Sarayda tarihi bir Ziyafet Sarayın avizelerinde binlerce mumların, sofrada müteaddid altın kaplı yüksek şamdanların titrek ziyaları altında, sofranın pa:lak sarı takımları, misafirlerin sırmalara müstağrak elbiseleri, kadınların mücevhe.leri bir şehrâyin gibi pırıl pırıl ışıldarken hizmet kapısında siyah pantalonlarile, kır.nızı sırmalı ceketlerile, beyaz eldivenlerile Enderun efendileri ellerinde büyük tabaklar göründüler Türk milletinin ikram hakkında fıtri bir meyline delil olsa gerek; bir Türk, ne zaman Tanrı misafiri diye telkib et- tiği bir yabancıyı izaz etmek lâzım gel- se hemen bütün iktidarını - ne kadar az olursa olsun - onu doyuracak, memnür, hattâ mahcub edecek kadar varını, yö- ğunu sarfeder. Ben İzmirde iken arka- daşlarımla tatil vesilelerinden (istifade ederek merkezden kalkar, uzak yakın mülhakat köylerinde birkaç gün misafir olurduk. Köy delikanlıları en güzel el- biselerini giyerler, zaten hep biribirin- den daha güzel, daha şirin olan bu gen ler misafirlerine kuzular çevirirler, lâçlar pişirirler, tem vaziyetinde hizmet ederlerdi. En fakir evlerimizde, en düşkün alilelerimizde de ten sonra temaşasına doyulamaz zengin doyu'maz bir güzellikte idi. B böyle misafirleri kudret fevkinde it'am etmek içia zaptolunamıyan bir gayret! hamlesi vardır. İşte böylece Türk, en müteva dinden başlıyarak, en yük- sek şahsiyetine kadar iza; ve ikramı kendisi için en ziyade zevk alınacak bir bilir. Tarihte tafsilâtını oküyoru düğünler vestlesile ne mükellef, ne 7 kemme! ziyafetler verilir, yalnız rical va sofra örtüleri alınmamıştı, fakat Yıldızın elde bulunan vessitile bu işi görmek im- kin kesbediyordu. Yalnız Dolmabahçe- de böyle yüzü geçen davetliler için mü nasib tek bir yer vardı: Bir cephesi ka- Taya, diğer cephesi denize nazır olan ve iç mabeynle dış mabeyn arasında bulu- nan, ve galiba bunun için zülvecheyn namile tanılan geniş sofa intihab edildi; müteaddid marangozlar çalıştırılarak bu- rada beyaz tahtadan iskele halinde ve İüzerine yığılacak ağır yükü çekecek me- tanette bir sofra kuruldu. Bu sofra ör- | şarab kadehlerile çiçekler serpiştirildik- , ve dilnişin bir manzara vücude getirildi. |kekler, padişahtan, kraldan © başlıyarak değerini, şöyle ekip b Dave lacaktı. Padişah ve kral ile maiyetlerin-| iden başka ve'iahd bütün ecnebi sefirle- İrile sefaret erkân, nazırlar, Ayan ve usan reisleri, başlıca ecnebi mües- frakla meşrutiyet Türkiyesınin bir tirm- yan yurddaşlarımız az değildir. Bu mües- seseleri müdürleri, ve kraliçe hazır bu- Tunacağı için ecnebi davetlilerin refika- ları, hususile hariciye nazırının refikası, sandıklara yerleşmiş olacaktı; öyle ki bir küçük parça zıyaa uğrasa derhal boş ka-| lan yerinden belli olacaktı, Bu takım ha- zinei hümayunda mahfuz olınak ve icab ettikçe seferli koğuşu efendilerinin ne- ,Zâreti altında manda ârabalarile saraya nakledilmek ve gene onların nezaretin- de kullanıldıktan sonra mahalline iade olunmak mutad olduğundan zamanımız- da bir aya vukuunu işitmedik, gene de öyle mahfuz olmak lâz:m gelir, Ancak si- pariş edilen parçalar gelmemişti, şu hal İde mevcud olanlarla idare edilecekti, k tüldükten sonra beyazların eteğini kal- cab eden şeyler hemen yıkanıp temizlen- | dırarak altına bakmağa kalkışılamazdı, İdikten sonra sofraya yetiştirilmek