SON POSTA TEDEBİ YA TIJ iMesak veriyorum! Yazi işleri #asfiyec ne yap. YAZAN: 1 Sırat köprüsü Geçelim mi? Geçmiyelim miz Çünkü, malüm ya: Sırat kıldan incedir, Kılıçtan keskindir! Genç ervah, arkamdan, beraberinde yürüdüğüm kervanın arkasından haykıcı- yorlar: — in ve düşün cehenneme! De emma kafilenin kıla - vuzu ve en güçlüsü Yahya Kemal bile durakladı. Ensesini kaşıyor: — Acelemiz ne? Hakkı var. Acelemiz ne? Hem niçin? Bizler, geçilmesi daha çetin bir köprüden otuz yıldır geçmedik mi? O san'at köp - rüsünün sonu birdenbire böyle incele - cek, keskinleşecek ve gayyanm üstünde mi sallanacaktı? 4 Bu sefer arkamızdan, ne de nazik bir Bes kükreyor ya: — Moruklar! v Bir an ürperiyoruz, sonra birbirimize bakışıp gülümsüyoruz ve bep birden, € - #erlerimizin renk renk minelediği bir Çi- çek tarlasına, tam bir huzur vo emniyetle uzanıyoruz. Uyumak için mi? Hayır, bilâ- kis, yarın devşireceğimiz başka demet - lerin tohumunu ekmek için... Çünkü bi- liyoruz, çünkü eminiz, dikeceğimiz yeni #oğanlar, yeni çiçekler yetiştirecektir ve uzun san'at bahçıvanlığımız bizi bu işte artık usta etmiştir. Bakın, ne ellerimiz titriyor henüz, ne kalbimizin çarpıntısı eksik! Benim kafilemden biri soruyor: — İyi amma, ilk inkâr feryadını ko - Paran senin oğlun? — Ne çıkar, diyorum, o dn benim e - #erim! Dilerim, benden ve hepimizden yüksek olsun. Bütün arkadaşları da öyle.. çünkü bu tekâmülün icabı yalnız boş id- dia ile olmaz. — Peki ya ötekiler? Küfürü basanlar? Bu suale bir üçüncümüz cevab veriy« — Eski Roma imparatoru Marküs O - Teliüs Antonius'un akıl hocalarından biri de Plutark'ın yeğeni Sektus imiş ve Ona, her zaman, hayatta hayırseverlik ve cid- diyetle beraber budalalara kerşı müsa » mahayı nasihat edermiş! i Kafilemde herkes gülüyor. Ben de gü- Yüyorum. i Ve genç ervah, arkamızdan hâlâ boş Yere nefes tüketerek haykırışıyor: İçimizde hiç kıpırdıyan yek! Nafile dö- Vünüyorsunuz, çocuklarım! E Ben ne yaptım? Ne istedim?Ne ? '£ istemiştim, i gençlere teslim HALİD FAHRİ | Halid Fahri Ozansoy dört yıla yaklaşan bir zamandanberidir de bu vazife hiç sekteye uğramadan be - nim üstümdedir. Bunun için şimdi, &de- İbiyat âlemine ve kendi neslime karşı he- sabını veriyorum: Ben ne yâptım? Bu ağır vazifeyi ilk üstüme aldığım gün, İyazi dosyasını karıştırdım. Dosyada yal - nız yarısı evvelce neşredilmiş bir makale İle bir gazel bulabildim! Hayret içinde iğlm. Servetifünun bu hale mi gelmişti? Sahibi ise <eti senin, kemiği benim: diyerek kalkıp Avrupaya gitmişti. Şimdi ben ne yapacaktım? Düşündüm ki, bu mecmua Üdebayı Cedidedenberi yeni edebiyatın rehberi, mürşidi, habercisi olmuştur ve bilhassa &sima yeni istidadları yetiştirmiştir. Ön- ce Zehra romanı sanatkâr; Nabizade Nazım'ı yâdetmeğe ve sonra bir ekol ha- rada yazanlardan birkaç isim de hatırla - sam kâfi: Fuad Köprülü, Yakub Kadri, Refik Halid, Ahmed Haşim gibi... Bun - lar, Fecriâtiden... Hasılı, bu mecmua hep büyük istided- ları