12 Sayfa SON POSTA Ağustos 22 İ sizi ALMIYA GELDİK | LU LL Yazan: İnci Özkurt Raif önündeki kitabı kapayarak göz. lerini oğuşturdu. Elektrik lambasının za- yıf ışığı altında uzun müddet okumak. dan gözleri hayli yorulmuştu. Ağır ağır yerinden (kalktı. Oturduğu sandalyenin gıcırtısı küçük odada dakikalardenberi devam eden kalın sükütu yırtmıştı. Ya- tağının yanına kadar yürüdü ve yorgun vücudünü beyaz örtülerin arasına fir. lattı. Şiddetli bir rüzgâr camları sarsı- yordu ve uzaklardan gelen köpek havla. maları etrafta akisler yaparak dağılr yordu. Genç adam gözlerini kapamışlı. Artık ne bu sesleri duyuyor, ne de içinde bu. Junduğu odanın fakir ve kimsesiz man- zarasını görüyordu, Günün uzun çalış. maları ile yıpranmış olan başın: bu yu. muşak yastıklara terkettiği dakikalar hayatının en mes'ud dakikalarıydı. Çin. kü ancak o zaman şahsına aid düşüncele- riyle yapyalnız kalabiliyordu. Hattâ ba, zan hakikatten bile yavaş yavaş uzakla. Şiyor, fakir ve kimsesiz olduğunu unuta- biliyordu. Heyhat... Hayatta yapyal nızdı, Bir acne evvel yegâne yakını olan dayısını da kaybetmişti. Tahsiline devam bususunda kendisine yardım eden bu iyi yürekli adamın ölümü Üzerine Ralf tek başına kalmış oluyordu. Yüksek tahsilini yarıda bırakmamak için çalışmağa mec. burdu. Ve bu çalışmanın derslerine de mâni olmaması lâzımdı. Uzun araştırma- lardan sonra nihayet bir iş bulabildi. Dört aydanberi avukat Salim beyin ki çük oğluna ve kızına lisan dersi veriyor. du. Haftanın ekseri akşamları birkaç sa- atini onlarda geçiriyordu. Bundan maa. da başka yerlerde de dersler bulmuştu. Avukatın evine ilk gittiği günü hatır. ladı. Saçları kırlanmış, kibar çehreli a- vukat sade döşenmiş bir salonda ona ta. lebelerini tarıtmıştı. Cemil henüz on, on bir yaşlarında kumral şişmanca bir ço. cuktu, Emel ise uzun boylu ve iri olma- #ina rağmen çocuk bakışlı bir genç kızdı. Raif haftada iki gün Cemile, fki gin de Emele ders vermek üzere bu eve sık sık gitmeğe başlamıştı, Emel lisenin son 41. nıfındaydı. Dersleri çok olduğu halde Raif, Cemil ile meşğul olduğu günlerde bile onların yanından ayrilmıyordu. Wâsimle yanyana otomobile oturduk- tan sonra son bir defa olarak eve baktım. Kapıda dağım başörtüsünün uçlarını gözlerine götürmüş, bir elile de beni u. Kurlayordu. Fazla heyecana kapılmamak için gözlerimi ondan âyirarak eve bak- tım, Eski, viran eve, sıvaları düşmüş, büsbütün çirkinleşmiş eve... Fakat, ne olursa olsun burada ben ömrümün en güzel senelerini geçirmiştim. Bu seneler içinde beni şefkatle saran, bana sevgiyle bakan insanlara pek râstlamamıştım em. ma ömrüm büyük bir sadelik ve serbest- lik içinde, başıboş geçmişti ki buda bi. rinci eksikliği kısmen telâfi edebiliyor- du. Hiç olmazsa kendi kendime yaşamak, kendi kendime düşünmek ve hayalâta dalmak zevkini böl bol tatmış, mor dağ. lara, yeşil ağaçlara ve bin bir yıldızlı sü- lara doya doya bakarak onların esrarın öğrenmiştim. Bundan sonra günlerim nasıl geçecek? Bir daha bu sakin ve sade hayati bulmak kabil olacak mı? Acaba ömrüm ne türlü işkence ve azablarla dolu olacak? Sözde mekteb fakat hakikatte bir hapisâneden başka bir şey olmıyan o yerlerde kimler Je ve nasıl yaşıyacağım? Ne gibi sözlere boyun eğmiye, ne kadar büyük İedakâzisklara katlanmıya mecbur ola cağım? Otomobili süratle yol alırken, etrafıma düşünüyor, parmaklarım arasinda fısta- nımın bir ucunu buruşturuyordum. Öm- rümde bu dakikadaki gibi ıztırab çek - memiştim, Vâsim güya kalbimin içinden geçen- leri anlamış gibi tatlılaştırmak istediği bir sesle