SON POSTA (X KİTABLAR ARASINDA JJ “ Bahar hikâyeleri ,, YAZAN : İBRAHİM HOYİ “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakası! Başlangıcı, vak'alarının tekevvün edi- gi. psikolojik ve mantıki kuruluşu, denu- maânları ve nihayet bitişiile bir hikâye muharririn kusurlarını, meziyetlerini, çı- raklık veya ustalığını, olgunluğunu tum bir sadakatle gösteren bir mihenk taşıdır. İmajları belirsiz ve kof, tahkiyesi zayı/, üslübu yavan olan bir hikâyeci bu ki- Surların anlıyamadığı ve düzeltmediği güne kadar şöhretin, efsunlu havasını koklıyamıyacaktır. Kendi kendisinin ol gunluğuna inanan ve çapıladığı edebiyat bağından her seferinde inci tanesi çıkar- dığını sanan mağrur san'at işçisi de, et- Taftmda uçurulan bütün balonlara rağ- mep unutulmanın, bir tarafa atılm hüsranını, istemiye istemive d aktır. Zira, ezeli ve kılı kırk yaran münekkidimiz okuyucu garib bir refleks. le, ham meyvayı, fena eseri almasını pek iyi bilir. * Bunca edebiyat janrının içinde en nan- körü, en gücü, bununla beraber de en kolay görüneni «hikâye, dir. Edebiyat| heveslisi mekteb talebesi bu çığıra ilkön &e hikâye ile girer. Genç-fişık, duyduğu elemleri, sevinçleri «hikâyes ismini verdi. ği karalamalarla izhar eder, Bir gözete,| bifemecmuada imzası ve hikâyesi çıkan| bir delikanlının muhitinde yaptığı sükse | pek parlak ve ışıldayıcıdır. Halbuki hikâye san'atı eskilerin dedi. ği gibi bir «sehlilmümtenis işidir. Yani kolay göründüğü halde pek güe olan bir san'at... Rus Çehof, Fransız Mopasan, A- merikah Somerset Maugham, İngiliz Kip- | ling Poe ve nihayet Ömer Seyfeddin bu| «sehlilmümtenis işi başaran bahtiyar fa- piler olduğu içindir ki, bugün beynelmi- Jel birer sima olarak yükselmektedirler. | Genç neslin hikâyecileri-içinde en göze | ri de - bütün çe- Kenan Hulüsi Onu ben ermitlere benzetirim. Kenan Hu- İsi engin zuu, çekingenliği biyatımızın modern ermitidir. Büzüldüğü kovuğunda kurduğü san'at tezgâhında, | en ince his, seziş, görüş ipliklerile bize nadide kumaşlar dokuyor... Bü kumaş-| rağmen » Mütareke zama- nında, Kuvvayi Milliyeye ta- kalarla cephane yetiştiren aslan Türk bahrivelilerinin de arasında önemli bir yer tutmuştu. Şimdi gemide değil, mülhak olarak deniz komutarfığında fesi vardı. Açık deniz, adamı yıp- randırır. Hamdi kaptan da artık teka- ütlüğünü bekliyordu. Geceden atmış olduğu sepetlerde ne| var; ne yok, anlamıya gitti. Bu esnada! Ahmed Ercan da gördüklerini, duy - duklarını kendi kendine muhakeme €-| diyordu... | Bu ne mükemmel bir gile ocağı idi. Buraya intisab eden adamın, günlerini rahat ve huzur içinde geçirmemesine im kân olamazdı. Hemdi kaptan gibi bir babanın evlâtları da muhakkak ki esna yakın olacaklardı. Karısını henüz gör - memişti. Lâkin e içinde göze çarpan temizlik ve intizam, kadını hakkında çok müsaid bir fikir veriyordu. | Nevberle Neriman gene kaybolmuş-| Jardı. İhtimal ki yiyecekleri, içecekleri motöre aktarmıya gitmişler veyahud ki içeride hazırlıkları tamamlıyorlardı. Arsbada gelirken Ahmed Nevberin ede-|g üktür, Makineden çıkmış kadar düzgün! değildir. Zaten Kenan Hulüsi de ortaya, tam ve mükemmel bir eser çıkardığına ihanmıyor. Bir ipekböceği gibi sessiz se | dasız çalışıyor ve iddiasız, tasannusuz her biri kuvvetli bir müşahede, tetkik mah- isulü oOolan O hikâyelerir sunuyor. Kenan Hulüsinin en bü; meziyeti garb ede lid ETMEMESİDİR. Buna de munsif bir garb edebiyat tetkikçisi kadar, bir saraştırıcı. dır. Diyebilirim ki, garb edebiyat tekniğini, taklid o küçüklüğü düşmeden duyarak, anlıyarak, yazıların. da ustaca aksettiren, hikâyecilerimizden biri de Kenan Hulüsidir. Şurasını da itiraf edelim: Yaradılışımız iktızası, bilmeden, farkında olmadan baş- ka bir hüviyet yamasım öz hüviyetimize yamamaktan kendimizi alamayız. Bina- başka bir kaynağın da istemiye miye tesiri altında kalacağımız mu- hâkkaktır. M intibak bu (kaidenin ezeli bir tecellisi; Onun için edebiyat dünyamızda rasgeldiğimiz ve geleceğimiz muharrir, edib ve şairlerin üstüne sinen bü yabancı kaynak kokusunu elbette ki rağmen srifet te, bu kokuyu kendi esansımızla karıştırarak okuyuculara sunmaktır. O vakit taklid değil; bir nevi yaratıcılık vücude getirmiş oluruz. Halbuki Kenan Hulüsi, lardan bilerek & ki, bize hakiki ve öz yor, Bundan ötürü de eserlerinde yerl havayı bütün kesafetile buluyoruz. Hiç şüphe yok ki yerli hava derken, mahalli renk ve âdetleri, bütün hususiyetleri ile canlandıran motifleri kastedi Kenan oOHulüsi de Esik gibi az vanyor. o Düş ki 1927 de meydana çıkan yedi meşslecilerin | nesir bayrağını taşıyan Kenan Hulösi bu yabancı um Said *)«Yedi Meşale isimli 7 imzalı kitabda an- nesir naşretmişti. Aradan 13 sene büyük bir zaman geçmiş olmas rağmen, gazetelerde ve mecmualârda çı kan hikâyelerini toplasanız elliyi geç mez; ki inanışımen 12 senede 30 hikâye yazmaya asla «velödiyet» diyomiyecej İşte son günlerde «Bahar AYAN Yosi Vücudünün irili - ğine rağmen siması zayif ve bembeyaz - dı. Saçlarının koyu | kumral rengi bu bes yazlığı daha ziyade tebarüz ettiriyordu İrcecik cildi hassa « siyetinin fazlalığına delildi. Boynu belki biraz uzundu. Fa - kat bu bir kusur gi bi görünmüyor, bi - s kendisine bir ığu zerafeti bah - şediyordu. Krği; kıyafeti - güzelliğile ? mütenasibti. İzdiva < cnn sukutu hayal yat tekniğini körükörüne tak. | duyacağız ve gene elbette ki asıl hüner, | İtir. Rir yudum suda, Esmanın aşkında, Yazan: namile çıkardığı kitabda, kıymetli mu harrir en güzel dokuz hikâyesini bi ya toplamış bulunuyor. İnce bir görüşün, kuvvetli bir tekniğin harçlarile vücude gelmiş olan bu dokuz hikâyede Kenan Hulüsinin «yerli» rengi vermekteki usta lığına hayranım. Fazla teferrünta Okaç- madan, fakat işlediği ve ana tem olarak aldığı mevzuün ehemmiyetine göre psi- k nüansları da ihmal etmiyen hi- k dostum, tuhaf bir temayül ile da- ha ziyade hikâyenin, korku, esrarengi ara- e | Janrını kendisine mülâyim buluyor gibir İdir. Ne bileyim. korku edebiyatının en İbüyük üstadlarının Poe'nin tesiri altında kaldığından mı nedir, Kenan Hulüsi (Ka. | aklı kız hanında bir vak'a) isimli hikâ- yesinde fevkatta hâdiselere inanan- ların ıztırablarını, odinleyişlerini, oTühi değişikliklerini engin bir kudretle çiziyor | Hanın ekşi havasında, türlü türlü hisle rin içinde kaynaşan yolcuların geçirdik. İeri sessiz buhranları, sanki kendimizde duyuyor, onlarla beraber ürperiyor, ve solacak şey» i bekliyoruz. (Tarlaya çevrilen su) muharririn en çok sevdiği hikâyelerden biri.. bunda da köylü haleti ruhiyesinin, keskin aksülâ- mellerinin çakışlarını buluyoruz. (Dört hanların kulaksızı) nda buharla işliyen bir alet görmemiş olan ve bütün ufku köyü; sınırını tecavüz etmiyen bir ki nün makine karşısındaki duygula- rını, insiyaki sezişlerini zevkle ve garib bir hararetle okuyoruz. Bütün bu hikâyelerde göze çarpar hu- susiyet: Mevzuu işlemekteki titiz bir itina, | tasannusuzluk, tahkiye kudreti ile akıcı ve canlı bir üslübun tatlı hakimiyetidir. | Kenan Hulüsinin sabırlı bir kuyumcu aş. kile çalıştığını, eserlerini hazırladığını | yakından biliyorum. Taptaze çeşnili bu hikâyelerin son il i teşkil eden (Bit yudum su) ile (Esmanın aşkı) muharrk rin, bundan beş altı sen evvel ve Yedi Meşale çi bulunduğu sıralarda yazdıklarıdır. Bunlarla, son zamanlarda kaleme aldıklarını mukayese ediniz.. ara daki fark, üstünlük derhal göze çarpacak. bol vâdli Yakub Kadri muskkibliği bu lursunuz. Halbuki Tarlaya çevrilen süda, (Devamı 10 uncu sayfada) l Çengeloğlu On dokuzuncu asırda bir Avrupanın birinci sınıf donanmaları arasına kahraman bir deniz kurdu, bir büyük Türk Çengeloğlu Tahir Paşa, on dokuzun. cu asrın en büyük Türk amiralidir. Aslen Karadenizlidir. Pek küçük yaşta tayfa yamaklığı ile deniz hayatına atıl - muş, gemicilikle garb ocaklarına düşmüş. tüccar gemilerinde kaptanlık etmiş, Ak - denizde bir hayli dolaştıktan sonra İstan. bula gelerek tersaneye girmiş idi. Akde. nizde dolaşırken italyanca, ingilizce, #ran. sızca öğrenmiş, tersane kaptanlığında da pek çabuk terakki etmi 1243 de, bir . leşmiş İngiliz, Fransız ve Rus donanma. ları, 1243 de Navarin mevkiinde Osmanlı ve Mısır donanmalarını harb ilân edilme. mişken basarak mahvettikleri sırada Çen. gel oğlu Tahir ağa kaptan filo kumanda. nı bulunuyordu. Ve bu müthiş deniz bas. kınından bir iki hafif tekneyi kurtu rak İstanbula kaçmağa muvaffak ol - muştu. Beş sene sonra, 1248 de vezirlik rütbe. sile kaptanı derya, büyük amiral oldu. Çengeloğlu Tahir Paşa, çok sert, fev. kalâde çalışkan, en ufak bir Edebi Romanımız: 29 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Ercümend Ekrem Talu caktı. Misafirler ayağa kalktılar. Dilşâd ha- mımın Oo huzurunda hürmetle © eğilerek kendisine yer ver - diler. Ramiz bey sor du: —s5Siz olsun bi - zimle geleceksiniz, değil mi? — Ah, gelemiye - ceğim maalesef, Ra - |) miz beyciğim! — Oldu mubu, ya? Kaptan da gel - miyor. Çoluk çocu - ğun arasında ben büsbütün arkadaş - boyuna, endamma ve yüzüne dikkat et- /İle yeticelendiğin « mişti. Otuz yaşında kadar olan bü genç |'den beridir süse ve- kadın, vücudünün ve şekillerinin dol -|da ettiği için sade günluğuna rağmen güzeldi. Onun en | giyinmişti. 'Bununlaberaber sırtındaki Büyük cazibesi, ruhunun £ derinliğini | bluzla etek zerafetten âri değildi, ve belli eden sakin çehresindeki ifade idi. |pek yaraşmıştı. Belli idi ki bunlar ger» Parlak, lâkin daimi bir düşünce ile dal. | çekten usta bir elden çıkmış ve itina ile gın gibi duran bakışlarmda mukadde - | biçilerek dikilmişti. rata karşı geniş bir tevekkül okunuvor- | Ufacı” ayakları gayet biçimli idi. Ta- du. Mahcub bir tavır #le yere doğru | vır ve hareketlerinden hiç birinde bir iş göz kapakları nadiren yukarı| aykırılık yoktu. Onun, hürmet celbe - kalkıyordu. Etrafına bakındığ -İden bütünlüğüne, ruhunun tamamile lar, bü hareketinde bir sezil «| hâkim olduğu görülüyordu. mekte idi. Bu sakin ve skit kadına| Bir yaştan sonra kadınlar, tavıklari- karşı Ahmed gitgide artan bir incizab|le de çok şey ifade etmeğe başlarlar. duymıya başlıyordu. Ve bu his ile;| Nevber hanım da duruşile, oturuşile, sız kalacağım. Dilşâd hanım Ak- medi işaret etti: ceye kadar doya doya seyretmişti. Şim-| — Beyefendi var. di de, Nevberin gıyabında, yeniden| Ramiz bey itirazda bulundu: | gözden geçiriyordu. — O da delikanlı, Ergen adam dai - O sırada: ma genç sayılır. Bizim Ahmed bey de — Afedersiniz! Teşrifinizi o Hamdi | henüz dünya evine girmediği için ko - bey şimdi haber verdi.. bilmiyordum. | amamış. ondaki, halin maziye doğru mütemadi aksülâmelin esrarını çehresinin hatla- rından, bakışlarının ifadesinden anla- mıya çalışıyordu. yürüyüşile, kalbinin olanca tahessür ve hieranlarına tercüman olmakta idi. Bu güzel ve cazib tabloyu oAhmed, İçerenköyünden Caddebostanına gelin- Diyerek içeriye giren orta yaşlı ka - dın, muallimi tahayyülâtından ayırdı. Nevberle İrfanın anneleri Dilşâd hanım elli yaşının ağırlığını hissetmeden ve ettirmeden taşıyan nadir yarâdılıştaki kadınlardan biri idi. Başında tek tel beyaz, yüzünde en ufak bir kırışık yok. tu.Gençlikle hesbı kesen bizim kadm Wrın ekserisi gibi vücudü de yağ bağ - Jamamış olsa, güzellik ve taravet hu - susunda kızından hiç geri kalmıya - Kadın döndü, gayri ihtiyari, Ahme - di baştan aşağı süzdü. (Sonra tekrar Ramiz beye teveccüh ederek: — Vallah, ben de gelmesini isterdim amma, Hamdi bey çocuk gibidir; ben - siz yapamaz.. dedi. — Canım! Allah ayırmasın Oa&mma, bir gün de kocanı kendi haline bırakı - ver. Emniyetin mi yok, yoksa? — İlâhi Ramiz bey! Mesele emniyet etmekte, etmemekte değil. Yaşlandı ar 6 Tahir paşl aralık Türk donanmasi çıkar amiri çen PERİ mdline asra tahammül edemiye” mândan ve devlet adami idi. bu Türk gemicisinin gayesi nanmasını Avrupanın en kv nanmaları derecesine yükseltme çe nun için hiç bir fedakârlıktan leri Bilhassa | babriyelilerimizin t de fevkalâde ehemmiyet verirdi Bai KA ferlerini, talim hususunda, ateş Bİ siye) mıştı, Nefer, zabit, hattâ püyük Kayi zabit, dayağım yemiyen yoktu. ei Türk donanmasının harbetmek “Üy | tini istediği dereceye yükseltmi$ pi bahriy , Avrupanın en üstün denizcisi yapmıştı. pir yi” Meselâ, İngiliz donanmasında “ve” yonun cenk esnasında parçal?” hangi bir yelkeninin yenisi aba i karılıp yerine kaç dakiksilâ " anda Türk gemicileri, ayni işi syni mükemmeliyet ile o kadar zan” pıyorlardı. ) (Deva O uncu sayfa mi tak. Titiz oldu. Bir bardak su İSİ 9? nim elimden olmadı mı, içmez * sun! Bugün de, sandalı boyf “ evde kaldı. Beni burnunun mezse olmaz. 4 Onlar konuşuyorken, Ahmed gi dur Dy hassa kadının ağzından 9 leri bir bir muhakeme Ş mindenberi verdiği hükümleri” vg rinde yanılmamıştı! Bu âile, yer aline en uygun olan eski, fazil db pi, (kin ve munis halis Türk ailesi” pi le ana babanın kızı ile bir ©” laka mes'ud olurdu. ; Fakat, ah o karlı dağ'- sit 'Tâ karşısmda, duvarda, a “ midini andıran yuvarIk çerçvöi., gö İna vardı. Nazarları birdenbir? ilişmiş, çi bir ihtar g izdivacmda ım da nihayet DİL if iz gençti. İkinci defi lenme tecrübesi yaparken, bir ihtiyara mr varacaktı? Ahmed Ercanm gönlünde yi İtün ömidler, tasavvurlar, JâP veli di, uçtu. Bunlardan kalan i İâni bir yels çöktü. Utanma, Sn tutmasa ağlıyacaktı. Bu © yasi / rTimamn, zamane kadınların? * dl keği gençlere tercih çile eği yi lan sözü hatırına gelmedi de! Wi bunu, aklı ermiyen bir gocUğUzgü ru iddiasından başka türlü t p ıniyordu. Kendi kendine: yasi — Öldün, Ahmed! dedi. . sevdalardan! > rsi? — Haydi, kadınım! dedi; 9 af 4 riye, kızs ver de çabucak hs yi çeyrekte hazır olur. Beyler” Mi dile bir ikram yapalım. çare” * Hamdi kaptan, elinde iki tane istakozla geldi. KA ederek: