşlivor, nefesleri. mizle birbirimizin yüzünü kurutu yorduk, MB yıl evvel bir aksam... E: Benim bu gece, parmaklığma dayandığım balkonun kapısı açıl dı, dısarı tasan yakin hemen ken- dimize geldik. Balkondan haşin hoyrat bir Fhtiyar erkek gesi bâ- #ırıyordu: — Utanmaniz vok mu sizin? Bu. radan baska ver bulamadınız mı? Defolun bakayım! Elele tutuştuk, yağmurun, adım altırmıyacak bir halde olmasına rağmen oradan çekildik, Sen ki, hayatımı en son vapra- ğına kadar bilen bir adamsın! Be. mi hayattan evvel bu askın bük- tüğünü, saçlarımı yıllardan evvel bu aşkın ağarttığını, beni bedbin. herkesten kacan vahsi bir insan) haline bu aşkın getirâiğini bili- vorsun! “ Tam gltımısındayım. Hâlâ tamadım, dünya İste. İnsan yaprak gibi. Havat nereye savu- rursa oraya gideceksin! İnsanda suur var, zekâ va», diyorlar. Tabi- atin şuuruna, zekâsında galebe ede biliyor, mukadderat dediğimiz se- vin rotasını çevirebiliyor muyuz? Havır!... Hüsranla neticelenen, o kadını başkasının eden maceranın ne şartlar altında nihâyet! rdıği de malüm. Onu hayatımdan kavbet- miştim, Sonra dünyadan da kay- bettim. Biliyorsun, kendimde yürü mek kudretini bulduğum zaman- lar, onun mezarıma kadar gidiyor, taşının üzerine çok sevdiği çiçek- lerden küçük bir demet brrakıyo- YUM, İşte dostum, bu hatıralarla baş- başa idim. Köşkün önünden şaskın koşan iki gölge hazarı dlkketimi | une bir| » İcelbetti. Elele tutuşmuşlardı. Tıp- | kapadım. 38 yıl evvel., Bu delikan- k: bizim gibi. Aynı vere, bahçe duvarının dibine, sarmaşığın altı- na geldiler, tıpkı bizim yaptığımız gibi. Delikanlı kıza siper olmağa| çalışıyordu. Ben de öyle yapmış-| tım. Birbirlerine sarıldıler, Biz de ayni şeyi yapmıştık. Gözlerimi | lı ben, bu genç kız oydu. Benim askım yağmur altında kalmıştı, Bedbaht olmustum. Çocukça bir fikir belki, Onlar da ıslanırlarsa bize dönecekler sandım. — Çocuklar! Diye seslendim. Silkindiler, kaçmak istediler, — Yağmur şiddetleniyor, çok ıslanıyorsunuz. Hafifleninceye ka. dar içeri girmez misiniz? Sesimdeki yumusaklık iered- düdlerini çabuk izale etti. İndim, kapıyı açtım. Ürkek, ürkek yaklaştılar. Utan- masınlar diye elektriği de yakma- mıştım. — Teşekkür ederiz, üstad! dedi. Demek, delikanlı beni tanıyor- — Yabancı yerde değiliz, ben elektriğin nereden vakılacağını bi- liyorum. Siz zahmet etmeyin! — Nereden biliyorsun çocuğum, hiç burava geldin mi idi? — Evet beyefendi; bu köşk bü- yük bebamındı. Babamdan siz al- dınız. Çocukluğum bu köşkte geç- £i benim. — Siz Hüsamettin beyin torunu musunuz? — Evet! Anlıyor musun dostum, evime aldığım, yağmur altında kalan aş- kın taraflarından biri, bizi 36 yıl evvel balkona çıkıp, sığındığımız yerden kovan adımın torunu idi. İhtiyar dostum dizlerine tutu- narak doğruldu: — Haydi bana yardım et, Su ısındı, çocuklara birer çay vere- lim. * Sabahleyin erken uyandım. Sa- lona çıktığım vakit, ihtiyar dos- tum karşımdaydı. Gözlerinin içi gülüyordu: — Gitmişler- Dedi ve bana bir kâğıd uzattı. — Bana yazmışlar! Kâğıdda sunlar yazılıydı: «Muhterem beyefendi, Bu iyiliğinizi o unutmuyacağız.! Sevimli odanızda. basbaşa, nefis cavınızı içerek, istikbalimize aid kararlar verdik. Evleneceğiz. Dü- Rünümüze seref vermek lütfunu bizden esirgemezsiniz değil mi? Bu recenin hatırası olarak, va- zodaki fulyalardan birkaç tane al dık. Bağışlavınız. Muhterem elle- rinizden öperiz.