, İstanbulun ve diğer şehirlerin © pasif müdafaalarını süratle o plâna bağlamak lâzımdır! sif korunma işlerini en çok ihmal eden iki büyük şehrimizden, İstanbul ve İz- mirden şikâyet ettiği hakkında bir haber okudum. Bunun,doğru veya yanlış ol duğunu bilemem. Ancak eğer İstanbulla o İzmirin Opasif (o korunma plânları, her iki şehrin zaruret lerine uygun olarak yaptırılmış ve bü plânlarda belediyenin, vilâyetin, sair hü- kümet dairelerinin ve nihayet husus! müessese ve eşhasın yapacaklar; şeyler teferrüatile ve yer ve şekillerile tesbit olunmuş ta bunlardan yalnız İstanbul ve İzmir belediye ve vilâyetleri kendilerine aid işleri ihmal etmiş bulunuyorlarsa ön- lardan şikâyet bittabi haklı ve doğru elur. Fakat benim an'adığıma göre İstan- bulda pasif korunma tedbirleri ve bun- ların en esaslılarından olmak Üzere İs- tanbul halkının, bir hava bombardımanı- ba karşı semi semt ve yer yer korunma- ları bakımından henüz hiçbir şey yapıl madığı gibi nerelere ne gibi sığınak ve- ya siper yapılması fktıza ettiği de tesbit olunmamıştır. İzmirdeki durum da her- hakle İstanbuldakinden farklı olmasa gerektir. Bir de meselenin pek gerib bir ciheti daha vardır. Yazıldığına göre gü- ya İstanbulun ve diğer şehir « lerimizin pasif müdefaalarında osığı - nak, siperin vesâir mühim (tedbirlerin yapılmasının ihmlainde âmil olan unsur, fennin ve askeri bilyilerin bu (hususta henüz kâfi, kat'i ve satih esaslar ve kal- deler vazedememiş olmalarıymışt Ayni zamanda tezada dahi düşüle İstanbulun müdafaa plânının yapıl için Fransız pasif müdafsa mütehassısı amiralin ge'mesinin beklendiği o söylen- mektedir. Eğer fennin askeri bilgilerin tarif ettiği bir pasif korunma usulü m cud değil de bu henüz bir hayalden iba- ret İse mütehassıs Fransız amiral bun- ları burada yani bizim memlekette icsd edecek demektir. Halbuki iş böyle de- ğildir ve bir şehrin aktif ve pasif korun- masının nasıl yapılabileceği otamamile mekşuf ve maltim bir bilgidir. Her ne ise, demek nihayet yabancı mütehassıs gelecek ve İstanbnl ile İzmi- rin vesair şehirlerimizin müdafaa tasar-| ları meyânında pasif korunma plânları- ni da © yapacak ve yaptıracak demektir. Bu sebeble daha bekliyebiliriz. Zaten Baron cenabları, hayranlığını bildiren | bir işaretle sağ elini kaldırdı ve babaca: — Dur, küçük, dedi... Frida, Mitsi, #iz buraya gelin... Rozelin, hepsi başka türlü yüzüne ba-| kan on hareketsiz şahsın karşısında yal nız kaldı. Mavi Sakal, elleri sırtında, neş'eli neş'eli muzaffer oluyordu; — Ne diyordum ben size! — Ve işte, dedi Gaspar, böylece, bahis kazanıldı demek! Petrof, çocuğa, bir iskemle göstererek: — Otur şuraya, dedi. Hazdan yüzü pembe pembe olan Ro- zelin iskemleye oturdu. — Böyle hoşunuza gittim mi, mösyö?' altın bir çekmece ile dündü ve çökmece-İşeler satan küçük satıcı kızın üstünde, rafında muhteşem başka bir kapıyı aça- taze güzelliğini sarartamıyan 10 milyon-İrak haber verdi: — Daha henüz değil, çocuğum, fakat