“Son Posta, nın Hikâyesi nama Avukat Goguillot Ba dair bir emri var mıdır? Goguillot yerinden kıpırdamadı. Fa- ertesi gün avlardanberi kapanmı- Yan çukur kanatıldı. Vvukat Goguillot bir aksam saat on postaneye gitti. Bir kâğıda kend: Adresini yazdı. İmzasını attı. Ve telgrafı '& memuruna uzatir — Bu telgraf benim adresime çeki- ecek, — Affedersiniz, fakat bu telsrafı ne Üve sizin adresinize röndereceğiz? Bir mürsil de sizsiniz, mürsilünilevh Sonra telerafta bir varı da yok. Böy İe teleraf kobul edemeyiz. Avurat Goguillet cevab verdi: — Evvelâ, telerafımı kabul etmeme- »iz İçin bana bir kanun maddesi pös- ii iz lâzımdır. Posta memuru, önündeki pasta ke - Dünunun fihristine göz gezdirdi. emir- baktı, Avukat Gozutllet'un telsra- 2 Xsbul etmemesi için ne kanunda madde, ne de bir emir vardı. >— Telgrafımı göndereceksiniz. Gene Bönlüm oldu da sizi meraktan kurtar. Mak isterim. Kendi adresime telgraf Sektiğimin sebebini anlatayım. Bu tel- ya bizim eve dört saat sonra gönderi- " bunu biliyorum, Ben de dört saat Dünkü kısmın hü'âsası in kahramam olan genç kızım zen. Malik ölmüştür. Sağlığında bütün ser- kendisine bırakacağım vâdetsiği hal 44 W Yâdinde durmamız, Vahid Bey ismin. bu serveti bırakmıştır. ATE kar bir macera mahsulüdür. Babası sevişmişler, Yağ imdi de, aralığının öldüğü bu evde, Bet, *yin gelmesini bekliyor. Vahid Bey ten, çe kendile evlenebilir? Bu ihtimal A akp süslenmeğe sevkediyor ve heyecan. «Roman devam ediyor) , 571 etdi Sonteşrin Perşembe akşam akşam, odamdayım. Odam mı Ne münasebet? «Vahid Beyin o- emeli idim, Çünkü: Cumartesi, m değil, öbür gün gidiyorum. O- ayrılıyorum. e İş umduğum gibi çıkmadı. Va- Yengesinin vasiyetini soğukkın - tti, Artık ben de ihtiyar kız- Bona Karışmıya mahkâmum. Öğle- va Başıma gelenleri düşünüdükçe Gi p li E. HE hik #; > Yı : N Yaka mavi robumu giymis, meneksele- va, Diştirmiş, saçlarıma itinalı bir vermiştim. Tam vaktinde imal kibar bir duruşu; bütün giydikle- giyermiş gibi alışkan bir etmek Süs sana aksilik hevesi veren Çeviren : Nimel Mustafa MWEE3 Nim şehrinde, Tuluz şehrinde, Avig- Bon şehrinde yaşamış olân herkes onu tanırdı. Kisa bir sakalı, gazaya benzi- Yek burnu vard. Gözünden gözlük, hiç eksik olmaz ve ekseriyetle koltuğu- Bus altında bir meşin çanta bulunurdu. Mesleğinde meşhurdu. Fakat asıl şöh- Yeti mesleğinden ziyade şahsına mün- idi. Günün birinde Tuluz'da pek fazla Yağmur yağmıştı. Sokakları su basmış- İLAvukat Nim sokaklarından birinde açmış ve aylardanber! kapanmıyan bir çukurun su ile dolmuş olduğunu gör- müştü. Hemen bir balık oltası, ve bir açılır kapanır iskemle tedarik edip, is- kemleye oturmuş, su dolu çukurun içi- Me oltayı atmış beklemiye başlamıştı. İşsiz güçsüzler, çocuklar etrafını almış- İâr seyre bakıyorlardı. Bir polis bu hali gördü. Goguiilot'un yanıma yaklaştı; — Na yapıyorsunuz? — Ne yaptığımı görüyorsunuz. — Buradan kalkıp gidin, hem çok ri- €a ederim acele edin! Goguillet itiraz etti: — Niçin, belediye reisinin sokek or- İssında balık avlanması yasak olduğu- Jevimde