sure sabahı da zirel bilgiye müştaktır. Öğ sofralar kurarlar, fakat bir kere ayıbı kapandıktan ve üs-|tile bu da z ve hep ayakta el pençe divan, misafirler |tüne müteaddid cesim şamdanlar, çiçek-! bu nefis yemekleri yerken bir dizi uşak likler, yemişlik'ler konduktan, muhtelif davetliler gelip te yerlerini alınca vücu- Belki rul ümkün olacaktı, Her iş. bitip te sofra hazır olunca ve de gelen-manzara hakikaten temâşasına n er İnişanlarını hâmil idiler, Kadınlar akşam elbiselerile, bütün cevherlerila gel ıMmişlerdi. Ya'nız meb'usan reisi siyah sali hükmünde İ Sarayın Kapısından binek taşma ka dar bir müfrezci askeriye, iç salondan LI ZİRAAT | Ziral Neşriyat Meselesi İ ren memleketlerde her başarı muntazam neşriyata istinad ettirilmiştir. Dİ Yazan : Tarımman Ötedenberi üzerinde ısrarla durduğum 'ret kalmıştır. Kitab, mecmua, radyo, si- meselelerden biri de zirai neşriyatımızın nema gibi uyarıcı vasıtalar herkesin eris arttırılması jüzumudur. Bizim gibi » fu-/ şemediği birer lüks mefhum halindedir. sunun 9b sekseni köylü ve esat geçimi zi-| Bu vaziyette bir zirai kalkınmayı hız- raatten olan bir memlekette bu çeşid neş- İandırmak doğrusu hayli güç meseledir. riyata çok, pek çok ihtiyaç vardır. Lâtin Kendimize örnek edindiğimiz memlekef- harflerinin kendine göre okur yazarla - lerin zirai kalkınmalarında uyarıcı bir rını epeyce çoğalttığı Türkiyede yıllar- heşriyatın büyük rolü olmuştur. O yer - danberi (okuyacak şey)'hasreti çekiliyor. lerde her işe önce mükemmel bir neşri- Bilhassa askerden dönen gençler köy o- Yat hareketi ile başlanmıştır. Gazete, ki- dalarında «Asli ile Kerem, den başka bir tab, broşür, afiş, sinema, radyo, hülâsa şey bulamadıklarındandır. İ mükemmel bir neşriyata dayandırılmıyan Ben kaç köylü bilirim ki, kendilerine! teşebbüsler zayıf sayılır. 'olup biteni haber verecek bir (Köroğlu Köylüsü okur yazarlıkta bize hayli gazetesi) uzattığım zaman, ellerindeki| benziyen Rusyada bir yılda neşredilen masal kitabını fırlatıp atmışlardır. Ve|ziral eser adedi 34 milyondur. Radyosu gene kaç köylü grupuha rastlamışımdıs!olan köylü evleri, bizde saati olan köy ki, ziraate müteallik bir şeyler anlataca-| evleri kadardır. Amerikada zirai filmler ğımı söyleyince o gazeteyi de bir kena -| bizde bütün bir yıl gösterilen filmlerden ra bırakıp etrafımı sarmışlardır. Demek | çoktur. Gazete, mecmua, broşür, gibi mat JKi köylümüz ona işinden gücünden bah-|bualar su gibi harcanır. Fransada, İtalya- sedecek söze, karın doyurucu söze can a-|da, hattâ Bulgaristanda i neşriyatın tar haldedir. pe çeşidine büyük mikyusta yer veril - Dikkat edilirse bizde köylü kadar ka-| miştir, Kısacası zirai her başarının proğ- e -İramlı bir neşriyata dayandırılması bugü- İhün esas prensiplerinden tiri olmuştur. Muazzam bir köy ve ziraat davası » çalış. |karşısnda bulunan memleketimizde ise mak, daha rmüreffen olmak azmı vardır değil sinema ve radyoların yayılması, de- amma, ne yapsın? Ona iyi cins tohumun vamlı bir ziraat gazetesinin dah. yaşatı'â- snenin ka- madığı maalesef bir vikışdır. Hele son üç yıl içinde zirai aktü miyet verilmemesi yüzünden, kasabala- etmek ve bunların ilhamı ile ef rının yansbaşındaki “zirai müesseselerin mumiyeyi ve tarımmanları faaliyet ve mesalsinden haberleri olmı- hemen hemen Son Postaya