b e EPİ —< EYE —İİBATTAL GAZİİ Yeni gelen imdad kuvveti B . vi y oplananlardan bir kısmı, Vazi 'a karşı tehdidkâr bir hiz almışlardı. Bunlar, artık hayat- 2 hiçe sayarak: in metpenah!, Biz, büyük bir fe- “hüne geçeceğinizi ümid ederek Kartına tahtına getirdik. Bir hafta Uzak ayl Bi; Sesi Di pe Surları önünde bekliyorlar... İş- dala, “Müthiş bir imdad kuvveti Bi Pl kalesi artık her darafından kağsamış bir bina gibi, çatırdıyor . Tek ie Müthiş ii altında ezmek ve mahvet- gösteriyor... Ya, vâdetti- eti gösteriniz Bizi, bu büyük Metin lâs ediniz. yahud, hükü - rine tera esin, daha ehil ve erbab bi- ğ ek çekiliniz. İmparaa ZrmIya başlamışlardı. diyette ka — , Çok müşkül bir va- büy Hattâ bir aralık o ka- AğlN bir yelse kapılmıştı ki, ne VE azmış, ASITMIŞtı; fakat bu metin adam, zekâsına ve hilekâr- l topar erek kendisini çarçabuk Bütün Jemişti, Pr da, VUtuk söy va yn #üktinetle din- » Dunları cevab olarak Temişti. Ve bu nutkunda ea vaziyet, a - iu Sakat yarın, birdenbi- kim tam yetin değişmiyeceğini bana ben, bie şe <debilir?. Biliyorsunuz ki her seyi e in kudretinin yapabileceği ZANS Suri 'tan çekinmedim. Bi- mâl önünde bekliyen din d ri yen din düş- olma Mi oradan tard edemedimse, hiç rın bu ri Meydan vermedim. ve, Yeni gelen imdad De m büyük olursa olsun, didar tir va korkutmanmalıdır. » *diyorun >> Hakkın, kvhii > “a bu dedir. ristiyan sfatile size 5 ki bu gece (Mukad- erdiği ğım. Ü- m bu mu - — her türlü #elâketten Söyleyiniz ba- - İbirine çırparak sevinçle haykırdı: tında koruyan yet ve itimadınız yok anarlarınızdali Bizans; ui mu? leke Ley in a un, bu mahirane sözle- Nİ gösterdi, Batıl itikad- çile düşkün olan Bizans- mparatorun önünde der- er: vermiştir. Şu halde, yapınız. uriyetini hisseylemişler. İmpar e rator T, m seye mağ on, tam da telbiye Her * bir taraftan hile ve acaat ederken, diğer ta. *m gelen siyast ve askeri seyden > İhmal etmiyordu. LİN A surları baştanbaşa türiy gir Kumandan olduğu müdg mali nazarı dikkate ala. , ie noktalarını kuvvetlen - kn (Hallç)e inerek orada ndanını ve sair alâka * Gizli bir harb meclisi mecliste, herkese #yrı ayrı mahrem emirler verdi, — düşman ordusunu, buradan | oğtıracağınızı vadettiniz. Aradan, | m düşmanları, daha hâlâ| bir velvele ile çöke-| mukaddeş şehrimi- | İrayı kaldırmak ve derhal buradan u- zaklaşmak için, bütün Bizans hatinele- rini kendisine vermiye hazır bulunuyo- rum... Bu müracaatimi kabul etsin. | Beyhude yere kan dökülmesin... Ne yap yap. Kumandan Müslimeyi kandır. Dedi. | * İslâm ordusunda, hücum hazırlıklar rı görülürken, bu heyet Emir Müslime tarfından kabul edildi. İmparatorun teklifi, kumandana bildirildi. Emir Müslime, saray nazırını büyük bir sükünetle dinledi. Ve sonra ayni sükünetle, çadırın kapısındaki kölelere seslendi: — Ya Veled! Sonra, içeriye koşan kölelere şu em- ri verdi: — Çabuk, kumandanları ve Emlleri çağırınız | * İslâm ordusunda bulunan Emirler ve kumardanlar, derhal toplandılar. Emir j Müslime, saray nazırına emretti: — İmparatorunuzur teklifini bir da- iha tekrar ediniz. Bu zatlar da işitsin - İler. Dedi. ” Saray nazırı, Emir Müsilmeye söy- lediklerini bir daha tekrar etti. (Baştarafı 12 nci sayfada) 'Tröştün idare heyeti reisi: — Aman yarabbi, aman yarabbı, diye inledi. Şeker kardeşim Vlas Yegonoviç, bütün ümidim sizdedir. Vezneye. kadar İ gidiverin!, Stepan Adolfoviçin oralarda İneler yaptığım anlayıverini. Tabii Niki- tayı da ihmal etmeyin!. Sonra, o civarda- ki bütün arabacıları uzaklaştırın!. Ora. larda tek bir arabacı bırakmayın!. A — Vlas