Paris operasından bir görünüş — Ne vakit bizim de bir operamız 6. İdüler. Onların dönmesile opera bahsi lacak? Senelerdenberi kendi kendimize sor- duğumuz bu sualin cevabını vereme - yiz. — Şu zaman, bu zaman! Diye bir müddet tayin ettiğimiz va - ki değildir. Çünkü opera, tiyatro şu - belcri arasında kurulması en güç ola - mıdır. Opera bina meselesidir. Opera müzik ister, Opera ses ister. Opera bare ister. Opera koro ister. Opera dekor ister. Opera masraf? isler. Hepsi bunlar değil. Fakat bu gadâ- rı zikretmek de, operanın güçlükle meydana getirilebileceği hakkında bir fikir verir zânnederiz * Bizde opera oynanmıştır. İstanbula ecnebi tiyatro (trupları sık $ik gelirlerdi. Bunlar o arasında opera truplarından ayrılmış san'atkârlar da geldiler, ve İstanbulda opera temsil et- tiler. Meşrutiyetten evvel, ve meşrutiyet akabinde İstanbulda tiyatroyla meş - gul olanlar, bir ara opera oynamak he- vesine de kapılmışlar.. nisbeten temsi- li kolay operalardan bir kaçını sahne. ye koymuşlardı. Eskiden, Bundan birkaç sene evvel, Türkiye. de opera kurmek mevzuubahs oldu - Eu zaman bu sahada fhtısas sahibi ol » duklarını iddia edenlerden bazıları, or. taya çıkmışlar, mahalli ve milli opera- ler hazırlamış olduklarını, bir sezonda iki opera sahneye koyacaklarını söyle- muişlerdi. Tabif bu mümkün olamadı. * T tiyatrosunun operet kısmında çalışan Semiha, operada kendinden isti fade edilecek bir san'atkâr olarak ye - tişebilirdi. Bu maksadla Semiha Al - manyaya ve bu sırada diğer birkaç genç de muhtelif Avrupa şehirlerine gönderildi. Avrupanın muhtelif şehirlerine gön. derilmiş, mahdud birkaç kişi ile opera yapmak imkânsızdı. Esasen Türkiyede Şehir Tiyatrosun. dan başks mazbut bir tiyatro da olma. dığına göre, yeni artistler yetiştirmek, yetişeceklerden devlet — tiyatrosunda, devlet operasında istifade etmek dü - sünülüyordu. Bu düşünce de, Ankara. da bir tiyatro mektebi açılmasına se - beh oldu. * Seneler geçti, Harice gidenler dön - yeni baştan tazelendi. «Belediye hesabma Berlin ve Viya nada tahsil görmüş olan Semiha, ve di. ğer iki genç memleketimize dönmüş - lerdir. Belediye bu gençlerden istifade etmek üzere Konservatuvara bağlı bi opera İrupu teşkiline karar vermiştir. 'Trup ilk zamanlarda yalnız hafif ve u- fax opera parçaları temsil edecektir.» Berlin ve Viyanada © tahsil görmüş gençlerin her birini eşi bulunmaz b rer opera san'atkârı olarak kabul e sek bile biz öç gençle bir opera yanıla- bileceğine akıl erdiremiyoruz. Sesleri müsaid olduğu için eğer bunlar bir sah nede opera parçaları taganni edecek lerse, (ki hafif ve ufak opera parçala « rı temsil edecekler, sözünden bunu an. lyoruz;) sahnede ses dinleyip: «Çelebi böyle olur bizde de opera de- iğine le iktifa etmek san'at hayatımız için acı bir keyfiyettir. * Vakti gelmişken bir sual soracağım, Ankarada açılmış olan tiyatro mekte « binden ne haber? Orada yetişmiş kim. se var mı? Mekteb devresi bitmemiş o- labilir. Fakat ilerde ne olacak?” Bizde, kondüktörlüğünü bitirmiş (muhasebe kâtiblerine, orman omektebi mezunu tehsil memurlarına rastlamak umuru adivedendir. Tiyatro mektebini biti . tenler de bu misillü, devlet demiryol. ları işletmesinde, yahud da Sümerbank satıs mağazalarında çalışacaklar ma - caba? Böyle bir şey insanm aklma gel memeli amma, geliyor. çünkü tiyatro 'mektebinden sahnede kendini göste ren bir mezun çıkmadığı pibi, mekte - bin atisinden endişe oettirmiyecek hiç bir hareket de duyulmuş değildir. Mek- teb devresi henüz bitmemiş olsa bile, İyarıma yetişen aktözlerin staj havatı » na atılmış olmaları icab ederdi. Bir 6. pera açılması düşünülürken, mektebin de bu arada yardımı düşünülemez mi Tahsilde bulunanlar, tahsillerine de - vamla, öyni zamanda da sahnede ça - Uşsalar, daha fazla inkişaf etmezler mi? Üç kişiye birkaç arkadaş daha bul - mak istediğim için bu fikri ortaya atı. Te ik yorum. Opera sahnesinin artist (kadrosunu bu süretle ikmal edebilirsek (ihtimal vermiyorum ya) artisi cihetinden va - yeti kurtarmış oluruz ki.. geriye ka - lar arasmda koro ve beleyi düşüne- biliriz. Koro ve bale teşkilleri kolay sa nılan fakat kolay kolay teşkil edilemi. yen unsurlardır. İstanbul Şehir Konservatuvarı bu sa hada kendine düşen vazifeyi (o hiç bir zaman yapmamıştır. Şehir Konserva - lev SON POSTA TİYATRO Vi Türkiyede opera kurulabilir mi ii ( ösen Posta,, nın ı tiyatro ME yazıyor) tuvarından yetişmiş ses sana'tkârımız var mıdır? Hâyır.. Bir veya iki göste - rilebilir. Fakat koca İstanbul şehrinde birle, ikile, onla, yirmile konuşmak, ko- nuşmağa değmez. Opersya artist yetiştirmesi şöyle dur | ğin. sun, operaya, operete koro yetiştirile « bilse kâfi. Şimdiye kadar bir şey olma- dı. Bari şimdiden sonra bir gaye, bir| lmetodla çalışılsa da, Konservatuvar «- dan fayda gelse. * Opera için bale lâzımdır. Bale dans eden, dans etmesini bilenlerden teşek. kül eder, Bizde bale için insan bulun. İmaz. Bulunanlar da, birkaç gün içinde kaybolurlar. Birgün sayıları ellidir, er- tesi günü otuza düşer. Bu arada şunu söyliyeyim: Şehir. lerimizde musiki evlere (o girmemiştir. erde şarkı söylenmez: tarzda oluşu tablatile tiyatroya tesir e- der. Evlerinde şarkı | söylemiyenler, dans etmemiş olanlar arasından bir ko. ro, bir bale çıkarmak güçtür. * Başlangıçta, beynelmilel kıymeti o. Jan operalar oynanırsa, koro ve balet yerlileri birleştirilmek suretile hariç - ten getirilmiş olanlarla da idare edile - bilir. * Geriye çok şey kalıyor. Bu çok şeyin çoğu da masrafa mütevakkıf, masrafla halledilir. * Yalnız bir cihet te var k! hiç ihmal etmeğe gelmez. Hariçte operalarda ça. lışmış, tahsil etmişlerimiz e bir opera kuracak iktidarda değildirler. Opera i- çin bir mütehassıs celbetmek elzem - dir. «Mütehassıs bolluğunda bir de ope - ra mütehassısı» denilecek. bir fazla, bir eksik ne çıkar. Lüzumsuz yere de mütehassıs getirttiğimiz vakidir. Bu da lüzumlu yere getirilmiş olsun. ” Opera yapacaksak, tam yapalım. — Ne yapalım, bizim opera da bu kadar oldu, daha iyisini yapamıyoruz! Devip birkaç kişiye şarkı söyletmek. ktifa eimiyeli eşi melik hakkında bir rapor hazırlandı İstanbulun muhtelif semtlerinde vü. 'İcude getirilecek yeşil sahalar hakkın. deki tetkiklerini bitiren Nafia Vekâ - leti bahçeler mütehassısı Lovo, rapo runu hazırlamıştır. Taksimle Harbiye arasında vücude getirilmesi kararlaşan Lüne Parkın in. şası birinci beş senelik imar plânına konulmuştur. Evlerin DU | yorum, Lehistan harbi bitti. İkinciteşrin 8 MIZAH ——z Yazan: Dünya vweziyeti, anlaşmalar, a. mamalar hakkında siyaset adamlarının, eski kumandanların fikirlerini öğrenen- ler ve bunları gazetelerde neşredenler pek çok.. fakat hiç kimse, şimdi ihtiyar denilecek bir yaşa gelmiş olan dadımm fikirlerini öğrenmek merakına düşme Halbuki dadım, oldukça akılı, dünya ahvaline aşina bir kadındır. Filin hortu- mu olduğunu, Çini Maçin isimli bir mem- leket bulunduğumu, denizlerin ötesinde- ki diyara Hindistan dediklerini. Çini Ma- çin padişahının Hindistan padişahının kızını sevdiğini doha dört yaşımda iken ondan öğrenmiştim. Böyle bir kimse ila siyasetten, harb- den konuşulabilirdi, ve nitekim konuş tum, konuştuklarımızı buraya yazaca- — Dadi, dedim, gel bakayım; şöyle biraz yakın otur, sana soracaklarım var. — Sor küçük bey. Kadının dili alışmış ne yapayım, onu bu yaştan sonra, küçük bey demekten menedemezdim Ya. — Dadı, şu dünyanın bugünkü heline ne dersin? — Ne diyeceğimi şaşırdım küçük bey, kızı kendi havasına bırakırsan ya davul- cuya, ya zurnacıya varır