ki Bununla berâber, Ziraat V kta boyuna bir tekim eserler o neşrettiğini, vakit vakit afişler bastırdığını, Ayze'nin dağıttığını unutmuş nerpediği için bilmez, bilmedi maz bir halde kendi öle yunda öğrenip, icaba seseler hangi mevzu üzerinde çalışm. olurlarsa olsunlar, mahalli halkça sadece (Ziraat) diye adlandırılmışlardır; Zira - bir seri broşürler değil, binlerce binlerce halk, bütün şehir |daha bilir miyim, kimler, herhalde yüzü günlerle doyurulurdu. Son zamanlarda Abdülhamid sarayında da kızlarınm dü- dünü vesilesile, bütün ricale, yerli ya- hancı bütün mütehayyiz zevata verilen ziyafetler olurdu. Hele tahtının sarsıntı- ları arasında Yıldızın merasim dairesin- de Âyan ve meb'usana verilen yüzlerce kişilik meşhur ziyâletin tafsilâtın oku- muş, işitmiştik. Bulgaristan kralınm ziyareti vesilesile Dolmabahçe' sarayında ilk büyük ziva- fet verilecekti. Bundan evvel ray, henüz tamamiyet kesbetmemiş ve- saitile, Mısır hidivi Abbaş Hi'm' Paşanın yazın mutadı olan İstanbul seyahati es- 'nasında bir ziyafet tertib etmişti; fakat hükümetçe görülen lüzum üzerine bü 2i- Yenisâs | merdivenlere ve ziyafet salonunun kspı- sına kadar sıra ile, kırmızı pantalon, be- İtanbaşa işgal eden azim bir sofra... İyaz sırmalı ceket giymiş, başlarında sör- Sarayın pek mükellef bir sofra takımı guçlu kalpak, hedemei hümayun efendi- vardır, kt hâlâ mevcuddur, hilâ icab «et- leri istikbal vazifesini görüyorlardı. Yu- itikçe büyük ziyafetlerde kullanılmak ü- karıda dış salonda sarayın orkestra ta- İzere cümhuriyet hükümetinin emrine a-|kımı, hademenin aksine beyaz pantalon madedir. Bu takım ki vermeildir - altın ve kırmızı sırmâlı ceketle muntazır idi- kaplı gümüş - vaktile Pariste büyük bir ler, Kral ve kraliçe muvasalat ederken müessese tarafından imal olunmuştu; va hünkâr onları binek taşında istikbal etti i bazı aksamı zıyaa uğradığında, yahud ve her iki memleketin marşları çalına- jesasen her ihtiyaca tekabül edecek mik-|rak ziyafete başlanmış oldu. yasta yaptırılmadığından bizlere muh-| Sarayın avizelerinde binlerce mumla- tacı fkmal ve tevsi görülmüştü. En evvel rın, sofrada müteaddid altın kaplı yük- teşebbüs edilen işlerden biri bu takımı sek şamdanların titrek ziyaları altında, /itmam etmek oldu. Hazinei hassanın e-İsofranın parlak sarı takımları, misafi ilinde sarayın hurda ibriklerden, man- aşkın davetliler için bu geniş sofayı baş- atten fidan veri'miş, ziraatten ilâç alın - mış, ziraatten bilmem ne yapılmıştır. Fa- kat o ziraatin gayesi, hizmeti, vatandaş» lardan bilmukabele istediği nedir? Bunu bilen yol . Kaldı ki, şehirlerde oturan daha mü-| nevver tarımmanlar da memleketin zi rai hareketlerinden lâyıkı veçhile ba -| berdar değildirler. Hels yurdun tetkik edilen hususiyetlerinden, bunlara göre| İyürünülecek yolları öğrenmekten tama- men makrumdurlar. âleminin ko-' layca ele geçirebild (okuyacak şey) İçok zaman bir gündelik gazeteden iba -İ pi amm değiliz. Fakat mahdud ellere geçen bu şekildeki neşriyatin, bizim vücud bul - masını arzuladığımız programlı neşriyat arasında büyük fark vardır. Memleketin özlediği, gelişi güzel eser tabı ve tevzil değil; sistemli, düzenli, programlı ve şür mrullü bir neşriyattır. Türkiye ziraat #leminin muhtaç oldü- Hu neşriyat şöyle çerçevelenebilir: 1 — Türkiyenin