onun da zamanı ge'ecek, Gaspar, çekme- cemi getir... Hele şimdilik bir koktey iç bakayım... Gaspar küçük bir kapıdan çıktı. — Koktey nedir bilmiyorsun şüphe siz. n — Hayır, mösyö. — Şimdi bunun Biraz seriçedir. Eğer hoşuna gilmezse söylersin, va müdafaa komutanlığının pa-! lm YAZAN» —mmm ; Emekli general H. Emir Erkilet! “Son Posta,, nın ask . mizin saçaklarını saracağından hamdol- sun korkup telâş edecek bir vaziyette de değiliz. Bunun'a beraber şimdiden ümid edelim ki bari mütehassısın plân ve ta siyeleri bir kenars atılmıyarak tatbik lunsunlar. Herhalde pasif korunmayı ha: lamasına talik edersek en büyük işlemiş oluruz. Öyle işler vardir ki bun- Jar harb başladıktan sonra değil, mutla- ka daha evvel yapılmak Iktıza ederler; çünkü ancak zamanla olurlar. Harb za- manında yapılacak birçok şeylerin bile İ vasıtalarını, meselâ siperlerin torba, çu- İsal ve hatti kumlarını, daha evvel ba- zırlamak icab eder. Çünkü ha! denince ne çuval ve ne de kum bulunmaz. Bundan başka mütehassısın İstanbul ve diğer şehirlerimiz işin yapacağı pssif müdafaa plânlarının tatbikini belediye İve vilâyetlerin sadece #di o bütçelerine müteallik bir iş diye telâkki edersek bunların hiçbir zaman tatbik ve icra © Tunmıyacaklarına ndiden inanmalıdır. |. Belediyelerle yetlerin, bilhassa İs | tanbul gibi imarı seneler ve asırlarla ih İmal ve parası israf edilmiş bir memleke- tin adi bütçeleri ancak onların mutad işlerine yetişebilir ve bu bütçelerden pa- ra arttırarak pasif müdafaz yapmağa kal- kışmak meselenin ne esasını ve ne de e- hemmiyetini kavramamak demektir. Ni- tekim geçenlerde «bir hava o bombardı- manında zaten yanıp yıkılacak olan İs- Jtanbulda östelik para verip bina yık- makla meydan ve yol açmakta ne mana var?!s tarzında bir yazı okuduğumu ha- tırtyorum. Bu gibi düşünceler, söz ve yazılar lâtife dahi olsalar insana tatlı ve hoş gelmiyorlar. İstanbul ve diğer şehirlerimiz her şeyden evvel birer pasif, müdafaa plâ na muhtaçtırlar. Bu plânım kanavası as- kerler tarafından yapılır ve fakat asker- lerle beraber mühendisler, mimarlar, şehireiler, doktorlar, © gaziler. yangın muharriri rmersanmasasasanasesasalaessesassameamasasasasasmmığ irkaç gün evvel gazetelerde ha |bir harbin bugünden yarına memleketi-/küb eder. Bu dosyaların omuhteviyatı, !bir şehrin mahalle ve sokaklar birer bi- rer ve kol kol getirilip ölçülerek ve her yerde yapılacak şeyler askerler, mimar- lar, mühendisler, doktorlar ve ilh.. tara- İdından mahallinde tasarlanıp takarrür Jettirilerek vücude getirilir, Bu plânda şehrin sığınak, siper, zehir- li gaz, sihhat, yarıgın, ziya, su, havagazı, nakliyat, iaşe ilh. işleri hep ayrı ayn düşünülmüş ve her mesele mütehassıs İları tarafından ameli olarak halledilmiş olacaktır. Ondan sonra keşifler mesaisi yani her bir işin muhtaç olduğu malzeme, adam ve paranın tesbiti keyfiyeti gelir ki bü- tün bunlar mübalâğasız, sürat ve sıh- hatle başarilarak ayrı ayrı dosyalar ha- linde toplanırlar ve plâna bağlanırlar, Ancak bu işler bittikten sonra ne cins ve ne miktar malzeme ve makine ile insan koluna ve paraya ihtiyaç olduğu meyda- na çıkar. Ondan sonra lâzım olan malzemenin ve paranin nereden ne sureile tedarik edileceği meselesi gelir. Eğer malzeme memlekette yoksa veya mevcudu kâfi değilse bunları vakit geçirmeden dışar- dan getirtmek Mizımdır. Geçenlerde bir sabah gazetesinde çıkan kıymetli oir ya- ada memnuniyetle okuduğum gibi me- selâ sokak ve caddeleri zehirli gazden temizlemek için lâzım olan ve memleke- timizde bulunmıyan Lozantin ve emsal) ecza ve mevaddı şimdiden ve derhal ge- tirtmek hususunda ilerlemek her tered- düd ve kaybolunacak dakika hayati bir bata ve bir günâh teşkil eder. Kezahk! Jbir muharrir memleketts başlıyan çuval | Ikıtlığına ve bunun şehirlerin ve memle- ketin müdafaasındaki ehentmiyetins dik- kati" celbetmiş idi. Pâraya gelince bunu da merkezi hükü- met, vilâyet, belediye ve halk bölüşmek mecburi yetindedirler. İstanbul gibi kalabalık bir şehrin mü- dafaa plânında sığınsk ve siper mesele- söndürücüler ve ilh. taraflarından İşlenir /Verinin pe kadar hayati bir ehemmiyeti ve tamamlanır. Bu plânlara hayal vejhaiz olduklarında kimsenin bir şüphesi ideal değil, ameli zaruretler temel teşkil | yoktur zannederim. Sığınak ve siper ay- eder. Mübalâğalı Viks odüşüncelerden(r: ayrı şeylerdir, Bunları biribirlerinden kendimizi uzak tutar ve sırf maksadı ayırmak için sığınağı bomba ve gaz em- gözönünde tutarsak bu plânı yapabiliriz | niyetli yerler, siperleri İse parça emni- ve çoktan yapabilmeli idik. yetli köşeler diye tarif etmek kabildir. Bu plân mücerred faraziyeleri havi İstanbulun veya herhangi diğer bir şeh- bir teori mecmuası değil, nerede, neyin |rimizin pasif müdafaa plânında sığınak ne şekilde ve ne maksadla yapılacağını gösteren büyük âmeli dosyalardan terek» «Son Postannın edebi tefrikası: dum kadehini içerken, Gaspar kocaman İyi bir geridenun üstüne koydu. — Gel buraya, küçük; Büsbütün be- nim hoşuma gitmek ister misin? — Şüphesiz, mösyü, — O halde dik dur ve gözlerini Kapa. Küçük, korkusuzca itaat etti ve kir- piklerini indirdi. Baronun ellerinin ku- laklarma. bileklerine, boynuna dokun- tadına bakarsın.İduğunu ve tatlı serinliklerin eildini ok- hayran kaldı; şadığını hissediyordu. Mavi Sakal, şevk- le âyin yapan bir kilise papası gibi, onu mevzuu olurken umum! yerlerde he “Devamı 11 inci sayfada) sallandılar. Demeti 40 «sou> ya menek- luk mücevher parlıyordu. Jim etmemek için vücudünü Eazinelerle kapadığı Freya'yı, Gençlik ve Neş'e ilâ- hesini düşünüyordu. Rozelin gözlerini açıp ta aynada ne|kadehlerin, gümüş üstüne altın yaldızlı haşmet olduğunu görünce bir saniye ve barona çevirdiği mavi ışığı Jbakış, biran, önünde Jüpiter'in İparladığı vakit nemfo Semile'yi öldüren | halinde dört menekşe demeti, altından — Peki, mösyö, Fakat beni sarhoş et-İmilcevher'erle donatıyordu. Omuzlarına | neviden bir korku ile doldu. mez