EEE ei BON POSTA EL AAA AAA AAA AAA AA EKA ADA ANAKKALE nim. General Gemil Gonkun hatıraları; 21 mumun: İngilizlerde endişe ve yeis Yeni ordumuzur o(yani müteveffa Lord Kiçnerin teşkil ettiği ordu) bir fırkasının burada yaptığı harekât da metih ve sitayişin üstündedir. Bu öyle bir harekât idi ki, bunu (yapan fırka dağ muharebelerile ülfet etmemiş ve Ağustosun sıcak günlerinde ekseriyet - | le birkaç saat susuz olarak tepelere tir | manmağa, muharebe etmeğe ve yüi | meğe mecbur olmuş, bâhusus ime alışmamış veni bir fırka idi. Böyle ol- halde, bu fırka, müstemleke ef - radını pek âlicenabune bir surette tak- viye ettı ve hiç korku göstermeden bü- yük zayiata uğradı. 'Türkler, üç gün, üç gece müthiş mu- kabil hücumlarda bulundular. Bazan, aldığımız siperleri istirdad ettiler. Ba- zan geri püskürtüldüler. Her iki taraf hayatı son derece istihkar ederek harb ediyordu. Hendekler, ölü ve (o mecruh cesedleridle tepeleme dolmuştu. Fakat sağ kalanlar muharebeyi, oboğuşmayı bir cesed yığını üzerinde yapıyorlardı. Düşmanın almış olduğu külliyetli tak- viye kuvveti ve gösterdiği şecaate rağ-| men, Avustralyalılar işgal ettikleri siperleri tutuyorlardı. Bu muharebe, Gelibolu yarım adasınd4 cereyan eden harblerin en kanlısı ve boğaz boğaza dövüşüleni olmuştur. Ağustorun 8 inci günü (sabahleyin saat 4 de ileri hareketine bir kere da - ha teşebbüs olundu. Sol cenahta bulu- nan Avustralya piyadesi Azmakdere - den Abdurrahman bayırına doğru iler- | ledi. Oradan Kocaçimen tepesine hü -| cum etmek emelinde idi. Fakat bu hü- cumda hiç bir terakki görülmedi. Çün- kü Türkler aziim miktarda takviye e -| dildiler. Avustralyalıları çevirmek ile dahi tehdid ettiklerinden, Avustralya - Yıları Azmakdereye çekmek ve Türk - lerin kat'i hücumlarına karşı Obütün gün onları orada tutmak mecburiyeti hasıl oldu. #zi gönler ekmekçinin, süt - çünün, zerzevatçının uğrama- dığı olurdu. O vakitler, büyük hanım, pencereye kadar sokulur, buzdan me - nevişlenmiş camdan (dışarıya bakar, tesbihli elini göğsünün iman tahtasına bastırarak: — Rabbim, Allahım! Mehmed efen - di, fakir fukaraya acı! Böyle kış gör - medi idim. Müslümanlar kıtlıktan kı - rılacak; sen esirge yarabbim! Diye mırıldanır, akşam (yemeğine, ekmeğin yerini tutsun diye hamur yu- ğurmağa, mutfağa inerdi. Geceler daha kasvetli, daha korkunç olurdu. Seyyar fenerci soğuktan dişa -| rıya çıkıp da vayifesini görmez, yanma- yan petrol fenerleri sokağı zindan ka - ranlığında bırakır, tek adam geçmeyen mahalle #raları serseri ve aç köpeklere kalırdı. Yerleri örten kar tabakası, beyaz perdeli ve sımsıkı kapalı pencerelerden dışarıya süzülen ölgün ışıkların altın - da bir efsane kahramanının kefeni gi- bi uzanır, mevhum rizkınm peşi sirf #4feryadile herkes a - İker, © Aksaraydaki hala hanımı, Sul - elimde, — Kızın (Burada sözü geçen azim kuvvet, ev- velce söylediğim — gibi, 11 inci alayın 4 üncü taburundan © gönderttiğim iki bölükten ibaret idi. Zamanında yetişen zayıf takviyenin bile ne kadar işe ya - Jradığına bu da güzel bir misaldir.) Askerin yorgunluğu ve halsizliği, ka- rışık cüzütamların yeniden tanzimi, susuzluğun başgöstermesi ove müt hiş bir yeküna baliğ olan yaralıların toplanması gecenin hulülüne (kadat müuharebenin tatilini icab ettirdi» Çanakkale muharebel İngilizler tarafından yazılan resmi ta- rihde de şöyle denilmektedir: «... Vaziyet İngilizler arasında bü- yük telaş doğurmakla beraber, bere - ketversin, Türkler sabahleyin elde et- tikleri müsaid mevkiden bir kat daha istifade için ileri doğru hücuma geç- mek teşebbüs ve gayretinde bulunma- dılar.» Halbuki İngilizlerin harb sahnesinde bulunan kuvvetleri, bize kat kat faik idi. Bilhassa topçu kuvvetleri, dövme - dik saha bırakmıyorla! Nitekim, bu hakikati Atatürk de şi ifade etmiş- tir; « — Ortalık açıldıktan sonra idi ki düşman hakikaten Cenkhevızım ce - henneme çevirmişti. Denizden, kara * mez, tükenmez yıldırımlar vücude ge- İtiriyor idi.» Bu münasebetle general Liman Fon Sandersin, «Türkiyede beş sene» âdli eserinden, doğrudan doğruya Atatür- kün şahıslarma temas eden aşağıdaki İ satırları da iktibas ediyorüm: « Mustafa Kemal bey mes'uliyet ve vazifeye istekli bir kumandan tabiatin- de idi. Kendisi 23 Nisan sabahı 19 uncu fırka ile müstakilen muharebeye mü - dahale ederek düşmanı sahile kadar lâkadar olur, kulak kabartır, susar, boy- bunu tevekkülle bü- daha geçen hafta ge lin eden Hacı amca- vi, © Dizdariyedeki candan ahbabı, Kü çükpazardaki | bil mem kimi, hasılı a - ileyi uzaktan, ya - kındah alâkadar e - den hısımı, akraba yı, eşi, dostu düşü koşan bir köpeğin kapkara gölgesi o beyazlığın üzerinde upuzun uzanırdı. Bazan, tâ uzaklarda, karla nasılsa ör- tülmemiş bir taş parçasının üstüne s0- pasını vura vura yaklaşan bekçinin 80- ğuktan kısılmış sesi bir yangın haber verir. bunun bir felâket haberi olduğu- nu derhal sezen bütün bir mahallenin köpekleri hep bir ağızdan feci feci ulu- mağa başlarlardı. Akşamdan uykuya varmış küçük ço- cuklar uygnır, koşa koşa annelerinin kucağına gelir, atılır, bu en emin siği - nağa iltica ederlerdi. İstanbulun yangını bir afet idi. Ve herkes bilirdi ki, meselâ Cibalide çı - kan bir ateş, Samatyayı bile tehdid al- tında bulundurur, yaya iki sa çeken bir mesafeyi daha kısa bir zamanda katedip binlerce hânımanı bir gecede söndürebilirdi. Onun için, bekçinin: «Yangın varb nür, o geceki yangı- nın büyümemesini, e de, onlara “EN Allahtan dilerdi. dan büyük çaplı topların muhtelif cins. | İte mermileri Conkbayırı semasında bit- sürmüş ve bundan sonra üç ay müte - madiyen kırılmaz bir mukavemet ile "karşı koymuş idi. Azim ve faaliyetine iamamen itimad edebilirdim. bu isabetli mülaleasile (o Anafartalar | grupu kumandanı olan miralay Musta- fa Kemal, mukabi! taarruz plânını ha- İzırlâmış ve hemen harekete geçmiştir. Atatürkün taarruz emrini vermeden önce nasıl ve ne gibi şartlar ile hazırlık yaptığını bizzat kendisinden dinliye - lim: « — Ben, muvaffakiyeti çok kuvvete malik olmaktan ziyade elimizde bulu - nan kuvvete azim ve şiddet vererek on- ları bu azimle ileri atmakta ve onları i benim düşündüğüm gibi kullanmakta | bulurum. Geçirilecek ozaman, bizden ziyade düşmana faydalı olacaktır. Yarın, mutlaka taarruz edeceğiz.» Atatürkün emrile yapılan mukabil taarruz hakkında İngilizler tarafından yazılan Çanakkale resmi harb tarihin de şöyle denilmektedir. « Mustafa Kemal paşa, bu mukabil darbeyi şayanı hayret ve şayanı tak- dir bir surette düşünmüş ve tertib et- miştir.» A rafından esas afartalar srupu kumandarılı; ikir olarak ileri sürülen cuma geçmek yerine, İngilizler de bü- yük bir tereddüd, endişe ve itimadsız- kk vardır. Nitekim, tafsilâlını aşağıda görecek gumuz Anafarta zaferlerinden son- dsiz