ziraatini tetkik eden, bize yurdu tanıtan, başka memleketler deki zirai hareketleri inceliyen ve bun - lardan memlekete uygun çalışma yolları (Devamı 8 inci sayfada) İmecburiyet hissediyorum. Onlardan kim 'dan fazla sofrada kalmış olmak ve arka- bilir kaçı hâlâ mevcuddur, ve bu satırlar | sında duran divanı hümayun tercümanı göllardan, tepsilerden vesair otakımlar- lerin sırmalara müstağrak elbiseleri, ka- İdınların mücevherleri bir şehrâyin gibi yafet pek muhtasar, pek basit idi; maa-İdan yığınlarla gümüş vardı; bunları ver-|pır:i pırıl ışıldarken hizmet kapısından, mafih saray için bir tecrübe dersi vazi- mek suretile fazla bir masrafa çirişmek-| siyah pantalonlarile, kırmızı sırmalı ce- fesini gördü. Onun için müşkülpesenâ, Avrupa saraylarında gör- düğü mulantan ziyafetlerle müşahedatı pek yüksek olan, kralına verilecek bir ziyafet için saray cesaret gösterdi. Bu ziyafet için Londrada Maple mağazala- rına ısmarlanmış o'an biribirine eklenir yüz kırk dört kişilik masalarla bir o ks- dar sandalyalar henüz gelmemişti, Lon- drada sefir bulunan Tevfik Paşanın ves0- tetile sipariş edilen ve dokunması zamaâ- na mütevakkıf olan peşkirler: Yekpare vaziyeti anlatmak mec- duydum. Fena hal Bu üzüntü onu b Babuma ni in hâdiseyi olduğu gibi söy lemedim. Yalnız fena maksadını se2-| dim. bu adamın yanında çalışmak doğ- Tü olmiyocuk dedim. ÜÇÜNCÜ SAFHA 2 Mart Altı ay terkettikten sonra defteri elime bu müthiş hakikati kendi ken- dimle dertleşmek için mi alacaktım: Gebeyim., Günlerdenberi midem bu-| anıyor. gözlerim kararıyordu. Ken - dimde bariz bir gayri tabillik hissedi. yordum. Nihayet doktora göstermiye mecLur oldum. Bakar bakmaz: — Gebesiniz! Dedi. Olduğum yere çöktüğümü ha- tırlıyorum. Doktor beni omüşkülâtla ayıltabilmiş... Genç kızlığımı çalan namus hırsızı- nın. elime bir de gayri meşru çocuk tutuşturarak, günahsız günahumın İs- İlundu. Bunu imal eden müessese muz- melesini tatli fakat kahbları diğer bir müesseseye devretmisti; uzun muhabere neticesile tasavvurun kuvveden fiile çık- ması esbabı temin olundu; fakat sipariş edilen parçalar henüz gelmemişti. Tutu- lan esas on iki düzüne misafire bir kü-| çük çatal bile yıkanmaksızın, sekiz türlü yemek tevzliyelerinden on ikişer büyük tabak vesaire ile yüleree parça bunlar hep ayrı ayrı gözleri olmak üzere | «Son Posta» nın tefrikası: 44 batını canlı olarak beni taşımağa mec bur edeceğini düşünmemiştim. Şimdi saadetlerimi, hüly oluna kurban verdiğim mukaddera'a nrusumu da hedretmiş bulunuyorum. Deflerimden uzak kaldığım altı ay hâdiseler ve facialarla dolu,.. Allahım bütün bunlar benim başımdan geçiyor da, ven hâlâ nasıl yaşıyorum? Bu ıztı- rab ne zaman bitecek?, Olanları hatır- ladıkça tiylerim ürperiyor, titriyorum. Baha. babacığım ikimizi de ölüm kur- taracak.. bu hayatın yüküne tahammül edemiyeceğim artık. başıma daha neler gelecek, gelmedik bir gey kaldı m7. Çilem dolmamış, çekeceğim. idi; vi Bulgaristanın İsizin takımı ikmal ettirmek imkân bu-| ketlerile, siyah parlak İskarpinlerile, be- İyaz eldivenlerile enderun efendileri el- lerinde büyük tabaklar, göründüler; on| tevzi memuru böylece girerek her biri kendisine tahsis olunan noktada mevki aldı ve orkestra en şakrak havalarile İbaşlayınca yemek te başlamış oldu. Burada yemekleri tertib eden mutfak