Yegoriçin bakışlarını nasıl bul. dunuz?. — Biraz tuhaf buldum. — Himm... Nikoloy Nikolayeviç! Ku- zum, ne olup ne bitt anlamak için vezneye kadar gidiveriniz!, Sonra araba- cıları“defetmeği de unutmayınızl, * Tröstün Kare heyeti relsi tam mana- sile şaşkına dönmüştü: — Aman yarabbi, ne yapayım?, Bu işin içinden nasıl çıkayım?, Birdenbire, tröstün kâtibi ellerini bir- — Buldum, nefis bir çare buldum!, Bü. tün paraları emhiyet altına alacak nefis bir çare buldum, Bütün kasa mevcudunu ufak para haline tahvil etmek izm, hem de bakır para haline!, Yani sizin an- ıyacağınız, kasadaki on Iki bin beş yüz rubleyi mangır haline getirmeliyiz!, Bu, | or çuval kadar bir şey tutar!, Gelsinler | de bunları aşırsınlar!, 640 kilo kadar bir Şey tutar!. Ha, ha. hal, | — Evlâdım, gel seni kucaklıyayım!. Orral, Orral, Orrar. Çabuk birkaç adam bul da bankalara, bakkal dükkânlarma, iğ mali müesseselere koştur! Çabucak şu mealde bir de afiş hazırlatın: «10 ruble |bakır paraya karşılık derhal 11 ruble gü- Hikâye: Yük arabası ile müş para ve banknot veriyoruz!» Ne ya- (palm, bu değiş-tokuş işinde yüzde on ka-| | Ne kayıbımız olacak amma, buna kar. | şılık paramızı kurtaracağız!, Bi i| ni ağız!, Biraz elinizi | Takriben üç saat de sımsıkı bağlan; duruyordu. Bunlı para hâlindeki iki bn yüz ruble idi, aa röstün idare heyeti rejsi, muhabbetle | , le şuvalları okşadı; şefkatle kasadara gü-| lümsedi; dosten muhasebecinin elini sık. | tı ve rahatça bir nefes alarak, Paltosunu | ve lâstiklerini giymek üzere vestiyere| yollandı. Kendi kendine de: — Çok şükür, di dan büyük bir yük attık?, Ertesi sabah işine gelen idare heyeti Yazn: ZIYA ŞAKIR O zaman Emir Müslime, orada bulu- nan zevata göz gezdirdi. — Vereceğim kararda, manevi bir) mes'uliyet altında kalmamak için, ev-| velâ sizin reyinize müracaat ediyo - rum... Bu teklif karşısında, ne düşü - nüyorsanız, açıkça söyleyin. Dedi. Mecliste bulunanlar, şaşırdılar. Bir- birlerinin yüzlerine bakarak fısıldaş - mıya başladılar. Bu fısıltılar arasında, birdenbire kor- kunç bir ses yükseldi: — Biz buraya, ticaret için gelmedik.' Dessas ve hilekâr Bizans imparatoru, her askerimizi ayrı ayrı altın İle tart - sa.. ve bu altınları da bize bağışlasa. buradan bir adım bile geri gitmeyiz... Eğer imparator, kendisinin ve halkın hayatından korkuyorsa, bu kadar canı para ile satın almıya ne lüzum var?. Bize, evvelce vâdettiği gibi şehrin ka- pılarını dostca açsın. bu, kâfidir. Ce- nabıhakkın birliğine kasem ederiz ki, hiç bir kimsenin ne canına ve ne de malma en küçük bir zarar gelmiyecek- tir. Buna, dört kitab şahid olsun... İş te, benim reyim budur. (Arkas var) reisinin (lk gözüne çarpan şey, tröst kâ- tibinin kireç gibi yüzü oldu. İdare heyeti reisi, adeta tıkanarak sordu: — Ne oldu?, Ne olmuş?, Nen var?. Kâtib, boğuk bir sesle: — Götürmüşler, diye inledi. — Kimi götürmüşler! — Ön iki bin beş yüzü, adeta bir mah. gır gibi ön iki bin beş yüz rubleyi alıp götürmüşler!. Sabaha kadar hepsini ta- şımışlar!, Tröst binasınm içinde yatmakta olan Odacı Nikita da Jâfa karıştı: — Efendim, onlar bu parayı düpedüz ihtilâs etmişler!, İki yük arabasına yük. leyip götürmüşler! Merdivenlerden yu- varlıyarak indirmişler!, Taşıma işini, sa.| bahm tam saat yedisinde bitirdler. | 'Tröstün idare heyeti reis, adeta ıslık| çalar gibi bir sesle: — Peki, bu kadar parayı nereye götür. müşler? — Nereye olacak, malüm: İvan İvaniç kendi hissesine düşen parayı gazinoya, Pavel Vasilyeviç te, tabif, istasyona. İdare heyeti reisi! — Allah belânı versin!. Allah beli versin!. Allah hepinizin belâsını versi Dedikten sonra, baygın bir halde yere düştü. Bir doktorun günlük notlarından | Hâd romatizmalarda Kalb ihtilâtları Hâd romatizma her yaşta olabilir. BU- hassa çocuklarda daha giyede görülür. Ve bu daha ziyade ikinci çocukluk de- Tirlerinde görülür. Maamatıh büyük ve yaşlı insanlarda da bâd romatizmaya te- sadüf edilebilir. Burada hâd romatizma- dan bahsedecek değiliz. Daha giyade bu gibi hâd romstizmalar esnasında kalb- de görülen ihtilâllar mevzuubahatir. Ro- matlzma mafsal içindeki ince zarlara ve kalbin içindeki ince zara hücum etmek ve yerleşmek için en çok vesile arayan bir hastalıktır. Mafsallar yetiştiği gibi kalbin sarı da hastalanır ve bunun B6- Moesi bir kalb hastalığı yerleşebilir. Der- hal salisilât ie bunun önünü almak ve Afeti gayet mevzii bir halde bırakmak mümkündür. İstirahat, tegaddi, ve asli- “e bu hastalığın esas tedavisini teşkil er. Cevab istiyen okuyueularımın posta pulu yolikmalsrını rica ederim. Akal tak- dirde istekleri mukabelesin kalabilir, | Son Posla'nın tofrikası: 107 Tott'un hatırala iz Baron de Türkiyed Nihayet herşey artık ocağa ateş verilecek dereceye getirildi, ocağa doldurulan maden üç saat sonra eridi Tercüme eden: Hüssyin Cahid Yalçın u gafil avlamak için Türk lerin buldukları çareler de bundan daha az garib değildiler. Bir gece müfrezesine kumauda eden defterdar uzun sırıkların üstüne tesbit edilmiş demirlerin içinde çıralar yaktırarak ortalığı aydınlatıyor- du. Abdi Paşaya kuyucu lâkabı verildi Defterdar da artık «parıldayan, lâkabile anılmağa başlandı. Türklerin cehaletleri ne derecede olur. sa olsun, herhalde şurası muhakkaktı ki ordularında sahra topları yoktu. En bü- yük kabiliyetler bile bu toplardan müs- tağni kalamazlardı, Mevcud dökümhane. lerden istifade edilemezdi. Bütün işler demir eritmeğe mahsus ocaklarda vukua geliyordu, İptida körüklerin tesirile te- kallüs eden ve sonra havuzların dibinde soğutulan tunç kalıblara ancak hamut halinde vâsıl oluyorduk, Bunun kusurları bu kalıblardan topların kusurlarına inzi- mam ediyordu. Ben «rdyerberes> li bir ocak inşasını ve topları delecek bir ma- kine yapılmasını teklif ettim. Körüksüz eritmek, Bamlusu oyulmadan top dök mek, içini sonra açmak projesi Türk dö- kümeülerini güldürdü. Fakat padişah bana itimad ediyordu Nazırlarını bü mesele hakkında benimle müzakerede bulunmağa memur etti Na- zırlar da artık benim teşebbüsümü akim | bırakmağa çalışmaktan başka bir şeyle meşgul olmadılar, İlk kullandıkları vası- ta muhtaç olduğum ve listesini vezire takdim ettiğim ameleleri İstanbula celb için yaptığım teklifi reddetmek olmuş- tur, Vezirinzam bana gu cevabı verdi: — Öyle garib şeyler teklif ediyorsunuz! ki mahir amelelerimiz bunları imkânsız telâkki ediyorlar. İptida bize bunların muvaffakiyetini gösteriniz. Teklif ettiği- hiz tarzda yalnız bir top yapınız. Sonra, istediğiniz bütün ameleleri celbederiz. Bu kadar manasız bir cevab şüphe yok ki Türkleri kendi hallerine bırakmak için bana hak verirdi. Fekat beni isyana| sevketti, İşin ne kadar cüretkârlık teşkil ettiğini pek düşünmiyerek ertesi günü Babiâli nazırlarından birile yeni döküm- hanenin tesis edileceği mevkii kararlaş- tırmak üzere dolaşmamı kararlaştırdım. Fakat hiddetle yaptığım bu düşünce. olmağa lâyık yerin vaziyetini ve tatbikım güzelce tetkik edecektik. Uygun gelebi- lecek muhtelif mevkileri boş yere dolag- tık. Her tarafta müşkülâta tesadüf edi. yorduk. Açıkça gördüm kı mazırların hâ- sedi beni deniz kenarına sevkederek sw- ları kendilerine bir