4 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Samsunda hall 'OSTA SON hâlâ tavuk kümeslerinde veya açıkta yatıyor Çarşambalı bir felâketzede sarsıntıyı şöyle anlatıyor: “Sanki bir dev beni yatağımdan kaparak karşı duvara çarptıl,, Samsun (O havalide bulunan mu - harrimizden) — Yer sarsıntısı bu hafte Samsun ve havalisini de bugüne kadar misli görülmedik bir facia ve endişe sahnesi haline koymuştur. Salı günü hava kış ortasında bir ilk- baharı andıracak kadar güzel ve ilik idi. Hatıâ birçokları, işlerinden ayrıl dıktan sonrs bu lâtif havadan istifade etmek üczere parklara bile uğramış- lar, neş'eli neş'eli dolaşmışlardı. O gün sobaların yakılmasına bile lüzum gö - rülmemişti. Gece sinemalardan, gazi - no ve kahvelerden ayrılan halk, bir iki sani sonra karşılaşacakları faciadan bihaber, evlerine çekildiler. Gece sanat 2, ansızm herkes yalağın- dar fırladı. Evlerde feryadlar işitildi. Korku ile gözlerini açanlar, şiddetli bir sarsıntı ile evlerinin yalpa vurduğunu gördüler. İki saniye sonra herkes bir nefes alır gibi oldu. Torkunç bir kaza geçirilmişti. Fakat bu teselli çok sür. medi. Üc saniye sonra gözler dehşetle! aç Müthis bir yer sarsıntısı h mislini görmediği bir felâket havasına saldı. Bu sarsıntı şiddetli idi ki ev- lerde vürüme' ananı kimse bulam: yor, eşya devriliyor, mobilyalar bir! rine çarpıyor. mutfaklarda tabak, şişe namına bir şey bırakmıyordu. 20 sani- ye, herkese 20 felâket saati kadar kor- kunç geldi. Tavanlardan dökülen alçı- lar, çatlıyan duvarlar, alelitlâk basit | bir tabiat hâdisesi karsısında bulunul. madığmı anlatıyordu. Hasara uğramış odalardan halk, müthis bir korku için- de sokaklara fırladı. Sokaklar, bahce-| ler, parklar, vastığını; yorganın: kapan | binlerce insanla dolmuştu. Evlerde tek kişi kalmemıs gibi idi. Herkes, pek de kola çekilmivecetini bir cevrek sant sonra tekvar başgöstermesile isnat sden ver sarsntısmın büvük bir facia do- #urmasından korkuyordu. Ansızın bir haber: Y'kılan evler, va ralananlar varmıs. Sokaklarda türlü haherler Anİseyordn. Sarsıntı karsısında itidalini kavhnden halk, ev« lere dönemiyerdn. Pahrslarda an ia - nınmış zensinlerden en fakir insanlara kadar, herkes, sil*esini: paltosunu yere sermis. pek «iddetli bir sekilde taarruz eden tablat hâdisesinin veni bir hücum. da bulunup bulunmıvacağı noktaların- da mütereddid, beklesivordu. Hâdisenin ehemmiyeti anlaşılıyor Samsın merkezinde sıvalar: düşmi- Son söz maznunun olduğu için Haşmete gelmişti. Reis sordu: 5 Kendinizi müdifaa edecek misi- niz?... sıra yen tek bina kalmamıştı. Birçok mühim binaların duvarları çatlamış, 5 şerefe uçmuş, 20 den fazla ev yıkılmıştı. 