uyandıracak kimsem olmadığı gibi, bir münebbihli saatim de yok Telsrafı getiren memur telgrafı ver - mek için kapıyı çalacak bu sayede u- yânacağım. Avukat Goguillet sık sık trene bi - nerdi. Gişe memurları, bilet kontrolör-. leri, bilet toplıyanlar; ondan yaka sil- kerlerdi. Gişeden bilet alırken memur- lara bilet hakkında birçok sualler s0-| rardı. Fiat tarifesini tetkik edeceğini| söyler, tarifeyi ister; tarifeye baktık-| tan sonra biletin gelecek tren için mak bul olabileceğini ne ile ispat edecekle- Tini öğrenmek istediğini de söyler. hâ reket tarifesindeki katar numarasile, bilete yazılı katar numarasını karşılaş. tırırdı. Trende bilet kontrolöründeni hüviyet varakası arar, daha buna ben-; zer birçok şeyler yapardı. İtiraz edile- cek olursa, bütün yaptıklarının kanuni! hakkını kullanmaktan başka bir şey olmadığını iddia ederdi. Memurları bir çök kere şikâyet ettiği, tren deden) lüğü. tek onun mütereddi tacizlerinden *tulmak maksadile bir bedava paso Bedava pasoya sahib olduktan sonra SON POSTA Atatürk ve halis bıyıktay (Baştarafı 6 ncı sayfada) Atatürkte hava tabiyesine ilâve edilecek yepyeni bir kaide yarattı. O da; tayyarelerimizin düşman tayya- releri târafından uğrıyacakları taarruz- larda: altlarmda (o bulunan “tayyareleri düşmn tayyareleri üzerlerine bindirmek» le hücum etmelerini kahraman havacı»| lattmazdan istiyordu ve bu fedakârlığı! göze alacak olan Türk havacılığının kar- şısında durulamıyacağı kanaatini Gene- ral Halis Bıyıktaya ve etraftaki kuman- danlara te'kin ediyordu. Mnevra zevale doğru bir süngü hücümile hitama ere- cekti. Hücum hatlarımızla çıkılan tepede bir lâhza istirahate koyulduk. Doğrusu çoktan uzaklaştığımız mukad- des mesleğimizin bizlerde bıraktığı gay-| retile yaptığımız yürüyüşten epeyce yo- rulmuştuk. Dinlenmeye geçer geçmez Halis Bi- yıktay tarafından Atatürke taze pişmiş bir kahve sunuldu. Doğrusu bu ikrama pek üzendim, İhmal edilmemek'iğimi karşılamak ü- zere Atatürke: — «Bizde demokrasinin kaidei esasi- yesinden olan müsavatın henüz vücud bulmadığını, gülerek arzettim. — Neden? buyurdular. — Efendimize kahve geldi. Bana yok, dedim. Atatürkün: —EHalis bak bu Cevad Abbas ne diyor? bir daha memurları taciz elmeği. Avuat Goguillet bir gün Nim ile Calmet rasında işliyen bir posta ara- basına binmisti. Arabanm atlarmdan İbiri İk odivor, yolun yan tarafına karma” istivordu. Arabacı hiddetlen - mişti, Afa kamçıvı indirirken: — Deh Gomuillot diye bağırdı: Avukat Goguillet bunun sebebini sordu. Arabacı anlattı: — Siz bilmezsiniz, Nim de gayet eksi bir avukat varmış adı Goguillet imiş, ben de bu aksi bhayvenaonun ismini İkovdum. Avu'cat arabadan iner inmez mahke- meve müracaat etmiş, arabacıdan mâ- İnevi zarar olarak bir miktar para ko- parmıştı. Goguilottai yaka silkenler ondan kurtulmak çaresini düşünmüşler, ve evlendirmive karar vermişlerdi. Orun- la en farla konuşanlar, tesir yaptılar. Münas'b oördükleri bir kadını medhet- tiler ve Goruillotu evlenâirdiler. Herkesi iz'aç eden Gogulllot yalnız bir kişiyi iz'aç