bir vaziyete düşen İngiliz ı başkumandan vekiline Lord Kiçner şu telgrafı yolluyor: « Gayet mahremdir, şifreyi bizzat kumandan açâcak ve münderecatım |biç bir kimseye söylemiyecektir. (Arkası var) Yazan: Sabih Alaçam | | | Son Posta'nın Romanı: 109 Bir iki dakika Karşılıknı sustular İşte, general Liman Fon Sandersin ta- | sür'at ve düşmana aman vermeden hü-| ( MİZAH — Hayvanlar arasında büyük kongre İsmet Huiüsi Yazan : Hayvanlar #leminin büyük (kongresi aktedilmişti. Vahşi, ehli bütün hayvan - lar kongrede hazır bulundular. Hayvanlar arasında en yaşlı olan bir papağan tabii reis sıfatile kürsüye çıktı; söze başladı: — Arkadaşlar, biz burada toplanan vahşi ve ehli hayvanlar bugün çok mü- i bim ve çok bayati bir mesele karşısında- yız, insanların bize reva gördükleri hak- azlıklara karşı sesimizi çıkarmak, isyan etmek zamanı gelmiştir. Bir eşek bulunduğu yerden anırır: — Doğru doğru, yediğim dayaklar için şikâyetçi değilim amma, şehirlerden ko- vulmıya tahammül edemiyorum. Sokak- larında köpeklerin sürülerle . gezdikleri şehirlerde fazla olan biz mi idik? Bir köpek havl — Eşşek, söylediği sözlere dikkat et- melidir. Eşek bir kere daha anırır, kulaklarını kısar: — Rica ederim rels papağan, köpekle - memelisiniz.. İsmimin merkeb olduğunu söyleminizi dilerim, Bir katır da eşekten tarafa çıkar: — Bendeniz, gerçi merkeble hiç bir alâkam yok, doğrudan doğruya atın hem. şirezadesi olurum amma.. nedense eşek tâbirini beğenmedim. Aslan kükrer: — Mevzudan harice çıkıyorsunuz, Şim- di kızarsam bepinizi parçalarım, beyaz şemsiyeli!, ts rma inanıyordu. Bunları da, Mısır - çarşısına kadar gi- demiyenler hemen her mahalledeki A - bani sarıklı aktar - lardan kolayca te - darik ederlerdi. parna, sinâmeki, ö - dülkahır, dârifilfil, sarısabur, kilerme - ni, çadıruşağı, kar - nıyarık, okantoron, havlican, kişniş, râ - vendiçini, kırımtar. tar, ayrıkkökü gibi isimler taşıyan bu muslecelerin for - mülleri babadan o - gula ve daha ziyade anadan kıza intikal Yangın yakın ve h va azıcık müsa -|mığı, zatürreeyi teşvik eder, kocakarı |ederek, lüzumlu lüzumsuz tatbik olu - ilâçlarile bunlara karşı açılan müca -İnurdu. idse, evin erkeği onlara yardıma ko - ş4rd. Dostluk kara günde belli olur düsturuna bilhassa bu yangmlarda çok riayet edilirdi. Her İstanbullu az çok yangının âcısını tatmış, birkaç defa e - vinin barkının kızıl alevlere lokma ol- duğunu görmüş ve yılmıştı. Onun için, yarın belki de gene bize sıra gelir diye, hemcinslerinin imdadın4 koşmayı şiar edinmişti. Kış mevsiminin malüm - hastalıkları da salgın halinde İstanbulu kırar geçi- rirdi. Kar, tipi, âyaz, don kolera, tifo, veba mikroblarını uyuşturmakla bera» ber, diğer taraftan, o vakit paçavra has talığı adını taşıyan gripi, kızılı, kıza - dele hiç bir fayda (vermeden, hemen her evi, her aileyi sarsardı. Başka tedavi usul ve vasıtaları da vardı. En başta nefes gelirdi. Bu yüz - Hekimlerin sayısı az, ilimleri mah -İden geçinen hocafendilerle hocw ha - duddu. Hastalarını, ekseriya, tâ Lok -Jnımlar bazan hastanın ayağına gide - man hekim zamanından kalma, çoğul|rek, bazan da onu kendi evlerine, dük- nebati ilâçlarla güya tedaviye çalışır -|könlarına celbederek okurlar, üflerler, lardı. Memlekette o zamana göre yüksek mütehassıslar yok değildi. LA - tesbihten geçirirler, suda ezilip içilmek ilmen | üzere muskalar