4 kişi yaralanmış, bir insan öldüğü ha- ber verilmişti. Çok şiddetli bir rüzgâr kopmuş, âdeta dört yanı devirmeğe ça- ışıyordu. Vali vekili bay Orhan Gü- venç. derhal bütün şehri dolaşarak lâ- zira gelen tedbirleri aldırttı, direktifleri verdi ve bütün zabıta, belediye ve sağ. lık teşkilâtı azami alâka ve yardımını ibraz etti. Hâdisenin ehemmiyeti sabah- leyin gelmiye başlıyan haberler üzeri- ne tamamile anlaşılmıya başladı. Gece- yi elektriklerin sönmesi yüzünden ka- ranlki# geçiren şehirliler, mülhakatta yer sarsıntısınm birçok hasarı mucib olduğunu öğrenir öğrenmez çok müte- oldular. Fakat Erzincan ve hava- Yisindeki felâketin büyüklüğü hakkında haber gelir gelmez bu endişe bü: bir korku halini aldı. Artık hiç se evine dönmek, bir çatı aftında kalmak istemivordu. Sehirdeki (o meydanlar, bokçeler, tarlalar, hülâsa açık bütün yerler, açık havayı ev edinmiye karar vermis binlerce insanla doldu. Birinei gece hava, bu mevsimde gayri tsbii denilecek derecede sıcaktı. Gece palto le germek şövle dursun, terlenivordu bile. Yer şarsınlısınm şiddetli bir şe. Ide tekerrürü ihtimali karşısında binlerce kişi de bütün geceyi şehirde de ezmakla reçirdiler. Sarsıntı tekerrür ediyor lar tabiatin acı cilvelerile maalesef kar silastılar. Yer sarsıntıları birkaç defa tekerrür etti. Bu hal, halk arasında! korkunun devam'na ve şiddetlenmesi- ne sebeb oldu. İlk recevi karanlıkta veciren sehir halk, elektrik hatları der- hal düzeltildiği için radyolara, honar- Törlerin basına kosuvor, felâketin diğer yerlerde olan tahMbatımı öğren! cahsıyordu. Samsun kazalarında elim hâdiseler Bazı kazalarla ilk sün telefon mu - haberesi imkânı kesilmişti. Vilâyet, ir- tibatın temini için azami cehdi sarfe . diyordu. Çarsamba treni de du. Maamafih kuryeler vas men Tâzım gelen malümat Carsamba büyük bir kazaya uğram *sbiatın korkunç bir darbesini yemiş - ti. Samsunun bu güzel şehrinin en rı, en göze çarpan €ser- leri, bir an icinde hâk ile yeksan ol - «Son Posta» nm tefrikssı: 5İ — Hayır bay reis; yalnız düşündük! rimi söylemek isterim, Ee — Müdafaa sadedinde mi?, — Evet... — Hazır mısınız, yoksa Mahkemeyi talik edelim mi?. — Hazırım... .— Mahkemeyi talik edelim de avu- Bu endişeyi bertaraf etmiye çalısan. | muştu. Bu arada meselâ mezbaha, Ir - makbaşındaki büyük gazino ve otel, ın- hisarlar anbarı, yeni yapılan bir çok güzel evler, bir yığın enkaz haline gel- mişti. Yalnız ilk gün 21 yurddaşın ce - sedi enkaz altından çıkarıldı. 59 yara - ının çok ağır olan sekizi Samsun mem- leket hastanesine (o naklolundu. Enkaz alında kalanların çıkarılması ve felâ ketzedelere lâzım gelen Oo yardımların yapılması için Çarşamba? kazasından istimdad ediliyordu. Vilâyet o sıhhiye müdürünün riyasetinde bir sıhhi im - dad beyeti derhal Çarşambaya geldiği gib: vaziyetin düzeltilebilmesi için bir mühendis ve belediyenin bir enkaz kal dırma ekibi de hemen buraya sevke - dildi. Halkın vaziyeti çok hazindi. Her- kes dışarılara dökülmüştü. (Yaralılar Çarşamba OHalkevinin muvakkat bir hastane şekline konulan salonunda te- davi edilmeğe başlandı. Vali vekili he- men Çarşambaya gelerek halkın hâzin vaziyetine bir çare bulmak üzere gere- ken tedbirlerin almmasına nezaret et- ti. 20 mahruti çadır ve her birisi kırkar kişi istiab eden dört vagon temin olu - narak açıkla kalanlar buralara yerleş. tirildi. Felâket esnasında çok elim sahnele- re şahid olunmuştu. Memleketin ileri gelen bir taciri, iki yavrusunu bağrına basmış olduğu halde enkaz altından çı- karıldı. Köylerle telefon muhaberesi inkı'aa uğramıştı. Bir taraftan bunların ta rine çalışılırken