bana hitab etti: — Gelecek tatili gelir burada geçirir- sin Semiha... Demek benim büyük ıztırabımı keşfet. miş, kalbimi kemiren büyük azabı göre- bilmişti. Fakat ben bu sahte samimiyeti, bu iki yüzlü ve müra! alâkayı, bu zoraki teselliyi kabul edecek kadar küçülmemiş tim; bu sebebden başımı şiddetle öteye cevirdim ve gözlerimden akmakta inad İLİ zaklarda Genç adam evvelâ onun daima üstünde dolaşan mütecessis nazarlarından sıkı. miştıu Bu yüzden genç kızın her hareke- tinden sinirlenmeğe ve onu şımarık ta. lâkki etmeğe başlamıştı. Fakat Emel müstehzi bir kız değildi. Bilâkiş Raifi takdir ediyor, hayatını kazanmak için ça lışan bu mütevazı gencin kendizine ker- 4! bu kadar soğuk davranmasına üzülü yordu. Yaşları arasında pek az bir fark vardı. O halde... Arkadaş olamazlar miy- 217. Genç kız böyle düşünüyordu ve dü. şüncesini bir gün Raife açmıştı. Genç adam şimdi onun çekingen ba. kışlarını tekrar görür gibi oluyordu. Kendisile daha samimi olmak arzusunu gösteren Emelin sözleri üzerine Ralf o İgün ilk defa genç kızm çehresine dik | katle bakmıştı ve günlerdenberi pek ya. kınında olmasına rağmen varlığından haberdar bile olmadığı bu güzler genç a. damı şaşırtmıştı. O günden sonra Raifle Emel başka birer âlemin insanları gibi biribirlerine uzak durmaktan vazgeçmiş göründüler. Emel bu neticeden memnun, adetâ mes'uddu. Genç muallim ise ken- disine bile itiraf etmekten çekindiği hal. de Emel ile geçen saatlerin hayatına bambaşka bir Terk verdiğini hissediy du. * İkisi de biribirlerine bakmadan kitab. ları toptuyorlar, bu dersin son ders ol- duğunu hatirlamak istemiyorlardı. Genç kiz bütün cesaretini toplayıp titrek bir esle: — Babamla görüştünüz mü? diyebildi, — Evet görüştüm. Hepinizin benden çök memnun olduğunuzu ve tatilde de derslere devam etmek istediğinizi söyle, di; fakat yazı çiftlikte geçirecekmişsiniz. — Evet, — Bunun için ben de oraya gidip gel- menin pek güç olacağını anlattım. Emel heyecanını gizliyemiyordu. — Fakat dedi bizde... Raif onun sözünü keserek ilâve etti; — Merak etmeyin, hepsini söyledi. Yazı misafiriniz olarak orada geçirmemi! teklif ettiler. Çok memnun oldum. Çok tesekkür ettim. Fakat gelmemin imkânı yok, — Niçin? Genç adam gülümsemeğe çalışıyordü: — Burada başka işlerim var. — Ayni zamanda gelmek istemiyor. sunuz. — İmkânı olsa niçin gelmek istemiye- yim? Siz benim yerime gezer, koşar eğ- lenirsiniz. Güzel günler sizi bekliyor. Al-| laha ısmarladık, ç Emel elini uzattı. Parmakları buz ke.! silmişti. Gözlerindeki yaşları güçlükle zaptedebiliyordu: — Güle güle... Râif çıkmak için elini kapıya doğru uzatırken masanın başındaki iskemleye yıkılır gibi oturdu ve bütün gayretlerin: rağmen kesik bir hıçkırık göğsünü sarstı. Muallim olduğu yerde kalmıştı. Biran ne yapacağını tayin edemeden öylece durdu ve sonra seri adımlarla genç kızın yanına yaklaştı: — Emel niçin ağlıyorsunuz, ne oldu? Kumral saçlarla çevrili olan bu güzel çehredeki gözler onun yüzünde biran dolaştılar: — Bizimle geliniz Raif, Genç adam sursıldı. Karşısında yalva- ran bu sevgili varlığı reddelmeğe mec. bi Çünkü onu seviyordu. işbir zaman kendisinin olmıyacağını ği bu genç kızın yanında yaşamak... Buna tahammül edemiyeceğini hissedi. yordu. Fakirdi, kimsesizdi ve Emel ile beraber olduğu her an: — Raif kim olduğunu unutma diyen insafsız bir ses Kalbinin taşan duygula- rını içine gömmeği ihtar edecekti, Bütün bunları bir anda düşündü boğulur gibi söylendi: İmkânı yok. Daima sizin yanınızda ve Siyasal Bilgiler Okulu Kabul Şartları Siyasal Bilgiler Okul Kayıd 25 Ağustosta başlar 23 Eylüld. günleri mesai sastlerinde yapılır. ulu Direktörlüğünden Perşembe e biter ve yalnız Pazartesi, Müracaat olunacak yer Ankarada Siyasal Bilgiler okulu, İstanbulda Yüksek Öğretmen okulu Direktörlükleridir. Müracaat bir istida ile ve bu istidaya bağlı aşağıdaki evrakla yapılır. 