edememis, yalmz bir kişiye aksilik #österememişti, Çünkü o ön her evli erkek #ibi karıya itaalten baska çare olmadığını daha evlendiği isün aniamıstı. Cünkü karısı, evlenen Nakleden: Neyyir Kemal e sesi hoş, konuşması fevkalâde, Hep de diplomatlar böyle oluyor. Arkası sobaya dörük, ayakta duru- yordu. Batan güneşin son ısıkları yüzüne vurmuştu. Onu iyice görebildim, Defte - rime baslarken kendi kendime.söz ver « mistim. Düşündüğümü, duyduğumu hiç gizlemiyeceğim. ; siri kendisi için yazdığı ve tâ ibtiyar yasında okumak ü- zere ki'idlevip kaldıracağı bir defterden nevi esirger? Elbette bunları başkasına anlatmam icab etse bövle söylemezdim. Vahid Beyi güzel bulmadığımdan, hattâ yüzüne dikkat bile etmediğimden dem vurdum, Halbuki çok, pek çok dikkat et- tim, Ve içimden şunu düşündüm; İsterse muhakkak ki son derece alıcı olabilir, Bayan Şaziyenin bu mühim miras işini hal icin gelen avukatı bizi ji takdim etti. Vahid Bey: — Zehir gibi bir soğuk var, diye söze bas'adı. Ben: — Evet, pek soğuk... Şimdi mi gel - âiniz? diye sordum. Bövle bir zaman havadan sudan ko - mustuk. Avukat ellerini uğuşturuyor, ya- pilacak isleri konuşmakta m - yordu. Nihayet Vahid Bey kalktı, köşkü dışarıdan görmek bahanesile dışarı çık - mak istedi, Döndükleri vakit çayın hazır olacağını söyledim, çıktılar. Yanaklarım alev alev yanıyor, ellerim | danuyordu. Meğer iş hiç te yukarıda atıp İtarttuğum kadar kolay değilmiş. Ortalık kararırken döndüler. Avukat çay içmeden doğru kitsb odasına geçti. Bizi yalnız bıraktı. Misatirimin bardağını doldurdum. Şeker, pasta içim âdet olan - ları sordum. Bakışlarında ezici bir mana var. Boğazımda bir li ir sualine karsı Halis bütün hulüsiyetile; — Efendimiz! Şimdi demokrasinin biz- jerde kökleştiğini görecekler; ve mahcub olacaklar. cevabında bulunurken kahvem elime gelmişti. 7/28.12.089 Çarşamba Nuruosmaniye Cevad Ahbas Gürer eraseammnsmasesanasaanuzuysnemesayanansmamsasms0n0e0nn! Alacak yüzümden bir kahveci bir adamı yaraladı Sarıverde Maden mahallesinde Çeş- me sokağında oturan Mehmedle avni verde 'Türbe sokağında ikamet eden| kahveci Lütfi arasında bir alecak me-! selesinder kavga çıkmış, T4ttfi bıçakla! 'Mehmedi sırtmdan tehlikeli şurette yaralamıştır. “Yarak tedavi eğilmek üzere hasta -| kaldırılmıs, suçlu Lütfi hakkında! a baslanmıs'ır. ne teki mıştu Karısına söz geçiremiyen, karı- sını İz'ac edemiyen oGozuillet, ertık başkalarını da iz'aç edemiyor, başkala- rına da aksilik edemiyordu. Birkaç defa eski günlerde yaptığını vapmıya teşebbüs etmiş fakat — Karına haber veririz! Dedikleri zaman susmıya mecbur ine eteşin önünde durdu. Her ne pahası-|nünce benimle evlenmek İns olursa olsun vazifesini yapmıya sz -İihtimal verebilir? İlk defa gördü metmiş bir insan tavrile; f — Yengemin arzusunu, daha doğrusu vasiyetini biliyorsunuz tabfi, dedi, sağ - lığında bana sizi hep bu düşünce ile bü - yüttüğünü söylemişti. Bir yabancı ile mü nakaşa etmek güçtür. Fakat meseleyi bir an evvel halletmek mecburiyetindeyiz.! Bugün gelişimin sebebi de