Amirlerine, hizmeti İdare eden enderun 'efendilerine, aradan geçmiş bir rubu' a- sırlık zamandan sonra muvaffakiyetle - inden dola i a İ kaçının dikkat nazarına ilişecektir. Bütün ziyafet esnasında, belki iki sa- late yakın bir zaman, bir çıt, düşmüş bir jgatal gürültüsü, devrilmiş bir kadeh işi tilmedi, görülmedi. Yemekler sırasile tevzi olunurken # rada verilecek muhtelif nevilerden şarab işi vardı: Bu san'ata vâkıl olarak hari- İciye nazırının talimatı dairesinde hare- İket edildi. Yıldız sarayının vakte celbe- dilmiş nefis içkilerden mürekkeb bir mahzeni vardı. Bu, imdada yetişmiş oldu. Sofradan kalkılınca davetliler dış mâ- beynin büyük sofasında toplandılar, her- kes ayakta idi; ilerlemiş yaşının. mutad- 'ENNETLİK ÂRLAR v—/ gözleri bağlu mütevekkil bir dolab beygiri uysallığile bu kara talih etra- i İinda ömrümü harcamıya mahküm ve mecburum. Babam olmasaydı, şu kamımdaki be- nim kadar günahsız yavrucakla yaşa- mak denen bu azabdan kurtulmak iş- ten bile değildi. Babam için yaşam: mecburum. Avukatın yanından ayrıl dıktan sonra, on gün iş aradım. Nereye elimi uzatsam orası kuruyor, taş kesi. Hiyordu. Nihayet dairelerden birine müsabaka ile memur almacağını duy- dum. Müracaat ettim. İltimaslıları alır. lar, bu alelusul yapılır, dediler. Müdire çıktım. Vaziyetimi anlattım. Hâsta bir babayı geçindirmiye mecbur olduğumu söyledim. Alâkadar olmadı bile,.. — İmtihana girersiniz. talihiniz ve kudretiniz varsa kazanırsınız. Cevabını verdi. — İtimas istiyorlar. Dedim. — Bulmıya çadlişin Dedi, kapıyı gösterdi, Nihayet bir vefakâr dostu. babamın eski bir arkadaşını lütufkâr bir tesadüf karşımıza Çıkardı. Bankalardan birine yerleşmeme âmil oldu. Elime elli beş lira geçiyordu. Bu pa- ra bize yetişir de artardı bile. azami tasarrufla yaşıyorduk. Babamın hasta- vasıtaşile misafirlerile görüşmek yör- gunluğunun tesiri a'tında yalnız hünkâr oturdu ve nihayete kadar sigarasını, kah- vesini içerek dinlendi; bu müddet zar- fında kral: dolaşarak hariciye nazırı ta» ralında kendisine takdim edilen sefirler- le, vesair zevat ile üçer beşer cümle, iki- şer üçer kelime teâti ediyordu, Pek mem- nun görünüyrödü. Hakikaten bu ziyafet bütün teferrüatile misafirleri hayret ve memnuniyet İçinde bırakmış, hususile kralı bek'enemiyen bir haşmet manza- rasi karşısında bulundurmuş, ve, tertib edenlerin de yüzlerini ağartmış oluyordu. Halid. Zıya Uşakhgit i Ilığı gittikçe artıyordu. Ağzına bir şey koyduğu yoktu. Şimdi yegâne masrafi sütten ibaretti. Artık doktor da getir. mez olmuştuk. Çünkü, son gelen bir profesör doktor, artık şifayı bizden değil Allahtan bekleyin! deyip kesip atmıştı. Bu bonkada rahat çalışabileceğim! ümid eğerek, e ile müsterih işe başlamıştım. Koskoca müessesede beni rahatsız etmiye cesaret edemezler sa» nıvordum. Ne kadar yanılmışım. Bürolar. servisler birer ahlâksızlık yuvasıydı. Kadın memurlar baloya gi- der gibi süslenerek geliyorlardı. Erkek arkadaşlarile azami derecede lâüball idiler. Öğle paydosunda toplandıkları zaman açık saçık mevzular üzerinde hararetli konuşmalar yapıyor. birbir- Terine yüz kızarmadan dinlenmiyecek hikâyeler anlatıyorlardı. Kadınların hemen hepsinin ya banka dahilinde. yahud dışarda dostları vardı. Evli, çalışmıya mecbur birçok kadınla? şeflerin metresi idiler. (Arkası var)