* ” n — . ye P N ves > pe MİZAH a ZİRAAT Yazan: Berlindeki son ingiliz Elçisi Nevil Henderson Ğ | | 19$01 Çal | dil Yol boylarına meyva zer Yazan: İsmet Huldsi EEE ağacı dikmek bizde Şekerli çay. Çayları ikine! bir taksime tâbi tutabi- Kokulu çay. Çayın bazı hususiyetleri vardır: Kıvama gelir, Fıkırdar. Taşar. © Galeyan eder. Burada hepsi hakkında ayrı avr: izahat vereceğim. Rize çayı: Üniversitelilere rektör tarafından ik - yam edilen çaydır. Seylân çayı: Peyami Safa, Server Bedi gibi çay ne- vileripe vâkf olmıyan kimselerin Rize gayına verdikleri isimdir ki, bu yüzden bilâhare maheub vaziyete düşerler, Sütlü çay: Beynelavam sütlü çay ismi verilen çay, süt.ismi verilen beyazlatılmış suyun çaya katılmasile elde edilir. Şekerli çay: Bugünlerde bütün kahvelerde içilen gay bu mevidendir. Kahveci çayları ge - tirir getirmez, çay içecekler derhal ko- muşmays başlarlar: Şeker işine ne dersin? — Saklamışlar birader. —— Vallahi birader böyleleri benim efi- me verseler, #limallah hepsini sakladık- larına, saklıyacaklarına pişman ederdim. — Yahu bizim bir komşu var, adam tam bir çuval almış. — Birader deve bir akçeye, deve bin akçeye hehsabı, hani ben o gün iki yüz eli gram desem alamazdım, Kültürel çay: Gazetelerde ilân edilen, bilâhare çay- dakilerin resimleri gene gazetelerde çı - kan çay toplantılarına bu isim verilir. edenlerin bir kısmı Ü. akrabaları, ahbablarıdır. Çay toplantılarında Universitelilerin içtikleri çayın feyizlerini arttırmak hu- susunda büyük yardım! olur, Hattâ og kadar ki onların artan feyizleri çoy top- lantısında hazır bulunan akrabalarına, ahbablarına bile imtikal eder, Onlar da feyizyab olurlar. Dedikodulu çay: Evvel zamanda kadınlar birbirlerine sabah kahvesine giderlerdi: — Hu komşu, sana geleyim mi, — Başımın üzerinde yerin Var, kom» gu amma, biraz evvel Mısırçarsılmınki beni çağırmıştı. Sen de gel, mümeyYizin kayninası dâ gelecek. konuşur, GETİ - leşiriz. Mümeyyizin ka; karısı, nalbandın Ayşe vesaire n evinde toplanırlar. içilir, dedikodu başlardı: — Aman hanımcığım, sarı evin ne biçim kadın, kokana sanki... — Birak Allahi seversen komşu, Kan! sürmüş, sürüştürmüş. Yarın ahirette iki elim yanıma gelecek, şu duvar mail byle olmuş. Zaman değişince kolağasının Mısırçar- Kahveler gelini bu dedikodulu kahve isokbetleri, dedikodulu çaylara tehavvül etti, Şimdi her kadının bir misafir günü var, Misafir günü gelenlere çay ıkram €- dilir ve dedikodu başlar: — Bayan Nec'âyı nasıl buluyorsunuz? — Fena giyiniyor, — Evet, hiç yakıştıramamiş gusu yok. — Hakikaten öyle bayan; zevci Necati Beye de yazık oldü. zo — Evet, böyle oldüğu halde Neclâ son günlerde Nizamettin Beyle kur yapıyor- muş. — Yalı — Evet, ikisini plâjda görmüşler. İ — Süheylâyı gördünüz mü? l — Saçlarını kızila boyatmış. — O da ne yapacağını şaşırdı. Hiç de iyi gitmemiş. — Kim bilir Hakkı Beyler söylüyorlar. Belki Hakkı Bey öyle istemiştir. — Hakkı Beyin de onu beğenmesine saşarım. Danslı çay: Çayın bu nevine «Te. dahı derler, O- tel salonlarında, muhteşem