bir taraftan da lât elde edilmesine çalısıhyordu. An - İlaşıldı ki yalnız Çarşamba köylerinde 114 vatandaş ölmüştür ve 40 yaralı var- dır. Terme köylerinde de 39 ev, 7 fır'n, 12 anıbar, harab olmuş; beş köylü ya- İratanmış, bir vatandaş ölmüştü. Çarşambaya gittim ve felâketin iz - tırab verici sahnelerini bizzat gördüm. Güzel kazanın bir çok yeri bir enkaz manzarası arzediyor. Felâketzedeler - den birisile konuştum. Dedi ki: — «Ne olduğumuzu biz de şaşırdık. Uykuda idim. Birdenbire (bir kenara fırlatıır gibi olduk. Sanki birisi beni yatağımdan kapmış ve karşıki duvara doğru çarpmıştı. o Kımıldanacak vakit bulamadım. Başımm üzerine kara bir bulut yıkıldı. Kendimden geçmiştim. (Devamı 8 inci saufnda) katınız size bir müdafsaname yazsın... | esasen ölmüş bir şahsiyet olduğumu isba-) istikrahla bakarken atılan ne hissedi- —— İstemiyorum; söyliyeceğim... -- Hemen şimdi mi söylemek istiyor. sunuz?. ta kâfi gelmezler mi?, Bay müddelumumi neyi istiyor? Şu <iyfe vücudün, adaletin Üç parınak'ı pen- İyor?. İ Halbuki benim ruhum, bir kati) sıfa- le tevkifim anında, ölmüştür. Genç bir — Talikten ne çıkar bay reis?. Hemen çesinde sallanmasını mı?. Benim ruhum İkızı öldürmek töhmetile Zan altına alın - şimdi göyliyeceğim. -- Her şeyi söylivebi- | öldükten sonra çesedm ve kıymeti var-İmak fazilete tapınan bir ruhun ölümüne iyim?. e ilin hakkınız matıızdur. mumi lirsiniz. — Teşekkür Yiyecek değilim. Haşmet Güneş, ve hıçkıraklar içind — Muhterem hâkt Bay medim bile..- za a a lam mı istiyecekti?. ilirdi?. e etrafımı çeviren Şu Yüz saat söyleseniz dinleriz. mler! Amme müddeiumuminin sözlerini dirle- hekliyen şu silâh-| sarkmış diline, dır? Mazruf dururken zarfa mı kiymet 'V- | vereceğiz?, Adab dahilinde her sev söyliyebi- Adalet, parmaklirının ucunu toprağa sap'ıyarak beni bekliyecek, Kandan, ke. ederim. O kadar çak söy-)| mikten, etten, sinirden mürekkeb pis bir halitayı İnsan namı altında oraya götü- bermutad, göz yaşları | recekler. Çingene cellâd, yeni bir kszanç- içinde sövlemeğe başladı: |tan mütevellid memnuniyeti içinde cese Bay reisi, de bir ip takacak ve sa'landırncak!, Hayır!. Benim için bu bir ceza değil. hukuku mamına/dir: zerre kadar kıymet tasımıyan vücü. İkaybetmekli İk bu zat bana neldümün toprağa stılmadan evvel rüzgârla | ce | © hasta reksiltnedi döndürülmesinden baska hiçhir mana & par- |fade edemez. Bu sallanan et parçasının bamın varlıklı zamanlarında okudum, mosmor olmuş cehresine,| gezdim, yetiştim. Bunu arzetmekten hakınızı bunlar benim İbir paçavra halindeki varlığına. herkesİmaksadım, çocukluğumun - her bakiyi- kâfi gelmez mi?. Siz heni hayatta mı zannediyorsunuz?. Eğer yaşasaydım bu- rada hazır bulunanların şu duygusuz vü- cudüme mütemadiyen saplanan süngü bakışlarına tahammül edebilir miydim?. İddia makamının hakaretleri karşısında şahlanmaz mıydım?, İyi bir ailenin çocuğuyum. Bıbam dört sene evvelki krizlerde | servetini ade- ce fakir düştü, Şimdi snnem de'âletile o- ma, az çok, ben de vardım ediyorum. Ba- PR | «Son Posta» nın zabıta romanı: 42 İZEHİR Yazan: CEVAD FEHMİ Büyük bir aktör “ — Elimizdeki bütün deliller