Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA Mayıs 2 TlRAlak hakında Yııını na.ıuı ziyı Uşa.kh:“_E Ayandan istifam Kararın tatbiki - Talâta va'dimi tuttum - Tasvib ve tebrik - Sabit Beyin tavassutu - Şeya Sa'dinin bir kıt'ası - Feşinci Mehmedin tezkeresi Bir kere esasa karar verdikten sonra!' azim bir inşirah duydum, şimdi artık kararın tatbiki suretini düşünmeliydi. Sırtımdan büyük bir kaya parçasını atın- ca onu takib edecek harekâtı büyük bir hiffetle yapmağa başladım. Her işten ev- vel Talâta verilen va'dü hulf etmemek, sadrazamı gücendirmemek lâzımdı. Hün. kâra aid olan cihet için hepsinden evvel karar vermiştim, o bana kolay görünü- yordu. Pek iyi anlaşılıyordu ki lütuf yü- zünden kahır şeklini almış olan bu mü. zebzeb işten kurtulmak için onda da bir, ihtiyaç vardı. Diğerleri için doğrudan doğruya harekete geçmek cesaretini bu- lamadım. Birisini tavsit etmeliydi. İlk hatırıma Hayri Bey geldi. Onun ahlâki- nın salâbetine, muhakemesinin Tresaneti- ne birçok-ahvalde şahid olmuştum. Az söyler, daima uzun düşünür, harekete geçmek için acele etmez, fakat faaliyete başlayınca ağır yürüyor zannedilmesine Tağmen çok iş çıkarır pek ciddi, pek va- sadrazamı bu surete imale etsin. Sadraza- | |mın bu meseleden bir istifa neticesi çı- karmasmdan da korkuyorum. Benim na. mıma bir vüke'â buhranı bir fecia olur. Artık bu dava böylelikle kapansın. Hün- ,|kâra aid olan işi bana bırakın. Bana bu llütfu yapar mısınız? Ve bu kararı tasvib ,eder misiniz? Hâsıl olacak neticeyi de ba- na bildirir misiniz ki ben de hemen İsti. favı takdim edeyim?.. — Hayri Bey düşündü ve kararımı sade tâasvib değil, beni tebrik etti. O gün büs- bütün intizar içinde geçti. Bu müddet zarfında ben epeyce uzun olan istifana- meyi tebyiz ettim ve gelecek haberi bek. ledim. Haber ancak akşam üzeri geldi. Talât bu kararı pek muvafık bulmus, sadrazama an'atmış. Vakıâ ondan tasvib cevabı alamamışsa da herhalde bir isti- zan yapılmıs olmus. O halde hemen hün- kârı ikna etmeli imiş... Böyle zamanlarda esvabcıbaşı Bev imdadımıza vetişirdi. Sabit O pek hüsnü kur bir zat idi. Onunla pek anlaşmış, pekıahlak sahibi, herkese müfid olmak İisti. sevişmiştik. Onu tahattür edince artık | tereddüde mahal yoktu, yalnız o zaman hasır olan telefon şebekesinden istifade ederek kendisini ele geçirmek lâzımdı. | |Nihayet epeyce uzun bir müddet uğraş- tıktan sonra bu müyesser oldu. Mülâkat istedim. Derhal «ben şimdi saraya geli- rim!» dedi. | Karşı karşıya oturduk. Tahminen ka.v rarımı şöyle telhis ettim: — O gece siz de hazırdınız. Ertesi gün Ahmed Rıza ba- | na bulunan tesviye suretini söyledi. Bu- nu ben izzetinefse muvafık bıllmuyorum, ve âyana karşı âyan tarihinde birinci de. fa olarak vukua gelecek bir feragatle o-| radan istifaya karar veriyorum. İstikbal | için bir emniyet hucceti demek olan -â- | yanlıktan ist:fa ederek türlü tehlike ih. timal'erine maruz olan mabeyn başkita- betini muhafaza etmek belki bir -cinnet- tir, fakat ben bunu pek güzel buluyorum. Hususile hünkâr başkâtibe bir iyilik yap. mış olmak için onu âyana geçirmiş iken kendi hizmetini terkedip te öte tarafa geçmek o derece büyük bir küfran olur ki ben bunu yapamam. ÖO gece veda e- derken Talâta va'dettim. ona haber ver. . -meden bir harekette bulunmıyacağım. İşte bu va'de tebeiyet ederek sizin tavas- sutunuza müracaat ediyorum. Bu kararı- mı kendisine bildirerek muvafakatini a. ven, tahsil görmüş, saray hayatında ze- |kâsı keskinlesmiş b'r zat idi &! biütün et- pek mahdud ve âncak bazı devaire mün.' rafa kendisini sevdirmisti. Hünkâr veli. ahdlik zamanında, saltanata gecince ona mabeyn baskitabetini va'detm's iken cü- Tüsunu müteakıb sarava hükümet tara- fından bir baskâtib gelisine münkesir ol. ması ve ge'ene karsı bir kin duyması pek beserf iken, hattâ iki üç defa kendi- s'ni kıracak sevler vaptığıma da vâkıf ol- makla beraber hicbir zaman bana bir in. (fial gösterdiğini farketmedim, Maamâfih bu vesile onu bir kere daha denemis ol- söylemedim. Dedım ki: — Sabit Bey! Sizden bir mua- | venet bekliyorum. Benim şu âyan mese. lesini bütün tafsilâtile bilivorsunuz. Zatı şahane pek üzü'dü, bundan vesile bula- rak Said Paşa belki istifaya kadar gide- cek, yeniden, bu müşkül zamanda bir vü. kelâ buhranı , daha: zühür edecek. Hele ben, hasta oldum, hergün sancılarla kıv- ranıyorum. Artık bu işe bir nihayet ver- mek, iki vazifeden birinden çekilmek lâ. zımdır. O dinledi. — Pek doğru düşünüyorsu- nuz ve pek iyi söyleşiyorsunuz! dedi. (Sa- ray mensubları konuşuyorsunuz yerine söyleşiyorsunuz derlerdi). Sonra, pek samimi, ve âyandan çeki. leceğime ihtimal vermiyerek ilâve etti: buradan çekilmek hünkârı çok mahzun edecektir. Vakıâ.., Aşağısı malüm idi, ben cevab verdim: — Hayır, öyle değil, âyandan istifa ede- ceğim. İşte istifaname... Bunu hünkâra takdim ediniz. İcab edecek yolda idarei lisan ederek kabul ettiriniz. Ben hemen şimdi eve gidiyorum, zaten — ıztırabdan duracak halde değilim. Siz hünkâra arze- derken ben sarayda bulunmuş - olmiya« yım. Pek sarih bir memnuniyetle Sabit Bey: — Tebrik ederim. Pek güzel bir ka- rar almışsınız. Hünkâr sizin bu fedakâ- rane kararınızdan pek ziyade memnun olacak ve sizi bir kat daha takdir edecek. tir; dedi. Mukabele ettim: — Ben çok mütevek- kil ve inayeti rabbaniyeye çok mu'tekid bir adamım. Buna istifanamemde de işa- ret ettim. Sonra biraz durarak ilâve ettim: — Ba. kınız, size çocukluğumdan hatırımda ka- lan Şeyh Sadinin bir kıt'asını okuyayım. Ey kertmi ki ez hızane'i gayb Gebr-ü.tersa vazife hor dâri Dostanrâ kücâ küni mahrtim Tü ki bâ düşmenan nazar dâri Dikkatle dinledi. — Rica ederim, dedi; bunu bana yazınız. Hünkâra göstereyim, Yazdım, verdim. Ertesi gün sabahleyin, evde, Tevfik Beyin geldiğini haber verdiler. Flinde pembe bir kâğıd vardı. Bunu bana uzattı, hünkârın Tevfik Beve hitaben kendi hattile ve imzasile bir tezkeresi: «Serkâtib beyin hanesine gidip şu veç. hi'e ifadei meram olunması, ve sadra- zam paşaya kendülerinin gitmesi . Miri- mumaileyh kendüsüne aid olan ahvale kesbi vukuf edeceği müstağnii anilbeyan- dır. Eltafı ilâhiye vâsidir. Teessür na- becadır. Hanıma kerimesine se'âm ede. rim. Beyanı hale müsaraat olundu.» 