bu... Yengem, sizinle evlenmemi ısrarla istiyordü. l Bir dakika durdu. Ben sakin görün -| «Son Posta» nın tarihi tefrikase 97 al yi Tİ ki Sayfa 9 BİNBİRDİREK İBATAKHANESİ Yazan: Reşad Ekrem -“Veziriâzamın sarayında İki Yeniçeri suratlarını asarak birbir. Jerine gözlerile konuşur gibi bakıştılar, sipahi de Köse Mehmed ile Yandım Ali- yi tepeden tırnağa süzdü. Yeniçerilerden biri homurdanarak: — Bre yiğit o dediğin sey olmaz. biz kul geçirtmeyiz öteye... Varın gidin ba - şamızdan,.. Dedi, arkadaşı da: — Varın gidin başımızdan, paşalıdır diye leke sürerler bize... Diye ilâve etti. Sipahi de söze karıştı: — Bre yiğit, sen var git kahvene otur... On kese akçe kabve parasını sana bu ana baba gününde vermezler... Hem pasa duymasın için vallah billâh kaydın bile e Yeniçeri de arkadaşlarını tasdik et. — Vallah Pasalılar böyledir... Fakat Köse Mehmed ağa, zaten birkaç telden ibaret olan sakalını yolar gibi tu- tup çekerek ısrar etti: — Amanın yiğitlerim, şehbazlarım... Ayağınıza düstüm.. bre mal canın yon - gasıdır; bre benim malım göz göre gider, koyun beni varayım paracıklarım «la - — Bre herif çekil git... n... Kefilim diye su oğlanı gösterirsin... Bre son ca- sus musun”. — Bre var git Sultanahmede.. orada ulu beyler. ağalar vardır; onlara kul ol, on kese verire yirmi kese akce a”... — Caksırlık cuha al, donluk bez al, gömleklik bez al... Köse Mehmed ağa, hevean ve asabi - yetle: — Bre ben övle söz kabul etmem... Ben Towhsnede kahveci Küsevim. ocaklıyım... Ocaklı oturağım... Vallah bırakmam Pa. salıva paramı, billah bırakmam... Dedi: koynundan bir kese cıkararak Yeniceriden birine uzattı: — Al yiğitim.. sahbazım.. bu bir kede| akçem size emanettir ve hem sn de'i - kanlı kefildir.. bırakın varavım Paşaka. pısına, Paşalıdan pars istivevii wrm... Breon wi taheil edersem bu hir kesan sie helâl hos ölem. ben ven - 4m... Pen kü! eldnm... Ren bittim... Rem avağınıza düstüm sehbazlarım.. de- di. Kese ağırdı. Yeniçeri kocaman par - makları ile pos bıyıklarını karıştırdı. Ar- kadasına baktı. Arkadas sipahiye b-k- tı. Sipahi de gözleri ile keseyi tarttı, Ök. sürdüler, yutkundular. Yandım Ali he - men vardı, sipahinir elini öptü: — Vallah billâh güzel ağteım şua saçlı, meteliksiz bir macera kiz... vere de yüzümün kırmızılığını tabii ren- şim zannetse... Giyinmiye başladığım - danberi yanaklarım, ateş düşmüş gibi, durmadan yanıyor, yanıyor. Vaziyetten heyecanlandığımı aezerse içime iner. Biraz daha çay aldı. Fakst içmedi. An- ladım ki o da göründüğü kadar sakin de- Bildi. — Bir şey daha var, dedi, (Yüzüme ge- miye çalışıyordum. Ellerimi okayıdtızca'ne ters ters bakıyordu.) Bir şey daha var, kucağıma birakmış onu dinliyordum. Ce-İonu da söylemeliyim. Gerçi bunu size 4-| vah vermediğimi görünce sesinde belli'vukat ta açabilirdi amma, daha iyi ben| belirsiz bir şikâyette - her halde kendisi-İ söyliyeyim. Yengem elbette size para bi-| ne vardım etmediğim için olacak - devam 'rakacağımı vâdetmişti. Siz de pek hakhi etti: İolarak bunu bekliyordunuz. Müsâade e- — Bu devirde