Yazan: CEVAD FEHMİ Râbusun sonu Süratle dışarı çıkarak kapıcının ziline ! bastım. İhtiyar yukarı merdivenleri tırmanırken kendisine ka- pıda bir otomobil bulunup bulunmadığı- nı sordum. çıkmak “üzere — Biraz evvel onu bekliy iya, İ © beraber onları çabuk yuka- ri taşıyın, hanım seyahate çıkmaktan ş dakika sonra iki büy n mürekkeb eşyi valizden lona lah yerinden kımıl — Aç bakalım, Cevad Fehmi, şu çan- taları! dedi, kilidli mi? Anahtarlar ha-|, dinin çantasında olacak. Al çan- tayı... Al canım, aramızda teklif yok. Çantayı aldim. Leylâ hanım m naat için en ufak bir harekette dahi bu- Tunmadiı. Çantanın içinde bulduğum a- nahtarları çıkardım ve bunlarla valiz- lerden birini açmaya teşebbüs ettim. Rıdvan Sadullah: — Portekizli mühendis herhalde bım- ların içinde olacak! dedi, Sökülüp tak'- Yabilir cinsten bir manken pekâlâ bu va- izlere sığabilir. Hanımefendi, kendisi ken evini arayaca-|- “ncesi ile sarı saçlı şerikini be-| beraber götürmeye karar ver- miş olacaktır. Valizi açtım ve şimdi bu satırları ya- zarken hayli gülünç bulduğum & uri bir ürkeklikle bir adım geri çekil Valizin içinde sarı saçlı yapma bir insan kafası ve üstünde elbisi elerile bir ii gövdesi görünüyordu. Bu gövdenin kol (7 lari ve bacakları yoktu. Onları da ikinci valizde buldum kardım, taktım. Manken tamaml Serkomiserin yüzünü hafif bir pembelik kaplamıştı, İçinde bulunduğu devamlı şaşkınlığa şimdi bir de mahcubiyet his- sinin inzimam ettiği anlaşılıyordu. Bizi ie raştıran bu tahta, bez ve mi kavva ı idi hal Rıdv: an Sadu'lah gülerek seslendi: — Osman bey yanında kelepçe var mı? İşte sana Portekizli mühendisi de teslim ediyorum, Dikkat et, kaçırmaya- sin. Yeşilköydeki köşkün pencerelerin- den uzaklaştığını gördüğümüz spor oto- mebilindeki erkek yolcu bu idi. Necde-| tin odasında makine İle yar. yazarken Neclâ hanıma görünen sar: saçlı adam da keza bu centilme: Vasko dö Goma- nın Leylâ hanımı ziyaret ettiği gece Jonda hântmefendinin karşısında otur- duğuna gene hepimiz şahid olduk. Siha-' pan kl tı birleştirmenin doi Tamıyacağın: ona kaç kereler tekra dım. rarlamakla olmaz kızım. bu nu kat'ileştirmeli.. o belki de size ver diğ! söze sadık kalmak için attığı adım geri alamıyor. Fakat siz hiç imei bizi düşünmelisiniz. Ailemiz, açık söy diyeyim. bu izdivaca razı olamaz. Kar- şılaştı fınız iğrenç vaziyetlere bizi de ortak edemezsiniz. 'Tarıkın önnesi çok sert, ve çok zalim! çe konusuy yordu. © Beni öyle bir noktadan vurmuş. re sermişti ki. mukabeleve, müdafaava Şinin kalmamıştı. Mağlbiyeti der kabul et iş — Hakkınız var : Yüzünde ümid landı: bir tebessüm can - — Sizin makul bir kız olduğunuzu yordum. Ve davamızı da müşkülât- sız halledeceğimiz: id ordum. anılmamışım! — Aramızda bir daya yoktu hanıme- fendi. — Öyle kabul edelim. siz de haki - .Jmaz mı? et hastane civarında bekçiler ınından balkan değil Neclâ â hanımın bize nişanlısmın oda- sında yazı yazarken gördüğü sarı saçlı tasını duymak İşte ben daha o zaman sarı saçlı adamın etten ve kemikten ya- pılmış bir insan olmadığından şüphelen- miştim. Neden şüphele n diye so racaksınız o Hiç manken