“Son Posta, nın Hikâyesi SANATKÂR VE SAZI HUMAN. Çepiren:İbrahim Hoyi «WEE Eczacı doktor Kanfiyuşin dükkânının üstündeki odalarını kiraya vermişti. İşte bu odulardan birinden âkseden saz sesi, raflara ecza şişelerini istif eden eczacıya tubaf bir tahassüris gençlik zamanını ha- tırlattı, İnce yüzünde, iyi kalbini aynalandı - ran bir gülümseme dalgalanarak iğri büğ- Tü merdivenlerden yukarıya çıkarak ka- Pıyı tikırdattı: — Girebilir miyim Mister Şirley?.. di- ye sorarak eşiklen içeriye adımını atli Pencerenin yanında duran delikanlı al- tm kakmalı ve cilâlı tahtadan yapılmış olan sazını yere bıraktı, ve utangaç bir| sesle: — Bugün de v:recek hiç bir ders bu - Tamadım!.. dedi, cı cevâb verdi; — Rica ederim. Sizi yemeğe çağırmıya | geldim.. Meyus olmamalısınız Elbette günün birinde zengin olacaksınız. İsmi- niz dillerde gezecek. ben sizin gayet iyi bir musiki san'atkârı olduğunuzu biliyo- rum, — Efendim; doğrusunu isterseniz, ba- na karşı gösterdiğiniz bu iyiliklerin se - bebini anlıyamıyorum. — Ben de bir zamanlar genedim belki.. İhtimal vermez misiniz buna.. Geliniz, dostum geliniz. Kâhya kadın bize enfes bir yemek hazırlamış. Delikanlı kekeledi: — Fakat kiramı veremiyorum.. Utum- dan maada her şeyimi satmış bulunuyo- | rum, dedi, Ve büng tağmen iyi kabli dostunu takib ederek karanlık merdiven-| lerden aşağıya ii Zira yeis içinde ol duğu kadar da karnı zii çalarcasına açtı, * Doktor Konfiyuşin, dükkânın arka ta- rafına isabet eden dairesi, bitişiğindeki iâboratuardan çıkan ıtırlı ilâçler, baha -| rat ve yemek ması ım üzerinde duran pembe güilerin kokularile misk yar. gösteren ev sahibinin işile ali görünmeğe gayret ederek sordu — Yeni yeni neler hazırlıyorsunuz”. Londrada ilk bulunduğum 2 | mekânınıza bakar, ve rafların — — — a Dünkü kısmın hülâsası: l Romanın kahramanı olan genç kızın Tap) isminde bir köpeği vardır. Bu köpek bir aya- Bini bir otomobil kazasında kaybetmiş, bu yüzden genç kırın alâkasmı ve sevgisini cel- betmiştir. Hayvan genç kıza çok düşkündür. Eiseriya yanıbaşında gider, hiç ayrilmaz. Romana başlarken genç kız köpeğini ars- maktadır. Çiftliğin bütün korularını, yolları- m gezmiştir, fakat köpek ortada yok. Bir te- peyi aşınca karşısına «Yeşilsu. çıkmıştır. Bu, taşlar arasından akan çok ince, mini- mini bir sudur ki, bu İsmi ona genç kız ver- miştir. Bazan buraya gelip otlar aranma W- tanır, buradan Yoşilsuyu, karı tepeleri vel dağları uzun uzun seyreder. Hele dağların Öyle #sesiz bir sırrı vardır Ki, kız bunlara karşı büyük bir hayranlık duyar Meselâ şu karşıdaki ince ince akan suyun yaslandığı dağın da bir masalı vardır; Çok eski zamanlarda burada bir şato, şe- 'ürekli ve çak güzel bir gözlerine bütün ka- dınlar Aşıkmış, Fakat karşıki beyaz tepele- rin kralı olan adam onu çekememiş. Güzel gözlerini kapatmıyâ karar vermiş: (Roman devam ediyor) rare nlar ca - ra, ne gü- mama zel, ne hoş geyler dizmişsiniz,. diye ken- di kendime mirdim. İhtiyar eczacı gülümsedi: — Evet güzel şeyler.. güzel şeyler için de kullanmıya mahsustür bunlar. de Peki amma... Sen ki bu kadar yakışıklı, güçlü kuvvetli bir insansın. böyle güzel bir havada neden odana çekilmiş arpacı kumrusu gibi dü durursun?.. dedi, Delikanlı çorbasını içti, ve: — Kentte büyük'erden birinin evinde | saz hocalığı yapıyordum, diye itirafta bulundu. Talebem üç genç kızdı.. Sizin Janlıyacağınız kibar hanımefendiler... İç- lerinden, en kücüğü sandığım pek şeker, mahcub