329 Şevval 24 Mehmed Reşad Tevfik Bey beni tebrik ve tesliye e. derek kâğıdı bana bıraktı. Onu bir yadi- gâr olarak muhafaza ediyorum. Mutad hilâfına olarak âyanın bunu ta. kib eden i'k celsesinde uzun istifaname okundu. Hevet bunu süküt ve hayretle dinlemiş. İstifaname âyan — zabıtnamele- rinde aynen münderiçtir. Herhalde is bitmiş oldu, ancak kara. ciğer buhranı bitmedi. '|yari mırıldanıyor: EDEBİYAT A Yazan: Halid YU Yeni şairlerin, sağdan soldan Pa Yeni şairlerin eserleri Fahri Ozansoy şu şilrini okuyun, derhal aradaki farkı, bir« birini tutmazlığı, sanki başka başka şairler çarpan güzel şiirleri hakkındaki konuşmama devam ediyorum. Önce, gene Rifat Ilgaz üstünde bir lâhza durmak isşterim. Geçen yazımda bu genç şa- irin Aramak mecmuasında çıkan bir man- im, İşte son şiirlerin- Tek başıma lııtııı ııuılu—ılın uzak Ve da, tek b “ ım Tanır ayak sesimi bekçiler Ve köpekler ıslığımı... Sevmem bir ağızdan şarkı söylemeyi, Hoştur yol boyunca mırıldanış!... «Yücelb» mecmuasından Ziyafet Dudaklarımın belki son dıvetindeylm Ve tatmadığkım ilerin vefri DÜKD z tarafından yazılmış hissi verişini anlarsınızt Uzaktaki Bumıı boşılmış denizin.. Uıık memleketlerde tahammül, Gözü boşalmış denizin... ? Uzak memleketlerdeki gili, Yârin unuttuğu mendü, Elleri yüzünde ağlıyor, G p ner * Hepsinden vazgeçtim, şilrin bütün çocuk.- ça duygusundan ve ifadesinden!.. Fakat ah, şu her derde ilâç gibi her derde sembol olan «gemi» kelimesi yok mu insanı artık okur. ken sinirlendiriyor. Son şliirlerde bu «gemi. nin» veya çoğalınca «gemilerin» girmediği his ve hayal köşesi kalmadı. Bunları biraz limanlarda dinlendirseler hiç fena olmiyte. cak! Yalnız, bu gemili şiirlerden edebiyat line © a. Ç Mevsimin asmalara verdiğini yor kadehl, Çok sürmez evimde mlsınrntlm, Arabam dışarda bekliyor Ve çocuklar yığın yığın eşikte... «Varlık» tan Bu iki şilr arasındaki bariz farkı bilmem ki hissetmemek kabil mi? Birincisi, her tür. lü orijinaliteden uzak bir ifade ile gayet ba- sit bir hâdisenin izahı... Şair, yolda — mırıl miril) mırıldanarak yürümesini seviyormuş!.. İyi amma, değer mi bunu yazmağa?.. «Ziya- fet» e gelince.. o! bakın, itiraf ederim ki, bu, bizim şlir mevzularımız içinde henüz oldukça yenidir. Maamafih bana, Goethe'nin bir ba- ladını hatırlatmadı diyemem. Ancak, ne de olsa, hayata sığamıyan ve yeni bir hayata atılmak istiyen bir ruhun terennümüdür. İnsana, bir gurbet akşamında meçhül bir talihe yol almağa hazırlanan yolcuları hü- zünle düşündürüyor. Bü düşündürüş, — öyle sanıyorum ki, modern şiirin en güzel hassa- larından biridir ve öyle olmalıdır. Nasıl ki bu şiiri okuduktan sonra, İnsan gayri ihti. DnA: Çok sürmez evimde misafirliğim, Arabam dişarda bekll!îh Bugünkü dünya harbinin acıklı hâdiseleri de genç şairlerimize çok samimi duygular vermektedir. İşte Varlık'taki Hâmid Macid Selekler'in «Galib sayılır bu yolda mağlüb» sernameli uzun şiirinden bir kıt'a: Vilpuri kalesinden jinen bir sancak gibi - Rüzgâr kanad çırpıyor.. kalbim kopacak gibi: Bu anda can evime giriyor bıçak gibi, Finlandiyalı, asil ve mukaddes derdiniz! «Yücel» in son iki nüshasında Salâhattin B. Kurd imzasile intişar eden iki şiir ara- sında da Rifat Ilgaz'ın şiirlerindeki farkı bu- labiliriz. Doğrusu anlamıyorum, ayni şairler nasıl oluyor da bazan o kadar iyi, bazan bu kadar basit yazabiliyorlar! Meselâ önce Sa-|- lâhattin B. Kurd'un şu şiirindeki ince gö- nül sesine dikkat edin: Teselli Bize teselli bile az; Bütün üzüntü saçlarımızda.. Butün Jeyleklerin ddndnklerl yu Bütüm hararet avuçlarımızda... Bütün mehtab ve bütün yol, Bütün havuz ve yıdızlar, Ah çocuğum bırakma ellerimi, Bütün muhabbet avuçlarımızda. en son açılanlardan biri var ki, bir kelilmede bir nefise! Cahid Sıtkı Taran. cr'nın 162 numaralı Varlık'taki