âpartıman - latda yapıldığı gibi, harabiye yüztat - muş üç odalı evlerin bir tek odasında ğa yapılır, Bu çaylara kadınlar ekseriyetle nim üryan, erkekler de siyah elbiseler giyip soba borsuna dönmüş bir hâlde ge- dirler. Maksad çay içmekten ziyade dansetmektir. Kokulu çay: Danslı çayların hemen hepsi ayni za - manda da kokulu çaydır. Kokular mev - sime göre değişir. Eğer mevsim kışsa danslı çaya gelen kadınların sürdükleri esans tabir edilen koku, ter kokusuna ga-| libdir, Tuhnevaz bir tesir husule getirir. Eğer mevsim yazsa ter kokusu «esans ko kusuru gelib gelir ki tahammülfersa olur. Fakat alışmak meselesidir. Alışık olanlar bu kokuyu da ruhnevaz bulurlar. Kıvama gelmek: Danslı çayların hususiyetlerinin birim- cisi çayın kıvama gelmesidir. Çayda bu - lunan bazı erkeklerin gözlerine estir- dikleri kadınla, bazı kadınların da hoşla- rına giden erkekle tatlı tatlı konuşmak fırsatını elde etmelerine denilir. Fıkırdamak: Bu da'dansir çayların hususiyetlerin » dendir, Fıkırdamak bazan çayda kıva - ma gelmiye takaddüm eder. Kadın hoşu- na giden erkeğe karşi fıkırdak bir tavır takınir ki çayın kıvama gelmesine sebeb olur. Bazan da fıkırdamak çayın kıvama gel- mesini müteakib, erkek kadın çift çift kenarlâra, köşelere çekildikleri ozaman vâki olur, Erkek yanindaki kadınla alâ- kadar oldukça kadın fıkırdar ve nihayet bu erkeğin taşmasını mucib olur, Taşmak: | Taşmıya, taşkınlık göstermek dahi der- ler ki kıvama gelmiş çayda erkeğin, ya- rında bulunan kadına hadden fazla s0 - kulmasına derler. Nazarı dikkati celhet- mediği takdirde mucibi memnuniyet ne- ticeler verir, Galeyan etmek: Bu dahi danslı çayların hususiyetlerin- dendir. Pek ender vâki olur. Galeyan se- bebi kıskançlık, veya beceriksizliğin ak- sülâmeli gibi şeylerdir. Galeyanlı şaylar, çayın zevkini kaçırır, çayda bulunanların dağılmalarını mücib olur. Çayda galeyan yukubulmamasını isti- yen çay mürettibleri, kocaları kıskanç kadınlarla, beceriksiz erkekleri çaya da- vetten mümkün olduğu kadar içtinab e- derler. » İsmet Hulüsi ni İBöyl mümkün değildir! asra ; Bir w'lâyetin böyle bir tasavvur ; i runun lahakkuk edeceğine inan- ; mak, işe biraz hayal karıştırmak demektir. Çünkü memlekette ; zirai asayiş henüz kat'i olarak * temin olunmamıştır. ; ger j e sane asisasases sas sarsssasasas sussa senasasaramasnsii Yazan: o Tarımman Vilâyetimizin birinde 37-40 kilometre- lik bir yol, geçen sene asfalta çevri ve bu cidden güzel başarıdan dulayı bü- tün -yurddaşlar pek mempun olmuşlardı. Şimdi pu yolun iki yanına ağaç cikil - mesi, büsbütün güzelleştirilmesi karar- laştırılmış bulunuyor. Fakat haber aldık ki, yakınlarda tat - bikatına geçilen kararın sakat bir nok - tası vardır; Yolun iki yarına dikilecek ağaçların bir kısmı meyvalı, bir kısmı meyvasiz © lacakmış! Alâkadarlar bu sayede yolun yalnız yeşil bir gölgeye değil, ayni zamanda, el- de edilecek meyva hasılatile bir (tamiratı mütemadiye karşılığı) na da mazhar ola- cağın: düşünmüşler... Doğrusu bunu biz bir türlü