1 — Lise mezuniyet ve olgunluk diplomaları, nüfus cüzdanı asılları. 3 — B tane 4 5x6 boyunda fotograf. 3 — Aşı kâğıdı. İmtihanlar 25 lerinden alınabi r. (3672) (6117) 9/939 Pazartesi günü saat 8,30 da başlar, tafsilât müracaat yer- Şerefli koçhisar Belediyesinden: Kasabanın meşkön ve gayri meskün tahminen 60 hektarlık kısmında harita ve imar plânı yaptırılacağından bu harita ve plânın kaça çıkacağı hakkında ma- hallinde keşif yapacak bir mühendis veya salâhiyetli fen memurunun bu işe aid teklif mektublarının Şerefli Koçhisar belediyesine göndermeleri ilân olumar. KOMATİZMA ARKA - BEL - DİZ TESKİN ve Sıhhat Vekâ'etinin 9 -10 - 935 tarih namıyacığını zahnederdi. Demek yanıl- işti, «Nereye gidiyorum» diye düşündü. E. ve o küçük odaya dönmek istemiyordu. Dakikalarca hedefsiz adımlarla dolaştı durdu. Hava kararıyordu. Şehrin ışıkla- rı yanmağa başlamıştı. Raif kalabalığın, tramvay ve otomobil gürültülerinin ara. sinda sürükleniyordu. Ancak oturduğu kalmak istediğim halde buna hakkım yoktur. Kapıyı seri dir hareketle kapayarak koşa koşa aşağıya indi, Bir daha giri. yeceği bu evden çıkarken hayatında fik defa olarak zengin olmağı şiddetle arzu ediyordu. Eğer zengin olup Emele evin- evin kapısını çâlarken yorgunluğunu his- setti, Ev sahibi kadın kapıyı açar açmaz te. lâşla: — Ne kadar geciktiniz, dedi, Raf onun sözünü duymamış gibi yü- deki kadar rahat bir hayat temin etmeğe kudreti olsaydı mes'ud olabilecekti, Bun. lara malik olabilmek için para kâfi geli- yordu. Kendi kendine acı acı güldü. O zamana kadar ssadetin parayla satın alı. rüdü, fakat solada Emel ile karşılaşmış. tı. Hayretinden donakaldı. Genç kız ona doğru birkaç adım attı ve elini uzattı: — Raif sizi almağa geldik. eden yaşlarımı yu « tarak ona bir şey bel li etmeden pencere « den dışarısını seyre koyuldum. Otomobilimiz İki tarafı kestane, çam ve meşe ağaçlarının süslediği yoldan aşa- ğıya doğru kayıyor, arkadaki tepeler bir sis bululu arkasında kayboluyorlardı, Ar - tik o dağlara baka - mıyor, onların içle - rinde - gizlenen sırrı okuyamıyordum. Za- valkı yeşil südau- kalmıştı şimdi... Vaktile (o çiftliğin tek atlı srabasile buralardan geçip Bur-| vanlarım, kalbime neş'e ulaştıran kuşla. | İstanbula vapur olmadığına göre bilmec-| rak bakmadan gözümü Dir noktaya dikmiş | “93 indiğim gürleri hatırbyor ve şimdilrım; elveda bâşiboş geçen günlerim, rü-| buriye Yalovadan gidecekler, O halde bu ayni yollardan, fakat kalbim Üzerinde! yasız ve mes'ud gecelerim... Bursaya tamamile yaklaştığımız za .| sabah erkenden onları vapura bindirir, her saniye ağırlaşan bir yükle ve ya nımda yabancı ve düşman bildiğim bir adamla beraber geçtiğime ölüyorum, İhtiyar atın ağır, muttarid nal seslerini kuvvetli bir motör homurtusu örtmüş, yırtık. muşamba perdeli gıcırtilı arabayı, yaylı kanapelerle düşenmiş şık bir oto- mobil yok etmişti. Elveda mor başlı dağlarım, karlı te - pelerim, yeşit çamlarım, sonbahar rüz - gârlarile altınlaşan kestane elveda yeşil sularım, kızıl topraklarım, can verici serin rüzgârlarım; elveda za. vali yıkık evim, ihtiyar teyzem, dadım ve lalam; civeda beni seven sadık hay- ağaçlarım;| y man son defa, hiç belli etmeden başımı pencereden çıkararak arkama baktım ve kirpiğimin ucunda sa?lanan bir damla Yaşı rüzgârların koynuna teslim edip ar- kamda kalan «onlara» gönderdikten son. ra gizlice parmaklarımı dudaklarıma Bö- türdüm. Bu, onlara yolladığım son öpü.