12 Sayfa Ernest Berlüpo, aile efradının kendisi- ni sabırsızlıkla beklemekte oldukları © turma odasına Kolu, kanadı kırılmış, ü- gpidsiz bir halde girdi. Odada, amcası, an- nesi ve babası, hemşiresi ve sadık hiz- metçileri Klemans vardı, Ernest inkisara uğrıyan her insan gibi gapkasım koltuğa çi — Ne oldu oğlum, hayırlı bir haber var mı? diye sordu. — Ne gezer. gene eli boş döndüm ba- ba. Bu cevab üzerine odadakilerin ce babâsı: hepsi kendilerine göre bu ümidsiz habere esef» | Tendiklerini gösterir gerek ağızlarile, ge. rek yüzlerinin adalelerile birer bareket Yaptılar. İhtiyar Berlüno ellerini kalça- sına dayadı, madam da derin derin içini çekti, Matyo amca da, vâziyetin nezake- tini kavramayan ve kuyruğunu sallayıp iltifat bekliyen köpeğe hafif bir tekme Savurdu. Ailenin yegâne istinadgâhı olan Ernest bir konserve tüccarının yanmda kasa dardı. Fakat bir gün patron ansızın öl müş ve milessese do tasfiyöye tâbi tutu- Tunca Ernest açıkta kalmıştı. Bu vazıyet Karşısında bütün ailenin istikbali (htiyar Berl#nonun tekaüd maaşına bağlı sayılı- yordu. Matyo amcanın da küçük bir ge- Jiri vardı. Lâkin bu iki küçük gelirle bu kadar kalabalık bir ailenin geçinmesine imkân yoktu. Ş Monmartrde Norman ve mahdumu &. €arethanesinin bir kasadar aramakta ol- duğunu duyan Ernest, bu işi kendisine bi. çilmiş kaftan buldu ve hemen faaliyete geçti, O gün erkenden sokağa firledı. Ti- carethane sahibi Mösyö Norman her &- kıllı ve temkinli tacir gibi müracaa! eden kasadardan, bönservisi olup olmadığını sordu. Ne çare ki konserve fabrikasında çalışırken patronun ansızın ölmesi üze- rine böyle bir vesika alamıyan Ernest sa- dece yutkunup sıkıldı. Lüüzumundan fa7- | a vesveseli olan Mösyö Norman ise, gehç adamın namuslu:ve doğru bir insan oldu. Bunu yüzünden okumak zahmetine kat- Jammayıp: «Perşembeye uğrayın da bir bâkalım..> diyerek onu başından savdı. İşte Ernestin oturma odasına sük'üm püklüm girişine (sebeb bu müracaatta aldığı netice idi. Biran odaya ağır bir sü- küt çökmüştü. Herkes ne yapacağını, ne olacağını düşünmeğe koyulmuştu. Ne yas pacaklardı, kime müracaat edeceklerdi? Detnindenberi köşede uyukluyor hissi- «Son Posta» nın edebi roman: 37 Ve bu okşayıcı ses ve a- teşli o bakışlar (o altında © tekrat göz kapaklarını indirmiye, “kendisine ulu orta böyle şefkat sözleri söyle- mekten çekinmiyen bu adamın nazar - arından kaçmıya mecbur oldu. Halbu- ki, bir iki saniye evvel, kendisine bu kadar acı sözler söyliyen Süheylâ ha- nıma Feridunun nasl cevsb vereceği- ni düşünerek korkmuş, onun da annesi gibi kendi giyiniş tarzını tenkid ederek elbisesini beğenmemesi ihtimalile tit. remişti. Biraz evvel Süheylâ hanımın yüzü öfkesinden kıpkırmızı olmuşken, şimdi oğlunun bu kırıcı cevabları karşısında bembeyaz oldu ve hiddetini yenmiye çalıştığını belli eden titrek bir sesle oğluna hitab etti: — Mademki sen her şeyi hoş görü - yor ve ben'm tecrübemden istifade et- mek istemiyorsun o halde nası) İster- sen övle olsun. © sırada uşak kapıyı açarak ilk mi- safirleri içeriye soktuğu için Süheylâ hanım asabiyetini gizlemiye çalışarak fakat ne de olsa biraz titriyen aktımlar- la kapıya doğru ilerliyerek gelenlerin İstikbaline koştu. Artık Nerimenin ga ir yana fırlattıklan sonra bir, ni veren Matyo amcanın ansızın sesi dü- yuldu: — Aklıma bir şey geldi. 'Böyle sıkıntılı zamanlarda. aklına bir İşey geldiğini söyliyen adamın sözünün mantıksız! ve tatbik ciheti kendi gösterinciye kadar bu sözü pek yabana atılmaz. İhtiyar Mösyö Berlüno amcaya; — Söyle bakalım ne imiş bu? dedi. — Madem, ki Ernest, bu adamın iste- diği bonservisi tedarik edecek bir vazi- İ yette değ Damus ve istikametinin ye rinde olduğunu göstermek için başka bir I çare var. — Nedir bu çare? — Basit. bir cüzdana dört beş yüz !franlık bir para yerleştirir. Madem, ki İ Ernest Perşembe günü oraya adamın ise onu atlatacağı yüzde yüz. Red cevabı alıp kapıdan çıkacağı vakit he- men oracıkta kaldırımın üzerinde bir cüzdan bulur, Geri dönerek Mösyö Nor- mana müracaat edip cüzdanın kendi müş- terilerinden birine aid olup olmadığını sorar. Bu hareket karşısında tüccarın mülehassis olmamasına imkân yok. Farz. edelim ki herifi yola getiremedik, bundan ne kaybedeceğiz? Bir gün sonra merkeze müracast ederek sahibi çıkmiyan cüzda- ni alırız. Zannedersem bu iş bu kadarcık bir fedakârlığa değer deği mi? Fikir elbirliğile alkıslanm kabul edil- di. En yeni olan Ernestin cüzdanı seçildi ve cüzdana beş yüz franlık para yerleş- #rmeğe karar verildi. Evin her tarafı aranıp çekmeceler 8- !çıldı, tarandı. Madamın evin masrsfın- dan artırdığı 200, Matyo ameahın * 150, Süzet 50, sadik hizmetçi Klemans 53'ye ihtiyar babanın cebindeki "47 frangı bir araya getirilip beş yiz frank tamamlan. dı. Perşembe günü bütün aile efradı gene ayni odada toplanmışlar, heyecanla ve sabırsızlıkla Ernesti bekliyorlardı. Nihayet merdiveni dörder dörder çıkan İbir ayak sesi duyuldu, gelen Ernest idi. Şimşek gibi odaya giren ganç adam: «Ol- du, oldü!, diye bağırıp şapkasını havaya attı, Hepsi etrafına üşüştüleç, «anlat; an- lat!» diye, Ernest anlatmağa başladı; her şey Mat- yo amcanın tahmin ettiği şekilde cereyan etmişti. Yalnız bir nokta müstesna. — Müessese sahibine, içinde beş yüz İrank bulunan cüzdanı uzattığım zaman.. —E. — Mösyö Normanın oğlu cüzdana sa- Yazan: GÜZİN DALMEN artık bu defa şüpheye imkân yoktu: Feridun bu fakir, bu sığıntı kızı sevi - yordu. Eğer onunla evlenmeği zihnine koymuşsa hiç bir kuvvet onu bu kara- rından geri döndüremezdi; bunun im- kânı yaktu. Azametli hanım efendi, bir taraftan misafirlere hoş yüz göstermiye çalışır- ken diğer taraftan da kendisini büsbü- tün ümidsizliğe kaptırmamıya, bu ka - ranlıklar arasında bir ışık görmiye ça- lışıyordu: «Belki de bu, geçici bir heves ve bir fantaziden ibarettir; belki de Fe- ridunun ciddi ahlâki ve mantığı bu mu- vakkat hırsı yenmiye muvaffak ola - caktır? Maamafih, ne de olsa onun aklı başıma gelip de bu entrikacı ve ahlâksız kızı liyik olduğu mevkle indirene ka- dar ben epeyce müşkilât çekeceğim, birçok şeylere katlanmıya, birçok nok- talarda fedakârlklar yapmıya mecbur olacağım.» Şimdiki #ifide Feridunun Nerimeyi bizzat misafirlere takdim etmesini ve genç kızın bunların üzerinde fevkalâde bir tesir yaptığını görerek bu muvaffa- kiyetinden memnun olmasım seyret - miye mahkfmdu. O vafrte kadar hor s6- gidecek. | SON POSTA Em” “Son Posta, nn Hikâyesi Yammmummaıunmu 111 CUZDANDAKI BEŞYÜZ FRANK: EN AA İba. Çeviren:ajk BerçmenalERI hib çıktı ve cüzdanı kendisinin düşürmüş olduğunu söyledi. Bu hâdise bütün aile efradında in uyandırdı. Her kafadan bir şes çıkıyor- İdu. Müttefikan şu fikre saplandılar: «Al çak! Matyo amca sordu: sı kasadar- yeceğimi şaşırdım, Fakat babi lik vazifesini bana ikram edi sesim çıkmadı. Ne yapalım? Esaslı re yer- arcık bir fedakârli- Maaşımdan hepini- ze olan borcumu rim, Aşağı yukarı bir ay geçmişti Bir ak- şam eve dönen Ernest neş'e ile odaya i girdi: İ — Gelin bakalım, hepiniz toplanm! — Ne var? — Cüzdandaki 500 frank.. — Çabuk anlat çabuk. | — 500 #rangı elime geçirdim. Haydi parasını istiyen elini kaldırsın! Ernest bunu söyliyerek izahat verdi: — Kasa dairesinden çıkıyordum.. kori- dorda ne görsem beğenirsiniz! Havdi bis lin bakalım? Bir cüzdan, amma hakiki bir | cüzdan, içini açtım. Bir tarafında üç bin frank, diğer tarafımda da bir takım kö. ğıdlarla patronun oğluna aid Kartvizitler | vardı. Hiç düşünmeden cüzdandan 500 İrangımı aldım ve cüzdanı sahibine g5- | türdüm. Kendisi odasında yalnızdı. Cüz“ | dânı görünce: — Vay! diye ctplerini yokladı, Cüzde-| nım. Demek düşürmüşüm. cüzdânin' si-' İzin elinize geçmesi bir talih eseri Mösyö! Ernest. Çok teşekkür ederim. Tam zami- nında yetiştiniz! Zira maaşım olan üç bin İfrangı alır almaz size karşı. yüreğimde küçük bir ukde teşkil eder bir hâdiseyi anlatıp borcumdan kurtulmak için buraya çağıracaktım. Tam bir ay evvel sizin cüzdanı bulup oabama getirdiğini; İ gün. ben de, klüpte bin franga yakın bir para kaybetmiş bulunuyordum, Yirmi dört'saât zarfında ödenmesi lâzım gelen | bü paranın yarısını tedarik etmiş, geri kalanı için de babama müracaar etmeği kararlaştırmıstım; tam bu sırada Siz yes fistiniz, cüzdanı alırken kendi kendime: ise olacak gençler birbirlerinin halinden f anlarlar, ilk maaşımı alır almaz Mösyö | Erneste vaziyeti anlatır, 500 frangı kara- kola götürmesini icn ederim; demiştim. Burun üzetine ben: — Aman mösyö dünyada kebili kallaj- miyan şey yok dedim, Ben de hı ve neş'eli bir kızın doldurduğunu ve bu bahar neş'esinin bütün kalblerde tatlı bir akis yarattığını duyuyorlardı. Bu sene Feridun beyde de bir başkalık olduğu #öze çarpıyordu: Her zaman- dan dahamütebessim, daha mültefit ve daha konuşkandı. bir gruptan ötekine giderek başka başka mevzular üzerinde konuşuyor, o güne kadar kendisini sa- dece akıllı ve müteşebbis bir fen adamı olarak tanıvan kimselere, yalnız bu kadarla kalmadığını, edebiyst, san'at ve siyaset yollarında da büyük bir ma- lümat sahibi ve tam mânasile bir «enteleketüel» olduğunu ispat ediyor- du. Misafirlerden genç ve güzel bir dul, İzmir salonlarında dedikoduculuğile şöhret almış olan Semiha hanıma yak- lsşarax kulağına fısıldadı: — Pek şaştım doğrusu... Düne ka- dar soğuk ve azametli bir adam olan Feridun bey ne kadar değişmiş, ne se- vimli ve mültefit bir genç olmuş. Semiha hanim çok şeyler bilen fakat bunu dili altında tutakak dişarıya ver- mek istemiyen muammalı bir tavırla cevab verdi: — Aşk İnsanın üzerinde büyük te - beddülât yapar. Bunu söylerken, yanındaki kıskanç dulun yüzünün solduğunu, burun de- klerinin helecanla açılıp kapandığını görmekten ve kendisini «mukavemet edilmez bir güzel: addeden bu kadının bu yolda mağlüb olduğunu hissetmek- ten büyük bir zevk duyduğu belli idi. Şube ve ajans kN IKRAMiYE göre ikramiye dağıtılacaktır: Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, tarihlerinde çekilecektir. ” yi, babanızdan saklıyacağımı size vadede. rim. Buna muksbil müsasdenizle ben de size bir şey anlatayırı: Bu cüzdan hâdi- sesi namuslu bir adamın oyunudur. Bu suretle elde bulunmıyan bir bonservis yerine geçmiştir. İçindeki 500 #rank be- Patronun oğlu: — Ya!.. dedi, öyle ise hakkımda kim bilir neler düşünmüşsünüzdür. Hemen 500 frangı vereyim, — Hacet yok, zahmet etmeyin! akkımı aldım. Ben eline konmak ümidini büsbütün kay- betmemişti. Hele şimdi Feridun zarif ve sevimli bir adam olduktan sonra yalnız onun Servet değil, şahsı da bu gü zel dulu alâkadar etmiye başlamıştı . Ancak her işi bozan bu ne olduğu pek bilinmiyen sarışın kızda... Feridu- na «Ağabey» diyen bu kız, bu akşam bütün erkeklerin gözlerini kendi üzeri- ne çekmiye muvaffak olmuş, salondaki bütün kadınlar: hüsufa uğratmışta. İlk