derlerdi. İşte| bizim karşıkiler de kızlarını kendi ha- vasına bıraktılar. Gitmiş cazcazcıya var- muş. — Bir defa o. cazcuzcı değil, cazbandcı, hem ben daha başka şeyler sormak isli- — Çok şükür elbamdülillâh, sulf yap- itılar ha. — İşin fenası; sulh yapmadılar, gene harb devam ediyor. Sonu ne olacak der- sin, — Hayır olur inşallah, ben rüyasını gördüm. — Sen rüyayı bırak. — Nasıl bırakayım küçük bey, benim rüyam her zaman çıkar, gecen Ramazan- da senin lâeiverd bir takım yaptırdığını rüyamda görmüştüm. Bayram günü - civerd takımını giyip karşıma çıkıverdin. | — Dadıcığım sen fazla geveze olmuş- sun, sap derken samana geçiyorsun. Bak şimdi, Majino hattında Fransızlar, Zig- frid hattında da Almanlar yor almışlar. —-Yer mi almışlar. bari büyük yerler mi? — 'Tabii oraları büyük. — Ekip biçiyorlar mı? — Anlamadım. — Yer aldılarsa ne yaparlar, ya ev yaparlar, ya tarla, bostan gibi kullanır larda. — Yanlış anladın. Bu hatlarda otur. müuşlar. — 'Tanırsan hemen git söyle kalksın lar. — Neye dadı? — Neyesi var mı? Sen küçükken E- renköyünde, hat boyunda bir köşke yaz- ağına gitmiştik, hat önümüzden geçiyor- du. Bir gün, bakkalın köyden yeni gel miş çırağı, hattın üzerine oturmuş, din- leniyormuş. Şimendier de gemiş, çocu- Ku ezivermiş. Hatta oturmak çok tehli-! kelidir. — Dadı, Majino hattı, Zigirid hattı se nin bildiğin katlar değil. — Tabii bildiğim hat değil, zaten söy- lemeye dilim dönmüyor, nereden bile- yim. İsmet Hulüsi - Bu hatlar, senin anlıyacağın, isti kâm. — İstihkâma hat mı diyorlar, — Evet öyle, — Ne yapıyorlarmış orada?, — Fransızlar bir yana geçmişler, Aİ manlar bir yana şimdilik bir şey yapm yorlar. — Bir şey yapmıyorlar mı? Şimdilik yapınıyoriar. İki taraflı olmuşlar hal Evet! Keşki ben de orsdn olsaydım. Sen ne yapacaktın. — Bir şey yapınadan oturmalarına #* İcıdım da, kahve fincanlarım toplar gö” türürdüm. Orlara fincan oynatır, vekif geçirtirdim. — Dadı saçmalıyorsun. — Neye saçmalamış olayım, iki 1“ raflı olduktan sonra neler oynanmaz n©“ İler... İ — Canım bu hatlarda yüz binlerce in* san var. Hepsi tepeden tırnağa kadaf pürsllâh! — Ne dedin, ne dedin. Hepsi silâhlı hal — Ne zannettin. — İşte bundan korkarım. Sılâhlarr nı bari iyi yerlere koysalar, şeytan dol durursa fena! — İngilizler, Berline tayyareler gü” derdiler. Beyannameler attılar. — Vay çapkınlar vay. — Çapkınlar mı — Çapkınlar ya.. benim gençliğimde bizim oturduğumuz eve yakın bir kesab | vard. O da birkaç kere bana atmıştı. Ü | kumam, yazmam olmadığı için yüçik hanıma okutmuştum. — Kasab beyanname mi atmıştı. — Name atmıştı ya. bek ezberimd€ sana da söyliyeyim: Tende canım, gunc€ dihanım, benim sultanım efendim, diy€ başlardı. — Dadı sen bunamışsın. — Üstüme iyilik sağlık, niçin buns” İmış olayım. bugüne bugün yaşım kaf başım kaç. — Yaşını sormuyorum, Sen Hitleri me istediğini bilmiyor musun? — Onu biliyorum. Geçen gün hanı söyledi, — Ne istiyormuş? — Kolonya istiyormuş, vermiyorlar” miş. Vermezler ya. ben şişeyi, köşed€ tütüncüye götürünce kolonya doldupı" için para istiyor, o da pava verse koluny# bulabilir. Hem kolonyayı ne yapacak o kadar istiyor. — Kolonya olmıyacak. koloni! — Ayol küçük bey, sen benden baş*$ burları konuşacak künss mi bulama” — Arasaydım elbette bulurdum. — Onlar sana ne cevab vereceklerdi? — Ne olacak, he bitecek anlatırlard” — Sakın ha küçük bey, öyle kimselef“ le konuşma! — Neye? — A, haberin yok mu, faicılık vii olacağı, biteceği söyliyenleri polis yek” yof. Hera ondan kiç birinin söyledikis çıkmaz ki, ben kaç defa aynalı bakı” baktırmıştım da hiçbir dediği çıkmamış” — Fal:lık soracak değilim dadı. SY# İset adamlarını soracağım. | — Onlar bilebilecekter mi, sanki b” den fazla bir şey mi bilirler? — Galiba orası öyle dadı. İsmet Hulüsi