bir şeydi — Ve sen ona âşık oldun!. — Fakat bu sevgimi ona asla açmadım. Oradan ayrıldım. Daha doğrusu kaçtım. | Zira, onunla birieşmeme imkân yoktu. | — Peki hiç bir ümidin, onunla veni - den buluşmak gibi bir düşncen yek mu? — Böyle bir ümidim tahakkuk edin - cİye kadar, onu kendi seviyesinden biri- sile her hâlde evlendirirler. Babası mağ: | rur, kibirli ve o nisbette sert adamın bi- risi, | Zavallı delikanh gözlerini vazoya dik ti, yüzü keder ve ıztırabdan solmuş, al: Tak bulak omuştu. Doktor Konfiyuşin yumuşak bir sesle sordu: — Ya, 0... O da seni seviyor mu?,. Se- ninle hayatını birleştirecek kadar sana bağlı mı?, — Leyal Delye mı?.. Ona böyle bir şey sormıya asla dilim varmadı, cesaret e - demedim... — Alâ.. Şimdi ben seni, kendi malikâ- mesinde arasıra musiki konserleri tertib eden bir hastama göndereceğim. Belki se- ni orkestrasina alın.. Bana bak delikanlı, İcesur ol. Londra sokaklarında bile gü. İneş parlıyor... ir tanesi * kâhya kadının süpürdüğü el biselerini giydikten, ve ütülediği en te « miz kravatıni taktıktan sonra, eczacının verdiği mektubu cebine yerleştirdi. Utu:| nu da koltuğuna vurarak kalbinde yep « yeni bir ümidle karnı tok, sirti pek ola «| rak yola düzüldü. Eczacı da, dükkânına | «Son Postân nın tefrikası: ceksin! Kral bilâtered . düd bu pazarlığa razi olmuş ve he . men ertesi gün de rebeyi ortadan yok © olmuş. Uşakları, as. kerleri bütün şato * yu ve civarın ara » mışlar, dağlara tır. manmışlar, kuyu - lara adam sarkıt. mışlar fakat efendi- terini bulmak kabil olamamış. Derebeyi Fakat, hattâ o eski zamanlarda bile, bir adamı öldürmek için bir bahane i- cad etmek lâzımmış. (Halbuki kralın böyle bir bahane bulmasına imkân yokmuş! Biri karlı dağların tepesinde, öteki mavi göl kenarındaki sarp ya - maçta yaşayan iki adamın durup du -1 rurken birbirine hücum etmesi etrafta , hoşmudsuzluklar © yaratabilirmiş şte kral bunu düşünerek hileye sapmış ve © civarda oturan bir rbaza müraca. bir gece içinde or. tadan O kaybolmuş amma efendilerini ariyan o uğaklar da gene ayni gecede & yeşil bir ırmağın iki dağ arasında İladığını hâyretle kimse bir l akar keşfetmişler; hiş sihirbazın rini tahmin bile etmemiş. (Benim «Y. dönerek, damia hastalığına karşı haz ladığı bir terkible uğraşmıya koyuldu. Eczacı, İtalyada prenslere doktorluk et- tiği zamanlarda bu terkibi öğrenmişti. İkindiye kadar ilâçlarla uğraşan, dok- tor Konfiyuşin hazırladığı tozları, mavi taş şişelere doldurmakta iken dükkân ka- pısı çalındı. Kâhya kadın mutfakla meş- gul old çırak ta bir müşteriye git - miş bulunduğu için. kapıya kendisi baktı. Eşikte, solgun benizli, çiftç' kılıkl: bir çocuk duruyordu. Sırtında bir deste çu - buk vardı. Elbiselerine ve saçlarma da sama gar yapışmıştı. Eeczacıyı görünce sanki müthiş bir korku geçitiyormuş gi- bi: — Ben.. beh.. genç bir musikışinası a- ri diye kekesedı. tiyar eczacı gülümsedi: Bu Londra sokaklarının yabancısı olacaksınız. saçlarınızda papatyal çiçeklenen çimenler var,. Kalbinizde neler taşıyorsunuz May Leydi?.. ve Bir yerden kaçtığı besebelli olan ya « bencı; — Ah... Yalvarırım.. beni ele verme « yiniz... Kaçtım ve bir saman arabasma saklanarak Londraya geldim.. dedi. Eczacı cevab verdi: — İçeriye buyurunuz! Cidden çok bi- yük cesaretiniz varmış Leydi Delya!,, Eczacı misafirini yavaş yavaş di dan içeriye alırken, genç k; başi kokan üç k nün uçlarile gözlerini silerken de: kân- — Beni nereden ve nasıl