> İbtiyar dostumun yüzüne bak- tım, kararmıstı, Yüzünü kaplıyan siyah bulutların arkasından yağ- mur boşandı, ağlıyordu. * Bugün ihtiyar dostumun cena- zesini kaldırdık. Sevdiği kadınm hemen vapı başına gömdük, Kab- rin etrafını saran fakirlere vara dağıtırken, vakışıklı bir delikanlı ile gene bir kadının müteessir bir halde, vaklastıklarnı © gördüm. Genç kadın, elindeki #ulva deme- tini mezarın taze toprakları üzeri- ne bıraktı. Bunlar herhalde yağmur altın- da kalan seveililer olâcaktı. Nusret Safa Coşkun Şu Jaya giriniz, elektriği de|,, Mikrohun tarihteki rolü (Baştarafı 2 nci sayfada) Jen ilk haçhlar seferi hastalıklar Gerek askerler, ve gerek şehir.| yüzünden mahvolmuştu. ler halkı arasında müthiş dene- cek derecede vefiyatı mucib olan) malik olmayan ve Bu bastalıklar hiçbir teşkilâta pislik içinde bu eveba» salgını tam üç sene sür-| yüzen bu insanlar arasında müt müştü, Bu üç sene «sükünet: ve <faaliyi geçirmiştir. nde hastalık |hiş kelimesinin ifade edemiyeceği *» devreleri kadar tahribat vukua getirmişti. ci haçidar seferi Antakya 19 Mayıs gençlik bayramı için büyük bir program hazırlandı Dün öğleden sonra Vilâyette Va- li muavini Ahmed Kınığın reisli - İğinde, Maarif Müdürü Tevfik Kut, Gene Tüsidid; bu «veba salgı-| civarında vebadan tarumar Ol-|Beyoğlu kaymakamı ve beden ter- nından sonra» ortalığı bir ahli düşkünlüğü istilâ ettiğini bildi yor. Bunu «sari hastalığın bir neticesi; söylüyor: «İnsanlar acak arzularının tat- mini Me uğraşıyorlardı. Hastalığı başlangıcında müracaat eyledikle- Tİ Tanrı dualarını /s'af evlemedi-İdare eden Sa inden onlar da artık ona veya on. lara inanmıyorlardı... âfetinin tekrar ortaya çı Eım temin eden olmadığı lar kalan günlerini neşe, zevk, ask icinde geçirmeği bir prensip) seferlerinin edinmislerdi. Bu veba salgını hakikaten o za. | atfeder. man hâdisatın seyrini tamamile değiştirmişti. Atina zayıflamız ve binnetice sukut etmistir. Tarihin seyrini değiştiren mikrop Eski zamanlarda bir sari hasta-| bk salgını daha kaydedilmektedir. Buma «Siraküz» vebası adı ve- Kablelmilâd 396 senesinde Sira- küz şehrini muhasara altıma almış olan «Kartaca» ordusunu perişan etmşitir. Vebü Kartaca ordusunda o de recede büyük zayiat husule getir. Mmişti ki bu ordu bozgun haline g'r- di ve gayesi olun Sicilyayı zapte- demedi. Veba Kartacat'ları mahvetme- miş olsaydı, Akdeniz hiçbir zaman bir «Roma gölü olmıyacaktı. Son. radan büyük inkişaflar göstermiş olan Roma medeniyeti yerine Kar. taca meden'yeti kurulacaktı, Burada da «mikrob» tarihin sey- rini değiştirmişti! Romada Anluvan vebası Şimdi Roma imparatorlufuna geçelim: Malâm olduğu üzere Ro- ma imparatorluğu çok kavi, çok parlak, çok mülcemmei bir surette teessüs etmişti. Onun sukutu sebeblerini, mü. im bir nisbette kısmen olsun, ge- ne hastalıklarda aramalıyız... Roma imparatorluğunun beşm- dan mühim salgınlar geçmiştir: İkinci asırda «Peste Antonine», «Antuan vebası» diye anlan bir veba salgını zuhur etmiştir. 547 senesinde «Jüstinien veba- $i> diye anılan bir veba salgonı husule gelmiştir. Bunlardsa sonra muhtelif tarih ve zamanlardn birçok sari klar birbirini takib etmişlerdir. Bunlardan bazıları bakikâten korkunç akıbetler tevlid ediyordu. Bu sari hastalıklar bir ara ortadan kalkıyor, fakat az sonra gene şid- detle hüküm sürmeğe başlıyordu. Bu sari Fastahklar devreleri a- rasında kıtlıklar, dahil #htilâller, harici harbler çıkıyordu “ Bunlardan sonra ortalıkları se- falet kaplıyor ve sefalet yerini hastalıklara terkedivordu. Bu suretle Româ imparatorluğu günden güne zayıfıyordu. Tüsi- didin dediği ibi, harblerden son- ra ahlâk kaidelerinin gevşemesi yüzünden ortalık fenalıklara bü - rünüyordu. Unutmamak icab eder ki 6 ta-| Yol