yetiştiren bir mekteb olmuştur, On- onlerla iftihar etmiştir. O halde, dedim, Servetifünün bu ro - Iünü ifada devam etmelidir. Ve Servetifünunu bu fikirle yürütmeğe çalıştım. N iy Yürüdü mü?.. Yürüdü. hem mükem - İşte bu on dört yal içinde ilk heves - kârlık yazılarını bu mecmuada yazanlar: lara sayfalarını açmış, onların bir yerde; toplanmalerın: kolaylaştırmış ve sonra Kerimel bir eserle bir isim yapmak, ev. ifadeye istinad etmiyorum, dedi, istiyorum! ” Sırat köprüsü hikâyem yukarıda bit -| ş .. Yedi Meşaleciler: Cevdet Kud - Hi. Şimdi okuyucularımı bir başka dekor| 4 yasfi Mahir, Ziya Osman, Yaşar Na- İçine götüreceğim. Pakat korkmayın, bu bi, Kenan Hulüsi, Sabri Esad, Muammer defa ürkmeden bakacağınız bir dekor İGİ-İy det, ii 3 — Mehmed Faruk, İlhami Bekir, vali dekor hakikatte vardır ve bir mat) 5... yeni ve kalabalık bir grup. Bun - r burası; ların içinde Refik Ahmed gibi evvelden Servetifünun matbaası, tanınmış muharrirler olmakla beraber Servetifünun! Hani 1891 denberi çıkan Yecazi gu ocmamız.. Üdebayi Cedide'nin, ti'nin, hececilerin ve en garibi, bu- Ercümend Behzad, Hasan Rasim gibi ilk defa şiirlerini neşredenler de vardı. gün onların 4 — Sabahattin ÂH. lerin toplandığı 511 inkir eden yeni gen$| geryetifülnün» bu isimle bilhassa öğü- Eski edebi maogo 22! thaleleri vardır alarım devir devir is yi Mehmed Se'im (ice ve yeni tar. ileri bo memlekete Şe va da gürler veri ar sİnançs mecmuasını çık3- e Ml lv müdürü olduğum ( Serveti fünun) u etmekle bugün ne istiyorum? OZANSOY la coşkunlar! Nusret Safadan bile fazla... Yakat gürülüüye Servetifünunda başla » madılar. Bilâkis «Servetifünun» onların iddinlarını isbat edecekleri, etmeğe meö- bur oldukları bir imtihan meydanı! Asıl ni köprüsünden şimdi onlar geçecek - r: Fakat geçebilecekler mi? İçlerinde hakiki istidadlı görünenler muhakkak ki bir şeyler yapacaktır. Nasıl ki, Said Faik da şimdi onlara iltihak etmiştir ve şüp - hesiz o, bir zamanlar Varlık'ta intişar e- den ve iki cild halinde basılan hikâyele- rile zaten tanınmıştır, Fakat onların benim neslime bu hü - cumunu doğru ve zarif mi buluyorum? Buna da bin kere hayır... Fakat kızıyor muyum? Niçin kızsyım? Bir zamanlar biz de o yolu Fecriâtiye karşı denemiştik. Yalnız şu farkla: Biz de varız diye hay - kırmıştık. Maamafih içimizde eserlerile Yaşıyanlar yaşıyabildi, diğerleri unutul- Gu gitti. Şimdi de öyle olacak: Bütün bu! gürültü sonunda bu gençlerin*kazana «| cakları, sadece, bâzı isimlerini meraklı kafalara yerleştirmektir. Ötesi, yarın ya- ratabilecekleri eserlere bağlı! Muvaffak olamazlarsa, yandıkları gündür. Bize ge- Vince, eserlerimizin müdafaasını yapma - ğu mecbur değiliz ki... Kendi hesabıma, Şu veya bu eserimin okuyan halk ârasın- da bir şöhreti varsa bundan memnun ka-| labilirim, Ve öyle sanıyorum ki, neslimin her şöhreti için de mesele bu şekildedir. Hiç bir kuvvet, kötü bir eserle yüksek bir şöhret temin edememiştir. Eğer böyle bir