başkasının talihini çiz-|diniz de bu parayı ben size vereyim. miye kalkışmak gülünç ve mantıksız bir| Bu sefer sözünü bitirmesini bekliye - işeydir. Böyle bir İzdivacın imkânsızlığını | medim. Yerimden fırladım. Derin bir gu- İsinde yatar kalkar misafirim... Ocaklı « dır, ocaklı oturaktır, Paş a on kese ikahve parası vardır. Kefilim... Ayağını za düşmüş garibdir.. yol verin varsın pöke racıkların alsın.. Dedi. Ve yeniçerilere dönerek onla « rın da ellerini öptü: — Ben kefilim çorbacılarım.. pazar « dan alınmış esiriniz olurum, kulunuz & lurum... Sipahi: S — Bre delikanlım... Bre civanım.. hoğ #öylersin, tatlı söylersin amma bu sdamâ yazık olur, onu Paşalı boğarlar ve cesedin yok ederler.. Dedi. Yeniçeriler de yumuşamışlardı? — Vallah billâh biz de ondan korka « rız.. bu yiğite yazıktır deriz. Bu sefer Yandım Ali, keseyi elinde tüp tan Yeniçeriye, İstanbul külhanlara mahı, sus bir göz işareti vermişti. Gözün hafifçe kırpıştırılarak, gözven ile, bir saniye içinde keseye ve Köse Meh med ağaya bakmanın manası: «Bırakığ gitsin be.. Allahtan belâsını bulsun. 98 keseyi de biz paylaşırız!» demekti. Yeniçerinin biri gene zorlu zorlu öl» sürdü. Öbürü çenesini kaşıdı. Sipahi dg Köse Mehmedin omuzuna vurdu: — Var git yi alacağın tahsil et. Dedi: sonra Yeniçerilere dönerek: — Yeniçeri karındaşlarım, çu viğite ben de kefilim vallahi,.. Mal can yongas sıdır, malsız can kaygusu olmaz. Diye ilâve etti. Yeniçeriler de: — Bre sipahi karındaş bu yiğite biz de kefiliz.. varsın malını tahsil etsin Pasa hdan... Var git yiğit... Amma ayağın poli tut, gözün dört aç... Paşalıdan sana za « rar ilişmiye..... Köse Mehmed ağa Yeniçerilerle sipa» hinin avaklarma tekrar kapandı: — Varolun sebbaz'arım... Varolun İçorbacılarım... Varol beyim. sönmüş ©. İcağımı kurarsınız. On kesemin yarısını dahi tahsil etsem vallah billâh şu keseyi size helâli hoş ederim... Dedi. Sonra, ayaklarını acarak yoku « İşun üst başını döndü ve gözden kaybol « İdu. |, Yolun bir yanını, baştan başa, Hafız | Ahmed Paşa sarayının duvar kaplıyor. İdu. Bu duvar, küçük bir suru andırıyoğe idu, mazgallı, dişli, ve üzerinde ahçali nöbetçi kuleleri vardı. İki adam boyun « dan fazla iki kanadlı büyük m levhalarla kaplıydı. Kapının Iki yanı iki mermer binek taşı vardı. Bunlar, Ka, rint tarzında bir eski mabed harabesizp den getirtilmiş iki güzel sütun başlığı idi, kapının, yolun hemen yarısına kadar zanan geniş saçağı, altın yaldızlı ve Çi » çekli nakışlarla parıl parıl yanıyordu. (Arkan var) dari» la vüz yüze gelmeden işin gülünçlüğünü farkedemedim. Allahtan oldu da kendi » sile evlenmiye gönüllü olduğumu anlı yamadı. Şimdi kafama yalnız bir düşünce hâb kim: Ona elimden geldiği kadar güzel ve a'ıcı görünmek... Onu kararına pişmağ etmek. ömrümün gayesi şimdiden sonrâ bu olacak. Evlenmiye gelince,., Bu kor. kanç şeyde artık hiç, hiç gözüm kalmadı, Serbest vaşıyacak, serbest öleceğim, şen bir macera kızı olacağım. * 3 Sonteşrin Perşembe kece (Kestane korusu) Vahid Bey içeri girdiği vakit ben © « turmuş, kerdi halimde