rihlerde devletin olsun, halkın ol- sun, hıfzıssıhha malümu değildi. Selösi. şehrinin Romalılar ta - rafından 165 senesinde zaptım müteaksb ortaya çıkmış olan <An- tuan vebasu tam yirmi iki sene sürmüştür, Bu müthiş bir afet olmuşlur. Bü tün dünyaya yayılmıştır. Roma orduları eri yerlere bu ve- bayı âdet »ımışlardır. O vakit bu veba salgınını Tanrı intikamı sananlar olmustu. Vefiyat o dereceyi bulmuştu ki sehirler, kasabular, köyler tama- mile boşalmıştı. Tarlalar vözüstü kalmış, kıtlık hüküm sürmeğe başlamıştı. İste bu suretle bu sarf hastalık- lar salgını muhakkak ki Roma im- paratorluğunun İnkırazını, suku- tunu tacil eylemişti! Ortaçağda hastalıklar Ortaçağda dahi birçok sari has- talıklar zuhuz etmiştir. Bu sari hastalıklar dolavısile insanların okuvvei manev'yeleri bozulmuştu. İnsanlarda âdeta «in- sanlık» hissi kalmamıştı. 1000 ge- nesinde vukubulan dshşet hâdise. lerinin sebeblerini vahud sebeble- rinden bir kısmını bu hastalıklar- da aramak doğru olur. Haç'ılar zamanında Haçlılar zamanına gecelim, «Piyer Lermit: ve «Götve san Zavuar» tarallarından idare edi- tabii| telefata, ikinci haçlılar addederek şunlarıliştirak eden kıtaatın da onda do- muştu. Birinci haçlılar seferi 600.000 seferine kuzuna malotmuştu! Bütün diğer sefefler de bu su- mİretle akametle neticelenmişti, Son haçlılar seferinde, seferi İ- ordu sıhhi durumu: biyesi öğretmenlerinden müteşek - ikil bir komisyon toplanarak 19 Ma. İyıs Gençlik ve Spor bayramında İyapılacak (tören programını tesbit etmiştir. Hazirlanım programa göre: Bu yıl 19 Mayıs Genelik ve Spor bay- ramında yapılacak (merasime, res- mi ve hususi İiselerle Muallim mek- tebleri, kız enstitüleri ve ortaokul - lar talebesinden 4540 genç iştirak edecektir. Taksimdeki tören şöyle olacak- * İtir: Saat 9,50 de başta Vali ve İs- tanbul Komutanı olduğu halde Ü- A İniversite Rektörü, Cümhuriyet Halk İPartisi Vilâyet idare heyeti reisi, 24 milyonu mahveden ( İmsarif ve beden terbiyesi müdür. kara veba On dürdüncü &sırda bir «kara vebüs kaplamıştı, Bu! müthiş ve muazzam veba Salgını, Çinliler dahil olmadığı halde tam 24.000.000 insanın telef olmasını müçcib olmuştu! İngiliz ve Fransız orduları bo «kara veba» ya kurban gitmişler- Yüz sene muharebelerinde Yüz sene muharebesinde, mub- telif devirlerde harb sahalarında veba, tifüs ve kız"! hastalıkları sal- Kını husule gelmişti. İndilizler, kazandıkları zaferle- ri hastalıklar yüzünden kaybet- mişlerdi. Burada dahi o«mikrob: galib mevkide idi! Frenginin müthiş tahribatı Frengiye gelelim: Amerika kıt'âsının keşfi ve fet- hi Avrupaya pek pahabya malol- muştur! Ortalığı frengi kaplamış, fren - Rİ salgını her tarafa vayılmıştı. Kral sekizinci Şarln kıtası «Napolis den avdet ederken fren- giden kırılmıştı. Bundan maada, bu askerler frengi illetini memle- ketlerine sokmuşlardı. Zamanın en küdretli hüküm- Garlarından Fransız kralı birinci Fransua da frengilt ia! İspanya hükümdarı «Şarikem dahi bu hastalığa tutulmuştu! Bu hükümdarın arasıra göster- miş olduğu gazab tezahürlerini frengiye atfedenler bulunmuştur! Amerikanın keşfi neticesinde! sari hastalıklar yalmz Avrupaya geçmekle kalmamıştır! Avrupadan Amerikaya dahi Av Kapani sari hastalıklar geçmiş- tir! Zamanın bir muharriri şu sö?- leri söylemişti: «Amerikanın keşfi her iki dün- ya alasında bir musibet mübade- lesini muclb olmustur! 