— Mineiteşrin ON P Seyta 9. “Sen Posta» nın zabıta romanı: 3 Nakleden: Hatice Hatib Apartımandaki cesed Doktordan bir küçük avans koparma-| va ve eş 'akat buna cesaret e- ve hiçbir şey söylemedi. Çıkma meki Marraud'ya: arın, dedi, rahatçı tekrer kliniğe iz. Korkulacak hiçbir şey > bir mektebin resmi kü- ayan yapan bir reisicümhur gibi karşı a Saklardır. Orkestra Marseillaise mar- a güzel bir .de- Galscak ve kapıcı size siçek takdirn edecektir. memnun v4 mutmain bir bal gvine döndü. Charlot onu apartıman- iyordu. Tilkiyi er yakın bir kah- inayi bir fincan kahve içmeğe yolla- Mürtu mar Charlotu pencerenin önüne cak Ve apartımana girecek veya çıka — Mânları gözetlemesini tembih etti. Jerkese dikkatle bak. Elbıiselerine yüzlerine dikkat et. Gitti, sedirin üzerine u- BS bre Burj x geldiği zaman Go- irakmış olduğu haberden başka İz haber daha aldı Mösyü Zarette onu Yemekten sonra evine davet ediyordu. Deli çekiniyordu. Zira Za- Bi İn ona neden bahsedeceğini pekâlâ Yordu. yem ile hazırlandı. Eğer Sözü; durabilse idi, işler büs- dütün başka türlü olacaktı. O zaman id ii z Akşam saat ada bânkerin evine gitti, beş te kapıyı bizzat açmıştı. Onu bir ya mile aelâmlıyarak içeri aldı ve salondan geçirerek kendi mesai kana soktu. Eve çok hüzünlü ve çok rli görünüyordu. Göz kapakları ki- inlağılıy, Onun ağlamış olduğu hemen Beş'eli Yordu. Georges da her zamanki nü “ll tavırlarının aksine çok ciddi görü- il Berker de buz gibi soğuktu, O- ii bir müstantik tavrile ileride bir işâret etli ve kendisi de karşı Tiştaz ayakta durdu. Söze şöyle başla- Sizi buraya ne için çağırmış oldu- Bumu zannederim ki çalırsin ediyormu. Burly bu suale ne cevab vereceğini dü- . Davetin sebebini pek iyi bik j i E i Zek ine istifham dolu gözlerle Baktı. Zanette: . Ban Birbirimize komedi oynamamıza Jü- tel, Şok. azizim, Gedi, isterseniz işi ha- İamanıza yardım edeyim. kaz Neden bahsetmek istediğinizi haki- » anlıyamıyorum. ker; sıçrayan ban- ge Hlâ komedinize devam etmek mi! üçü Duz? diye bağırdı. Bu zavallı k kızın beynini böyle korkunç ve â5- darma, olmayan cinayet hiküyelerile dok Bu pak doğrusu affolunur şey değildir. ha, Mâyelerin asıl ve esastan âri oldu- Mahi, eikesten ziyade siz bilirsiniz. Sizi dan Pve ye vermek istedim. Fakat bun- İder, Yüzünden vazgeçtim. Fakat şim- Tin, Sonra Eve ile dostluğunuzun deva- tik 9 Kat'iyen müsaade etmiyeceğim. Ar- xlebilirsiniz. Yen Göçen hiddetini teskin etmek İsti- müsbet delillere istinad ettire-| MH halde bunu söylememeği tercih etti! — Fakat Antoine, dedi, Mösyö Buriy elbette ki ne Eve'e, ne de bizlere fenalık yapmak istemiştir. Onun yegâne kabaha- ti bu vaziyet karşısında doğrudan döğru- ya sana, yahud da bana müracaat etme-| miş olmasıdır. Hakikaten.., — Sen sus! üzerine vazife olmıyan İş lere karışacağın yerde kendi yaptıklari- na dikkat etsen çok daha doğru hareket etmiş olursun. Eve bu sırada hıçkırarak ağlamağa başladı. Zanette hiddetle ona dönerek. | — Tek kelime istemem, Eve, diye ba- İğırdı. İ Buriy ayağa kalkmıştı. Rengi balmu- mu gibi sararmıştı. Kendi kendine hasın lamaş olduğu sözleri tamamile unutmuş- tu. Kendine acındıracak bir tavırla ke- iel — Sizi temin ederim ki, mösyö, arada bir suitefehhüm var... Ben zannetmese idim ki... uu Benim katil olduğumu zarınetmişti- niz, değil mi? Hakkımda bu kadar İyi kanaat beslediğiniz için size teşekkür e derim. Şahsıma karşı yapılan bu tahkirin lintikamını bizzat almama mâni olan bu- rada Bve'in bulunuşudur. |: — Fakat Mösyö Zanette, ya bu cesed? | — Ne olmuş bu cesede! İ Burly yavaş yavaş aklını basına top- Tuyordu. Madem ki artık her sey bitti, hiç olmazsa Eve onu bir kurkak zannet. memeli idi. Bimsenaleyh bönkere: — Bu cesed mevcuddur, diye bağırdı, katil kendini bu cesedden kurtaramaz. Onu ortadan vok edebilmek için elinden ağım takib ettiler ve ilkinden daha ol- cskca bir yeni elnayet işlemesine mâni oldular, Zanette: — Bütün bu söylediklerinizden hicbir sev anlamıyorum, diye bağırdı. Cosed nerede? Burly yavaş sesle: Bu bina içinde... dedi. Zanette bu söz üzerine bir ürperme ge- çirdiğini pek güzel farkotmi#ti, Yejniz hakikaten sapsarı olmuştu. hiçbir söz n: biraz teskin etmeğe gayret ederek: — Bundan emin misiniz? dive sordu. Buriy başile bir tasdik işareti yaptı, Artık bu adamdan korkmuyordu. O sim- di meçhul bir kurban nama gene maç- İhul bir katili itham ediyordu. Zanette: | — Avukat efendi, dedi, söylediğinizin doğru olduğunu emin misiniz? Hakikaten cesed evimde mi? Birkaç saniye düşündükten sonra" — O halde polise malümat vermekten başka yapılacak şey yok, diye devam jeti. | — Katil her kim ise bu cinayetinin ce. zasını çekmelidir. Haydi, gidelim... — Nereye? — Nasıl nereye? Cesedi görmek isti- yorum. Nerededir? — Nerede olduğunu bilmiyorum. Fa- kat size cevab verebilecek birisini tanı- yorum. dedi. Eğer isterseniz onu buraya getirebilirim. (Arkan var) geleni yaptı. Fakat adamlarım onu adım! vlemeden avukata baktı. Sonra kendi-| “Yugoslavya, takımı memleketimize geliyor Yugoslavyanın kuvvetli klâblerinden | Yugoslavya takımı memleketimize gel - mek arzusunu yöstermiştir. Buna naza- ran Yugoslavlar 9 ve 10 Kânunusani ta- rihlerinde Ankarada iki ve avdetlerinde yapacaklardır. Yugoslavlar milli futbol takımlarını da memleketimize göndermek arzusunu gös- termişlerse de futbol federasyonumuz bu teklife şimdilik meni cevab vermiştir. Matbuat takımı Ankaraya gidiyor İstanbul matbuat takımı kaptanlığm- dan; İstanbul matbuat takımı, Ankara mat- buat takımı ile karşılaşmak üzere 12-11- 1939 Pazar günü İstanbuldan hareket e decektir. Seyahate iştirak edecek arka -| daşların Pazar günü sasi 13 de Haydar- İpaşada bulunmaları rica olunur. Profesyonel güreş müsabakaları Şeker bayramınm birinci günü Tak - sim stadında profesyoneller arasında bü- yük güreş müsabakaları tertib edilmiştir. Programan azaran Tekirdağlı Hüseyin Babeeskili İbrahimle; Ksra Ali Dinarlı Mekmedle; Mülâyim Karacabeyli Ha - yati ile; Pomak Mustafa Varnalı Müs - İlimle, Somalı Fethi Dinarlı İsma'ile gü-! İreşeceklerdir. Bir amele 8 metre irtifadan düşüp yaralandı İ Defterdarlık binasi inşsatında çalışan 6- İmeleden Kayserili Hüseyin, dün iskele üne - rinde çahışirken müvazenesini kaybederek 8 metre yükseklikten yere düşmüştür. Bu sikut neticesinde muhtelif yerlerin - den yaralanan Hüseyin, İmdadı sstıhi ile Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmışlır. Ankara horsası Açılış - Kapanış Hatları 9- 11-980 «Son Posta» nm tarihi tefrikas: 50 Güllü BİNBİRDİREK İBATAKMHANESİ Yazan: Reşad Ekrem Fatma dın vuruşmasına, Güllü Fatmaya, derken, Küçükefendinin de Güllü Fatmanın oyu- muna hayran olanlardan