kitab okuyorde Gece büsbütün güzel görünüyor. Fal muhakkak ki sinirli, Vaziyetten sıkılı « birbirimize | ti: muhakkak ki siz de benim kadar takdir dersini — Ona şüphe mi var? Kayıdsız bir samimiyet maskesi altın. da yalan söylüyordum. Şaziye Maia yaşamak bana meş'emi, oye'simi, bütün! gerçek duygularım gizlemeyi öğretmiş-| — Ne iyi ettiniz de geldiniz, ben de si- ze bunu nasıl yazayım diy ruyordum. Hazır buradasınız, meseleyi bitiriverelim. Yengeniz neye k-rar ver- miş olursa olsun, bu ksrara i'ast benim aklımdan bile geçmedi. Fikat düşündü - ğümü kendisine söylemenin İaydasırlığı-| m bildiğim icin sizinle yüz yüze gelip a- ckça konuşabileceğimiz günü bekledim. Bir çay daha içmez misiniz? Yürüme adeta dik dik baktı, Sonra üs- tünden bir yük atmış gibi derin bir ne - fes aldı. Ve yarı gülerek sordu: — Demek anlastık. Ru meseleyi bir daha açmayır. değil mi? Asla, Dedim ve gülümsedim. Halbuki içim - deki öfkeden boğuluyordum. Kime kız- mıştım bilmem. Bu vaziyeti başıma çıka- ran Şariye Hanıma mı? Güzelliğimi hice sayan Vahide mi, bir an için olsun ümide düştüm diye kendime mi? Fakat Vahide ia e haçkarık işi ver. Soğuk, çekingen, fa-! gibi oluyor. Çay biter bitmez kalktı, ge-'kızmıya ne hakkım var? Bitaraf düşü - rur yarası içimi yakıyordu: Para... Sizden para almak... Aç - Tıktan ölsem istemem. Sonra taşkmlığımdan utanarak otur - dum. Daha bir saat önce benim olmasını istediğim bu adamın şimdi en ufak var - dımından bile tiksinmek nedendi? İnsan İhakikaten garib bir mahlük... Hele genç| ezik girünmiye kız duygusuna hiç güven olmuyar, O he- yecanım içinde bile buna düşünmekten kendimi alamadım. Resmi resmi: — Çocukluk etmeyiniz, dedi, İsteseniz. de istemeseniz de ben size para ayıraca- ğım. Boşuna kendinizi yorma! Sesinde öyle bir tahakküm vardı ki o- lenca inadım ayaklandı: — Kanunun bu hususta ne dediğini bil miyorum. yapabilirsiniz. Fa- kat paranıza el tac da biliniz. Benim kendi - me vetecek param var, de yarıda kaldı. Yarına kadar buradalar, Akşam yemeğini beraber yemek Tâzrm. Sinirlerim son derece gerrin... Nasıl ol- du da bir yabancı ile evlenmevi aklımdan geçirdim. Dünyada bundan mantıker sey olmaz. Her halde küçücükten hep bu fi - sürmiveceğimi, buna muh | KP yor... Aramızdaki tadsız sessizliği gi « dermek, ona kendi gibi huzursuzluk duye madığımı için kadife kadaf yumuşak bir sesle soruyorum: — Nasıl? Koru da, köşk de çek güzel değil mi? Kim bilir ne zamandır görme « miştiniz? 4 çalışıyor: — Evet, tâ çocukluğumdanberi... Yen gem babamdan nefret ederdi de... — O, zaten kimden nefret etmezdi ki., — Benden de mi? — Sizden de... (Işık saçlarıma vursuğ diye başımı eğiyorum.) «İkimizin de hu» yu o kadar birbirine benzer ki dünyada olmasa gerek... yor.) , — Ölülerin kötülüğünden bahsedi! « mez. Kızar gibi oluyor. Fakat diplometlaş düşüncelerini gizlemeyi bilirler, —Hakkınız var, diyor, biçareyi rahaf bırakatım. İ Bir dakika susuyoruz. Sonra birden 50* irayor: ; — E simdi ne vapmık istiyorsunuz haya! p'lânınız nedir? N (Arkası var) Da le e pe m