anlıya - madı Pürüzsüz uzanıp giden bir asfalt yolun iki yanında, çiçek açmış elma ağaçlerile, yeşil renkli akasya ağaçlarını görmek, sâ- hiden gönül açıcı bir şeydir. «İsviçrede köyleri birbirine bağlayan yolların iki yanı hep meyva ağaçlaerile süslenmiştir. Ne sınırları içinde bulunduklar: köyle - rin halkı, ne gelip geçen yabancılardan tek kişi, bu ağaçlara elini sürmez. Bütün memleket onların hüsnü muhafazası için, mi bir söz birliği yapmış gibidir ikle yol kenarlarındaki meyvü &- ğaçlarının hasılatın da, yolların ömrünü uzatmaya tahsis etmek mümkün olmüş- tur.» Fakat Türkiyede ve bugünkü şartlar içinde bufia benzer bir şeyin olacağına innamak, işe biraz hayal karıştırmak o - lur. İtiraf etmeliyiz ki, memieketimizde en büyük köy davalarından biri de ( rat asayiş) (o meselesid Köylüleri bağ, bahçe yapmaktan a'akoyan; her za- man ekip biçtikleri mahsullerin arasına bir başkasını ekletmiyen, ve böylece hep ayni şeyleri yetiştirmek yüzünden top - rTaklarını fakirleştirerek onlar! ferahlat- mıyan âmüllerden biri, belki de birincisi budur. Ben bu yüzden sarımsak bile yetiştir- ba İmiyen köylüler bilirim: — Komazlar ki beyim, derler. Hayvan bir türlü, insan: bir türlü., Köyde hiç kimse münferiden bir şeye heves edemez. Üç dönüm kavun - karpuz ekecek adamım evini de tarlasına taşıması lâzım geldiğine inanılmıştır. İki gün ev- vel görüştüğüm bir zat, köyün hemen yanibaşmdaki tarlasını bir türlü (Dut bahçesi) ne çeviremediğinden yana yakı- lâ derd yanmıştı: :— Daha fidarken €şe- Bine sopa olarak çekip sökehlerin, yarın yaprak yerince me yapebileceklerini bir düşün» diyordu. Köyde korucu yok mudur, demeyiniz. Yeni yetişen bir bağı çiğniyen iki hay- vanın yaptığı zarar; hayvan satiblerine kesilen üç, beş kuruş ceza ile giderile - mez. Maddi kıymeti tamamen ödense bi- le, zararın telâfisi daima yeni yıllara muhtaçtır. Bu mesele yalnız koruma teşkilâtının takviyesi bakımından da mütslca edile - mez, Ona şiddetle ihtiyaç olmakla bera- ber, köylünün bizzat bir koruma terbi - yeslne erişmesini de temin etmek lâzım- dır, Yoksa yalnız zor'a gayeye ulaşmak pek güçtür, Onun için asfalt yolun iki yanına mey- vasız ağaçlar sıralamalı diyor ve (yolun tamir masrafına faydası olur) fikrile meyvalı ağaçlar dikmeyi şimdilik yerin- de bulmuyoruz. Yok eğer her ce pahasına olursa olsun, halkın ağaç *erbiyesini srt- «ırmak emelile mutlaka umumi geçitler. de meyvalı ağaç tutundurulmak isteni - yorsa diyecek yoktur. Bize göre (ziral asayiş) in henüz pek de yoluna girmediği bir memlekette, yol boylarına dikilen meyva ağaçlarının se- iâmette kaldıkları kabul edilse bile, mey- (Devamı 9 uncu sayfada) Mareşal Blomberg' Almanya üzerinde —6— Başkalarının (o haklarının Miğini Okabul etmeğe, ve mese - leleri kuvvet istimal ederek değil de müzakere ile balle amade bir Alman- ya ile, bu şartlar dahilinde gentleman anlaşması yapmayı tavsiye etmek pek fazla yerinde bir hareket olurdu. Hitler ile Nazi rejiminin, Almanya - rn dahilde vaziyetlerini kurtarmak, kuvvetlendirmek için kullandıkları usul leri, Almanya dışında tetbikte israr ey- ledikleri müddetçe, böyle bir an:aşmıy: teşebbüs etmek akametle neticelenecek- ti müsavi - Nazi hükümeti ile olan fena münase - betleri düzeltmek için Mister Çember - İlâyn 1937 senesi sıralarında ikinci bir te- şebbüste bulundu. i Rayhın av nazırı sıfatile, Berlinde bir büyük av meşheri açmak üzere Göring tarafından icab eden hazırlıklar yapıldı. Hanrlikler iyi yapılmıştı ve ser- ginin zikredilmeğe değer bir faydası daha oldu ki, o da o zamanlar meclisi hâs reisi bulunan Lord Halifaksın Berline zi- yaret etmesi imkânını temin eylemesiydi. Şurası da doğrudur ki, diplomasi an'â- nelerine uyularak, ayni zamanda bâzı ma hallerde heyecanlı ve mübalâğalı ümid- İeri ve bazı yerlerdeki tahminleri berta- raf etmek için, bu ziyaret taramıle şah- #i ve gayri resmi bir mahiyette olarak gösterildi. Fakat hakikat şu idi ki, bu ziyaret, Hitlerin aradığı sanılan, ve daba iyi bir anlaşımıya müncer olabileceği umulan bu ziyaret mühim bir İngiliz siyaset ada- mı İle Nazi İliderleri arasında şahat bir temas tesis etmek İ Mister Çember - lâyn tarafından düşünülmüş ve ihzar e- dilmişti, Ve bu plân bu şekilde muvaffakiyetle itatbik edildi. Eğer daha iyi bir anlaşma İmümkün olsa ve bu keyfiyet hakikaten ide Hitler tarafından istenilmiş bulun - seydı. bu »iyaret azami derecede bu İşi görmüş olacaktı. Biambarg meselasi 12 Kânunusani 1938 de Alman mat - buatı, Felâ Mareşal Blombergin, bir gün evvel Frolâyn Eva Gruhn isminde bir kızla evlendiğini, ve bu merasimde Adolf Hitlerle General Göringin yegâne şahid olarak bulunduklarını ilân etti, Bir gece İevvelisi, propaganda nezaretinde bir ak- şam yemeğinde bulunmuş, ve ev sahibi miz, o zamanlar propaganda nezareti müsteşarlığını yapan, şimdi ise İktısad nazırı ve Rayhşbank müdürü olan Her Funk, ziyafetin sonunda, içinde birçok kabine azâğının, sübaylar ve Nazi me - murlarının bulunduğu 80 kadar misafi- re bu haberi bildirmişti. Herkes haber! büyük*bir şaşkınlıkla karşıladı, öğrendi, ve derhal birbirine bu Frolâyn o Grutin'un kim olduğunu sordu vab alınamadı. Birçok tahminlere girişildi, ve nihayet anlaşıldı Ki. Frolâyn Gruhn Himmlerin polis teşkilâtı dosyasında cazibeli, fakat hafifmeşreb bir kadın olarak kayıdı - dır. İşin, Gestaponun, entrikacı şefinin u - Uzun uzadıya hesab edilmiş bir oyunu, bir düzeni olup olmadığında asla karar kıl - mış değilim. Hitler veya Göringin olup bitenlerden haberleri olmasa bile, hiç olmazsa Himm- lerin malömatı bulunması icab ederdi. Üstelik Elombergi devirmek, ortadan Kal dırmak hem kendi şahsı, hem de müf- ritlerin menfaatleri iktızasındandı. Her ne hal ise, meydana vurulan bü sirin Hitlerin şahsi hislerile ve efkârı umumiyenin mareşale karşi besledikleri muhabbete indirdiği darbe pek büyük, pek şiddetli oldu . Blomberg, Hitlerin yalnız en çok güvendiği müşavirlerinden bir! değil, ayni zamanda en yakın, en sa- mimi, fhtimal ki en çok sevdiği arkadaş - Tarımdan biriydi. Ve işte bu en iyi arkadaşı onu aldat - mıştı, Hitler, hakikatı öğrenir öğrenmez, ilk işi Blombergin ayartıldığını ileri sü- yerek, omü bu evlenmek fikrinden vazge- De Kimseden de sadra şifa veretek bir ce -| in izdivacı, Hitler ve büyük tesirler yaptı Mureşal Blomberg zevcesile birlikte çirmeğe, bu suretle nikübi feshe kan - dırmaya çalışmak oldu. Blombergin bu teklife yarleşmayi red» detmesi, taraftarlarının gerek kendisine, İ gerekse. Almanyaya karşı (besledikleri sadakate inanan Hitlerin imanını sarstı, Fakat bundan daha beteri de vukua ge lecekti. Blomberg, siyasi bir mareşal olmak ve Nâzilere karşı âşırı derecede uysal dav- ranmak bakımından ihtimal ki ordu şef. leri arasında pek sevilmiş, tutulmuş mir şahsiyet değildi. Tesadüfe bakınız ki, Nazi müfritleri de, onun kendi saflarında yer almış ol - mamasından, ve askeri meselelerde on - ların aşırı şekildeki müdahalelerine mü- halefette bulunmasından dolayı mareşali ayni derecede sevmiyorlardı. Başkumandan General fon Fritsch Hitlerin bu berzabtan bir yol bulup kur- tulmasını beklemeksizin, diğer general lerin müzâheretile Führere müracaat €- derek, ordu disiplininin böyle bir mazi- si olan bir kadınla evlenmiş olan Bloın - bergin harbiye nazırlığı mevkiinde tu - bulmasına müsamaha gösleremiyeceğini tebliğ etti. g Bir diktatörün hoşlanmadığı bir şey varsa, o da kendisine emredilmesi idi, Kısmen kendisinin böyle zorlanmasına, tazyik edilmesine karşı duyduğu ölke, 'nefret, kısmen de eski arkadaşına besle- diği sadakat yüzünden Blombergin va « zifesinden alınmasında ilk önce tered » düd gösterdi. Bunun üzerine, General Fritseh, yel nız askeri disiplinin muhafazası bakımın- dan ısrarda bulunmakta kalmadı, ayni zamanda, Führerin harici politikasını ve bilhassi Avusturya politikasını şiddetle tenkid etmek fırsatını yakaladı. Bu Hitlerin müsamaha edeceği, izin vereceğinden pek fazla ileri giden bir hareketti. Mareşal Göringin dediği gibi: «Eğer sizin nazırlarınızdan birisi gel- ise ve, saskeri meseleler tamamile bertâ- İraf, ben sizin harici politikanızı beğen - miyorum...» dese Mister Çemberlâyn ne yapardı? Şüphesiz ki o, teşekkür ederim, Allaha ısmarladık, der ve Hitlerin Ge » neral Frhtache yaptığı gibi o zatı azleder- di. | Nitekim böyle de oldu, Fristoh azle « dildi. Biomberg de vazifesinden ayrıldı. Ondan sonra Hitlere. .bü iki mühim sbeddülü ne suretle istifadeli bir neti - ceye bağlamak, veyahud da bunu hiç ok mazsa kendisini küçük düşürmeden yap- mak meselesi kalıyordu. Nihayet, üç bafta sonra, 4 Şubatta, Hitlerin o seneki ilk ve gem, dizgin tani- mıyan öfke, hiddet tezahürlerini mütea- kib, bu iki tebeddül, yalnız orduda de- İğil, bahriyede, hava kuvvetleri ve dip » İomasi işlerinde yapılan diğer nâkil ve tebeddüllerin geniş bir tesettürü içinde ilân edildi. Diplomasi sahası müstesna, Blomberg ie Fritsehin işlerinden uzaklaştırılma « larından maada diğer sahalardaki deği » şikliklerin pek sz ehemmiyeti vardı. Zira bu tebeddüllerin yüzde doksanı, hâdise- (Devamı 11 inci sayfada) i