müttefik yapmak iş- tiyordu, 'Teşebbüsten vazgeçmek için bu yeni maniayı bir vesile ittihaz etmek şüphe. siz ki daha ihtiyatlı br hareket olurdu. Fakat inad bir kere saptığı yoldan nadi. ren geri çekilir. Yalnız bu inadcılığın pa- dişaha pahays malolacağını görüyordum. Defterdara, kurnazlığına aldanmadığım anlatmak için, efendişinin hazinesini gö zetmek istemezse limanın üzerinde bile dökümhane tesis edebileceğim: söyledim. Şehremini masrafların tesviyesine ome- mur edildi. Mimar olduğunu iddıa eden bir Ruma ameleleri toplamak ve onlas Ta emirlerimi icra ettirmek vazifesi ve. rildi. İlk plânı tekkik etmiş ve bunu su- lara karşı müdafaa imkâyunı bulmuştum, Fakat datma nazariyat ile tatbikatı bir leştirmek mecburiyetinde bulunuyordum Ayni zamanda hem mimar, hem dülgei, hem taşcı, hem demirci, hem çilingir ok mak lâzımdı. Benim plânlarım yalnız bana mahsus şeylerdi, Onları kimse anlamazdı. Emret. #iğim işlerle amelelerin alışkın bulunduk. ları işler arasında hiçbir münasebet yok. tu. Çok kere, fena bir itıyaddan ileri ge. len zorluklara galebe çalmak, dülgeri demircilikle iştigal ettirmeğe, malayı de. mirc'nin eline vermeğe mecbur oldum. Değirmenler yapmak hususunda mahir olan bir Rum delme mal inin inşasm- da zekâ ve kabiliyet eseri gösterdi, Saint. Remi'nin hatıraları ve Ansiklopedi her, gün benim için rehber hizmetini görü- yorlardı. Kalıbları yaplırıncıya kadar bana bunlar kifayet ettiler. Fakat oraya gelince durmağa mecbur oldum. «Char. treux; toprağından bahsolunuyor, bunun neden terekküb ettiği söylenmiyordu. Buna benzer başka bir maddenin ne ola. bileceğini bir türlü kestiremiyordum. Kil, kum ve alçıdan mürekkeb bir halita, ya müracaat mecburiyetinde kaldım, “O toprağın yerini bu halita tuttu. (Arkas var) sizce hareketten sonra, işin büyüklüğünü teemmül etmeğe başlıyarak hakkından nasıl geleceğimi kararlaştırmak istedim. |. Comte de Saint-Pries teşebbüslerimin kâffesine vâkıftı. Bu sefire pek büyük bir Himadım vardı. Onun yerinde pek az kim. #e Babiâli nezdindeki #tibarımı artırabile. cek şeyler teshil ve takviyeye bu kadar kina gösterebilirdi, Yeni toplar imalini idare projesi büyük bir gayrete ihtiyaç gösterdiği için buna da fazlasile yardım etmesi muhtemeldi. Ce- reyan eden vak'ayı kendisine anlatırken, ameleler hakkındaki teklifimi red için vezirin verdiği cevabı söylediğim zaman İbuna o kadar münfail oldu ki giddetle sözümü kesti: — Ümid ederim kt, dedi, onlara ne ha- iniz varsa görünüz dediniz. Cevab verdim: — Kat'iyen. Bilâkis, kabul ettim. Cevabımın sükünei M.de Saint. Priest'i tatmin edemedi, Onun ihtiyatkâr. lığı bütün mahzurları hesaba Katıyordu. Bilgisi bütün zorlukları evviden tahmin edebilmesine yardım ediyordu. Bâna karşı beslediği dostluk bu mahzurları mübalâğaya vardırmasma sebeb olduğu için kendisini ancak muvaffakiyetin mu- hakkak olduğuna temin suretile onu biraz teskin edebildim. Bu muvaffakiyeti ken. dime karşı da temin etmek ihtiyacında idim. O zamana kadar bir dökümhane kurmuştum. Şimdiye kadar muhtelif san'atlara sırf kendi eğlencem için heves etmişsem de Kimseyi eğlendiremiyecek bir san'ata hiç merak sardırmamıştım, Bu bebda tetkikatta bulunmak mecbu- riyetinde kalıyordum. Bu tetkikler benim için ciddi bir meşgale teşkil ediyorlardı. Yeni döktimhanenin yerini — araştırmak meselesinde bana refakat etmeğe tayin olunan defterdar ila birlikte dökümbane Günün Bulmacası sey. 6 — Söylev veren-kanant getirmiş. 8 — Maddeten'in zıddı. 7 — İnceltiimiş ip hatine getirilmiş deryir-! İzel! e —lmizs)> Mwwelki bulmacanın