biri olduğuna, bu çengâ rakkasenin belkide bu gece Çekmecedeki çiftliğe de getirilmiş olaca” ğına vardı ve birdanbire içine bir korku 3 Evliya Çelebi de, bu sazendeler sohbe. tini toperlayıvermişti: — Zumacılara gelince, İstanbulda yüz nefer kaba zurnacı vardır. Bunlar âli Os- man padişahının alaylarında çalar, bir de cura zurna vardır, tabıl ile beraber çalt- nandır. Tayyar Mehmed Paşanın ağası Asaf ağanın icad ettiği Asaf! zurnayı ça- lar zurnacılar da sekden neferdir. Bun- Arab zurnası, Acem zurnası zurna diye üç çeşid zurna da- vardır. Düdükler de pek çoktur, kaba düğünür. içinde şamata veren telleri vardır. Bütün mehterlerin talim ettikleri düdüğe mehter düdüğü derler, Dokuz de- likli kamıştan bir düdük vardır, Karade- niz uşağı gemiciler çalarlar, Trabzon dü- düğü derler. Çobanların çaldığı tulum düdüğü Rus icadıdır. Gırnata ise İngiliz Ioadıdır, Boynuzdandır. Her çeşid düdük- çülerin bir araya gelip düdük faslı etme- leri, Sultan Murad efendimize bir kere nasib ol . Amma böyle faslı ne Çemşid, ne İskender, ne Dara, ne de Hü- seyin Baykara etmemişlerdir. Tam o sırada idi. Kayığın baş tarafın- da, bir müddet bağdaş kurup mısır yi- yen, bir aralık ta, çıplak ayaklarını de- nizin ılık sularma sarkıtarak uzenip ya- tan Rum köçek, ayağa kalkmış, kayığın arkasındari sulara dikkatle bakmağa | başlamıştı. Bunu farkeden oTayyarzade ile Evliya Çelebi de ayağa kalkıp arkaya bakmışlardı. Kendi kayıklarından iki yüz metre kadar geride, kıçında kafesli bir köşk bulunan bir kayık gelmekte idi. Bu köşklü kayığın süratinin fazla olduğu, her an biraz daha yaklaştığının görülme- si ile an ui 'Tayyarzade heyecan ile: — Kim olsa gerek içinde? Diye sordu. Evliyanın gözleri çok kes- kindi, derhal farketti: — Hünkâr kayıklarından biri... — Hünkâr kayıklarından biri mi7, Gümrükçü birdenbire sapsarı kesil- mişti: — Bre kim olsa gerek içinde?.. Diye sordu. Bu sualin cevabinı, kayı- gn başındaki Rum köçek vermişti. Fakat Rum delikanlı, Hüseyin efendinin suali- ni İşiterek değil, keşfini ilân etmek için bağırmıştı: — Gül Fatma geliyor... Güllü Fat- ma-geliyor... KÖÇEK İBO Gün battıktan sonra, saray kayıkların- dan biri ile Marmaraya açılan kadın, İs- tanbulun en meşhur çengisi ve padişahın İstanbulda da iki olmak üzere dört meş| Oradan Benli Yusuf bey ile Sultan Mura| sevgili gözdelerinden çingene kızı Gümü Fatma idi. Güllü Falma, orak zamanı bir buğday tarlasının. içinde doğmuştu. Babası, er- kek çocuk hasreti idi, Fatma, gözün ayırd edebileceği çağa kadar, İbrahimden boz ma İbo ismi altında ve oğlan kıyafetinde büyümüştü. Oğlanlarla güreşerek, kav; ederek, at koşturarak serpilmiş olan Fat- ma, bir amazondu. Onun içindir ki göz. onun bir kız olduğunu pek zor ve geç &- yırd etmişti. Genç İbo, evvelâ Baba Nazlının gözü- ne çarpmıştı. Amcasile beraber ayı oy- nstmak için şehrs gelmişlerdi. İstanbu lon Fatih ile Edirnekapısı ve Karagüm- rük arasındaki mahallelerinden birinde, küçük bir meydanda, bir mahalle kahve- sinin önünde, etraflarına mahallenin ç0- Yuğu çocuğu ile beraber kırk elli kişi top- lamışlardı. O zaman İzo on üç yaşlarında ince uzun bir şüpardı. «Koca kız» in hü- *İnerlerinden sonra başından külâhını ç» karıp parsa toplarken, ihtiyar bir adam bi) sımsıkı yakalayivermişti. Bu ihtiyar adam, İstanbulun en meşhur o yuncu kollarından