Ham er a ye e | Hergün gör yezdiriyorum; görüyo- rum ki İri Avrspa ile Asya a- sasındtaki çoğrafi vaziyeti ve onunla hemahenk vw izm ile, bilhnsun Şu sırada, dünyanın en iyi yaşamıya namzed olan memleketlerinden bi- sidir. Yiyecek için harice muhtaç de- ildir. Kendisine lâzım olan birçok iptidai madde memlekette mebzu - İen vardır. İptidal maddelerin bir kısmı vardır ki Türkiye bunlardan pek çoğunu barice ihraç edebilir ve hariç dediğimiz #lem de bıma şid - detle muhtaçtır. Şu halde, Türkiye- nin, Avrupada en sabit fiatlı, her ih- tiyacın en kolay tatmin edebilir bir memleket olması icab eder. Türki- yenin altını yok, fakat pamuk, ya - Pağı, tftük, zeylinyağı, susam, pa muk çekirdeği, ketentohumu, fosul- ye, nohud, bakla gibi, krom, bakır vesaire gibi bugün için, altından da- ha kıymetli şeyleri var, Avrupanın yanıbaşında bunlara dahib olan bir memleketin şu büyük dünya buh - ram içinde, iktraden en sakin bir! liman ve en sakin bir köşe olması iktiza eder. Birkaç denizle doğrudan doğruya mürlasebeti olan bu mem- lekette, hayat, her taraftan ucuz ok malıdır. İhtiyaçlar, her taraftan ko- İay tedarik edilmelidir. Halbuki, vaziyet öyle değildir. Bizde her şey, komşularımıza ve bilhassa bu gibi tabiat imtiyazlarına malik bulunmıyan O memleketlere! nisbetle daha pahulanmıştır. Acaba neden böyle oluyor? Bu smale ce - vab vermek için, gene etrafıma ba- kıyorum ve bu memleketin iktsadi hayatını tanıyabildiğim nisbette göz den geçirdikten sonra aşağıdaki ne- tcelere varıyorum; Evvelâ, ne müstahsil şuurla çah - iyor, ne de müstehlik şuurla yaşı - yor. Bi derecede, ünkü halıbkta âmil olan ei ile müstehlik kütlelerinin müştezek| şuursuzluklarıdır. Müstahsil, elinde- ki mahsulü piyasaya parça parça, ihtiyaç kendisini çok sıkıştırdıkça yor, Denilebilir ki, müstahsil menlaatini bu yolda gördüğü böyle hareket ediyor. Hayır, ha - ! İnsan ferd halinde ekseriya haris cemiyet halinde ise daima kanan”, kârdır, ferd halinde dünyanın servetine malik olsak az buluruz, cemiyet 5 Aradaki fark. & Dünyaya hâkim olan büyük filetleri diğerlerinden ayıran başlira huswiyet ferd obalinden çıkıp osmıyet hasne grmiş olmelerına haline girince axı bulduğumuz zaman kendimizi zengin sanırı. Fakat bu rağmen ferdin hırsını, iştahın ve atılganlığını bütün şiddetle mu. ala âleminde Amerikanın bakır sarfiyatı istihsal miktarını geçti Yeni Dünya Harbi, harb sanayi- inde kullanılan birçok iptidat mad- deler üzerindeki talebi birkaç misli artırdı. Bakır madeni, harb sanayii- nin en ön safta gelen iptidsi mad- delerinden biridir. ” i re . ha! Memleketimizde kahve buhranı Bir taraftan kendi silâhlarını ar-| baş gösterdi. Bir aralık tiryakiler te- taran, diğer taraftan da bütün kuv-! lâşa bile düştüler. En meşhar kuru vetile İngiltereye yardım eden A-| kahvecilerin dükkünlermda bile, tâ- merika, en fazla bakıra ihtiyaç gös-| bir eniz ise, kahve suyunu çeker gi- teren memleketlerden biridir. Av-| bi oldu. rapada harb başladığındanberi, A- Bizim için kahve havayici zaru- merikamın bakir riyedendir. Başka milletler kahve içmeseler de yokluğunu bizim ka- dar duymazlar, Bizim pişirme tar- zımızdan mı nedir? Kahvenin çar- çabuk tiryakisi oluruz. e Yurdumu. zun her köşesinde binlerle adam 2 nci Künun ayından Temmuz ayı-| vardır