16 ıncı asırda hastalıklar On altıncı asırda, Alman, Fran- sız ve İspanyol orduları veba, ti- füs, dizanteriden adeta mahvol- muşlardı. On yedinci asra, Almanya bü- yük bir inkisaf içinde idi. «Otuz sene muharebesi» diye amlan harb zuhur etmisti. Bu muharebe facia- lara, kıtlıklara, sari! hastalıklara » Bu yüzden Tiliy'nin ve Güstav Adoltun muzaffer ordu- lan tifüsten, skorbuttan o mahvul- muslardır. Koca Alman mivaratorluğu bu vüzden inkıraza uğramıştı. Bu in- kırazdan da kolay kolay başını kal dıramamıştı! 18 inci asırda Fransada dizanteri On sekizinci asırda Brunswick Fransayı istilâ eylemişti. Mütte fikler; Valmyda kahramanane bir surette harbeden 1792 gönüllüleri tarafından mağlüb edilmişlerdi. Bu mağlübiyetin en büvük sebebi olarak dizanteri gösterilmektedir. Dizanteri ordularda müthiş tabri. bat vukua getirmişti, Bü hastalığ tukulmamış olanlar harb sahala- rından firar etmişlerdir. Napolyonun Mısır seferinde Napolyonun Mısır seferi. Napolyonun orduları veba ve tifüyten kırılıp gidiyordu. Zaylat o derecede yüksek idi ki Napolyon ordusunu terkederek Fransaya âv- det etmişti. Austerlitz muharebesinden son- ra ortaya tifüs cıkmıştı. İspanya muharebesinde büküm süren hastalık «sarı humma: ol- muştur. On dokuzuncu asrın bidayetin- de Londrada kolera zuhur ele - miti, 1832 senesinde kolera Pariste zuhur etti, Kolera Poriste 1837 se- leri, Hava Kurumu reisi, Parti ve Halkevleri reisleri Taksimde topla- dünyayı!nan talebe ve sporcuları selâmlıya- caklardır. İstiklâl marşı söylenecek, direğe bayrak çekilecektir. Bayrak çekme merasimini mü - teakıb Vali ve Belediye Reisi Dr. Lünfi Kardar, versteden bir gençle, orta tedrisat okulları adina Kız Muallim mektebi talebesinden Necibe Uğuray birer söylev vere. ceklerdir. Bundan sonra mektebler geçki resmine iştirak edeceklerdir. Sporcu talebe, geçid resmini yap tıktan sonra merasim saham göste- rilecek . yerden © terkedecekler ve (Dağ başını duman almiş) marşini İsöyliyerek ana caddeyi takiben 40- yunduklam okula gideceklerdir. Müteakiben spor müsabakalarile alâkadar talebe Fenerbahçe stad - yomuna (o gideceklerdir. Staddaki merasimi müteak'b mutüklar söyle. necek, bir geçid resmi yapılacak - tir. Geçid resmini müsabakalar ta- kib edecektir. Askerlik işleri: Şubeye davet edilenler Yerli Eminönü Askerlik Uv. Aiğm. İst, 314 Hasan Rıza oğlu Abdülhamid o Mazhar (16831). Lv. Astğm. İst, 316 Esad oğlu Osman Nazır (16424). Lv. Tim. Hasan oğlu Ahmed İhsan Çakar 313 İst, (16113). Yed. P. Töm. Nuri oğlu Mazhar Çelebi (47910) nin kayıdları tet- kik edilmek üzere nüfus hüviyet cüz danlarile birlikte en kısa bir zaman da şubemize müracaatları, aksi tak- dirde 1076 sayılı kanunun cezat hü kümlerine tâbi tetulacakları ilân ©- Junur, ADYO Cumartesi 10/5/1941 8: Saat ayarı, 8.03: Ajansa ha- berleri, 8.1: afif varçalar (PL), 9: Yemek listesi, 13.30: Saat aya- ri, 1383: Türkçe plâklar, 1380: Ajans haberleri, 1405: Türkçe plâklar, o1420: Riyaseticümhur bandosu, 1530: Hafif melodiler (PL), 18: Saat ayarı, 1803 Radyo caz orkestrası, 18.40; Halk türkü Teri, 19: Konuşma, 19.15: Saz eser leri, 19.30: Saat ayarı, ve ajans ha berleri, 19.45: Konuşma, 19.50: Tek ve beraber şarkılar, 2015: Radyo gazetesi, 20.45: Fasıl heye- ti, 21.15: Konusma, 21.30: Radyo salon orkestrası, 22.30: Saat aya- rı, ajans haberleri, borsa, 2250: Dans müziği (P1.) İstanbul borsası 100 İsviç, Pi 30.— 100 Dratımi 100 Peçela 0.05 1289 310175 nesine kadar hüküm sürmüşlür. Bu seneler içinde kolera Avrupa- da bir milyon insanın vefatını mu- cib olmuştu. 1914 Harbi Umumisi sırasında mühim sarı hastalıklar zuhur et- Fakat bana mukabil 1918 sene- sinde «grip» Avrupada pek büyük tahribat husule getirmiştir! O. Tuğrul 3