defa olarak bir süvareye iştirak eden Nerime, evvelâ büyük bir çekin- genlik ve yabancılık hi: etra fındakilerle alâkadar olmakta müşkü- lât çekmişse de yavaş yavaş buna alış- mıştı. Hele sofrada yanında oturan iki kibar adam, tavırları, sözleri ve muha- vere mevzularile onu o kadar avut - muşlardı ki genç kız biraz evvelki ace- miliğini büsbütün kaybederek tabiileş- miş, yanındakilerle konuşmuş, hattâ sofrada geçen saatleri kısa bulacak ka- dar zevk duymuştu. Yemekten sonra etrafını İzmirin en tanmmış kimseleri çevrelemişti. Feri- dunun genç kıza karşı gösterdiM büyük alâkanın mahiyetini anlıyan bu kimse- ler, bu kudretli adama hoş görünmek için ona yaklaşıyorlar, fakat bir fki da- kika sonra Nerimenin şahst meziyetle- rine saplanarak onun yanında ka'ıyor- ardı. Yalnız erkekler değil, birçok kadın- Tar da Nerimenin sade ve zarif güzelli- ğine meclüb olmuşlar, bunu Süheylâ hanımdan ( gizlememişlerdi. Süheylâ T. C. ZIRAAT BANKASİ Kuruluş tarihi: Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası Zirsi ve ticari her nevi banka muameleleri PARA BiRiKTiRENLERE 28.800 Lira Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında $0 liras bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki 4 Aded 1,000 Liralık 4,009 Lira gt ismsyge 0g 4 iş 20 ş 100090 , 405 5. 1100 4000 100 , S0, 500, 120 , 40 ABDİ 160 *, 202 18200 DIKKAT: Hesablarındaki paralar bir sene içinde 50 liradan “> düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde 9 20 fazlasile derle sö Yb geldiğini ve kendisinin gayr! kabili tamir bir şekilde ve “bödiyen partiyi kaybetmiş olduğunu anlamıştı. Evet, adedi: 262 VERECEK as pi 1 Birincikânun, İ Mart ve Bu vak'a küçük patronun PeX ii gitmişti. Aramızda tevellüd eğe ğu kuvvetlendirmek ister gibi # sıkı siki sarıldı, Anladım ki ei w müemmendi. Büyük patron öl€ © çük patron beni bırakmıyacaklı? geri Ernestin anlattığı bu geyif ge bütün Berlünolar, vefakâr hizme e? mans ta dahil olduğu halde ö İverip genç adamı ortalarına g İ iyi bir ailede bile fevkalâde epi manlarda vukubulduğu gibi hors # i ğe başladılar. dinliyor ve «Akrabasından olan Pe 5 zel kızın bir zarafet ve tevazü olduğunu! âleme karşı kabul İ mecburiyetinde kalıyordu. En eN sözile Feridimu kızdıracağın! p mek yaşlı hanımı çileden çıkarmı” fi geliyordu. Bir taraftan İzmirin en tanın. edi lerine mensub hanımlar öna medhedip dururlarkeh, di # Semiha hanım, yılan gibi ısl! sile kulağına şu sözleri Haldayığ — Ah, size he kadar acıyoru # mezsiniz hanımefendi! Sabahi gi mâ kadar gözünüzün kaygım tan kızı görmek ne feci şey! w yüzüne bu şeffaf rengi, dudaklar'ye tabil kızıllığı vermek için o gizlğiğf liye bir takım boyalar kul Kimbilir İstanbuldan veya A yi” neler petirtiyor! Hele saçları! saçı olmak ne cesaret, ne cesaret Ah hanım efendiciğim, bir de eşik rafta oturan Nesrin hana e İkisinin arasında ne büyük bir d değil mi? giri Birçok müstehid, müt ni mağrur kimseler gibi Siheyit e da müdahaneye ve iki im gö pek hassastı. Karşısındakine Ş g lanmasını bilen ve onun şeyleri herkesten evvel kestel miha, bu sebebteri dolayı paket 4 nımın dostluğunu kazanmıştı * 9 nun dedikoduculuğundan korka mmefendi, her şeye rağmen Vi kadına fazla yüz vermemeği. gi” Filhakika, Feridun her zaman ken-|hdnıma gelince. içinden taşan öfkeyi |ne aid bir sırrı ona tevdi Aisine karşı Jâkayld ve soğuk davran -| ve hırsı bir tebesetim altında gizlemiye muşsa da sarışın dul onun büyük ser -| çalışarak bu sitayişleri itiraz etmeden vafık görür, (Arkasi vs) EFEEE. SEFA FL ESİLA <EE SE İEP SİS EYE EE TESESE EL AR