Bir hâd.seden Anacak dersler Yazan: Muhittin Birgen irçok ağır yanlışlar. ihtiva eden bir kitabın mekteblerde seneler- denberi talebenin elinde dolaşmakta ol- duğunu gösteren bir tenkid ile ortaya bu memleketin birçok acı meselelerini kendi içinde hülâsa etmiş bulunan bir hâdise zuhur etti. İnsan bu hâdiseyi ne taraftan tetkik etse yüreğinin yandığını hisseder. Senelerce devam etmiş olan bu hatanın hiç bir suretle örtülmesi ve tevil edilmesi kabil olmadığı gibi onun meydana çık . masının bu kadar gecikmesini de biç bir makul sebeble izaha imkân yoktur. Böyle olunca, bahis, ancak kitabla müellifi alâ- kadar eden bir hata olmaktan çıkarak bütün bugünkü nesiin müşterek bir gü- hahı sayılacak derecede dal budak salıve- riyor ve ehemmiyet kesbediyor. Bundan dolayıdır ki bugün bu mesele üzerinde bir kere daha durmaktan ve bazı mülâ- hazalar daha kaydetimekten kendimi ala- madım. * Evvelâ, şu ciheti kaydedeyim ki Mas. rif Vekilimiz bu meseleye karşı iâyık ol-| duğu slâkayı göstermiş ve derhal tet - kiklere başlamıştır. Ümid ediyoruz ki, Yapılan tetkikten sonra lâzım gelen e - merjik karsflar alınacak ve resmen veya manen mes'ul olanlar kimlerse bunlar hakkında icab eden hükümler verildik- ten sonra bu gibi ahvalin tekerrür et - memesi için lâzım gelen tedbirler eksik. siz olarak hayata rilecektir. Eğer biz bu memleketin bütün istikbal kuvvetini teşkil edecek olan kültür hayatını arıza- sızca İleri götürmek zaruretıni tam ola- rak anlıyorsak bu hâdisenin karşısında şakasız, merhametsiz ve bilhassa hatır ve gönül tanımaz bir enerji ile vaziyet al - mıya mecburuz. Âli Yüöcelin bu enerjiyi göstereceğinden süphe etmiyoruz. İkinci derecede bir pokin üzerinde durmak istedim: Bu hâdisenin ilim, fikir| ve edebiyat muhitimizde yaptığı tesirlere | bakarken şunu es» gördüm ki, sanki ortada gayet nazik bir siyaset meselesi varmış gibi, birçok alâkaderler, bü mese- lede fikirlerini açık, sarih ve samimi ola-| rak göylemekten çekindiler. Niçin? Bu| niçinin izahı, bütün Tanzimat devrinin ve bütün bir neslin, kökleri pek derinlere kadar giden bir içtimai hastalığının teş. rihini teşkil edecek derecede uzundur. Son Postanın bu mesele hukkında anket yapmıya teşebbüs eden muharriri, mü - racaat ettiği zatların bir kısmından hiç cevab alamamış, diğer bir kısmından da güçlükle cevab almış ve umumiyetle gör-| müştür ki kendisi ile koruşurken bol bol birçok şeyler söyliyenlerin bir kısmı da bu söylediklerinin gazeteye yazılmama- sn sıkı sıkıya Tica etmeği unutmamış - lardır. Eğer ortada nazik bir.sivaset me- selesi olsa, bu hususta fikir söylemekten çekinenleri belki de bir dereceye kadar ö, ünkü, bu, bizim. he. Fakst, aletdde| bir kültür ve maarif meselesinde bu tiraz ve tevakkiye ne lüzum var? Ma -| demki Küzum görenler olmuştur ve ma- demki lüzum görenler ekseriyeti teşkil | rler, şu halde biz, henliz her hai Içtimaf, edebt ve ilmi meseleyi bile a mızda objektif olarak mü ruz demektir. Bu müsaheden izaha bile Kizum görmüyoruz. * İkinci bir müşahedem de şudur: İs - mail Habibin ortava attığı meseleyi bi - satihi mesele olarak mütalea etmek var- ken, derhal bunun karşısında şahsi sem- patiler ve antipatiler harekete geldi ve bu suretle meselenin etrafında bir dedi- kodu havası teşekkül etti; «İsmajl Habib, bu yanlışları bildiği halde acaba şimdiye neden susmuş?» denildi. «Onun bahsi simdi ortayı atması, sal İversitedeki kürsüye kendisini oturt - emesinden İleri gelmesin?» diye düşünüldü. Nihayet, deniliyor ki, sanki İsmail Habibin ayni tarzdaki eserinde fahiş hatalar yok mudur? Kendi hatala - rinin farkında olmuyor, gerektir ki baş kalarının batalarile meşguldür! Sempatiler ve sntipetilerden ilham a- Isn bu dedikoducu telâkiçinin yanıbasın - da opportünizmin de yer bulduğunu gör- dük. Meselâ, Üniversiteye mensub salâ - hiyettar bir ağız da dedi ki: «Her eser gi- bi bu eserin de doğru taraf, hş tarsfleri olur. Bunların kadar ısrara mahsl voktu bir klâsik kitabi, bir İ bunun ilim bahsinde hu nist olusu da bizim Ün dolayı ruhsuz, saki* ve yeni bir izahıdır. eserde do yanlış sevler bulunabilir, fakat, bir mek- teb kitabı bu tarzda vanlısları Mhfiya e demez. Kimsenin hu nevi varlıslara kar. # «olağan seydir!, deyip gecmesine 2e- vaz yoktur; kim. bu hataları bövla kor slarm bu memlekete sre: hataların en bövütünü işlemiş sıvılır. Demek oluyor ki. biz bu nevi tavsif güc hatalar kareenda esd» birzat vezi - acılığını Nihayet. ba rsite mensu - dar opvortü- ersitenin neden mez oldı rd bilmek oraya kadar çıkabilmekten her Deanna Durbin'in Yeni filmi 17 yaşına basmış olan altın sesli yıls! dız Deanna Durbin, son filminde ilk defa olarak içinde öpüşme olan bir sah- made rol almıştır. Şimdiye kadar biç İçtimai kayatı bazıları bütün beşeriyeti içine alan geviş bir saka sanırlar, hakikatte bu, bir saha değil. geniş yüksek bir merdivendir, hepimiz ayni zamanda bu merdi - venin basameklarını tırmanmıya çalışırız, çıkış bazar zor olur, fakat her zaman için mümkündür, niz en rıhayet vardığınız basamakta uzun MAŞ SON POSTA E Saha değil, merdiven Yolunda yörüyen yolcu dalma sakindir, gözü varmuk islediği hedefe dikilmiştir, yalmz onu düşünür, fakat bir dela ıstirıhat yerine vardı mı, hele hedefin: ulaştı mi we girdiği zorlukları, katlandığı yorgunlukları ekseriya urutur ve ekseriya da coşar, artık sakin, kendi halinde değildir, bazan, da ifrata varır, bunun içindir ki varmak kolay, varı- lan roktada kalmak zordur. ve yalnız dikkat edi- iddet dura- ( Kergnt bir fıkra İİ Oraya iftara davetiiyim Seneler evvel gene bir ramazanın son günüydü. Mahallenin bakkalı, ikindi namazına gitmiş, dükkönna döndüğü zaman ditkândeki mular * dan bir kısmının eksildiğini görmüş, tü. Çırağına sordu: — Şurada kokmuş, kurtlanmış bir parça kaşar vardı, n: Oklu? — Dükkâna karşı evin beyi geldi, © aldı. — Vah var, sepetteki bir senelik ? yumurtalar? — Onları da o oldı. — Yazık! — Peki amma, ya raftaki bozulmuş komserveler? — Onları da o aldı. Mahallenin bakkalı kaşlarını çet » muşta; a bir filminde sevgilisi rolünü oynıyan &r- tist ile öplüşmiyen Deanna, bu «İlk Aşk» isimli filmde bu geçidi de geçmektedir. m a Mâ o Tanzimat opportünizmine uyup «ida- rei masishat» a çalışıyoruz! Bunlar da acıklı müşahedelerdir. * Nihayet şu mülâhazamı da kaydede- yim: Bu memlekette yavaş yavaş ne ede - biyat, ne de hattâ dil bilgisi kalmıyor.| Mühim bir mektebde ve senelerdenberi edebiyat hocalığında çalışmış olan kı - demli bir boca, bir kitab yazıyor ki için- de ne aruz bilgisi vardır, ne de dil bik gisi, Türkiyenin geçirdiği ve geçirmek aruretinde bulunduğu derin istihalenin bugünkü gidişi, bu memleketi pek yakın bir zamanda, bundan otuz sene evvel ya- zilmiş bir yazıyı okuyup anlamıya kadir insanların kâmilen ortadan kaybolması. nı intaç edecektir. Ötedenkeri esefle gö- . İzüme takılan bu vâkıayı, bu hâdiseden sonra yakın zamanda tahakkuk edecek bir âfet olarak görmeğe başladım. Hal buki Türk lehçelerinde en İlerlemiş kül- tür dili, yakın zamanlara kadar «osman hea» dediğimiz ve bugün ondan ayrıl -| mak mecburiyetinde bulunduğumuz leh- çedir. Eğer, bundan otuz sene sonra Tür- kiyede bu dilden anliyacak hiç kimse bulunmaz ve Türklerin yeni nesiilerile Reçmiş arasnda hiç bir alâka ve bağlılık kalmazsa hiç kimsenin hayret etmeğe hakkı olamaz. Halbuki geçmişini tanımıyan bir mil| og İlet icin millet olmak güçtür. Bu derde mutlaka çare bulmak lâzımdır. Ben bu gayeyi öyle düşünüvorum: “Liselere| türkcenin yanıbaşında biraz da osmanlı- ca bilgisi Hâve etmek. Eğer bu ilâve bu| mektebler icin ağır gelecekse Üniversi - | İSTER İN On baş, yırmi gün evvel şiddetli bir muştu. Ertesi gün gazetelerde okuduk” nismış bulhmen küçük bir yelken battı, demişlerdi vet almıktan cekinmekla iktifa etmiyo- ruz, öfler mevdana vurulduğu zman dahi va aadece kenii beser! hislerimize meylhb ölsrak obisktif bir'tarzda mü - İsleset isah eden hir mestlede bir dedi- koudu havası yaratıyoruz, yahud da hâ- İSTER idilmek üzere mütehassıslara teslim eyi — Yırtma e kadar şiddetli idiki, Galata rıhtımına ya - ni gemişi Dün köprüder geçerken gözümüze ilişti, o vakit Yatmış elan geminm direkleri elin suyun üzerindedir, demek ki İNAN, | halde daha zordur. — Çok fena yaptın, ne diye o bo - zuk, kokmuş şeyleri karşı evin beyine : sattın, Çırak şaşırmıştı. — Peki amma vsta, bu kokmuş, bo- zulmuş malların bir an evvel satıl - masını istemiyor muydun? — İstiyordum amma, ben karşı e - vin beyine bugün sıtmanı istemiyor. ARASINDA i i i i i dum, Akşama ora: iftara davetliyim! | Vindsor Dükü Alman Siperlerini seyrediyor e il / Mayn avlıyan bir İngiliz tayfosı «Bir İngiliz tayfası, İngilterenin şark #ahili kasabalarından bir bir mayn görür. Et sin diye dehize "dalar, beline bağladığı ipin öbür ucunu serseri mavna dolsr ve ci - varda bulunan gemilerin yanından uzak-| laştırarak 1s:7 bir sahile götürür, ondan sonra da karaya çektiği mayni, imha e - Mejino hattında teftişlerde bulundu - İ ğunu yazdığımız Orgeneral Vindsor dü- İlkü, ancak 270 metre ötede bulunan AL! man hattını resimde gördüğünüz şekilde, İl bulunduğu siperlerden birinden eğilerek j | seyretmiştir. Harbin Paris modaları Üzerine tesiri Peristeki modalar, büyük (o mikyas'a mıştır. Bu den olarak Parisin en büyük saraciye imalâthanelerinden biri «K bim cephededir» adında bir kadın çan - tası çıkarmıştır. Bu çanta Vendöme mey- danındaki büyük bir terzihane tarafın - /dan modaya ithal edilmiştir. Çanta zabit- lerin taşıdıkları harita ve evrak çantası- ları şimdi hep vu çanta ile dolaşmakta - a m tenin her fakültesine bu dili biraz, fakat) /57 koymuşlardır; Meselâ Legion kir - harbin tesiri altında bulunmağa başlı -| na çok benzemektedir. Parisin şık kadın-! *İdır. Terzihaneler renklere dahi yeni ad-| mızisı, Maginot veya R. A. F. mavisi, Şapkacılar şapkaların tarzlarını askeri şlıklara uydurmaktadırlar, Kundura - edebiyat fakültesine mutlaka « tanıtacak bir ders ilâve edil, tâ Edebiyat Fakültesin e bır « asmanl Ca» kürsüsü mutlaka lâzımdır. Aksi takdir de, bir gün gelir, Türkivenin sakinleri | Avrupadan osmanlıcavı anlamıva kadir mütehassıslar metirtmeğe mecbur Kalır! Bu meseleyi Masrif Vekilimizin dikka- tlne arzetmeği bir vazife telâkki e rum. İ çıkarmaktadırlar.. hemen hepsi ufak kamış baston'taşıdık - “İlarından dolayı bazı Parisli kadınlar bu kamışların daha küçüklerini koltuklarına ıkıştırarak gezip dolüşmaktadırlar. Huk ritim Dizgen İNANMA! çıkarılamamıştır, vapurların o noktaya yanış i clup durmaktadır. Halbuki köprünün öteki sahilinde rıhtıma yanaşmış bir sebih vin; vardır, beş On dayanamadı, | dokika * e bir sahilden ötekine geçeoilir ve kim bilir, belki birkeş sas! içinde bu gemi enkâzını çekip çıkarab'lır. Fakat işte bu imkâna rağmen enkaz on baş, yirmi günden- beri bulunduğu poktada durmaktadır. iNANMA! AN, İSTER lodos fırtınası ol . | cükaz benü rma 9 HES ER İla yavaş yavaş kapalıca iskarpinler| İkinciteşrin 12 Sözün Kısası Yazı Çok Olduğu için || Büyük yas (Baştarafı 1 inci sayfada) Ataşemiliter (o binbaşı Akman. Başkumandanın İstiklâl Harbinde - ki dâhiyane idaresinden, büyük elk çi Hüsrev Gerede de Ebedi Şefin şahsi karakter ve mezayasına dair kıymetli hatımalarmı anlatmıştır. İzmirde konsoloslar heykele çelenk koydular İzmir, İİ (A.A.) — Ebedi Şefin mizdeki konsolo"tar berce Atatürk heykeline gitmişler ve burada Halkevi idare heyetince karşılanarak heykele merasimle büvük bir çelenk koymuşlardır. Bu münasebetle konsoloslar adi- na İngiliz jeneral konsolosu Ata- türkün ölümü yıldönümü müna - sebetile 'Türk milletinin duyduğu kedere İzmir konsoloslar heyetinin tamamile iştirak öylediklerini ve Atatürke saygılarının bir ifadesi olan bu çelengi kemal hümu hevkele »-»-#iklerini bildirmiş - tir. Bu nezaket ve samimiyet eserine Halkevi namına teşekkür edilmiş - tir. Hatayda Antakya Tl — Ebedi Şef Atatür- kün ölümünün birinci yıldönümü dür burada hazin ve müessir me - rasimle anılmıştır. Merasmi müteakıb Atatürkün hazırlanan ve etrafında meşaleler yanan büstüne gidilerek mütead - did çelenkler konulmuştur. * Ankara 11 (A.A) her yerinden alttığımız iy Atati n yildönümü olan dün Parti binalarınra, Halkevlerinda mekteblerde bütün halkın ve talebe - rin Iştirakile yapılanı toplantılar: bedi Şefin aziz hıfirasırın taziz edil- diği ve bu merasimi takiben amtlara çelenkler konulduğu bildirilmektedir. Yunan gazetelerinin hararetli neş-iyatı Alina 11 (A.A) — Atina Alansı bildi. riyor: Atatürkün ölümünün birinei yıldönü- mü hakkında Anadolu Ajansının telgra-| Gn neşreden gazeleler bu neşriyatı in “| Kılıblardan en büyüğünü başarmış olan) akkında çefsiratlar HA - Memleketin telgrafla ölümü : o İmparatorluğunun! kudret ve itibarı tekrar m sıbhat ve kuvvet dolu bir mli - derlet haline geldi. Türkiyenin kendi zamanında ve kendisinden sonrâ tekrar dirilmesi, kendi eserine devam ©- den mümtaz mesai arkadıylarının 88 sinde devamlı bir vakıadır. Bu Takla bü. tün şark için bir terakki zümanıdır. Ye- »' Türkiyenin komşuları ve dostları, o - nun kendi banlsire gösterdiği tazime İş- #irak ediyorlar. Ve Ege denizinin bu ki- ysında,” Atstürkün müsmir netleeleri gittikçe daha iyi inkişaf etmekte olan 'Türk - Yunan antantının banllerinden biri olduğu unutulmamaktadır. Prola Katimerini, Prola Kleftrun Vi - ma, Akrapolis Nes, Allas ve diğer bütün gareteler Türkiyeyi dünyada çok büyük bir unsur haline getirmiş olan Afatiir- Klin hatırasını tazim ve tebelile anmak- tadırlar, Fransada bulunan İngiliz zabitlerimin | eesesrmmersasusssasassasanssassamsssasanassassansisa sari TAKVİM İKİNCİTEŞRİN