ki sabah sabah bir filcan na kadar olan zaman zarfında bakır| kahvesini içmedikçe iş tutamaz. Bu sarfiyatı $e 63 arttığı halde bakır is-| böyle olunca, piyasadan kahvenin tihanlâtı ancak “© 27 gisbetinde art- ayağımı çekeceği duyular duyulmaz len bakır, istihsal edilen bakır mik- larını aşmaşlır. Meselâ Amerikada 1939 yılının müşter. Amerikanm 1939 yılının ilk | halkımızın neden telâş ettiği kendi-/ hehemehal kiyikimı külde p dokuz ayı zarfındaki bakır satışı liğinden anlaşılır. 406 bin tonu bulmuştur ki, bu mik-| , Hani ya, kahve de güzel çeydir, tar 1938 yılının ilk dokuz ayı zar. | doğrumu! Üzen ve voracu bir isten fındaki bakır satışma nisbetle iki| “ona, önünüze koyulan, köpüklü, mislidir. Bu rakam, Amerikanın ba- | dumanı üstünde, eskilerin tâbirince İkır satışmda bir rekor teşkil etmek.! mümessek bir kahvenin lezzeti, zev- tedir. Amerika, geçen Dünya Har- ki hangi seyde vardır, acaba? bi de dahil olduğu halde, 9 ay için! O Tevekkeli dememişler! MÜSAHABE Kahveye dair Yazan: Ercümend Ekrem Talu ederek zengin kolleksiyonlar vücu- de getirirlerdi. Her keyif ehlinin dolabında fağ- fur, Viyana, Sevr, Saksonya, bul mamulâtından nefis | filcanlar bulunur, ve bilhassa Ramazanlarda meydana çıkardı. Böyle şeyler sa- tin almağa gücü yetmiyen orta halli tiryakiler ize Hicaz mamulâlından olmadığı halde Mekke filcanı tesmi- ye edilen yayvan, kulpsuz, soluk mavi ve gayri muntazam çiçeklerle bezenmiş filcanlar kullanırlardı. Bugün ne © merakbler kaldı, ne de o filcanlar. Hele zarf kullanan- lar galiba hic yok, Zevkimiz, za- manla tebdili istikamet ve hatt& — söylemesi ayıb ve acıdır amma - tebdili tabiiyet te ett mesini isterlerdi. Beyoğlunda o Türkiyenin ilk ve Bazı ekâbirin konaklarından Ye-İ yegüne dekorasyon mağazasını 2- tişne «kahvecibaşı» ları büyük bü-| çan ve çek ince bir milli zevk sa- yük paralar vererek tutanlar olur-İhibi olen dostum Salâhattin Refik, du. Mülga âyan meclisinin bir kah-| bizdeki eski kahve merakına taallik vecibaşınını hatırlarım: Mitat Paşa-| den en nefis eşyayı bir araya top ya hizmet etmişti. İşte bu adamca- a ay Pele dem Azim an-| ğin pişirdiği kahvede ne gibi bir memiş olaydı birkaç yıl sonra, ata- Sözün k Bizim pavyon E. Ekrem Talu İ sanbulen ik Belediye Reisi fatını kı ğa lâyık olan Lütfi Kırdardan Allah razı o Ekserisinin âkıbeti meşkök bul bizim fikir amelesi için âhir vakit lerini tasasız ve ayni zamands kımlı geçirecek bir yurd kurm düşünmüş. Amma bu, Darülâceze - namı # ğer Düşkünlerevi - nin bir köşm de, hususi bir pavyon tarzında cakmış... Ne çıkar? Bazı arkadaşlara, bu tasa izzeti nefsi cerihadar edecek, b yeti kıracak gibi geldiğini anl9 rüm. Hattâ biri var ki: «Darülöe€ âcizler yurdu demek olduğuna oraya bizden önce, acizlerini veçhile izhar ve isbat eden ye memurlarını sevketmek makul olur..» diyor. Fikirlerinin ve kaleminin önü8Ü her zaman hürmet duyduğum © kadaş böyle demesin. Kendisi bıâli muhitinde henüz yeni (0. bu muhitte cereyan etmiş dramların hepsinden agâh deği İ Yahud ki güzel bir nükte yapın için, o dramlardan vâkıf bulund kadarını dahi kale almağa lü görmemiştir. Geçimini münhasıran kafasın sermaye ile kalemine o bağlıyan zim muharrirlerin ve alehtlak gö san'at müntesiblerinin, kuslar nerede ve nasıl öldüklerini