12 Sayfa “Son Pesta, nın Hikâyesi AVUSTRALYALI DAYI. Mami, Çeviren: Faik Bercmen i Karı kocanın korktuğu başlarına gel -| — Damadımız Avustralyadaki ahbab.- © Nişanlım Mister Potterle bitişik odada vedalaşan Etil bir türlü gelmek bilmiyor. 'du. Kızın babası olan Mister Sprig ise kızının bu gecikmesine müthiş içerliyor- 'du. Bir yandan dik kolalı yakasını yok - uyor, bir yandan da söyleniyordu: — Bu ne bitmez tükenmez Allahâ 1$ - marladık kuzum. © Dikişinin üstünden başını kaldırafı ka - ası atıldı: — Pek tabii ya, bu kadar uzun uzun vedalaşmağa hakları yok mu? Sen de! pek iyi hatırlarsın ki. — Ben hiç bir şey hatırlamıyorum. Bil. diğim bir şey varsa o da rahmetli baba - “mın benim uğruma şu dik kolalı yaksyı hiç bir zaman takmamış olmasıdır. Val- Tahi düğün olsun da bak... Nihayet oğlanla kız kapıda göründü- er. Ve delikanlı kömali nezaketle müs - #akbel kaynanasına ve kaynatasina Allah rahatlık versin diyerek çıktı. © Gözlerinde saadet ve neş'enin pırıltı » Jarile odaya g'ren kızını gören baba biraz “evvel çektiği sıkıntıyı unuttu. Hemen ko- Tali yakasını çıkarıp masanın üzerine attı. İskarpinlerini de bir köşeye firlatıp © rahat bir nefes aldı. Babasının bu hare - ketlerini gözden kaçırmıyan kızı: — Baba, dedi, evlendikten sonra bize misafirliğe geleceğin zaman gene yakanı takacaksın ve pabuçlarını giyeceksin de- gil mi? © Mister Spring derince içini çekti ve müstakbel damadın yanımda kullanılma» © sı şiddetle menedilmiş olan kalay pipo - © sunu çıkarıp tüttürdü. Yarım saat sonra başbaşa kalan karı koca ahbablığa başladılar; Mister Sprig: © — EW çok mes'ud görünüyor, dedi. — Evet, bir aksi tesadüf ile bu iş bozu- “lacak olursa Etin gülümsiyen yüzünü bir daha göremeyiz. Düşünüyorum da korkudan içim titriyor. Bir ik, güne ka- © darda Arnold hapisten çikacak.. © Bir genç'kız hiç bir zaman dayısının hareketinden mes'ul tutulamaz. Şayed “Alfred kızımızı almaktan vazgeçerse ben “de ona erkek demem, © — Canım oğlanın ne kadar mağrur ol- duğunu biliyorsun! © — Çayı görmeden sen de paçaları sı - vamasana ya.. Arnold belki uğramaz bi - 26... — Nasıl uğramaz, görürsün! Doğru bu- — saya gelir. © — Üzülme, üzülme, yüzü kızarmadan buraya gelmeğe kalkışırsa Ajfred de onu, ” Etlin Avustralyadan dönen dayısı diye tanitırız, olur biter. - “Son Posta,,nın : Edebi Romanı: 50 ie Muazzez Tahsin —| © Genç odam kızını sükünetle yere bi- * rakarak ablesına baktı: — Bu sözleri ne münasebetle söylü- yorsun abla? © — Senin birdenbire müşfik bir baba “olup ortaya çıkman münasebetile... “Benim elimde doğup büyüdün gibi bir © şey. şimdiye kadar senin böyle duygu- Tu olduğunu hiç görmemiştim. © Cevad müstehzi bir kahkaha' attı: © — İltifata çok teşekkür ederim: Kar- deşin hakkında çok iyi fikirler besli- “yorsun abla. Demek benim babalık “duygusundan mahrum olduğumu, bu husustaki vazifelerimi takdir etmedi - © gimi ve sırf bir fantazi olark çocuğum- İm meşgul olduğumu zannediyorsun > öyle mi? — Sen bizi böyle alıştırmıştın yav -l o rum. Cevad çayları hazırlamakla meşgul “olan Musllâdan uzâaklaşare« ablasının ii sısındaki boş koltuğa olurdu ve sa- “kin, soğuk bir lâkaydile diz diz üstüne “koyarak sordu: . © — By sözlerini lütfen izah eder mi - sin? Genç adam ne zaman bu müstehzi ve di. İki gün sonra kiz ve nişanlısı evde|larımdan, senede kırk bin liralık iradı o- yokken Arnold çıkageldi. Evden içeriye girer girmez bir kanapeye çökerek: Ben geldim, dedi. o kadar hastayım, kt... Karı kocanın az kalsm akılları başla - rından uçacaktı. Mister Sprig* — Nen var, diye sordu? — Canım çok sıkılıyor da... Bu fırsatı kaçırmıyan Sprig birkaç defa öksürdükten sonra: — Vah Arnold seni misafir edemiye - <eğimize ürülüyorum, dedi, bilirsin, ki hastalıkla başımız pek hoş değildir. İle « ride iyileşirsen. — Şimdilik yerimden kımıldıyacak ha- Um yok. Hem nereye gidebilirim? — Daha iyi ya, yerinden kımıldamıya- cak kadar hasta isen burada kalman hiç te doğru değil. Bir iki güne kadar Etili evlendiriyoruz. Düşün, bu sıralarda ölür- sen evimizin hali nice olur? — Bakılırsam belki iyileşirim. — Belli olmaz. Hem seni yeni damada nasıl tanıtacağız? Adamı benim duvarcı ustası olduğuma alıştırıncıya kadar akla karayı seçtik, bir; ikincisi Etil seni A - vustralyada biliyor. — Pekâlâ, öyleyse Avustralyadan dön- düğümü söylersiniz. olur biter. — Etil seni Avustralyaya zengin olmak için gi iliyor. Bu kılıkla para tutar bir adama ne de benziyorsun ya.. — Kolayı var, gider bana yeni bir el - bise alırsınız! Bir çift te güzel sarı is - köârp'n. Karı koca birbirlerile bakıştılar: — Peki paran var mı? — Parsmın hepsini Avustralyada bı- Taktım. Mister Sprig ağır bir küfür savurmak- tan kendini alamadı. Sonra; — Bana bak Arnold, dedi, on İngilize sulh olamaz mıyız? Şu parayı alda bu - radan çek arabeyı. — Kat'iyen. Sevgili yeğenimin sasde « tini gözlerimle görmeliyim. Yok doğrusu ben o kadar katı yürekli değilimdir. # İki saat sonra Arnoldun kılığı kıyafeti değiştirilmişti. Yeni kılığı çinde çenesi de düşmüştü. Bereket versin, ki o aralık kız. la nişanlısı çıkageldiler, Takdim merasi » mini Misis Sprig yaptı: — Dayınız Arnold! Avustralyadan he- nüz geldi. Kızla damad fevkalâde sevindiler ve hemen dayılarının boynuna sarıldılar. Kucaklişma bittikten sonra, dayı: nr nakleden : mağrur tavrı tdkımır ve bakışının ya - kıcı kıvılcımları altında karşısındakini ezerse, muhatabı mutlaka sözünü şa- İşırır kekelemiye başlardı. İşte Güzide hanım da böyle olmuştu. Küstah de- necek kadar cesur olmasına rağmen kardeşinin bu tavırları karşısında o da şaşırmıştı. Cevadih, bir çok (defhlar yaptığı gibi, böyle vaziyetlerde kendi- isini hırpalayacağını biliyordu. | — Sende her şeyin o günkü fantdzine ve o günkü görüş ve duyuş tarzma gö- re değiştiğini bir gün kendin söyleme- miş miydin? — Sahi mi? Belki de bu sözleri ben ! söylemiş olabilirim. Filhakika ben çok ! garib ve kararsız bir adamım... Yalnız istisna teşkil eder. samimi dostu olan Ahmed bey söze karıştı: — Dostluk cihetinden bunun canlı misali benim... İşte aşağı yukarı yirmi senedenberi Cevadla arkadaşız. Bana karşı olan muhgbbeti azalmak şöyle | dursun, hergün artıyor bile... Biraz ileride oturan ve Cevallın en! lan birinin oğluna benziyor. — Öyle mi dayı.. yani senin iradın ka- dar mı? — Ne münasebet kızım; benim iradım hamdolsun önunkinden çok daha fazla - dır. Damad hayretten az daha küçük dilini yutacaktı. Duvarcı ustasına gelince pi - posunu' tazelemek üzere şömineye yak - laşmıştı; dayının sözlerini duyunca pipo- sunu ateşin içine yuvarladı. Etrafa ku - Jak asmıyan dayı palavralarına devam 6- diyordu: — Para dünyada her şeydir; yalnız ka. zanıldığı gibi harcanması da bilımirse,, Etil söze karıştı: — Peki dayıcığım, nasıl oldu da böyl: ansızın geldiniz? — Sizleri çok göreceğim geldi de. Öl » meden evvel gideyim de bır defa şunları göreyim, dedim. Niyetim üç dört gün o- turmaktı. Fakat annenle baban o kadar rar ettiler ki dayanamadım. * Yemekte şundan bündan konuşuldu. Söz arasında dayı, damadın bir hayli dün- yalığa sahib olduğunu öğrendi. Bu itibar- la dayı hemencecik damada ısındı. Aradan birkaç gün geçti. Avustralyaya aid kitabları gözden geçirmek üzere kü - tüphane kütüphane dolaşan dayı Avus - tralyaya ald epey malümat (toplamıştı. Dayı okudukça palavrâların bini bir pa- raya çıkıyordu. Bir gün hep beraber otururlarken da- yı: — Bu sabah Avustralyaya telgraf çek - tim, dedi. Damad sesinde garib bir heyecanla sor- du: — Benim para işi için mi? — Hayır.. Burada size münasib bir he- diye bulamadım da, kâlibime düğün he- diyesi yollaması için tel çektim. Para sözünü duyan duvarcı damadına: — Ne parası oğlum, dedi. « Hemen dayı atıldı: — Hiç.. hiç aramızda bir mesele... — Acaba Arnolda para mı ikraz ettin oğlum? Bu sefer Etil karıştı: — Aman baba, dayımın bize ihtiyacı mı var?, Alfredin parasını işletecek; bize iyi- Hk olsun diye, * Gece herkes yerli yerine çekildikten sonra dayıyı bir tarafa çeken Mister Sprig: fakat ablama sorarsan bu dostluğun de- vam etmesi sırf senin yüzündendir. On yaşından itibaren, tâ mekteb sırala- rmdanberi gramızda tecssüs eden bu samimiyetin eksilmemesi, mutlaka be- nim huysuzluklarıma, sebafsızlığıma, hodbinliğirme rağmen senin'bana karşı olan muhabbetini muhafaza etmeğe muvaffsk olmandandır; çünkü onun nazarında ben böyle derin his ve rabı- talârı duvmağa ve (muhafaza etmeğe müktedir olmüyan hafif, hercat bir in- sandan başks bir şey değilim: Cevad bu sözleri söylerken gülüyor- du. Misafirlerin bir çokları da bu sözler altında ezilmiş olan Güzide hanıma göz ucile bakarak gülüşmeğe başladılar. E- Zer, çay saati geldiği için bahçede dola- şan misafirlerden bir kısmı içeriye gir- memiş olsalardı iki kardeş arasındaki bu iğneli sözler belki de daha çök de - vam edecekti. Fakat onların gülerek, konuşarak salona girmeleri herkesi &- yağa kaldırdı ve çay sofrasına doğru yürüdüler. Muallâ, küçük görümcesi ve Ahmed beyin nişanlısı ile birlikte çay dağıtı - yorlardı. Zeyneb bir iskemle alarak ba- basmın yanına oturdu. Cevad kızınm şefkat ve sevgim bu kararsızlığımda bir) uzan buklelerile oynuyor ve ne yapıp! İ yapıp yanındaki sandalyeye oturmuş o- İlan Belkis hanımla dalgin dalgın ko - nuşuyordu. Belkis, belli etmeden onun gözlerile takib ettiği yere bakınca, genç adamın bir düziye karısının bir gruptan ötekine gidişine, şuna buna jk- ram edişine baktığını ve onun cazibesi- le büyülenmiş gibi bakışlarını karısin- — Onda hiç şüphen olmasın Ahmed;| dan ayıramadığını anladı. Mardin gü (Baştarafı 5 inci sayfada) o Suriye toprakları ortasında bulunması ve çöllü Arsb ve Bedevilerle sıkı ticari münasebetleri takib eyledi. Binnetice, bir| müddet sonra herkes öz dilini unutmuş! bulundu. Halkevliler kendilerine her şey: | den evvel bu