| cüktü. Yürü Semiha, artık arkana bakmadan ürü lerini, rahat gecele- rkada bırakarak yürü... Bundan sonra ömrün koskoca - man bir Istifham işaretinden başka bir şey değil... Dörtler çiftliğin - den Bursaya kadar olan yolda, Cahid O. duz bey bir tek keli- me söylememiş, beni rahat bırakarak ken. di düşüncelerine dal mıştı, Yalnız, şehre girdiğimiz, o zaman şoföre hitab etti; — Boş yere acele etme Hamdi; nasıl olsa vapuru kaçırdık, Ben küçük hanımla şurada bir otelde ye. mek yerken sen Mu- danyaya gider, İske. İcde bizi bekliyecek olan İkbeli alırsın. Yarın oMudanyadan geceyi hepimiz Yalovada geçiririz, yarın biz de döner, Karaköye gideriz. — Peki efendim. Ben bu sözlerden bir şey anlamamış « tım. Yanımda konuşulanlar benim 2ih - nimden geçen şeylerden o kadar uzaktı ki bunlarla alâkadar olmamın irikân yoktu. Otomobil bir lokentanın önünde du runca vasim yüzüme baktı. — Seninle şurada yemek yiyelim Se- miha; karnımız pek acıktı. Soğuk ve kuru bir sesle cevab ver . dim: — Teşekkür ederim, biç acıkmadım. LUMBAGO 46309» SİYATİK - KALÇA AĞRILARINI İZALE EDER ve 4-93 numaralı ruhsatını haizdir. — Emel. Emelin elini avuçlarının içine âlmıştı. Artık hiçbir şey düşünemiyordu. Nerede olduğunu bile unutmuştu. Omuzuna bir el dokundu ve kalın sicak bir ses: — Raif oğlum, diye mırıldandı. Bu avukat Salimdi. Raifin bir şey söy- lemesine meydan vermeden ilâve etti: — Emelin hakkı varmış. Onun verdiği cesaretle buraya kadar geldim. Sizin da. ime bizimle berâber olmak istediğinize o kadar emindi ki.. Genç adam başını önüne eğmişti: — Fakat... dedi. — Gene buna hakkımız olmadığını söyliyeceksiniz değil mi? Avukat kızının elini tuttu ve gülerek devam etti; — Emelin elini size veriyorum. Beni reddedecek misiniz?.,. — Herhalde bir şey yemiye gayret et- melisin; hiç olmazsa bir çorba içersin; yoksa yol yorgunluğuna tahâmmül ede. mez, feralaşırsın... Konuşurken kapıyı açıp yere atlamış tı. Benim inmeme yardım etmek İçin e. Mni uzattı; fakat ben, bir defa daha itaa- *a mecbur edildiğime isyan ettiğimi gös. termek için başımı dimdik tutup kaşları- mı çatarak otomobilden çıktım. Onun u. zattığı eli tutmak bile istememiştim. Cahid bey bir şey söylemeden yürüdü ve kocaman bir salondan içeri girdi. Öm- rümü Bursadan uzak bir çiftlikte geçir. diğim ve kendi evimizle birkaç sene haf- tada iki üç defa gittiğim hocamin evin . den başka bir yer' görmediğim için, iki taraflı aynalarla #üslenmiş olan bu'lo - kanta bana fevkelâde şık bir yer gibi gö. ründü.. Hele küçük masaların üzerindeki mavi örtülere ve bardakların İçine yel « paze biçiminde oturtulmuş peçetelere hayran oldum. O kadar şaşırmıştım ki vasim beni kü, çük bir masa başına oturtup kendisi de karşımda yer aldıktan sonra: — Bir tavuk çorbası içersin değil mi Semiha? Diye sorduğu zaman, her şeyi unuta. — Evet! Cevabını verdim.” 'Tamamile puslamı (şaşırmıştım. Yeni İbir dünyaya girmişim gibi etrafıma şaş. kın şaşkın bakıyor, ber gördüğüm şeyi ecayib buluyordum. Hattâ bize yemek İvana adamın tavırları bile bana tuhaf görünüyordu. Çiftlikte teyzem yemeğini tepsi içinde odasında yerdi. Bana gelince, dadım ne rede olsa önüme bir tabak koyar ve çok defa örtünün veya havlunun temizliğine pek ehemmiyet vermezdi. Hele her ye . mek için tabak değiştirmek ömrümde ta- savvur edemiyeceğim kadar garib bir şeydi. (Arkası var)