çoğ" bilmeyiz. Günün birinde Babıâli yasasmdan kaybolan bir mesleki belki üç gün arar, sorar, sonr İ nunla alâkadar bile olmayız. Ba tü bir an'anemizdir, fakat böyl: Meslekimizin gerçekten | pa olduğunu kabul edelim. Devede ii lak kabilinden olan müstesnala! pek cüz'i kazancımız çalışabildil miz müddete münhasırdır. Yi duk, hastalındık mı? Biti! Ne gortamız, ne alâkadar bir yal teşekkülümüz vardır. o Kaldı İ düşmezsek, sürünmeğe dahi bulamadığımızdandır. İ Adını, fikir ve san'at ölesi İ namına daima şükranla yâdeti İborçhı | bulunduğumuz Pro İ Mazhar Uzman, nihayet başın lecağini bile bile kendilerine el mak insanlığında bulunmasa İkanuna şüphesiz aykırı fakat v İ na tamamile uygun bir jestle kef lerini akıl hastanesinin — hari barındırmasaydı romancı Saffet gihi kaldırımlar üzerinde can cek, hem sair, hem de neyzen İ fik sürüm sürüm sürünecek, saf jkâr Afife, sefalet yüzünden İ katen çıldıracaktı. j Hepimiz biliriz ki âkıbetleri $ elim olan fikir ve san'at | ferd isimlerini saydığım şu üç gab de bu kadar çok bakır hiçbir ze) Ep keyfin keyfini bil hangi, sır, bir «püf tarafın vardı. aklım bir man satmarmaştır. seydir. tazeler), | törlü eremedi, Fakat o kahvevi de Amerikan başhca bakır ahcıla- ** ben kaşka hiç bir yerde içmedim, ri Fransa ile Japonya idi Meselâ Gene kibar konaklarında, misafi- lanmızın o güzel âdetlerinden, me raklarndan yurdumuzda hiçbir iz kalmıyasaktı, ten ibaret değildir. Karnı tok, cebi dolu, ikbal zi parlak, kafaları devlet k «Taze elden taze pişmiş, taze İ Fransa 1939 yılında Amerikadan Müstahsil böyle de müstehlik 130.4 milyon funt (bir Amerikan Başka türlü mü? O da ayni seyi ya-| funtu 454 gramdır) bakır satın sl ! pıyor: «Ne olur ne olmaz» düşün - | dığı halde 1938 yılında ancak 64,2 cesile, müstehlik olarak da herkes milyon funt bakır satın almıştı. | | evinde ihtiyaç maddesi biriktirmek-| o Amerikanın 1938 yılındaki ba- Te meşguldür. Un, şeker, kahve, gaz, | kır stoku 362 milyon funt olduğu! giyecek hülüsa, kim eye muhtaç ise | halde 1939 yılında bu miktar 197 bunu toplayıp bir tarafta biriktir -) milyon funta kadar düşmüştü; yani! mekle meyguldür. Hattâ, bazı on —| aşağı yukarı 96 46 nizbetinde bir a- nayi iptidai maddesinde bile bu hal) zalış kaydetmişti. Bu keyfiyet her göze çarpıyor. Harbden evvel bil -' seyden önce Amerikanın isühsalden İsız yüz ton kostik soda sarfeden fazla bakır istihlâk edişile izah edil bir müesseseye şimdi 300 ton ve -| mektedir. riniz, «ihtiyacım yok!» o demiyor.) (1939 yılının lk yarısında Ame- Hattâ, yüzde yüz pahalı fiat verip! rikanın bakır madenleri istihsal kud. depo ediyor. İ retlerinin nmemk © 40-50 si ile çalı- Bütün bunlar, hepimizin gözü ö-| syorlardı. Çünkü bundan fazla ça- nünde böylece cereyan edip du -| lısmalarına esasen ihtiyaç tw yoktu. rurken, işin hem gülünç, hem de! Harbe takaddiim eden aylarda bu acıklı olan bir tarafı ver ki o da şw-| faaliyet, istihsal kudretlerinin “| dur: Gerek müstahsil, gerek müs-| 50.60 ına kadar yükselmiş; tehlik. Mutavassıt olan zümreyi «ih-| başladıktan sonra ise, istihsal kd. tikârlan — itham ediyorlar. Hayır, | setlerinin 90 70-85 ine kadar çık- kahve tazeler! Gerçekten tiryaki olan veyi pişiren elin tazeliği, ihtiyarlığı mevzuubaha bile değildir. Tiryaki onda baska şartlar