mi bu? Çocuk, Mavi Sakalın bizzat kendisine sunduğu kadehte dudaklarının ucunu 15- #ınca yüzünü büruşturdu. — O! sahi sert, söylediğiniz gibi... Ve o, terbiyeli terbiyeli, yudum yu- bir imparatoriçeye lâyık beş sıra inciden bir gerdanlık takıyor, kollarını masal lardaki gibi O bileziklerle - çeviriyordu; parmaklarında raca elmasları oparladı- lar; bir efsane tacı sarışın başını hâlele- kulüklarında eşi bulurmaz “yakutlar. Sadece sordu: — Demek... hoşunuza gidiyorum böy“ Jel Mavi Sakal, scaib bir tonlai — Evet, dedi, — Öyle ise memnun oldum. ASKA İnanmayan ADAM TERCÜME EDEN! HALİT FAHRI OZANSOY Rus asi'zadesi, Votan'ın devlere tes-|nuz! Kahire En meşhur ve en çok sevilen Mısır yıldır: Fatma Rüşdü Hanım Bundan bir ay kader evvel, tanınmış Fransız muharrirlerinden biri Mısırda bir seyahat yapinış orada ikumetinden bilistifade Mısır sinemacılığı : hakkında tetkikat icra etmiştir. Muhârrir dest memleketin en büyük film müessesesi bulunan «Mısır» siğdyo-| ları umum müdürü Hüsnü Necib Bey ile uzun bir mülâkatta bulunmuştur. Memleketimizi ve memleketimiz sine- macılığıni çok yakından âlâkadar eden bu mülâkatı, naklediyoruz; Hüsnü Necib Bey diyor ki: — Mısır sinemacılığı son seneler için- de çok, pek çok terakki etmiştir. Arabca konuşulan bütün memleketlerin sinema- cılığım eline geçirmiştir. Buralarda hâ- kim bir mevkidedir, | Stüdyolarımız tam 80.000 metre mu- rabba vüs'atinde bir yer kaplamakta-| dırlar. | Tesisat ve teknik vasıtaları son dere-| cede möderndir, Devölopman ve empres- yon Tâboratuarlarımız bilbassa mükem- Meldir. Alıcı makinelerimiz de fennin ev son terakkiyatına uygundur. Sahne vazılarımız Almanyada ve Frahrada uzun seneler kalarak işlerini tamamile kavramış'ardır. | Başkalarının tecrübelerinden azami surette istiftade eyledik. Malik olduğu —wuz vasıtalar sayesinde güzel filmler yapmağa muvaffak oluyoruz. Gür geç- tikçe de prodüksiyonumuzu o tekemmül ettiriyoruz. Mısırda eldukça güzel filmler vücude getiren küçük şirketler vardır. Nazari dikkate almak icsb eder ki bu şirketlerin malik oldukları sermayeler yüksek de ğildir... Bununla beraber muvaffak olu- şarkın Holivudu oluyor! tai «Selâmülkayn Oofilminin o baş rolünü yapmış olan; Ruhiye Halid Hanım bir tarihçesini yapacağım. Başlangıçta Misir sinemacilığı vasattan aşağı #flmler Vücude getirmiştir. Sessiz sinema zama“ nında İyi birfilm yapamadık. Stüdyomuzun ilk sözlü filmi 1995 se- nesinde çevrilmiş olan «Vedad: dır. Baş rol meşhur o Muganniye Ümmü Gülsüm tarafından yaratılmıştır. Bu filmden sonra beş büyük film çe virdik, Hepsi de muvaffak eserlerdir. Son iki film olan «Doktor; ve «Elâzime» çok muvaffakiyet kazanmışlardır. yolarımızı yalnız biz kullanmıyo- Tuz. İcabında bunları teknisyenlerimizle birlikte başka film kumpanyalarına ki- ralıyoruz. Başka film kumpanyalarının mal olan «Leylâ Bintülsaras, «Neşideile» mels, «Yahya Elhab» filmleri be suretle j «Mısır. stüdyolarında çevrilmiştir. Hülâsa göğüslerimizi kabartacak olan yalnız kendi stüdyolarımızın filmleri de Bildir. Bütün Mısır stüdyolarının, kum- panyalarının filmleri ayn: zamanda... Misir sinemacıığının oatisinden çok em Burada muharrir Hüsnü Necib Beye şa suali irad etmiştir: — Mısırhlar Arab filmlerini mi, yok- sa ecnebi filmlerini mi tercih ediyorlar?. — Doğrusunu söylemek icab eder İse alksmuz şimdi çok müşkülpesend Ol muştur. 