birinin başında bulus nan Balat çingenelerinden Baba Nazlı idi, Baba Nazlı, demindenberi ayıyı dağ ayıcının yanındaki oğlanı seyrediy Çocuğun ince ve kırılıp bükülmeğe fev- kalâde müstaid görünen vücudü, bacak âdalelerinin sertliği ve ayak hileklerinin İfevkalâde inceliği, onun kıymetli bir Tah» )kas olacağını gösteriyordu. Yüz çizgilerinin düzgünlüğü, omuzla- ira dökülmüş siyah, parlak ve Jüle lüle İ saçları, iri gözleri ve gözlerine asil bi? mana veren düzgün çekilmiş kaşları ve nihayet, türkü söylerken, devrinin ayni zamanda kıymetli bestekâr olen Baba i Nazlıya bir büyük hanendeyi müjdele- İyen bir sesi, bu şoparı, ihtiyar çingene- nin gözünde, çamur içinde keşfedilmiş İbir mücevher yerine koymuştu. Küçük İboyu bileğinden İ Baba Nazlı çingenece: — Adın ne genin? Diye sormuştu, Çocuk inci gibi dişleri” ni göstererek, biraz yılışık; — İber Demişti. — Seni yanıma alayım, sana çuha po tur alayım, sana sarı pabuç alayım, sane seker alayım, sana bir at alayım, gelir misin? — Çuha poturu al, sarı pabuçu al, şe ker de al, atı da al, gelirim. — Bu adam kim? — Amcam. Baban var mı? Var. "Anan var mı? Var, Güllü benim anam. — Haydi gidelim babanı göreyim. CM senden alayım... Baba Nazlı ayıcıya da dönmüş, onunla. da konuşmuştu: — Bu çocuğu ben yan:ma alırım... — Bu çocuğu son ne yapacaksın yes nına ahp.. : — Oyuncu yapacağım. Çalgıcı yapan cağım. — Biz Balat çingenesi değiliz, bizden Joyancu, çalgıcı çıkmaz... yakalayın (Arkası var) ii Barüinkii iazelede sizin Atinaya İlginiz Yazılı,, resminiz de var. Bizim el Petko- i İşte o gazeteyi matı 2eli se alererek sizi methetmiş, matma- tey; “Avet ettiğinizi söylemin. O da geze- Roni Suduktar sonra peki demiş... Yu- Miri hekimleri bu gecs Akropolpalasta viç ete davetli imişler; matmazel Petko- i rle yemek ve- Nerede İse mediniz, gi e ” bir yere gider- ödüm koptu; hem yalancı ci- ak app cekti; hem de 44 boru » Yazık olacaktı! iş tavronun açıkgözlüğüne, beceriklili- İhrac, Şasesi Tuna düberinin m uysallığına m”. Yoksa Yu- VAN Razetelerimin nesriyatına m1? bul, stavro, sen bana önce şu güzeteleri Kaza, Salim; benim haberim yok, hangi İsta, ne yazmış, ne münasebetle? Yada pg, Porucumdan çekilip gitti; sof- Mcg < kisilik servis hazırlanmış olduğu berit yı, Zaman dikkatime çarptı. Yaman Yüz Messager d'Athönes... Tanınmış ba dal hazırlamakta olduğunu ve bu- teli Ve gezmek üzere Atinaya peldi- de bahsediyordu; kısa bir ter- İstavrot Vale, nndan Hüseyin Gerçek'in bir çe? Yunan hayatından alınmış yeni r tetkikler yapmak, mevzuun muh- ğe ielerinin cereyan edeceği yerleri Meya makta İdi. Gazete, bu romanın Halinden ileride filme alınması ihti. eaePalimi de koymuştu; bu satırların eski bir fotografım da basılmıştı. «Son Postan nın yeni edebi romanı: | GEYLAN AVI idi. Onda da avni fotoğrafın kopyası ve ne olduğunu anlıyamadığım çeyrek sü- tunluk bir yazı vardı; ayni şeyler ola- İcak... | Dedikodudan kurtulmak ve unutul mak için muhitimden uzaklaşmak kara- rile seyahate çıkmıştım; daha ilk adım- da vapurda Fransız gazete muhabiri Jan ya gelir gelmez de gazete sütunlarına zeteciler, kendi kendisine, sessizce şeya- nereden haber alacaklar? Benim gidişim burada kimi alâkadar edebilir? Gerçi birkaç yıl önce bir ramanım yunan- caya çevrilmiş, Atina gazetelerinden bi- rinde tefrika edilmiş sönra da kitab ha- Binde basılmıştı. Bu münasebetle 6 zaman barı san'at mecmmalarında hakkımda bir iki yazı yazılmıştı; fakat üstünden za- man geçti, unutulup gitti, Atinaya gelişimin bir hâdise gibi gös- düştüm, Bu azizliği bana kim yaptı? Ga-| uydurulan yalan herkesi inandırmış ol- mak içinmi? Hele bir iki gün geçsin, elbet ku işteki esrar da çözülür. İ Ben bunleri düşünürken watmazel Petkoviç salonun kapısında göründü ve bir adım duraklayarak etrafına bakındı; ona doğru koşarak yol gösterdi, İadım ve yaklaştığı zaman iskamleyi çe- kerek oturmasına yardım ettim, Bizim eski orta oyunu piyesleri yazılı iher temsilde iberaber O sırı rak akıllarına gelen Matmazel Petkoriç, hiç tanımadı bir adamın sofrasına geldiğine göre bi- defa böyle bir temsilde ayni i vak'ayı göstermekle bu mevra uygun ole- Ur rolü oynamakta ettiğim ve sinin içine girmiş gibi adapte olduğum oluyor; ben de senelerdenberi | ceğim. devam artık Yazan; Refik Ahmed Sevengü Ötekisi yunanca Elefteron Vima gazetesi |terilmesi seyahatimin sebebi o hakkında/rolümü gene kim bilir kaçıncı defa tem-|lim #l etmeğe başladım. — Davetimi lütfen kabul ettiğiniz için beni mes'ud ettiniz; sizi tanımak haya ig €n büyük zevklerinden biri sayıla- Bu sözleri fransızca olarak söylemiş- tim; İransızca olarak cevab verdi: — Sizi tanıdığım için ben de memnu- Benuva tarafından teşhis edildim, bura- yerimde ayağa kalkarak kendisini selâm-| num. Almanca konuşuyor musunuz? — Maalesef, hayır. — Yazık, deha iyi anlaşacaktık; ben tahsilimi Almenyada yaptığım için bu hat eden bir adamın Atinaya (geldiğini değildir; her birinde aşağı yukarı çerçe-|lisanı ana dilim gibi kolaylıkla konuşu- : il gelip! vesi muayyen bir mevzu vardır; şahıslar rum. Fransızcada pratiğim biraz azdır. — Pek mükemmel kanuşuyorsunuz. Yemekle beraber içkilerden ne arzu edi- ; — Yemeğe başlamadan önce bir nokta- yı halletmeliyiz. Sofranın yarısı sizin, ya- rum benimdir; kendi hesabıma yiyip içe- sözleri « |) yorsumazz — Davetimi kabul ettiğiniz için sevini- yordum. Biz şarklılar, misafir çağırmak- İtan ve misafirlerimize hizmet etmekten hoşlanırız. — Ben sizin misafiriniz değilim! — Şu halde? — Şu halde kendi hesabımı kendim göreceğim. Razı olmazsanız kalkıp gider, başka masada oturup yemek yerim. — Rica ederim, beni bu kadar büyük | bir ceza ile tehdid etmeyiniz: bunu sonra ıdüşünürüz; şimdilik konuşulacık daha mâhim şeyler bulabiliriz, zannediyorum. başıdır ve be- dır. Ben başkası tarafından tediye edilen bir kadın deği- — Böyle hir şey dilşünmedim: aman, kendi masrafınızı kendiniz görünüz; hi 4 isterseniz benim masrafımı da niz, fakat kalkıp gilmeyi denberi fena halde meşgul ediyorsunuz! — Şimdilik sizin masrafınızı ödemeği de düşünmedim. Kimse kınısenin küçük mikyasta bile olsa iktisadi himayesi alk tında kalmamalıdır. Sizi dün akşım, ax sağda dans salonunda gördüm; bakışla, rımz ayaklarımı tırmalıyordu; o ihtirash bir adam olacaksınız. Bugün de Atina gs zetelerinde sizden bahsedildiğini öğren- dim ve sizinlö konuşmadan sizi tanıdım. Benim Türklere sempatim vardır. Âsır larca dağlar. rehirler ve mesafeler ağa rak atlarını Tuna boyunda sulayan eski Türkler güçlü kuvvetli, iri yarı, gürbüz ve güzel erkeklerdi; elbette siz de onla. rın forunlarındausınız. — Böyle olmakla iftihar ederim, mâ- dam. (Arkası var) 1 | 7 i