milli davanım bir vazife ha -| linde tertib ettiğini gördüler ve büyük bir iman ve enerji ile çalışmağı başladı- lar. Bugün alınan netice çalışanların gö- Büslerini iftiharla kabartacak mahiyette- Kınlsy, Çocuk Esirgeme ve Türk Hava İ gibi diğer faydalı kurumlar da faaliyet - lerini ve gelirlerini her sene muntazaman arttırmakta ve muhite gittikçe daha fay- dalı olmaktadırlar, Cümhuriyetten evvel Mardinde nafia eseri olarak yalnız bozuk bir Diyarbakır yolu mevcuddu. Vilâyet hududlarını kate- debilmek için aylarca yol almak lâzımdı. Çünkü, bu keçi yollarından deği! teker- lekli vasıtalar, hayvanlar bile geçmek im kânını bulamazdı. Menfez, köprü, şose bi- linir şeylerden değildi. Devlet binası ola- Nisan 17 nden güne terakki ve inkişaf ediyor arasındaki başkalıklar kadar azim fark. Jar husule geldiğini müşahede eyliyece « giz. Bunun iadesi hiçe karşı her şeydir. On beş cümhuriyet yılında; 674.869 ki « İometre şose, 250-(-965 kilometre toprak tesviyesi yapılmış, birçoğu yeniden ve bir kısmi da tamiren olmak üzere 63 beton, 1129 kâgir. 32 ahşab ki cem'an 441 metre mecmu açıklığında 224 köprü ve menfez inşa olunmuş ve bu inşaat için 725.965 li- ra harcanmıştır; Merkezde'fenni ve asri bir serom dalresi, modern ve muhteşem bir Halkevi binası, vali konağı inşa edil. miş, memleket hastanesinin inşasına baş- lanmış, diğer kazalarda bir çok resm mebani inşa ve eskileri tamir olunmuş, sekiz jandarma nütmune karakolu tesis e dilmiştir. İzmir belediyesi seyyah otobüsleri getiriyor İzmir (Hususi) — İzmir belediyesi Almanyadan 6 aded turistik otobüs rak ta bize intikal etmiş bir eser yoktur, denilebilir, Cümhuriyetten evvel ve son- raki Mardini bu bakımdan mukayese e - decek olursak muhakkak ki, köyle şehir — Bana bak. dedi, Artık fazla kaçıyor: sun! Oğlanı bayağı dolandırıyorsun! — Sen karışma! Batacak para senin de- ğü ya. Asıl sen fazla kaçıyorsun! Sonra ağzımı açar, hepsini anlatırım. Zavallı düvarönın yüreğine inecekti. Bu işten nasıl çıkacağını bir türlü kesti - remiyordu. Uyku. yemek haram olmuş - tu zavallıcığa.. Bir iki gün geçti gene. Birden adamcağızın kafasında bir proje belirdi. Ve bunu tatbika karar verdı, Bu karar onu tabi! haline döndürdü. Eniş - İtesinin neş'esinden kuşkulanan Arnold hemen: celbedecektir. Bu otobüsler, İzmire ge- lecek seyyah kafilelerine tahsis edile - cek ve İzmir - Berguma, İzmir - Efes, ve İzmir - Çeşme hatlarında işletile - cektir. Arnoldun yüzü bembeyaz kesildi. Sprig susmadı: — Bilin anlattığına bakılırsa işin asıl hoş tarafı şu; adliye bu işlerde çok has - sas davranırmış. Suçlu dolandırıcılık ol duktan sonra değil, daha evvei yakala « nırsa cezası daha şiddetlenirmiş. Bilmem kaç sene hapiste yatarmış. Haydi Ar - noldeuğum ir trene atlatıp Avustralya yı boylasan fena olmıyacak. Dayı titrek bir sesle sordu: — Mektubu sâat kaçta postaya verdin? — İkide Arnoldeuğum. Dayı odadaki saate bir göz atınca he - Ne var Sprig. diye onu istintaks çek- mekten kendini alamadı. Bir vurgun mu? — Hem de ne vurgun! Bundan en çok istifade edecek sensin Arnoldeuğum!., Bu sabah işimi gücümü bırakıp bir ahbaba gittim. (Karısına dönerek) sen de tanır - sın onu.. Polis taharrilerinden Bil! İşte bu çapraşık işi ona anlattım; akıl danış - tım... : Bu ismi duyan dayı kaskatı kasıldı. Du- varcı sözüne devam etti: l — Onun tavsiyesile müddeitumumiliğe bir mektub yazdım. Arnold Prays dolan- dırıcının yeni bir dalavere çevirmekle meşgul olduğunu anlattım. i — Bir buzlu limonata içer misin Ce- vad? men yerinden fırladı, gitti. Karı koca, kapanan kapının arkasından bâkakaldılar, O vakit Mister Sprig güle - rek: — Şu Bil yaman adamdır vesselâm; Al. lah razı olsun ondan. dedi, Yok canım ü- zülme, müddeiumümiliğe mktub filân yazmadım. Yarınki nishamızda: Çiçekçi kız Yazan: Muazzez Tahsin Berkand rinden bu baş ağrısının öyle alelâde bir şey olmadığım anlıyorum. Ablam - Mualiâ, elinde küçük bir gümüş tep-/la Ahmedin nişanlısı misafirlerle meş- sile kocasına yaklaşmıştı. — Evet, ne olursa olsun.. ne verirsen içerim Muallâ... Onum sesinden, içeceği şeyle değil karısile meşgul olduğu besbelli idi. Filhakika Cevad -karısının herkesin içinde kendisine kitab ederken, ilk de- fa olarak «sen» dediğini ve bununla a- ralarındaki sırrı kimseye belli etmek istemediğini gösterdiği için birdenbire | fevkalâde müteheyyiç olmuştu. Onun tarafından her zamari böyle çağırılmak ne büyük bir sandet olurdu! Belkis hanım sahte bir kahkaha ile güldü: — Ne uysal koca! Kendisine zehir gibi acı bir şey ikram etseniz de gene (ayni tehalükle ve tereddüd etmeden alip içecek! Cevad soğukkanlılığını bulmuştu. Belkise istihfafle baktı. — Tebii! O zehir gibi acı şeyi karı - mın benim iyiliğim için bana içireceği- ne eminim, Bu sözlerden sonra sesisini hafifçe alçattı ve yüzünde ciddi bir merak ve endişe ile Muallâya hitab etti: İ — Yorgun görünüyorsun Muallâ? | — Bir şey değil. biraz başım ağrı - iyor. İ — Hemen bir aspirin almalısın ... Bu fırtınalı hava baş ağrısını arttırır i eksiltmez. İ — Evet, biraz sonra, çay içilip bitince odama çıkacağım. — Şimdi hemen git... Yüzünün sol- gunluğundan ve kaşlarının hareketle- | gul olurlar, sen hemen yukarı çık. Karı koca arasında geçen bu muhave- reyi dinliyen ve kıskançlıktan dudakları titriyerek nefesi kısılan Belkis. gene söze karışmaktan kendisini alamadı. — Sizin basta adam görmekten nefret ettiğinizi de niçin İâve etmiyorsunuz | Cevad? Doğrusunu söylesenize... Bir in- satın tam sıhhatte olmas sizin için en büyük bir ihtiyactır; yoksa karşınızda hasta görünce Bağdada kadar kaçarsınız. Cevad kuru ve mağrur bir sesle cevab verdi; — Affedersiniz. beni yanlış anlamışsı- niz! Bir kadının durmadan yalancı! has- talıklar icad ederek kocasını kendisile meşgul etmesini, hergün baş ağrısından, sinirden falan şikâyet etmesin! tahammül edilmez bir işkence olarak görürüm. Ancak hak'ki acının ne demek olduğunu anlar ve onu dindirmenin, azaltmanın çaresine bakarım. Sizim âlicenabane! bir fikirle düşündüğünüz gibi bir canavar değilim Belkis, Müstehziyane bir tebessümle yerinden kalktı ve kendisini” gağıran annesin? yaklaştı Naime hamım, oğlunun hâlâ kendı nü“ elinden - kaçırmadığım göstermek için. kendilerine biraz piyano çalmasını Çe- vaddan' rica etti, Musllâ yavaşça çay masasına yaklaş” mış, kimseye işittirmeden görümcesinin kulağına biraz yukarı cikacağını fısılda" #raştı,. Fakat tam kapıdan çıkacağı 81r8- da Belkis hanımla karşılaştı. (Arkası var) fuzu altında olduğunu ve onu büsbütün” ki a lere