yazarlardı. Kurşuncu arabın da mahallede pek kin bunlardan istifadeye fukaranın ve|büyük, pek önemli rolü vardı. Bu, Sö- hattâ vasat tab#kanm gücü yetmezdi. |dan döküntüleri halâyık olarak, ömür- Diğer cihetten, seyrek (o eczanelerdellerinin en canlı günlerini şunun bunun her ilâcı bulmak da mümkün değildi. |evinde, konağında tüketip de, çırak e - Esasen halk da, hekim ilâçlarından zi-İdilmek bahanesile, on potasız sokağa yade kocakarı ilâçlarının şifa hassala -İatılınca geçimlerini gündüzün mesire rin bana eşşek demelerine müsaade et -| Saray kırmızı, sa- İ boyayıp kürkçü dükkânlarında 22 Bütün hayvanlar ürkerler. Susarlar, a” lan devam eder; — Fazla lâf yok. şikâyetleriniz neysf onları dinliyeceğiz. Bir tilki ayağa kalkar; — Arkadaşlar, insanlara kiminiz sü * tümüzü, kimimiz etimizi, kımimiz deri * | mizi veririz. Bu gerçi hiç te doğru bil | şey değil, fakat dünya kurulahdanbefi | böyle devam ettiği için fazla bir şey sö“ liyemiyeceğim. Fakat insanların bizi £ verdiğimiz süt, et, deri üzerinde hile yap” malarına tahammül edemem, Avcılar 1 rafından avlanmış yüzlerce, binlerce b0$ renkli kardeşlerimizin kürklerini siyahf asiyali tilki kürkü» adile satıyorlar, i Bir kıvırcık koyun meler: — Ben de buna benzer bir şey söyliy& yim. Kasab dükkânlarında bacakların * dan asılı duran dağlıçların, karamanla * rın, hattâ keçilerin üzerlerinde o benii kartvizitimi görüyorum. Kasablar müş * terilerine kıvırcık diye harıl harı! keçi & & satıyarlar, İnsanlar bil vaziyete taham* mül ediyorlar, fakat biz tahammül etme” meliyiz. Ne yapip yapıp önünü almamıf şarttır, Kıvırcık koyun sözünü bitirir bitirmef © inek başlar; — Benim namıma yapılan “hileleri | hangi birini sayacağımı şaşırdım. Meme den çikan sütü terkos suyile karıştırma * İ dan tatmazlar. Sütümden yapılan 14 | (Devamı 12 nci sayfada) | yerlerinde, Köprübaşında, işlek sokak* larda susam satmakla ve arada sıradr nazara uğradıkları zannedilen hasta * ra kurşun dökmekle temin ederler * di. Yatağında yatan hastanın o üzerin& kızgın kurşun dahmeleri sıçrayıp df yakmasın diye, boydanboya | bir örtü örtülür, bir gecenin içinde eritilen ku” an yerin hizasında (tutul yeşil sırlı ve su dolu toprak (bir kab boşaltılıverirdi. Soğuk suya temas © * der etmez donan maden türlü şekili arzeder, bu şekillere göre (de ahi yürütülürdü. bunlar da kâr etmezse, tüf di dükkân süğ” günlük, nazar birebir sayi © lırdı. Bunlardan mangala bir avuç at ır, çıkan boğucu dumandan oder umulurdu. İşte hayat kışın evlerde böyle 89 çerdi. Dışarıda ise hayat (hemen niğ yok gibi idi; ve beyaz kari kefene be” zeten şair, bu teşbihi İstanbulda, haki kate daha uygun olarak kullanabiliröğ Kânunuevvelden, Nisan ortalarmd8 ki öküz soğuğuna kadar her taraf d€ rin bir ölüm uykusuna dalardı. Ve vi uykuyu bir müddet dağıtabilmek a” , cak bu mevsime tesadüf eden Ram zanlara mahsustu. j O yil da aksi gibi kış çok şiddetli 9l muştu. Şehir dışındaki mandıra)s: at üstünde süt getiren sütçüler, KİZİ, hane köyüne sürü ile kurt indiğini hattâ Hosköy üzerindeki Okmeydâ” hayvanlardan biriki”, | ne & mü söyliyerek, müşt | lerine dehşet vermişlerdi. 7 Halicin, Sütlüceden ötesinde buz £, bekaları yüzüyordu. Süpürge ve Mg rek yüzü iy yokuşlar da tutmuş, buralardan inerken düşü? J* ayağı burkulan, kolu kırlanların b8 di hesabı yoktu. Sıbyan mektebie”' zad edilmişti. (arkası var)