arar. Bir defa, ölüm Allahın emri.. boynunu uçur- salar, © içine bir dirhem şeker kat-| tırmaz; mutlaka sade içer. Sonra filcan zinhar kulplu olmiyacak. Kulpsuz, büyük ve yayvan bir &Gk|.. can içerisinde içilen kahvenin cana can kattığı erbabının malümudur. Kahve ti ilerinin ekserisi uy» ni zamanda tütünün de tiryakisidir. ler. Sağ ellerine yasemin ağızlığın srunda takılı sarma sigarayı, s0) ellerine de okkalı filcanı ahp bir ne- fen ondan, bir yudum da berikin- den içerek keyif çatarlar. Bu usule rinvet etmiyen oluran onu doğru yo- İs irca cin su sözüm ona arabca ve- dizesi hatırlatmak âdetleridir: «Elkahvetü bilâ duhâü> <Kennevme bil& yorğan!» kar! ihtikân yapan, mutavasaıt zümre ise, maaşlardır. Sırası geldi mi: Felklor diye çır- re kahve iki kişinin vedaatile çıkar. im SR a dı. Biri omuzunda sitil denilen, iş Ti ere lemeli bir örtü, elinde de bir zincirin| “larm basacağı dava | değildir. ucunda sarkan bir ibrik taşır, öteki | ver'arm Daşaracaşı GSYA O Gegmcir de tetmi ile zarf - filcanları hömil| Cihana şöhret salan «Türk kahve- a si» nin zengin bir edebiyatı olduğu- İlle birden; miamlire yaklaşırlar, | 9 ie ooutmamasız gerekti. Evet, kahveyi fbrikten Filenna bosaltırlar, | Opti” vi e” e m v vihi vardır ki folklor bakımından A kezr | la ihmal edilmiyecek geylerdir. ibi o Mm İl aya salk DE 2 id komik bir hatıra ile bitireceğim... O tarihte, İstanbulda Fransa se- firi bulunan Mösyö Borpardın ka- İnna madam Bompard Balkan har- İ binde yaralılarımıza çok hizmet et- miş, daha da başka hayır işlerinde dari şefkat nişe- “ duran filcanla ahır. rinin içine koyar, cerdi. Frenk müaseret âdübinm menet- wiği bn hölpürdetme, yani icerken ses çıkarma ayıb savılmaz. belkide hattâ makbul görülürdü. vMutaye. batı Türkiye» sahibi Galib Paşanın beyti meshurdur: «Dutup ke'sin kendrindan. zerâ- fet birle hölrürdet; «Disünler: gayfe icmekte, bu emmi amma mâhir. haf, Misafire kahve ikramı bizim mi Kadıncağız beşinci Mehmedin huzuruna kabul edilip bizzat teşek- kür etmek arzusunda bulundu. Hün- âr da bü arzuyu iv'af ederek, ken- disine bir gün tayin edildi. âdetlerimiz arasında öyle Oönemi tünemesine müsnid birkaç arkağıfn bedel yarına endise ile bakanla! zın sayısı epeycedir. İşte, Dr. Lütfi Kırdar, akıl nesinin kapıları da üzerlerine nmca, bunları düşünmüştür. Belediye Reisimize bir daha ranlarımı arzederim. Adı ister Darülâceze, ister künlerevi olsun: Herhalde ti neden veyahud ki viraneden İl İçimizde yüksek kapıların Y bulamıyanlar, yahud ki arama! fetine katlanmiıyanlar var ki bizim pavyona memnuniyetle cek, temiz ömürlerini orada tamamlamayı minnetle kabul İ ceklerdir. | e, Ee Ma y Dünkü ihracat faaliyetiğfa İ Dünkü ihracatımızın yekün bin lirayı bulmaktadır. Muhtelif leketlere gönderilen ihracat öna onu yaptıran bizzat müstahsil Amerikada bakır istihslâtı sürat.! o Simdi öyle meraklıları pek keldı ve müstehliktir. Eğer wihtikâru bir'le artmaktadır. Meselâ Amerikanın | mı, bilmem? Eskiden, kahvenin a-! bir Yer tutmuştur ki ona yan ku! cürüm ise ve mutavassıt bunu ya-İen büyük hisseli şirketlerinden biri) sab üzerinde ve bilhassa kalbin si-| bir mahiyet bile atfeti lir. «Bir pıyorsa - ki birçok ahvalde ben bu olan «Felpa Doc», 1942 yılında ba-| wirleri üzerindeki fena tesirlerini