1935 senesinden evvel herhangi bir filmden hoşlaninakta idi... Herhan- gi bir filmden kasteylediğimiz mana dal- ma Misir filmi Halkımız filmde rol alan milli san'atkârları alkışlayıp duru- yor idi, Fakat bugün vasiyet tamâmile değişmiştir. Halk tenkid hakkını büyük bir kiyaset ile istimal eylemektedir. Arab halkı arabcadan başka lisan bik yorlar. Azim her şeye gölebe çalmakta-|mediğinden tabiatile arabca | filmleri dir. sevmektedir, Zaman oluyor ki arabca Bize gelince, yegâne arzumuz, halkı) filmler haftalara müddetle gösteril daha fazla memnun etmek için, daha|mektedir. fazla çalışmak, daha iyi filmler vücude| Bu cereyan bilhassa vilâyetlerde göze getirmektir. çarpmaktadır. Size şimdi Mısır sinemacılığının kısa (Devamı 9 uncu sayfada) #za gibi iki yanma iki Viyanak dilberi almıştı. Manya, sofranın. bir u- cunda, - Orkar'la kâtibin komşulukları a- rasında oturmuştu. Kover'le Gaspar, ö- teki uçta kareyi Otamamliyorlardı. Ve Mânya'nın tam karşısında, bilhassa ken- disi için hazırlanmış olan bir iskemleye de baronun gözde maymunu, yemekleri- ni dünyanın en büyük zarafeti ile ailece yiyen uslu, bir şampanze oturdu, Bu garib sofra arkadaşından Rozelinin biraz korktuğunu gören baron: — Çocuğum, dedi, burada görebilece- gin hiçbir şeye hayret etme, Her şey bu- rada tabiidir. Şu sağında oturun feyleso- um Filosla ne zaman aramızda ihtilâf çıkarsa, bu şampanze benim en iyi dos- tum ve en büyük yardımcımdır. Bir faz- la reyi ile iktilâfımızı halleden odur, çünkü muhakemeden ve safsatadan ma- sundur ve burada bize, hiçbir zaman göz- den uzak tutmamamız lâzım gelen bir hâkikati, aslımızın hayvan olduğunu is- bât için mümessil olarak bulunmaktadır. Yemeğe başlandı. Ve, arkadaşı Ru- petle beraber küçük masalarında ancak pek sade şeylerle karın doyurabilen bu, Paris kaldırımında yetişmiş hakir küçük kızcağız, şimdi, her türlü kibarlıklora, reketsiz duruyorlardı. Bir beşincisi dres-|bu dünyadaki! büyük adamların ekseri- suvarn nezaret ediyordu. yetle taam buyurdukları her türlü nefis Rozelin'in sağında feylesof ve solun-|vemeklere bir defada alışmıştı. da hazinedar vardı. Karşısında baron, (Arkas var) Yazan: Jorj Delaki Bu anda bir uşak, odanın başka bir ta- — Baron ecnabları yemeğe buyuru- * Prens sofrası gibi hazırlanmış sofra- pin ortasında, paril parıl yanan billür tabakların, altın çizgili bembeyaz porse- Tenlerin, kocaman gümüş çiçeklik ve ib- riklerin arasında, bir tek rayihalı deste yeşil ışıklarla aydınlanmış akik bir ka- deh içinde yıkanıyordu. Davetlilerin arkasında dört uşak ha-