leser, etrafında bir zaman için muvakkat bir alâka uyandırmışsa, bu, ihtimal te - cessüsten ve bazı basit zevkli debildiğindendir. Bu neviden şöhretler 4se değil çeyrek asır müddetle, on yıl bi- le dayanamazlar. Ey.. mademki bizim ne- silde çeyrek asrı şöhretlerile hâlâ doldu- Bir mektub ve RLİ GÖLGE Yazan: CEVAD FEHMİ sigaralar Rıdvan Sadullah ser komizere mukabele etti Polis memuru ile bekçi çıkıp da kapı kapanınca serkomiser: — Artık şüphe kalmadı, dedi. Çolak Ahmedin katili Vafidistir. Hüsnü Beyi de o kaçırtmıştır, Serseri Rum bu oyunu bermutad karısı ile birlikte oynadı. İs - tinyedeki evde bizi hapse tıktıktan sonra son süratle buraya geldiler, işlerini görüp Hüsnü Beyle birlikte savuştular. Rıdvan Sadullah itiraz etti: — Hüküm vermekte gene acele ediyor- sün, Osman Bey! Ben Vafidis değildir, de miyorum amma Vefidistir diyerek te kes- tirip atmıyorum. Söyle bakalım, Vafidis olduğunu nereden anladın? Bekçinin sö- zünden mi? Otomebili tamir eden kadı nın arabadaki erkekle rumca konuşma - sından değil mi? — Tabii, tabit,.. — Peki Osman Bey, bir dakika müsaa- de et de sana bir sual sorayım. Vafidisin karısının gayet güzel türkçe konuştuğu- nu hep duyduk. Şimdi sen kendini onun| yerine koy bakalım. Hastanenin kapısı dasın. Bekginin geldiğini gördün, Ona a- raba bozulduğu için orada durduğunuz hissini vermek üzere aşığı atlayıp motörü karıştırmıya başladın. Bu arada vaziyeti linde toplananları, yani Üdebayı Cedide- | ranlar var ve mademki hâlâ okunup sevi-| daha fazla tabilleştirmek üzere otomobil. nin başlıcalarını saymağa ne lüzum var? | liyorlar, demek ölüyor ki manen ölme -) deki kocana da bir iki kelime söylemen ! Sadece 1908 den sonra ilk yazılarını bu - mişlerdir, ölmiyeceklerdir de... Genç er- lâzım geldi. Türkçe mi konuşursun, yoksa vah dediğim şimdiki Şair ve nâsirler işte | DeKSİNİN bilâhare gördüklerini anlatacağı dıkları çirkin patırtıyı bırakıp kendi iş- lerinin; yani asıl san'atlarının başına geç melidirler iş çetindir zira... La Bruyöre ne doğru söylemiş: «Mü - İvelce kazanılmış bir isimle alelâde bir esere kıymet verdirmek kadar kolay de « miydi? Buna imkân mi vardı? Gençlere bir tavsiyem de şudur: Ken - şey kazanamıyacakları gibi, bazı zeviye- demezler. O halde hücumları âleminde psla sallıyarak ortaya atılan - bunu böylece bilmelidirler ve bu kopar- serkomisere senin hüviyetini derhal ifşa edecek olan rumcayı mı tercih edersin? Bu delil çürüktür, Osman Bey. Rıdvan Sadullah haklı idi. Serkomiser bir iki saniye bacaladı, sonra' — Ben hükmü vermek için yalnız bu — O halde öteki delilleri de dinliyelim, — Vafidisin ve Necdetle nişanlısının Bildir» Evvelkilerin eserleri alelâde ol -| hastanede Hüsnü Beyi ziyaret etmiş ol - saydı bunca zamandır ayakta durabilir| maları. — Bundan ne çıkar? — Vafidisin ve Necdetin bu işle alâ - dilerinden evvel gelenlere çatmakla bir| kadar oldukları çıkar. — Halbuki onlar Hüsnü Beyden birer lere mürid olmakla da bir kazanç elde e-| mektub atdıkları için hastayı ziyaret et- arâsındâİmek istediklerini sövlemişler. Sen böyle tuyordu. İlerledi. Elindekileri sertabibin masasına birakarak; * — Bunları Hüşnü beye aid olan dola bin gözünde buldum, dedi. Yatağıma dö- nünce merak edip aradım. Belki faydası olur. Ayağa kalkarak masai landık. Sigerslar, hepimt: kokulu, sapsarı tütünlü ve üstü mavi yas zılı İngiliz sigaraları idi, Onları görünce Vasko dö Gomanın Necdetin odasını zi- yaret ettiği gece tab'adı kendi kendine yanarken gördüğümüz sigarayı hatırla- dım. O da âyni cinsten ve ayni markada idi. Bu müşdhede Rıdvan Sadullahta da bendeki tedaiyi kâsıl etmiş olmalı ki dos- tumun mektubdan evvel sizaralardan bi- rini alarak dikkatle muayene ettiğini gör düm. Muayene bitince İzmirli hastaya dönerek sordu: — Hüsnü bey sigara içiyor mu? — Pek az. — Hangi sigarayı kullanıyor? — Birinci nevi. — Bu sigarsları kendisine kimin ver. diğini gördünüz mü? — Hayır! Serkomiser atıldı: — Validiş vermiştir, İzmirli tüccar kâtibi mukabele etti; — Şu kendisini ziyaret eden sarışın Rumu kastediyorsanız ben dikkat ettim, © Yenice kullanıyor. — Hay Allah belâsmı versin, peki bu sigaralar Hüsnü beyin dolabina uça rak gelmediler, ya! Elbet birisi verdi. — Vallahi bilemiyorum, efendim. Sıra mektuba gelmişti, Rıdvan Sadnk lah zarfı alarak baktı ve: — İngilizce! dedi. Zarfın içinden makine ile yazılmış o- Jan mektubu çıkardı ve (Vasko dö Goma) imzasını taşıyan satırları derin bir dik- katle okudu. Sonra müstehzi bir tebes- sümle gülümseyerek — Mektub ingilizce! dedi. Demek Hüs- nü bey de ingilizce biliyormuş. Sabıkalı pek sırıtan bazı ince hesablarla zekâla -|bir mektub alsaydın da hestaneye gel - rını harcamasınlar, yazıktır. Hele san'atİseydin katil diye seni mi yakahyacsktk? İ gece hırsızı çolak Ahmedden ingilizce bilmesini bekliyemiyeceğimize göre Büs- nü beyin 'bu lisana aşina olduğunu kabul — Hüsnü Beyin hastalandıktan sonra ların, san'atla doğrudan doğruya hiç siâ-| hiç bir mektub yazmadığını biraz evvel İkası olmıyanlardan meded ummalarına| İzmirli hastayı istievab ederken si? mey- İşaşılır. Tutturmuş'ar üstadımız diye İs -İdana ekardimz. mail Hakkı Baltacıoğlunun, bir de mü -İ — Bravo Osman Rev... Dikkatli imis nekkid. Nurullah Atacın methiyesini... İsin. Faket dosta düsünmüyorsun ki has İsmail Hakkı Baltacıoğlu, benim anladı -| tanede bulunmıvan bir edam da Hüsnü ğuma güre terbiyesi ve içtimalyatçı bir) Bevin ağzından iki mektub yazarak Va - şahsiyettir. Moruklar hitabile yapılan)fidis ile Necdete yo'ıvabi'ir. Yollıyamaz hücumlarm sistemini de her halde onun/mı? pedagoji usullerinden öğrenmemişlerdir.| — Yollar. Ferat sebeb? Sonra bu zat bir san'atkâr değildir. bir Biraz evvelki susli sana sordurmak üslübkâr değildir. o halde böyle bir ma -| icin... Zebıtava #Neerlet ile Wafidisin has etmeliyiz. Ne garib şey... Sanırsınız ki Rüstem Paşa bir Osmanlı generali değil de bir İngiliz generalidir. Bütün haftâ- ül gibi ingilizce konuşuyorlar. Öyle ya... Vakın Vasko dö Goma türkçe bilmiyor amma Hüsnü beyin ımgibzce bi'diğini bilmese idi mektubunu kerhal- de türkçe yazdırmanın çaresini arardı. Meselâ çolak Ahmede dikte ettirmek mümkündü. Rıdvan Sadullah bu sözleri söyliyerek ciğdileşti ve mektubu bize tercüme et- meye başladı: Yaşıyan ve yaşatan bir sap” i Bu organla meiileköikiş 5 t Oranla tarihi bir kültür bi “çok büyük ve Tem sahibi ve 2meti ifa eden muhte- . vi başyazıcısı Ahmed İhsan, tüne mi er yaşayış safhasında üs - eş trediği, sayfalarını dalma sevdiği İnandığı bir başka arkadaşına havale etmiştir. Edebiyatı Cedide zamanında Tevfik Fikret bu vazifeyi görmüş ve muh telif fanlalarla bu işle en çok uğraşan da Merhum şeyhilmuharririn Mahmud Sa. dik olmuştur, Maamafih yirmi yı! evvel Celâl Sahir ve ondan sonra Hüseyin Siret | Bibi tanınmış şairler de Servetifünunun | 6 — Şimdi ranlar ve bunların srasında Hulüsi Dos- Bürhan Arpad. e Safa Coşkun, Mehmed Ra- ib, Sami Seziş. ; ” Ve hemen hatırlıyamadığım daha bir hav'i kıymetli ve istidadı gençler. Nihayet bugün de bu, kendilerinden levvelkileri inkâr gürültüsile ortaya atı - Jan'ar. Şu anda hayretinizi anlıyorum: Ben ne yaptım mı diyeceksini?? Neslim le rahât rahat oturduğum ağacın dalla - rını kesmeğe bir kafile mi yarattım? Yazı işleri müdürlüğünü bir müddet ifa etmişlerdir. Ne ise, hülâsa edeyim, en Hayır, öyle değil... Kimse kimsenin dalını kesemez. Bu gençlere gelince, fa7- nevi esaret altına girmek te bu gençlerin! tenerle isleri ne?» dedirtmet icin... Sün- nereden âklına esmektedir? Gelelim Nu- heyi onların ürerire celbetmek maksrdi rullah Atacs.. eh, bunu anlarım. Çünkü|'e... o, yalnız san'at tenkidi ile uğraşır vel — Yani hocam, işin kısası, sen Nec - fransızca çok okur, iyi ar'ar, türkçe ki -İdetle Vafidisin bu isle slâkelari yoktur, tabları ise hiç okumadım tenkide kalkar.| demek mi istiyorsun? Idu- ns acele ediyorsun. hayır, bunu i bir |demek istemiyorum. Fakat bu işin fal - 2 fp | tart Merdetle Yafidistir, vahud yalmız Va- sıldamıştır! Bunun için, ©, için ep aktin henüz pek er- » Yalnız bugün bize karsı kalİken olduğunu #övlüvorum. ale için sizleri beğenir) Pefvan Sadullah bu sözleri sövlerken| bir fedakârlık olacaktır. Bu ei gibi göründüğü muhakkak! İşte bu mür-)een: ikinci defa vereldn ve asabiye ko-| ödiyeceğim. Zahmetinize mukabil $*i şidinizin de, hakiki hüviyeti... #yienndakt hate Tenteli tüccar kâtibi, | 300 sterlin teklif ediyorum. EE (Devami 10 uncx sayfada) *#ekrar eşikte gözüktü. (Arkası «Hüsnü bey, Berim kim olduğumu, ne yapmak iste» diğimi ve neler yaptığımı herhalde göze- telerden öğrenmiş olacaksınız. Maksadı ma vâsl olmak için artık kan dökmek yolunu terke karar verdim, Rüstem Paşa ahfadı ile uyuşmak arzusundayım. Mavi elması sizlerden satın slacağım. Sizinle müztacelen konuşmak istiyorum. Biliyo- rum, haslasınız. Benimle görüşmek üzere istediğim yere ge'mek sizin için büyük