Raif be yin katlinde bir mavi elmas meselesinin de amil olduğunu gösteriyor. Siz vektile Onun çok yakın bir dostu idiniz. Böyle bir elmastan hiç bahsetmedi mi? — Kat'iyen! Raif böyle bir elmasa sa hib olsaydı söylerdi. — Emin misiniz? Hatırlamaya çalışı- nız! — Hayır, düşünmeye lüzum yok. Böy- le bir şey söylemedi. — Halbuki karısına söylemiş — Leylâ hanıma mı? Pek garib, — Neden garib buluyorsunuz? — Benden böyle bir şeyi saklamış ol masını... — Hem de bu elmasın tuhaf bir hikâ- yesi var. Gazetelerde okumuş olacaksı- nız. Kırım harbinde General Get Gart ta- rafından Raif beyin dedesi Rüstem Paşa- ya teslim ediliyor ve şimdi bu İngiliz ge neralinin ghfadından Vasko dö Gama İ- simli bir Portekiz delikanlısı elması dada kalkıyor. Bu Vasko dö Gama ismin- deki fevkalâdelik nazarı dikkatinizi cel- betmiyor mu? — Fevkalâdelik mi? Ne gibi bir fev-| kalâdelik?.. Bu meşhur Portekizli bir kâ- şifin ismidir. — Hayır, o değil... Vasko dö Gama ismi İle Vafidis Gavriyeloğlu ayni harf. lerle başlıyorlar. — Anlamadım. Giuseppe Verdi ismi de (W. G) harfleri ile başlıyor. Neye Vafi- dis Gavriyeloğlunu bir musikişimas yap- muyorsunuz da bir seyvah yapmakta 1s- Tar ediyorsunuz? Seyahatlerden hiç hoş lanmam. Adam bulunduğu koltuğun arkasına yaslanmış, göz kapaklearmı yerı kapat- miz, düpedüz alay ediyordu, Kadına bak- tım, o da sakin ve müstehzi idi. Serkomiser hiddetlendi ve birdenbire şiddetle tanrruza geçti: — Müugalâtaya lüzum yok! Şayed Ra-| if beyin katili olarak şüphe altına giren- ler arasında eski şerikinin de bulundu- Kunu söylersem ne dersiniz?... Vasko dö kadın, biri erkek olmak üzere iki kişi bur Junuyordu. — Ayni manzarayı hemen bütün spor otomobillerinde görebilirsiniz. — Cinayet gecesini zevcenizle birlikte ” evinizin haricinde geçirmişsiniz?.. Oto mobilinizle erkenden çıkmış ve ancak sabaha karşı dönmüşsünüz. Nerdeydiniz? Vafidis kat'iyen istifini bozmadı. Rol icabı cinayet töhmeti altında kalan bir nırdı. Yerinde şöyle bir kımıldanarıX ©- turduğu koltuğa daha rahat yerleşti. — Yaman bir polis hafiyesine çattığıs Demek buraya beni tevkife geldiniz! — Suale cevab veriniz, o akşam ner- deydiniz? — Gezmekte idim, Koca İstanbulda o geceyi dışarıda geçiren yalnız biz miyiz? le berâber onların da tevkifini is- terim, — Demek söylemiyeceksiniz, fakat pişman olursunuz. Bu yol sizi doğruca hapishaneye götürür. — Hakkımda gösterdiğiniz alâkaya ve verdiğiniz nasihate teşekkür ederim, Ha- yır, söylemiyeceğim. Ne garib bir tesadüftü bu? Faciada kas til olmalarından şüphe edilenlerin ikin- cisi de cinayet gecesini nerede geçirdiği- ni söylemek istemiyordu. Serkomiser hiddetini yenmeye çalışa- râk: > — Peki, dün gece ne yaptınız, bize bü- nu söyleyiniz, dedi. — Dün gece mi? Ondan evvelki birçok gecelerde yaptığımı... Size hakkımda malâmat verenler elbet bunu da söyle. mişlerdir. Ben birçok geceler karımla o- tomobil gezintileri yaparım. Serkomiser bir ara kaybettiği soğuk- yüzünü çevirerek karısına baktı; — Madam, kocanızı akıl ve mantik una sokmak için sizden yardım is- tiyeceğim, dedi. Bu müdafaa tarzı hiçbir Gama yoktur, Vafidis Gavriyeloğlu ver- dır, dersem ne buyurursunuz? — Yalan söylüyorsunuz, derim. — Yalan söy'ediğimi isbat ediniz' — Beni ne gibi delillerle itham etti- ğinizi söyleyiniz ki arzunuzu yerine geti- reyim. — Bu kolay... Raif beyin katli gecesi faciayı müteakıb cinayet sahnesine mu- vasalat eden zabıta memurları iki kişilik bir spor otomobilini kaçarken gördüler. Sizin de böyle bir spor otomobiliniz var. — Evet, İstanbul halkının bir çoğunda olduğu gibi bende de bir spor otomobili var, Bu neyi isbat eder? — Bizim gördüğümüz otomobilde, biri vi Yazan: Zeynel Besim Sun dan - sefaletle alâkadar olmadığını teba- rüz ettirmektir. Ben de bir zengin çocuğu idim. Bira- €haleyh Daniş beyin de yarın herhangi bir sebeb yüzünden servetini kaybede- bileceğini düşünmemiş olamazdım. Ser- vete tapan, aşkını servet için bir vasıta halinde kullanmağa kalkan bir genç böy- le mi düşünür değerli hâkimler?. Şu ellerime bakınız; demir bilezikle- rin içinde üstüste duruyorlar. Şu halime bakınız; umumi hapishanedeki koğuş er- kadaşlarımdan zerre kadar farkım kal. madı. Bütün varlığım ölmüştür; yalnız. nefesim kesilintiye kadar ağlıyabilmek için gözlerimi muhafaza ediyorum. (Samiin arasnda gene hıçkırıklar yükselmeğe başladığı için reis müdaha- le etti). Ben öldürmüşüm; kimi?. Tapındığım Nec'âyı mı7. Uğurunda hayatımı hiçe saydığım mi?, Bütün varlığın kıymet ifade etmez. Süsllerime cevab vermemekte ısrar ederseniz her ikinizi de tevkife mecbur kalacağımı esefle arzederim. Kadın cevab vermeğe hazırlanırken dışarıdan bir ıslık sesi işitildi. Fırtınanın gürültüsüne rağmen bunu beriz şekilde duymuş ve kulak kabartmıştık. Vafidisin de bizim gibi dışarısını dikkatle dinledi- ğini farkettim. Bir müddet öylece kaldık- tan sonra başını pencereden çevirerek söylendi: — Çobanlar olacak, rüzgâr, sesi yakın- Taştırıyor. i (Arkası var) varlığına vakfettiğim ruhumun enisini mi7. Belki bir katil olabilirdim bay reis; fakat aşkımın katili, asla!... Muhterem hâkimler!, Onu kollarımın arasında o kelebekler gibi uçarken gören bay müddelumumiye sorunuz. Size Neclânın mehtabı utandı- ran ışığından bahsetsin. Size onun cm- , salsiz varlığındaki şiiri anlatsın, Size on- dâki gül çehreyi tarif etsin; o gül çehre ki seher vakti çıkan sabah rüzgârın okşarken incitmesinden korkulurdu. Onu, tanıyan tanımiyan, bütün bu şe- hir halkından sorunuz; size «yanlışlıkla yere inmiş fazilet meleğiydi> — cevabını verecekler. ni Onu yıldızlardan sorunuz; hasedlerin den göz kırparlarken üstünlüğünü inkâr yoluna sapamıyacaklardır. Bunu ben mi öldürdüm?. Bunu Haş met Güneş mi öldürdü?. O billür sineye şimdi kelepçeler içinde moraran bu eller mi bıçak #epladı?, Onu güllerin yaprak- larından, yaseminlerin edalı varlıkla rından, sümbüllerin işveli oduruşların dan, menekşelerin sevdalı bakışlarından kıskanan ben mi ebediyen susturdum? Onun en ilâhi müsikiden daha müessit bir sesle konuşarak bizzat beni gaşyeb mesine ben mi nihayet verdirdim?. Heyhat!,,. (Arkası var) kanlılığını tekrar ele almıştı. Vafidisten aktör dahi ondan daha fazla heyecmnla © muz anlaşılıyor, dedi. A'lah bana acısın! * “

Bu sayıdan diğer sayfalar: