İkincikânun pe SON POSTA . DEBİYAT Son münakaşalar etrafında fıkralar ve hatıralar Şimdiki genç şairlerden biri, sevgilisi-| » ne «keklik palarım» diye hitab ai Demek ki şiirde kuş etleri moda pi Maamafih bundan yirmi beş yıl evveh bizim edebi neslin de yazılarında kuş D€- rakı yoktu diyemem. Meselâ ben, Emi büyük ve yırtıcı kuşları severdim: “ kuş, akbaba, kartal gibi... İşle size UZ bir Hind masalımdan bir mısra: Baobablardan uçar Deyi i i Orhan Seyfi ise, hep iskete, saka gibi küçük kuşlardan hoşlanırdı: A benim güzel kuşum, Anladım ki nihayet, Artık unutulmuşum! © yi Fakat itiraf ederim ki yeniler > hu susta bizden daha ileriye gidiyorlar! * Bürhan Cahid, bizim çilekeş nesiklen bahsederek «uğradığımız nankörlük» ten Şikâyet ediyor. Bilhassa Ahmed Haşimin, vaktile merhum Süleymen Nzsifin taşı di| kilmediğini acı bir lisanla haykıran ya - Zismi - hatırlıyor. Bu hatırlayış, bugün, Bürhan Cahidin yazısında, Haşimin de on bir yıl içinde taşı dikilmediğini acı bir lisanla haykıran yazısını hatırlıyor. Bu hatırlayış, bugün, Bürhan Cahidin yazı - sında, Haşimin de on bir yıl içinde unu - tulmasındaki ıztırabı dile getirmiş! Yaşa Bürhan Cahid! Bizim içimizdekini bu son kavgada hepimizden iyi sen söyledin! İhtiraslar alevlendi mi kıymetler ne de Şabuk unutuluyor! şte böyle her edebi resil «kuş» tan başlayıp «yokuş» *a bu - luyor kendini... Fakat düşenler kim? O -| Bu rüya gören gençlere sormalı... * Doğrusunu ister misiniz? Kara listeci Gençlerin tâbiyesi hiç ustaca değil! Top yekün her şahsiyeti inkâr etmekle ve şim- diye kadar bütün yapılan, yazılan, beğe - hile ve güzel, ölmez eserler rafına konan edebi mahsulleri çürümüş diye yerlere dökmekle kendi hesablarına büyük bir $ey kazanmıyorlar. Kazandıkları, sâdece, | günkü gürültüdür ve birçok tanınmış! dünkü üstadların haklı teessürü! Halbuki bakacak yüz bıraksalar hiç şüphesiz daha kazançlı çıkarları. ; Bugün beyannamelerini okuduk. Âlâ! Hütüsası, dünü inkâr.. dünün bilgisizliği-; Mİ iddia.. ve artık yarını kendilerinin, Yalnız kendilerinin kuracsklarım ilân... a denir? Gençlik... Sad ame iddia ettikleri bilgiler e Tâsindâ bir kısım garb şairlerinin isimler? ; — &serleri de var. Meselâ Ben İ... Doğı #ten kani er ii bu (Baudelaire hakkında dünkülerin yazdıkları yanlar VE Yaptıkları tercümeler tümen tümen ” dir, Hattâ, bundan yirmi beş Yil evvel üç, dört nüzya çıkıp da batan, İYİ ee i Miyorum, ya Kehkeşan, yabuğ Saf: | Metmuasında bile ilk nüshalarından ba lap yarım kalmış bir etüd vardır: İSRİ “Baudelaire, hayatı ve eserleri». e za71l mihenk tap âlemin kütüb dünkülerde mev-! çzamı 5 Orhan Seyfi bu makaleler, gazetenin tam birer say * s sl etmişlerdi. ar üye ve devrimin diğer üstadlarına karşı beslediğim hürmet duy- gusunda onların da bana karşı böyle bi- yüklük tecellileri vardı. Zaten benim nes- İimden birçoğumuz şöhreti böyle bizden evvelkilere hürmet ederek ve ayni za - manda titiz bir işçilikle çalışıp eser yara- tarak elde edebilmiştik. Fakat o şöhret - Jerin kökü varsa bugün de yaşamakta - dırlar. Aksi takdirde zaten gölgeleri bile Kalmamış demektir. O halde yn «llaydi, yokolun artık!» a a yaşıyan hiç bir kıymetin ortadan miyeceği muhakkaktır. * i üle; Nazif vesilesile, bir ve Mak dl geleyim. Beni bir takdir eden, hakkımda lâtüfkâr makaleler yazan Nazif bile iki defa banâ Hem canım, ler, indeki ezerleri ayrı ayrı tetkik imi ki, garb edebiyatından şunları ti Ya bunları okuyup okumadıklarını a 2€ Kalkışıyorlar. Çeyrek asırdır. #vvellerdenberi) yazılmış, İsor AY kik edilin mecmua veya gazetelerde Solunmuş niçe eserlere gelince, #üküt etmeleri de pek tabildir. isi eski harfleri bilmezler. Vaktile pılmıyanı m ka azn ye * Hiç unutmam: «Baykuş» : okunduğu gün, büyük bir takdir a le bana ilk elini uzatan V€ ha z Mübalâğalı derecede bir hayranlık ir yeti sarfeden Süleyman Nazif olmuştu Yirmi kişilik edebi heyetin içinde Nazif? dr bunun için, umumun da m İME çevirmişti. Bu, benin bir hatıramdıri j z Fakat benim hakkımda Nazifir dost «Baykuş» OY * ği zaman Tanin gazetesinde üst Ü İe Üç makale yazan da gene o idi HEM bunlar içim De » İniz aslının kızgınlığını iki orijinal şe - er etmişti, Fakat sıraya bakma - İk önce üstadın ikinci hiddetinden sedeyim K ve Kendini bül ü oynadığı a #ransızcadan ben adap- , Mütarekenin ilk yılın- pür Fransız Tiyatrosunda misil olunu; Bu eser hakkında, faz- si iât vermeğe lüzum görmem. Yak > Paul Hervieux'ye aid olduğu- u ve Çomâdie - Française'de oy- — ” i söylemekle iktifa ederim. ii ise, işte bir akşam, Fransız Ti- da, bu adaptem oynanıyordu. Yaa Kocama karı koca yeni evlenmiş mi la, pansi - lastum vardı, Bunlar! n Er Lek oturduğum Alman pasniyo- binli t ştım. Bana bir gece Türk ti- Dama ek arzusunda olduklarını YE Semlglend. ben de mevzuunu anla - sin onlari bu eserin seyrine getirmiş - Tiyatrosunun (yani eski Yazan: Halid Fahri Ozansoy l | Tam ikinci perdenin ortasi,.. Uzun ve derin tahlilleri ihtiva eden piyesin en canlı meclislerinden biri oynanıyor, Sah- nede Eliza Binemecyan ile Roza var, İki- si de o zamanki sahhemizin en parlak yıl- dızları.., Doğrusu çok ta güzel oynuyor. lar! İşte böyle sahnede iki aktrisin sürekli ve heyecanlı gözleri ...Derken efendim, bizim sıradaki localardan birinden bir ses, bir aslan sesi kükredi: — Yeter yahu! Eyvah! Süleyman Nazifin sesi,;. Ti - Yatroda yoktu, şimdi gelmiş olmalı! Fakat üstad durmuyor, kendisine 6 ge- ce fazla neş'eli ve içkili bir ziyafet çek - miş olmalı ki, hazım yorgunluğuna bile aldırmadan söylenip duruyor: — Oft! Bu ne uzun lâf!.. Kısa kes. Salonda halkın o locaya dönüşü ve git- tikçe çoğalan kıpırdamalar,.. Nazif, tenkidinde berdevam: — Uzatma, dedik a... Kısa kesin!, * Yanımdaki madam, kocasına eğildi, bir| şey söyledi, kocası bana eğildi, bir şey) söyledi: —Bu kim? Ne diye haykırıyor? Doğru cevab bulamadım. Yalnız şunu diyebildim: — Tanımıyorum, Fakat hastalanan bir seyirci olmalı, Ağrısından haykırıyor. Madam: — Doktor yok mu? Dedi. Bu anda, koridora baktım, Nazifin lo- casina giden üç kişi var: En önde Darül- «Son Posta» nın zabıta romanı; Öİ İzEHİRLİ GÖLGE Necdetin heklenmiyen heyecan EHM Serkomiter tekrar telefona gitti Delikanlı biraz mütereddid cevab ver-İ yorsunuz. Kabu' di: — Tanırım! , Ridvan Sadullah serkomisere dönerek: — Osman bey, iş suna düştü, dedi. Bu| adamları telefonlâ buraya celbetmek ka- bildir, değil mi? Serkomiser tekrar yerinden kalkarken cevab verdi: — Tabii kabildir, hocam. Bir otomobi- le doldurup getirirler, Nihayet yarım $â- at zarfında buradadırlar. — Mükemmel... O halde hemen bir te- lefon ediver. Mülâkata devam için biz seni bekliyeceğiz. Neclâ hanım odada sar; saçlı bir adam Serkomiser dışarı çıkarken (o Rıdvan | gördüğünü söylemişti. Sadullah ta ayağa kalkârak odada gezin-| — Başıma bir perük takmıştım. l edelim. Vafidis beyin evine bü geceden başka defa geld mi? — Gelmedi. — İyi düşününüz. — Hayır, gelmedi! — Şu halde bundan bir gece Leylâ ve Neclâ hanımların gece yarısı sil zin odanızda gördükleri sarı saçlı adanl kimdi? Hani şu Leylâ hanımdan mülâka' taleb eden mektubun yazı makinesi üs tünde bulunduğu gece... Bu adam kimdi — Bendim. — Olmadı, Saçların rengi uymuyür, bedayi kâtibi! Hiç istilimi bozmadan: — Doktor gitti, dedim. Şimdi hastayı götürürler, | 'Tam da zamanı idi. Zira, salonda ön sıralardan birinde oturan bir zat, ayağa “| kalkmış. haykırıyordu: — Nazif Beyefendi. siz kısa kesiniz. Herkes piyes seyredecek.. tenkidinizi ga- zetenizde yaparsınız! Üstad o zaman «Hadisats 1 çıkarıyordu. Bir müddet sonra Nazif, koridorda da söylenerek çıkıp gitti. Daha doğrusu, üs- tadı incitmeden. darıltmadan kuş uçurur | gibi koltuklayıp götürdüler! * Daha evvelki bir zamana âid hatırama gelince.. yani Süleyman Nazitin bana da- ha keskin ve karşıdan hücum edişine... | Durun, onu da anlatayım: İ Balkan harbinden bir müddet sonra idi, O milli acının ilhamile «Yeniçeri» isimli bir şiir yazmağa başlamıştım. Mev- zu icabı, bir gece odamda lâmbayı sön- dürmüş, yalnız başıma otururken kapı a- çılıyor ve içeriye ölgün ay ışığında bir yeniçeri giriyor. Bu ruh, dedelerimizin ruhudur. Bana geçmiş istilâ asırlarının şan ve şereflerini sıraladıktan sonra bu faciaya nasıl düştünüz diye sitemler yağ- diriyor. İşte yzamakta olduğum manzum hikâye bu! Fakat bilmem kaç mısra sen- ra Yeniçeriyi sahneye sokmak sırası ge- lince adeta afalladım. Eyvah! Yeniçeri kelimesi aruzun o anda kullandığım vez- nine bir türlü uymuyordu. Bunun ye - rine başka vezinlere müracaat ettim, mis tezadlar yapmağa kalktım, beyhude! Ye- niçeri kelimesi «Yenii... Çerilis şeklinde imalelere uğramadan hiç bir aruz vezni- ne uygun düşmüyordu. İşte bunun üze - rine ilk defa kızdım ve yukarıdanberi yazdığım mısraları hecenin on dörtlüsü- ne çevirerek yeniden yazdım ve ancak bu sayede Yeniçeriyi odama çağırabil - dim: .... Büktim girdi içeri, sarık başında levend bir Yeni- çeri! Yeniçerinin başına burma sarığı ge - miştim amma, kendi başıma da çorabı bime Çünkü iki gün sonra Bab;âli caddesinde şimdiki Zaman kütübhanesi önümde kendisile karşılaştığım Süley - man Nazifin hiddetli nazarlarımı bir an ü- zerimde gördüm. Korkarak uzattığım e - “m bile havada kalmıştı. Kulakiarımda da üstadın şu yıldırımlı cümlesi çınlı « yordu: (Devamı 11 inci sayfada) Berin meğe başladı. Arada bir durup, gözucile Bu perük şimdi nerede? kendisini süzmekte olan delikanlıya ba- Attım. kıyordu. - Niçin attmız? O dakikada onları birbirlerinin oyun- Artık işime yaramayacaktı. İlarını evvelden anlamaya çalışan iki peh-| — Nereye attınız? ilivana benzettim. Bu benzetiş yersiz âe-| — Hatırlamıyorum. Bildi, bir bakıma onların aralarında da) — Nasıl olur? Üzerinden aylar geç bir nevi mücadele geçiyordu, Rıdvan Sa-| medi, dullahın bu mücadeledeki hedefini anla-| — Hatırlamıyorum, dedim ya... mamakla beraber neticeyi onun kazana-|fızam zayıftır. cağını biliyordum. Maamafih obasmının! o — Pekâlâ, Necdet bey, şimdi çok