tanıdınız?,. dedi, - Peki $iz benimm küçük dükkânimi ne reden buldunuz?.. — O, daima sizin dükkânınızdan bah- i, Fırsat bulunca ve benden ta - ümidini kesince burada oturmak n ve yorgunluktan bitkin bir n Leydi Delya tezgâhın yanm- skemleye çökerek murıldandı: — Her ne kadar bana açmadıysa da, o - n yalvarırcasına akmağa Obaş (müddet tehir edilmesine onu razi et -İyüğü; olduktan sonra efendile - geriye sevgilisinin £ intikamını almak bir su haline gelirdiğini | kalıyordu ki fettan kadın bunun için I. ide bir fırsat bulmakta güçlük çekme - miş. Buna muvaffak at ederek bütün kadınları teshirseden |“2” Yum da o ırmağın bir parçasından miş ve bir gece sihirbaz, mehtabin göl derebeyini ne yapıp yapıp ortadan kal 1 istemiş, Sihirbaz bir gece düşündükten son- Ta ertesi gün kralın huzuruna çıkarak Şu sözleri sö : — Ey büyük k Yeşil gözlü düş » mandan seni kurtarmağa razıyım fa - kat bir şartla, — Söyle sihirbaz; dileğin ne ise bil“ dir! — Kızlarının en güzeüni bana vere.| başka bir şey değildir.) Bu müddet zarfinda (kralın dilber kızı, gaddar ve korkunç bir sihirbazın karısı olacağını düşünerek kederinden kendi kendisini ormuş; oçünkü bir müddet evvel dağın eteğinde dolaşır - ken karşıki yamaçtaki gencer şato sahibinin sinden gölü seyrettiğini gör £ müş ve derhal ona âşık olmuş imiş. Kızcağız hastalığını bahane ederek babasına yalvarmış üzerinde açtığı gümüş yolu aşarak ni. sını görmeğe geleceğini kendisi - ne bildir ve suyun kenarında bu - luşmalarını rica etmişti. Genç kız söz arılı de onu göl ortasında karşılamak iste - miş ve yalnız başına bir sala binerek uya a ış. Dilber kral kızı o günkü kadar hiç güzel olmamışmış. Topuk - larına değen uzun sar saçları omuzla- rından aşağı sarkarak ay ışığında al - ! GÜNEŞ BANYOSUNDA YANAN CİLDİNİZİN Yanıklarıcı teskin ve tedavi için deri iltihapları. TEDAVİ Sıhhat Vekâletinin 224-906 tarih v PATI KULLANINIZ. her türlü yanıkları, kan çıbanları, traş yaraları, meme iltihapları ve çatlakları, koltukaltı çıbanları, dolama, akneler, ergenlikler, çocukların ve büyüklerin her türü EDER, 8 6-31 numaralı ruhsatisini haizdir Belediye Sular İdaresinden: Yapılması icab eden bir takviye ameliyesi dolayısile 13/8/9299 Pazar günü akşamı saat 19 dan ertesi sabah saaf t 3 çe kadar terkos suları azalacaktır. Pazartesi günü sabahı şehrin yüksek yerlerinde şuyur kuvvetsiz akacağı sayın halka ilân olunar. © (6057) ginlikte değil. Ben burada, onunla öm - rümün sonuna kurar bir arada yaşamak istiyorum. Doktor Konfiyuşin içinden: — Birbirlerini ne kadar çok seviyor - diye söylendi. Kendisi ne güne du- ordu. Sesini yükselterek: Evet. O buradadır. Her gün sizi &- nıyor, dvdi ve yumuşak elile genç kadı- nın bileğini tutarak sordu: Onunla, bu vaziyettz evlenmek ister İ misiniz7.. Sazındın başka tek bir şeyi İyok!.. Genç kadın gülümsedi: — Benim o da yok ya!.. Ben onun kari» sı olmaktan başka bir şey istemiyorum., Bunun üzerine, doktor Konfiyuşin kâh ak, genç misafirine gü ledarik etmesini söyledi. bir şeye hayret etme - İmeği öğrenn a kadın da: İ May Leydiye, şimdilik güzel müslin- İden bir tuvalet uydururuz, dedi, * cayır cayır yanan 60- i ve güzel kokan ec- zaman yorgun o yüzünde nidin izleri okunuyordu. zel bir tav | Efendisinden Delikanlı Şirley, kaktan, gelip te se zaneye girdi; esvabı inci ve züm. rüdlerle süslenmiş, sedef gibi beyaz yü zünde yeşii gözleri zümrüdlerden da - ba çok parlıyormuş. Genç kız ot rengi tülden esvabının u- zur eteklerini sü .