mi, diyeceksiniz. Anlatayı: en sonra bir kenarda bir çök i görülüyordu. Mektubu yazan adam son satıra geldikten sonra satır - değiştiren omekanizmayı (işlet- nig, bunu müteakıb (S) harfinin tuşuna! üstüste birçok defalar vurmuştu. Genç “|kızın tarifine göre işittiği makine gürül- ü muttarid idi. Demek o bu (S) harf- lerinin yazılışını işitmişti. Bu harfler mektubda hiçbir mana ifade etmiyorlar. dı, hattâ üzerlerinde şüphe ve hayretle | durmuştuk. Şimdi meseleyi | tersinden | lıyarak izah edeyim. Bu manke masaya oturtuyoruz. Maksadımız Ni hanıma bunu Portekizli mühendis di yutturmaktır. Manlenin manzarası h bir adam manzarası Fakat ayni zamanda hareket te ettiğine he si nasil inandırmalı? Ko'ay. Bir mek bunu makinenin üstünde nın başını otur- iz “balkona çıkarız. Elimize » Genç kızım « bini imei lığından odaya bakar. saçlı adam mes dır ve bir eli tuşların üzerindedir. A / kine de çalışmaktadır. Bizim elimizi İdeğneği göremez. Çünkü önümüzde ran manken buna mâni olmaktadır. Hü- Jâsa böylece maksad hâsıl olur. İşte bu (S) harfleri şimdi size anlattıklarımdan beni, daha o zaman şüphelendirmişlerdi. | Fakat bu şüphe tabii müphemdi. Beni bugünkü neticeye #sal etti amma o ?3- man için büyük ve vanh bir mana ifade ettiğini söyliyemem. Rıdvan Sadullah hik fası'a verdi. Bir sigara yaktı, dumanını tavana doğru üfliyerek birkaç saniye düşündü. Sonra tekrar başladı: — Süreyya hanım mavi elmas hikâye- imi uydurduktan ve Portekizli mühen- disi yaratıp cinayet âlemine hediye et- «Son Posta» nn tefrikası: 31 Ye ir ELA n kati teslim ediyorsunuz değil mi? Be- nim yerimde siz de olsaydınız böyle höreket ederdi Sizi beğenir, seve - riz. Daima Tarıkın istikbalini şün - 2 zaman aklımıza ilk gelen siz olurdunuz. Fakat malüm hâdiselerden sonra bu münasebeti devam ettirmek ve bir izdivaca bağlamak çok garib ok Elâlem ne der? Tarık bizim tek evlâdi mız. Onun her cihetçe ,d biz izdivaç yapmasını arzü ede düğü bi mes TİZ. Boğulur gibi bu temenniye ettim: — Bunu ben de dilerim hanımefen- di. — İnşallah size de Allah hayırlı kıs- metler verir. Üzülmeğe (lüzum yok. çabuk unutursunuz. Tarıki da mazur sep - Tamamile hanımefendi. müste - iri in olunuz... iştirak tarafın-| n başında oturmakfa- | yeslne yeniden , tikten sonra malâmunuz olduğu veçhile kocasını Y eilköyde katletti, oradan k |kaç saat sonra barda meyva biç şturduğu hasır koltu, arkasına şıkıştı- 'rarak kendi kendisini yaraladı. Maksad İşipheleri dalma kendi üzerinden sıyınp başkalarına atmaktı. Önümüze mütead- did suçlular çıkardı. Bizi b gbelendiriyor, bunun hakkındaki İlerimiz zail olunca u kurban atıyordu. Portekizli dedik olmadı, Necdet dedik ol İken Vafidis çıktı, bunu nişanlı lan telkinler neticesi meyda: Neclâ hanım takih etti ne fafl kan davası Yalmz Hüsnü beyin meğden yardım istedi, İrılamazdı. Neticeyi bi sine bir kapan kurduk. Sandı raya geldi ve bu suretle hi için lâzım gelen delili elimize ve "Kendisinin katil olduğunu çoktan anla- Jimi ştım. Fakat ayni şeye hâkimleri de inandırmak lâzımdı. Nihayet ol oldu, Efendiler, benim anlatacaklarım u kadardır. ei an Sadullah susarak bir itirazımız jveya sualimiz olup olmadığını anlamak re birer birer çehrelerimize baktı, Leylâ hanım hâlâ ayni vaziyette id Neclâ ve Necdet oturdukları köşede elele tutuşmuşlar, korku ve dehşetten büyü- gözlerle sahneye bakiyorlardı. şti düşen, sonra .$aş- güden kadındı. katlinde çolak Ah- Onsuz bu iş basa- işte od Genç da biriken terleri $il mendilini çıkarırke: — Peki amma.ya Ralf "du? dedi — Rai n cesedi mi? Evet haklısın an bey! Ben de bunu çok düşündüm. ütün İstanbulda aranan ve bulunamı- .İyan bu cesed nereye gitti? Bikr misin insan bazı dalgınlık anlarında kul si in arkasında duran kalemi bulmak bütün bir evi altüst eder. Bizde İİstanbulu aradık. Fakat Raif beyin evin- İdeki garajın mahzenini aramayı akıl et- medik. İ Rıdvan Sadullah Leylâ hanıma döne- İrek ilâve etti: Haydi kızım, düş önümüz? u mahzeni bir ziyaret edelim. Iki bir saattenberi bir taş yığım Ka- ir hareketsiz duran kadın birden can- Yandı, ayağa fırladı, kollarını fleri uzaf- ex Dikkat! Roman burada İ bitmedi. Arkası 11 inci sayfadadır. mama beyin ce baka“ (— TARiHi TETKİKLER Sokullu Mehmed Paşanın sarayı LZ “Son Posta,,nın tarihi bahisler muharriri yazıyor “İ > 'kenler, altın tel ile ” bay elçinin et 1599 yılında, yani zamanımızdan tam 396 sene evvel Mösyö Pdlin adında bir Fransiz elçisi ile beraber İstanbula gel - miş rahib J. Moran yazıyor: «İmparator muhteşem Süleyman Bur- sada idi. Bu yakınlarda da İstanbula dönmi - yecekti. Elçi efendim maiyeti ile beraber İstanbul tarafına geçti ve İstanbul kay: makamı olan Mehmed Paşayı ziyaret et- tv. Mehmed Pâşanın sar: mer sütun üzerine bir r Bu sipahilerin sırlında 1 ayrı kumalı damaskolar . Bizi fevka mra, efendim n alar k kendisine bü- yük salona çı n başına kadar diyen, en güzel mermerler - den 26 basamak idi, İki kenarında üç el agı kadar gayet alçak bir korkuluk rdı. Biri bir basamağın sağında ve Ö bürü diğer basamağın solunda olmak ü - zere bu yirmi altı basamağın kenarla - rına pek nefis bir duruş ile yirmi altı si- pahi dizilmişti. Sırtlarında işlemeli cep- kenler, sırma ile dal, yaprak ve çiçek- ler işlenmiş kadifeler vardı. Kırmı hadan dilimli kavuk'arının i sarmışlardı 26 nakları çıktıkç kıpırdarcıyar: ilş konuştuğu bir kelime ko- den de kımıl dı; ve onu ma, kadifeli ve işle - yastıklara oturtarak büyük bir ne- konuşurken, | ve san'atını hay” | İran dard zerine ha'ılar © yapılmıştı. Gaş İtunlar ve başlıkları çok parlak je bir kırmızı boya ile boyanmı ot güzel yapılmış kabartmalarla süsli si tayan da ayni kırmızı renk i'e to yanmıştı, Tavanın tam ortasında, kırmızı vw ve sırmadan bir kordon ile altın Bu kapılar, ayni bi ah dört ki İr rölmüştü ki, beyaz parç: Yi mermerlerle ö - ır, bar SGÇENNETLİK EA AY e el çe İlan Bn — Bize gücenmediniz ya?. Buna bir anâ olarak mecburdum. Nihayet düşü- nünüz ki, sizl herkes. Ellerimi uzatarak sözünü ke: - Yalvarırım tekrerlamayınız.. İkatil kızı, bir İdeğil mi? Haklısı nı rim bir de siz bunu y yiniz. Tarıkın annesinin söyliyeceği art bir ğa, yere “Bipanarak iz mağa, kaybolan son ümidin hüsranına da ağlamak ihtiyacında idim. Fakat o. sözlerini bitirmemiş gözüküyordu. Bir şey söylemek istiyor, tereddüd ediyordu. — Mutabıkız hanımefendi, dedim. Aramızda hiç bir ihtilâf yok.. oğlunuza saadet dilerim. Sizi de mazur görüyo - rum, Hakkınız var.. bir tane evlâdını - fe yi SİN İzt benim gibi zavallı, insan içine çı) İcak yüzü kalmamış bir kızla evlendi - | remezdiniz. Artık kendimi tutamadım. Gözlerim bendleri yıkılmış bir su hizile boşan - dı. Omuzlarım sarsıla sarsı başladım. 'Tarıkın annesi, bu iztırabımdan hiç de müteessir gözükmüyor; riya da ol - sa, bir tek teselli kelimesi söylemeğe |, tenezzül etmiyordu. Zihnen meşguldü. Kafasında bir takım hesabi bazı düşünceleri evirip. çevir sediyordum. Yanılmamışım.. gözlerini rerek, hafif bir sesle: — Yalnız bir mesele var, di fedakârlığı ds sizden rica ed: Tarık bu sefer gelişinde işe resmiyet vermemi benden istedi. Babasile baş - başa verdik. Buna imkân göremedik. İtelif hayvan ve ağaç resim j idi Fakat iri, yaprakları daha culâde | ağlamağa |... ingı , İsiniz. yere İndi» v > 8 (söylersiniz; bir takım bahaneler bulu | nefisti; karalar, beyaz damarlı idi, Ta . biatin harikaları arasında nadir ve Ç İgüzel bir şeydi. Salonun karşı tarafı” İda, şekillerle tezyin edilmiş dört pencerf vardı. Çepeçevre muhtelif renklerde ç” niler yerleştirilmişti ki bu çinilere mulğ” yapılmışi Meselâ: Alt tarafında iki tavus varâN Üstünde ağacın dallarına gagası ile asi” papağan sarkıyordu ve ağaç ki” lar ve papağan da canlıya ben ziyordu. Bay elçi gitmek için paşadan izin istöf yerek, merdivenden inerken, biraz ev bahsettiğim sipahileri, ayn! yerde ve öğ ni vaziyette bulduk. Alt kat avluya gel * izde, atlara binmeden, bay etçi. bi alt kat avlunun yanındaki bâhhçeyi gön di; ki bu bahçe, ormanları kıs işti, Muhtelif çları ve çiçekler vardı. Ilingi menekşesi denilen bir menekşs gördün” im menekşelerimiz gibi mefi büyük sapları da çok uzundu. İnsanı kendindefi geçiren hârikulâde bir kokusu vardı. But dan başka, asıl şaştığımız, onları Ağus * tos ayında görmemiz idi. Bizim memle * kette menekşeleri ancak ilkbaharda gö rebiliriz. Alt kat avlunun bir köşesinde, atlaf için çok güzel bir ahır vardı. Hayvanlar. İbakan esirlerin bana söylediklerine görü İpaşanın bu ahırda daima 150 atı bulu #Ü nurmuş; ve hakikaten o kadar at vard .İBu ahırın üstünde esirlerin ve paşanifi seyisleri oturduğu yer vardı. Bahçe! ve atları gördükten sonra, bay elçi, (Devamı 11 inci sayfada) dik. Diyemiyeceğiz de.. yor. bunu oğul . zden yardı” bekliyen bir ana ile babanın ricası o * larak kabul editiz. Acı acı gülümsedim: — Bu vaziyeti ona ben mi söy yim istiyorsunuz? Yerinden sıçr i — Sakın ha.. sakın ha'. Tarık benimi buraya size bunları söylemek için zek aslâ bilmemeli. Ben, eviniz Anl “1 bir kızsınız. istemeğe geldim. ır başımı sallıyarak ceva — Anlıyorum. yani İstiyorsunuz ik sizin teklifinizi ben reddetmiş olayın$ lde hanıme * — Tarik buna inanır mı?. — Sizin elinizde hu,. onu reddedef #lenmenize imkân o olmadı$ınd sunuz. Hem bu suretle size izzeti nef” sinizi kurtarmak fırsatını vermiş olu * izzeti nefsi ne oluyor? Fakat kendisine de olamaz. diyeme - (Arkası var)