ta-| filcan kahvenin kırk vii hatırı var- fikirde değilim - şuna emin olunuz kır isfihsslâtıni üç misline çıkurtmak | dil maksadile, içine kakule, kişniş! diri» deriz, Ve bu kırk yıllık hatm O vakitki protokol o mucibince, |mız arasında en mühimmi İhuzura çıkacak kadınların mutlaka |na gönderilen tiftiktir. Diğer iri kollar ve gerdanı kapak, uzun €- jen mallar arasında İsveçe deri, İ tekli, beyaz elbise giymeleri icab e-|viçreye fındık içi, Romanyayf neden meselâ ekmeğe, suva izafe) diyordu. Bu, sefire cenablarına bir|Bulgarislans balk ve Filistine katanlar, çiçek suyu odamlatanlar ki onu bu cürmü işlemeğe sevke -| için mumzam olarak 41 milyon do- den, teşvik eden ve bu yolda dai -| ma irarda bulunan da bizleriz: Müstabsiller ve müstehlikler| Yani, sadece yaursuzluk! * Bu işlere bir de devlet tarafın - dan bakalım: Onun başındaki gaile vardı. Sonra gene bazıları vardı ki kah- ve pişirmeyi âdeta bir âyin merte- besine çıkarmıslardı.-Bunlar kahve İar sermaye yatırmış Diğer bir Amerikan nakonda Kopper Kompanis, son zamanlara kadar munttal bir halde bulunan bakır madenlerini faaliyete | nin zevki ee cikarmak için ev eecirdiği gibi, son ali ay zarfında) lerinde hı , ehil, erbab kahveci Şihde kenslerine aid bulunan hakır| bulunduru! (Devamı 4 üncü sayfadı) o kır ilsikl, ederler, kahvenin büyüktür. Memleketin, böyle mü -| ” him bir zamanda, hem iktisadi, hem | de siyasi, yani swkeri müdafaasını temin de mükellef olan devler, ib - tiyatlı olmıya mecburdur. Biz fer » den ihtiyatlı olmıya çalışmakla ne kadar hata edersek o da, devlet o- İarak, hepimiz namına ihtiyatlı ol mamakla o kad işlemis aher. Biz iksiyatlılıkta balerız, | © da ihtiyatsızlıkta kabahatlidir. Pi-/ yasanın şu bakımdan daralmış, bu bakımdan müşkülüta uğrar olda- ğunu gördüğü vekit devlet de piya. (Devamı $ inci sayfada) INAN, Radyo sanılabilir ki, şom ağızlı bir klhindir, gazete ise bir sinir bozma reçetesi Bulh ümidi yok, harb uzun sürecek, anladık, yapılmak üzere midir? Dinliyormmaz, okuyorsunuz, teredd ilk ve son çarpışma, asl çar Balkanlarda mi başiıyacsk, Manş sahilerinde mi, veya ikisinde birden mi? Ne olacağı beli değil, #akat ne olacaksa baharda olacağı muhakkak, o halde o vakte kadar İSTER iNAN, İSTER takat , gümüs vahnd ki ba-| FE etmemiş olduğumuzu kimse izah e kaç gün evvelinden, hünkârm İra-| e EN demez. desile beraber bildirildi. Zamane, kahveye olan iptilârm- Derken, günü geldi.. memuriye- za vek dokunmadı amma, ona gös.İ tim hasebile, madamı sefarethane- terilen itibarı. birçok gevler wibi si-|den alıp saraya getirmek bana düş- p süpürdü. Eski tirvakiler hergün| müstü, Dikkat ettim: Madam Bom- aşka bir filennla kahve öçmekten| pard. protokolun tarif ettiği şekik aynca zevk duyar ve hayli masraf € $ inci sayfada) İNANMA! ne yapmalı? Arkadaşımız Payami Safa iyi bir çare keşfetmiş : — Kırlangıçları bekliyekm, diyor ve ilâve ediyor: «Geçen sene olduğu gibi herkes: aldatan ve şaşırtan yanlış tahminlere 1 işinde kalıyorsunuz, Ak çarpışma, | iştirik etmemek için, her an bir sürprine hazırlanarak, dikkat ve teenni yoksa | içinde gene kırlangıxları bekliyelims diyor. Yapılacak başka bir şey olmadığına göre bir arkadaşımızın tavsiye - sinde haklı olduğuna inanıyoruz, fakat ey okuyucu sen; INANMA! vardır, e TAKVİM