NAZİR asıl gazeteci oldum ? amam ANLATAN YUSUF ZiYA «Akbaba: nın ruhile de, havasile de sı-| cak odasında, şair ve mizahçı Yusuf ia ie karşı karşıyayız. Şairlik ve mizahçılık gibi, kapıları bambaşka âlemlere açılan iki edebi nevide post kurmuş olan mu- hatabıma matbuat hatıralarının ilk süa- Mini soruyorum: — Matbumta nasıl girdim değil, önce edebiyata nasıl girdim, onu anlatayım: Vefa idadisinde okuyordum. Bir tek e - melim vardı: Mühendis olmak.. Babam da mühendisti zaten.. riyaziyeye aklım, sını- fın 60 kişilik aklından fazla eriyordu. Ho- camız, Tatar Mabmudlar, Bedroslar, en çok beni takdir ederlerdi. Fakat vakta ki, edebiyat dersleri başladı, onun cazibe - sine kapı'maktan kendimi alamadım. Bir yandan mektebde el yazması çıkan ga - zetelerde başladığımız münakaşalar, bir yandan da muallimin takdiri, beni büs - bütün bu yeni yola sürüklüyordu. Esa - sen bugünlerde edebiyat havası içinde yaşıyorduk. Meşrutiyetin fik seneleriy- di Vatan ve Siliştreler aynanıyordu; Na- mik Kemalin »üyasmı ezberliyorduk. Fik retin «Sis» i hayatımızda tatınadığımız bir lezzetle bizi kendimizden geçiriyor- du. Hem bilir misiniz, bizim gençliği - mizde bir tek eğlence yeri vardı: Kü - tüphaneler... Cumaları Beyazıddaki Sa- rafim kütübhanesine gider, bir kuruşa hem bir çay içer, hem de istediğimiz di- vanı, İstediğimiz romanı ve (Servetifü - nun) koleksiyonlarının istediğimiz cil - dini istediğimiz kadar okurduk. Hüseyin Cahidi, yenilik kavgalarile 6- rada tanımış ve sevmiştik; nayır, sevmiş- tik değil, âşık olmuştuk. Cenabın şiir - lerini bir deftere orada toplamıştık. İşte edebi kültürümüz böyle teşekkül edi - yordu. Nihayet, günün birinde edebiyat mu- allimimizin takdirleri, bana az gelmeğe başladi. Kudretimi matbuatın imtihanın- dan geçirmek istiyordum. O günlerde «Kehkeşan; isimli bir mecmua çikmağa başlamıştı: Halid Fah- ri ve arkadaşları neşrediyordular. Bir müsabaka açmışlardı. Cesaret edip işti - rak ettim. Ertesi hafta sevinç baygınlık - ları geçirerek bir de ne göreyim: Birin - ciliği kazanmamış mıyım? Açık bir mu- habere ile, beni matbaalarına da çağırı- yorlar.. gittim, konuştuk, birincilik mü- kâfatı olan boyunbağını da aldım. Ha'id Fahrinin elile boynuma takılan bu gem beni hâlâ o gündenberi Babiâli yokuşun- da sürükleyip duruyor. Ondan sonra İkinci yazım o <İçtihad> da çıktı. Buraya senelerce, amma sene - lerimizi parçalıyacak gibi çarpan kalb - lerimizin muttarid vuruşlarını herkes -| ten saklıyabilmek için dans edenlerin a-| rasına karışmaktan başka çare bulâmıyo- ruz. Şampanya, muttasıl şampanya. — Aşkımıza Neclâ!.. — Aşkımıza Haşmeti., Mahmurlaşan gözlerinin her bakışı #çimde yangınlar yaratıyor. Onu beyâz bulutlara bürünmüş kanadlı bir melek gibi görüyorum ve ansızın uçup gitme - sinden endişeye düşerek yalvarıyorum: — Beni birakma Neclâ!.. Ben senin €- bedi esirinim, Sensiz yaşıyamam!. — Dikkat et Haşmet; ayaklarıma bas- mağa başladın... Sahi.. dansediyorduk. Ben sarhöş mu- yum? — Ben sarheş muyum Neclâ?. — Çok içtin... — Sen içmedin mi?.. Neden sarhoş de- gilsin?.. — Ben senin beşte birin kadar içme - — Hayır 'Neclâ!. Beni senin dudakla - Yerimize oturuyoruz. Neclâ uçuyor. 