birbirinden güzel beş şiirinden birisidir bu: İmkânsız dostluk Değil kardeşim, dal yeşf. değil, gök mavi değil, Bilsen! ben hangi âlemdeyim, sen hangi Memde! (*) Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler? Sanmâm! rüzgâr ve yıldız payımız müsavt değil; Sen kendi gecende gidersin, ben kendi ge- cemdej Vazgeç kafrdeşim, ayrıdır bindiğimiz ge. miler, Cahid Sıtkı Tarancı Bu beş manzumenin içinde «Sulh bir ha- tıra oldu» ve «Sıla» sermanesini taşıyanlar da çok güzel! Hele şu beyitte sanki asrın mersiyesini okuyor gibiyiz: Ağla gözüm ağla, lıırltı.mıı kan içinde; Kabilin ı miş! Cahid Sıtkı Tarancı tarafından, bu şilrin de diğerleri gibi Pariste yazılıp oradan gön. derildiğini düşünürsek, yukarıdaki - beytin hüznünü daha kuvvetle duyarız. * ee Yeni şairlerin birçok şiirlerinde çocukluk ve mahalle hayatı intıbaları okuyoruz. Bun. ların başlıca unsurları, uçurtma, tahtadan at, anne dizi, korkulu masal veya - kınalı saçlı bacılarla göğsü çürekötü, yahud misk kokan dadılar ve büyük annelerdir. Maama. fih vaktile Ahmed Rasimin Şehir Mektub. larında okuyup ta bir daha unutamadığımız eski ramazan yahud bayram günleri ve ak. şamları levhaları da, yeniden, serbest ve. zinli ve kafiyeli şiirler de moda oldu. Ayni zamanda, çocukluğa aid kır ve bahar hatı. raları da yeni şiirin elemanlarından. İşte en tipiklerinden bir tanesi: Öğle üstü Yalın ayak Ve başıbozuk çoluklarla, Gözlerimde salkım salkım aydınlık Otlar ve Güneşi okşayarak Dün, öğle üstü, Taa!! eskiden, onamın Kulağımı çimdilkeyüp eve götürürken düşürdüğüm (Devamı 9 uncu sayfada) (*J Herhalde «sen hangi âlemdesin» de. mek doğru olurdu. Fakat buradaki ses o kâ« dar içli ki, bu şive yahud gramer hatasıni lır mısınız? Bir de ondan rica ederim,'— Siz padişaha, saraya pek lâzımsınız, Halid Ziye Uşaklıgğil Şimdi gelin, bir de, gene ayni genç şairin bile hoş görüyoruz. Hakikaten baron, âlimler kendisine| — «Son Postasnım edebi tefrikası: 42 nin yapamıyacağı iş> umulmadığı kadar -kararlarını bildirdikleri zaman, bütün : > da güzeldir. Pariste prens debdebesi ile meşhur Mon. taigne avenüsündeki konağın mükellef salonlarında Paris sosvetesinin bütün güzide'erini topliyan büyük bir ziyafet vermeği düsşünmüştü. Başvekilin. Fransız ve ecnebi alimle- rinin, şahsi dostlarının, mühendis Ber. nar'ın astronoton. hâsılı sofrada cidden -büyük debdebefi bir toplantı vücude ge. tiren elliye yakın davetlinin hazır hulun- duğu akşam yemeğinden sonra, Parisin bütün san'at, siyaset, maliye, sanayi ve kibar hayatı muhitinda ne kadar sayılı | söhretleri varsa nepsine saat l1 den iti.! baren bir kabul resmi vap:ı'dı. Hiçbir vakit Mavi Sakal bu derece sa- havet göstermemiecti. Bu feerik akşamın haşmeti, bir daha unutmamak üzere bu. raya davet edilmek lütfuna mazhar olan. lara, hakikaten Arab masallarile Hind efsanelerindeki en parlak merasimli şen- likleri hatırlatıyordu. Herkes bu kadar sahane bir kabu'ün harikwlâde intizamından dolayı haz için. de idi. Hükümet sefi ona: — Azizim Petrof, divordu, biz bu ak- şam avni zamanda hem Harunürresidin, hem Karunun. hem Mesena'nın, hem de ! Atinalı T'mon'un ziyafetinde bulunuyo. TUZ. Ve sedef omuzlu dilber kibar bavan. AŞKA INHNMI-WHN ADAM TERCÜME HALİT FAHRİ OZANSOY EDEN : lar aralarında mahremane şöyle konuşu- yorlardı: — Bütün bunları küçük madam baro. dam sarmış değildi. Tecrübenin muvaf. Çekilmiş olan o küçük hacimdeki devin, fakiyeti şerefine içilmedeydi; bu lınmdıu'l — Sahi mi? oldukça zarif harekei doğ- cüretkârane bir nazariyeye karşı takdir- Mühendis ve İcracı, Fikir ve Fiil, baş ve nun hatırası için yaptığını sövlüyorlar. rusu. — ©! kendisi her zaman harikulâde sında, bu derece yılmazlıkla kendisini a.lnobetçısı gibi, korkunç bir bekçilik ede. bir tipti. — Diyor'ar ki, kız için yaptırdığı tür. be muhteşem bir şeymış. i — Hakikaten insana, uğurunda ölmek arzusu verecek kadar. — Gidip şunu görürüz!... Halk salonlarda dolaşıyor. durüyar, dehlizler arasında sıralanmış dört büfe. den en hayret verici leziz yemekleri ta- dıyorlardı. Hafif musikiler, uğultulu hazırunu sa. rıyordu. Her salonda, Fransız biçiminde giyinmiş bir uşak, madamlara muhteşem bir menekşe demeti takdim ediyor ve Muzaffer san'at ve fen hâmisinin etra- fında teneffüs olunan havayı bile sanki İşerefin kendisi rayihalamış sanılıyordu. l Mühendis Bernar'ın etrafını da az a. ıle hâaykırışılıyor ve bu hayranlık esna. lüm tehlikesine atacak olan cesur pilota da tebrikte bulunmağı unutmuyorlardı. O, bütün bu ıhtiramlardan son derece sıkılmış bir halde id: ve Bernar, istira. hat etmesi için kendisini erkenden alıp götürdü. Ve artık. bir kere daha son bir üstad tetkikinden geçirmek ve bütün te. ferrüata yeniden bir nazar fırlatmak için eserin yanında tekrar bulunmakta geci. kiyordu. Vakıâ inşaat sahası dönüp dolaşan atlı muhafızlarla şiddetli surette —muhafaza edildiğinden, son dakikada herhangi bir sabotajdan korkusu yoktu. Ancak o kâbuslu demirler ve Barut- lar, karanlıklar ve azablar mahzeninde, Yazan: Jorj Delaki Kâinatın mesafesi 'arasına ilk sıçrayışı için izale edilmemiş esrarı içine şimdiden o demirden hayaletin yanında, her ikisi, kol, bu gece, yalnız başlarına, 'bir harb ceklerdi. Bu iki adam gidince, hükümet erkânı da çekildiler; bilhassa, ertesi sabah saat 10 u 35 geçe o fen adamının heyecan ve- rici elektrik düğmesine basmak mes'uli- yetini üstlerine almış bulunan —meşhur yüksek âlimler de gittiler. Hükümet reisini teşyi ettikten sonra, Petrof, bir lâhza feylesofu ile — yalnız kaldı. Baron: — Ya, öyle değil mi, Filns? Dedi. Sonra, hafif, vâdli bir tebes- sümle: — Hem hepsi bu kadar değil, diye ilâ. ve etti. Bundan daha iyisini de görecek- siniz. Saf feylesof, hayret ve takdirle boğul- muş gözlerini açtı, bu esnada Petrof, onu, omuzundan tutarak, teklifsizlikle kala. balığın arasına götürüyordu. Davetlilerine mülâki olmadan evvel, kendisi, husust odasına bir şey almağa “gitmek için küçük bir devir yaptı. ç Kapıyı açık ve odada Jak'ı, - içinden şiddetli bir mücadelenin pençesinde imiş gibi başını elleri arasına almış oturur gö— rünce şaşırdı. — Hey! Jak, dostum, ne var, ne olu- yor? Kendinizde fenalık mı hissediyor. sunuz? Delikanlı bir sıçrayışta kalktı, Hakis katen yüzü karmakarışıktı. — Ey! söyleyin bakalım, dostum, dersiniz buna? — Şunu düşünüyorum ki, üstadım, SİZ | bizim hepimizden fazla bir muhayyileye maliksiniz ve hani isminizi meşhur et. mek için bulmuş olduğunuz «hiç kimse- nel 'ne. faydası var - dünyayı-. — İnanın bana; Petrof, bu şeytan tec- rübesinden vazgeçmeli. Sahiden bu, Al. lahın gayretine dokunur. Bu bir delilik, yahud ona benzer bir gurur. Hem sonra, terketmenin? (Arkası var)