mü- tahmininden fazla kuvvetli çıktığını 8ö-İhim ve nazik bir başka noktaya geliyo- ren bir şampiyon istihzayı terkedip nasil İruz. Cevab vermekte biraz daha dikkatli ciddileşirse onda da hiç alışkın olmadığı" İ olmanızı tavsiye ederim. Nişanlınız Nec- mız bir hal vardı. lâ hanıma itimadınız vardır, değil mi? Osman beyin avdetini müteakıb der Delikanlı son cevablarını verirken göz- hal yeniden suallerine başladı: lerini pencereden tarafa çevirmiş, hem — Vafidisi katil diye öne sürmek üze- konuşur, hem de dışarısını seyreder bir re kehribar ağızlığı bizim bulduğumuz vaziyet takınmıştı, Bu sual üzerine başı- yere kendi elinizle koyduğunuzu biraz|nı sert ve seri bir hareketle döndürerek evvel itiraf ettiniz. Bu ifadenizde ısrar| Rıdvan Sadullaha baktı, Bakışları şüphe ediyor musunuz? ve endişe ile dolu idi. — Evet ediyorum. Yavaşça: — Biz ağızlığı açık bir pencerenin ö&| — Vardır, tabii! dedi. Niçin sordunuz? nünde bulduk. Pencereyi de siz mi aç-| — Yalan söylemez, değil mi? mıştınız? — Kat'iyen! 4 — Evet ben açmıştım. — Siz kazayı uğrayıp hastaneye yatı- — İyi hatırlıyarak söylüyorsunuz. ya...|rıldıktan ve Vatidis te tevkif edildikten —— Evet evet gayet iyi. hatırlıyorum. İsonra... Ha bakın belki dostunuz Vafidi- Hatta pencere demirleri paslandığı için sin zabıtaca yakalandığını bilmiyorsunuz. müge lied aştım. Size haber vereyim. Meşhur bir eroin — Ne vakit açtmız? fabrikası sahibi ve kaçakçısı imiş. Tevkif iz ei ip deliğe tıktılar,.. Evet ne diyord — Kaçta açtınız, diyorum, Gece saat eğip deliğe tiktiler,.. Bvet ne. diyürdüm, siz hastaneye yatırıldıktan ve oVafidis 10 dan evvel mi, yoksa 10 dan sonra mı? tevkifhaneye sokulduktan sonra Neclâ — 10 dan sonra idi. hanım bir sabah bana gelerek Raif beyin — Olamaz! is evinde geceleri sarı saçlı bir adamın do- Delikanlı şaşkın şaşkın Rıdvan Sadul- ) r ir ür müş. | (aştığını haber verdi. Ayni sualin tekrarı k m ğe başl ile başınızı ağrıtıyorum amma kusura bes fala e bakmayınız. Bu sar: saçlı adam da kim i bak ies mi iz? — Rüçin anlatayım, olsa gerek... Yoksa gece siz 3 ZER Necdet bey! dedi, Portekizli mühendisin | (Bu sözler Necdetin üzerinde hiç bekle- Leylâ hanıma verdiği talimat şu merkez- mediğimiz bir teessür ve heyecan uyan- de idi: Saat 10 da evin bütün elektrikle. | dırdılar. Delikanlı "evvelâ yataktan fırla- rini söndürecek, pencereleri teker teker| mak istiyormuş gibi bir hareket yaptı, açıp. salonda (oturacaktı, Siz ( bu) Sonra ellerini boğazına götürdü. Gözleri saatten sonra ağızlığı (o bulduğumuz)€vlerinden uğramıştı. Her tarafı titri- Ma- Kısık bir ses'e bağırdı: — Doğru mu söylüyorsunuz?... Bu beri Neclâ mı verdi? — Evet, fakat ne oldunuz ya... Niçin kadar heyecanlandınız? — Neclâ size sarı saçlı adamı Raifin e vinde gördüğünü söyledi demek? derseniz buna imkân yoktur. Çünkü pen- cere zaten açıktı. Farzımahal olarâk ka- palı desek dahi gene böyle bir şey Yapı» | hal lamaz. Çünkü yazı odası Leylâ hanımın karanlıkta ve kulakları kirişte beklediği, salona bitişiktir. Zorlukla açlığınız pen- cerenin gürültüsünü duymamasma sağır olsa dahi ihtimal verilemez. Saatini teebitte yanıldığınızı farzeğe-) 7 Evet böyle söyledi. rek bu noktayı da geçelim, Siz bizim gör.) GM Dikkat! Roman burada düğümüz sarı saçlı adam Vafidistir, di-) bitmedi. Arkası 11 inci sayfadadır.