'Halkevi salomu dönmeğe başladı. Karşım- da neden üç tane Daniş Bey var?. Kül - tür direktörü ikileşti. Neclâ?. Yarabbi!, Nec'ânm yanında da ara, sira dumanla - şan başka bir Neclâ daha var, lerce yazdım. Allah rahmet eylesin, Ab- dul'ah Cevdet yazılarımı severdi güya. beni de severdi güym.. ancak sevgisinin maddi tezahürüne bir türlü şahid ola - mıyordum; hem de artık Halid Fahrinin boyunbağı verdiği heveskâr da değildim, meşhur şair Yusuf Ziya idim! Nihayet bir gün Abdullah Cevdete, kaç zamandır dilimin altında evirip çevirdiğim bakla nın ucunu gösteriverdim. Zavallı Abdullah Cevdet, tayyare gör- müş Habeşli gibi, müteheyviç bir hayret içinde kaldı. Yutkundu, düşündü, içeri gittid ,,dışarı çıktı ve; «Size lâyık değil amma.» yarım cümle- sile cebime, birçok yıllık messimin mu - kabi'ini boşalttı. Genç şairdim dedim a.. kapıdan çı - karken, hayal kanadlarını açmıştı, yarı zengin bir adamın gururu içinde idim. Elimi sağ cebimin hazinesine daldırdım,. Bir de ne göreyim: Hepsi tam yirmi Öç kuruş değil mi? Fakat bir hafta sonra, (Türk Yurdu) medamuasında çıkan ilk manzumeme bir sarı altın vermişlerdi. Bu sarı altının lez- zetini ve kuvvetini eğer bizzat tatmnd: - nızsa ben size anlatamam. Onunla Ada - ya gitmiştik. Dikkat ediniz, gitmiştim de- mivorum, yemekler yemiştik, biralar iç- miştik, arabalara binmiştik. İşin tuhafı bu kadar zevkü safadan sonra dönüşte,! «Son Posta» nm tefrikası: <8 Halkevi salonu dönüyor, Dönsün!., İsterse yıkılsın! Neclâ uçarsa7. — Neclâl, — Hâşmet!, — Niçin dansetmiyoruz?.. — Edelim... Kalkıyoruz; sendeledim mi?. Madem- ki sendelemedim; kültür direktörü ne - den arkamdan: — Dikkat, Haşmet!. Sallanıyorsun, Dedi?. Bu Neclâ benim mi?. — Neelâ! Sen benim misin?, — Seni seviyorum!.. — Sana çıldırıyorum! Yaşasın dans!. Bizimle beraber salon da dönüyor, dansedenler kendi mihverle- rinde fırıl fırıl dönerek yürüyorlar. Aca- ba biz de öyle miyiz7. Ne münasebet?, — Canım Neelâl, — Haşmetim!. SON POSTA X Kolza Başka memleketlerde kıymetli bir yağ nebatı olarak yetiştirilen kolza (sx Bras- sica Campestris), bildiğimiz lâbana ve hardalın pek yakın akrabasıdır; Kolzanın da tupkı lâhana gibi buğlu boz renkte yaprakları; tıpkı hardal gibi, sarı renkli ve bir salip şeklinde karşılıklı dizilmiş, dört tüveyçli çiçekleri vardır. Meyvası gene ötekiler gibi bir harnub şeklinde meydana gelir ve ası! işe yarıyan tohum- ları, bu harnubun içinde gizlenmiş bulu- nur, Kolzanını bu tohumları 96 30-35 nisbe - tinde berrak bir yağ verir ki, ekilip bi - çilmesinin yegâne hikmeti de bu yağın is- tihsalidir. Kolzanın çiltçilerce asıl hoşa İgiden tarafı, erkence yetişmesidir. Ekse- İriya arpadan önce kemale gelen kolza, köylünün orak arifesinde bir miktar pa - râlanmasına yaradığı için her tarafta rağbete mazhar olmuştur. Avrupada ötedenberi ekilip biçilir bir nebat olan kolza, bizde yeni - yeni yetiş- tirilmiye başlanmıştır. Bilhassa Trakya- da kolza zirgatine heves edenler art - maktadır. Verilen malümata göre bu yıl- İ Jbirkaç mecidiye ile birkaç çeyrek te ce- Jeimde kalmıştı. Ondan sonra birçok tatlı ve acı hatı - ralar geldi geçti. z Bir gün Orhan Seyfi ile «Akbabas yı çıkarmağa karar vermiştik, İstanbula An- kâra yeni ayak basmıştı. Vali merhum miralay Esad Bey (Esad paşa). kendisi - ne imtiyaz almak için bir istida ile baş vurduk. Hayretle yüzüme baktı — Ay, gazete çıkarmak müsaadesini size ben mi vereceğim? Kendisinde böyle bir salâhiyet oluşuna bir türlü inanamıyordu. Nihayet, imtiyazı Refet Paşadan alıp (Akbaba) yı çıkardık. Bir de ne görelim; İki saat sonra mevcud nüshaların hep. bitmemiş mi? Edebiyat sahasında haki - kat, hayalimizi ilk defa geçmişti. En üzüntülü hatıra. — Aradan on beş, on altı sere geçtiği kk m üzüntük elim ve toprakta muvaffakiyete ekilip Peanszez (row e e biçilebilir. Bununla beraber killi « kireçli bir hikâye adapte wüiyüzlüzim. Mevzu Lİ Ece EMİNE YE De Zengin ia am oğlu, li #imi uzun olan yerlerde fazla rutubetli KETE EN #-İtarlalar kolzaya tahsis edilmemelidir. akşam odasına girince karısını Lir yaban-| Toprak karla örtülü olursa sıfırdan aşâ- ee e e a ğı 10-12 dereceye katlandığı görülmüş - Me SS İür, Fakat kar olmazsa nebatların soğuk- — Ayol, diyor. beni tanımadı ver? 88) daa ŞO ei Mehmed şikel irki e | Kolza ekilecek tarlanın erkence hazır- elitin vezin üz ya, KA Sİ €-' lanması lâzımdır. Ekseriya Hâziran ayın- nin bütün vazifelerini ben yapardım. — İda güze'ce sürülüp üzerinden bir tır - Bu hikâyeyi türkçeye çevirirken zen *| yık geçirilerek ekime âmade bulunduru- fin gence bir de baba bulmak Tâzımdi.'Jur, Ancak, kolza gübreyi sever bir ne - Hiç düşünmeden Kalemimin ucuna ge -| olduğundan sonbaharda iyi çürümüş Jen ilk ismi yazdım. Meselâ, (A) paşa... İbir gübre ile hasıllanmasını ihmal etme- Halbuki, o günlerde İstanbulun en melidir. Böyle yapılırsa hem koiza iyi ve meşhur siması ismini b Ilandığım | çok mahsul verir, hem de kendisini takib 0 (A) paşadır. Üstelik biz o rüsvava (A) | edecek hububat ziraati verimli olur, Kol- paşanın bir de karikatürünü yaptırmışız. |zayı hiç bir zaman buğday, arpa kalkmış Karikatür, en korkunç bir tesadüfle ter'aya ekmemeğe gayret etmelidir. Bilâ- hikâyenin bulunduğu sayfaya, hatta hi - kis ko'za ekilen muhitlerde hububat eki- kâyenin bulunduğu sütima girmiştir. Bu mini kolzanın arkasına rast getirmelidir. hikâyeyi okuyunca, gayri ihtiyari herke-| (Kolzanın ekimi ya tohumla, ya fide ile isin aklına günün kahramanı ola o paşa 'olur. Fakat fide usulü geniş zirsatte ucu- gelecekti.. Gelmese bile hikâyenin içe -'za malolmadığından bu şekil daha ziya- risline karışan paşanın resmi: (İşte o pa./de küçük mikyastaki zeriyatta satbik ©- $a benim diye!) bağıracaktı, Mürettib bu dilir. Bu takdirde tohumu önceden bir hikâyeyi