| rüyerek yaklaşır . ken şartı söylemi - ye başlamış. Sesi o kadar güzel, yakic; ve büyüfleyiet im; ki sihirbaz bile bu . nz sldanarak ken dinden göz. lerini bütün kuv - vetile açarak elleri, Bİ uzatmış, nereye bastığını, nasıl yü . Bünü farkedemeden sevgilisine doğru yürümekte devam etmiş. Bir taraftan kralın kızı ağır ağır sü. zülerek ylirüyor, karşısında da sihir - baz kendinden geçmiş bir halde göle doğru ilerliyormuş. Birdenbire ayak - ları toprağı kaybederek o suya dalmış ve bir hamlede tâ dibe kadar çökmüş. İşte tam o zaman, kralın öteki kızları kardeşlerinin yardımma Koşmak için göle atıldrak korkunç sihirbazı yaka - lamışlar. suyun dibindeki sazlara sıkı sıkı bağlamışlar. Sihirbaz birkaç dahika çırpındıktan sonra boğularak ölmüş; çünkü başka - ve düğünün birİtin gibi parlamış, deniz otu rengindeki İlarını büyülemek kuvvetine malik o « Eczacı gülümsiyerek cevsb verdi; — Ve içeride de sizi alkışlıyacak birisi bekliyor, Delikanlı, ihtiyar adamın yüzünden ummadığı bir saadete kavuştuğunu sezer gibi oldu, ve büyülenmiş, efsunlanmış gi- bi, Leydi Delyanın daha hâlâ çiftçi kılığı ile oturduğu, kâhya kadının da tuvalet biçtiği salona girdi. Doktor Konfiyuşi — Şu sazı bana verir misiniz?.. dedi, ve sazın üzerine eğilerek orada bulunan iki sevgiliyi kendisine unutturan bir vecdle, hep gençliğini hatırlıyarak eski Floran - sanın aşk şarkılarından birini çalmıya başladı. Neden sor'ra çalgıyı bıraktı; o - dada, delikanlının omuzuna başını dayı- yarak sessizce kendisini dinlemekte olan genç kadına döndü ve sordu: — Muhterem babanız, damladan ıztı - rab çekiyorlar mı?.. — Evet, zaten asabiyeti ve sertliği de hep bundan geliyor yal. * İki sevgili, muhitlerindeki küçük kil. sede evlendiler, Doktor Konfiyuşin de ce İbinde yeni damla merhemi ve düğün i14- İmı ile Kente gitti. Bu merhem, müstakbel kayınbabanın damla hastalığına öyle yaradı ki, yuva sından kaçan kızımı affetti, ve damadına da, iş buluncıya kadar bir aylık bağladı. lan bu korkunç mahlükun kendi üze rinde hiç bir kudreti yokmuş. Kralın kızı yeşil gözlü derebeyinin intikamını böylece aldıktan sonra ba- basının şatosunu terkederek sevgilisi- nin yaşadığı ırmak sularının altında kendisine bir saray yaptırıp yerleşmiş ve bu gizli sarayda sevgilisini teshir et meğe muvaffak olarak onunla berabef mesud bir ömür yaşamağa koyulmuş» bazı geceler, ay yusyuvarlak bir altın tepsi gibi gökyüzünde parladığı vakit genç kız esrarlı sarayını bırakıp mâ ğın yüzüne çıkar, altın saçlarını sula“ ra serperek hazin bir şark: söylermiş: Fakat iki sevgilinin bu saadetini dağ lar kıskanmış, yavaş yavaş birbirlerine yaklaşarak ırmağı örtmek istiyorlar. ıskanç dağlar hâlâ bu yeşil su” yu kurutmak için çabalıyorlar. lerce senedenberi yeşil gözlü der$ iş beyile sevgilisinin kuvveti buralara kim; hâlâ o, bir karış genişliğinde olsuf akmakta devam ediyor, hâlâ o suyu” içinde krâl kızının zümrüd gözleri pa” hyor, hâlâ dağlar. ku kalblerini kemiren sırrı kulaktan KU” lağa fısıldaşıyorlar, iki sevgiliyi bif birlerinden ayırmak için onların üze” rine avuç avuç topraklar ve taşler 8 tyorlar. Bana kalırsa, dadımin anlattığı z jefsane tamamile doğrudur ve ben» pi tün ömrünü bu ağaçlıklar ve Kayf geçirmiş olan o Semi 2 i olara, çenemi avuçlar” rak saatlerce yeşil suyu” ” seyrediyor, bu âkıştan zaya! sinin ruhlarını” KÖ” rak, kumları dağıtarak önümden #* çip meçhul diyarlara doğru akıyo” kıyor. Carkam ver)