dizerken, nasıl ki zarken ben | yastığa ekilip fide yetiştirilir. Sonra bu böyle fena bir ihtimal düsünmedim ise, | fideler sıra sira ya el'e dikilir, yahud da o da hiç bir şey düşünmemiş, musahhih| puluğun açtığı çiziye bir - bir bırakıla - yanda yalnız tertib hatası aradığı için rak arkadan gelen pullukla örtülür. aklıma bir şey gelmemiş.. gazete bası! -| Maamafih her tarafta yayılmış olan ekim mis, ben bir nüsha almışım, O gece mi -| şekli, tohumun doğrudan doğruya tarla- safir bulunduğum bir ahbab evinde gece| va eksilmesidir. Bü da va serpme, ya- yarısından sonra yatağımda gözden ge -|hud da sıravari olur. Sıravari ekildiğin- giriyorum: Birdenbire yafağımdar deliİde siralar arasında 40-50 santim mesafe (Devamı 9 uncu sayfada) bırakılır. Dekarına sıra usulünde 2-3 ki- satılmıştır. Mahalli yağhanelerde çıka- rılan yağı İse, 30-35 kuruş fiat bulmuş - tur, Ko'za kiş buğdaymın iyi yetiştiği her Yazan: Zeynel Besim Sun Oturduk. Şu Ferhundeye iki söz söy-| — Gittim efendim; beni fevkalâde ne- lesem mi? Ne diyeceğim?. Amma yaptım | zaketle karşıladılar, Biraz hoş beşten son- ha!, Terbiyesiz mi olacağım?. ra maksada girdim. Yanımda iki kültür direktörünün ikisi| Beyefendi; dedim, Bayan Neclâ kızı - birden eğildiler, kulağıma: mızla Haşmet Güneş arasındaki müna - — Gidelim artık; saat üç. İsebeti biliyorsunuz. Haşmet Güneş cid - Diyorlar. Ayağa kalkıyoruz. Fırıl fırıl'den sevilmeğe ve sayılmağa değer bir dönen karma karışık bir otomobile geli- gençtir. Bunu zatıâliniz 'de takdir edi - ni, güveyi ve... Neclâyi bindiriyoruz. yorsunüz. Ondan sonrasını bi'miyorum. Bu sabah hmektebde bu iş mevzuu - A bahsçoldu. Kadın, erkek öğretmen arka - Neclârın babasına giden mekteb di -Idaşlar sizinle benim temasımı muvafık rektörümü bekliyorum. Bekliyorum değil; | buldular. Meziyet bahsinde çok zengin kültür direktörünün evinde bep beraber (olan bu fakir öğretmen hakkındaki dü - bekliyoruz. Dün akşam geçirdiğim hele- "şüncelerinizi öğrenmeğe geldim. canlı intizar saatlerinin dehşetini anlat -| Haşmet Güneş kızınızı derin, samimi mağa imkân yoktur. iye eldd! bir aşkla seviyor. Öyle görü - Mekteb direktörü içeriye asık bir çeb- nüyor ki Bayan Neclâ da Haşmete karşı re ile girince evin olduğu gibi başıma yı- Jâkayd değildir. Bu vaziyete meşru bir kıldığını hissettim. Neticenin menfiliği şekilde nihayet verebilmek için kızınızı yüzünden belliydi. İHaşmet Güneşe istiyorum... Anlatmağa başladı: Bay Daniş, uzun uzun karısının yü - ki mahsul yedi kuruş gibi iyi bir fiatla! Birineikânun 2, L- ZİRAAT ziraati Yazan: Tarımman lo, serpme usulde 5-6 kilo tohum si Serpmeyi müteakib tohumlar in©* tırmıkla örtülür. Ve icab ederse bir v dane İle de sıkıştırılır; Kolza ekli ğustosu takib eden ilk yağmurlard3 miye çalışmalıdır. Pek erken ekle mahsuldar olamıyacağı gibi pek ge$* " lanlar da kışın şiddetine karşı ğ mazlar. Kolza tohumları ekimden 8-10 Siz sonra çimlenirler. Nebatlar 4-8 yapn olunca ilk çapa vurulur, İkinci çapa ve dan 15-20 gün sonra yapılmalı ve İş” rada sik yerleri seyreltilmelidir. Bu “gg reltmede iki kökenin arası en asri santim bırakılmalıdır. Seyreltme , yesile birlikte otların da iyi ayıkla, sana itina etmelidir. Kolza kökenleri ye kadar serbest ve ferah kalırlarsa 9 çok dallanıp fazla mahsul verirler. Sö sını da hatırda tutmalıdır ki kolzanif £ pası kıştan sonraya kat'iyen 9 İlıdır. Çapalanması böyle sonrayâ Mi itarlalarda azotun hazırlanması işi ef gitmiyeceğinden nebatlar zayıf Di Kolzalar bütün kış büyümelecine Öğe vam ederek Hazirana doğru kemsl£ si lirler. Erken biçilenlerin tanelerind? az olacağından hasadı derhal Yö, doğru değildir. Fakat geçe «alan ların da harnubları açılacağından gi fazla olur, Onun için tem yaktin da girişmek lâzımdır. Kolza ya el # lari'e, ya da oraklarla biçilir. Hassan nü havanın kapalı olması ve işe li başlanması çok iyidir. Kesilen Ky demet demet sıralanır, 3-4 gün g* kurumaya bırakılır. Ve nihayet bU metler harman yerine taşınarak di lerle dövülür, tanesi bir tarafa, “mi tarafa ayrılır. Kolzanın tanesi kola” da pek beklemiye gelmediğinden “e bulunursa hemen satılmalıdır. Za cilar da yağ derecesi eksilmesin hususta istical gösterirler. Bir hekter tarladan ortalama 10 kilo tane alınır. Her yüz kilo tane9© g şılik 150-160 kilo da sap saman alir ed İnesinin yüz kilasu 30-35 kilo yağ y* kilo da küspe verir. Yağı tenvirat” yp. nayide, kauçuk fabrikalarında kul” ax iKüspesini hayvanlar severek yerl€” gö | mun terkibi yüzde hesebile şöyleti g4. 11.72, azotlu maddeler 30.78, yağlı "y* deler 9.80, azotsuz maddeler 28.18, *” loz 11.58, mevaddı madeniye 798 4 rakamlara göre azotlu maddeleri'€ pr suz maddeleri srasındaki nisbet 1/" ad i dardır. En iyi yemin nisbeti 1/9 ii 4 Hundan kolza küspesini yalnız bağ adi dirmek doğru olmaz. Kepek, sama çiğ re gibi bir şeyle karıştırılırsa e” biraz düşeceğinden havyanlara diy. dah olur. Kolza küspesinin kuvveÜ Xında akılda kalacak bir rakam SÜT yşf lâzım gelirse denebilir ki 45 kile 100 kilo kuru ota muadildir. — Takdir buyurursunuz ki rektör, bu bir küfüy meselesidir. Ne demek istediğini anladığı zünü kestim: — Elbette efendim; nitekim # de meziyet ve İrfan itibarile Mi bulmadan evlenmediniz; yüksek Büy müzü bir öğretmene el uzatm ettiniz. Projesi bozulan Bay Danişin canının sıkıldığı anlaşılıyordu. — Bay direktör; dedi, kızım V5X. «ö€ de büyümüştür; darlığa taharemül Wi mez. Evet, ben de bir öğretmeni gf dim amma onun hâyatını, yaşa genişleltim zannederim, Haşmet ya kızımız İzdivacı bunun aksi olac” ca ederim hangi baba bir vanecik ye refahtan yoksulluğa, saadette? atar?, eri i — Çok güzel söylüyorysunuZ mi9 ; fakat Bayan Neclâ ile Haşmet? m . e” | . pebetine siz de taraftar gibi 8 ön İki gencin bu şiddetli alâk2s17! Vr için hiç bir tedbir almadınız. de gın bacayı sarmıştır, bu vazi)© lerinden nasıl uzaklaşırlar?. ar — Kızımın terbiyesi benim © mi dinlemeğe müsalddir BAY ped ) çarkası iben onu Haşmetle temasteri Mirim,