“Son Posta, nın Hikâyesi benm ZI EVİN Yazan İ Nigâr on beş yaşında sağlam, güzel ve| annesile babasına oynadığı tuhaf oyun- hayatla dolu bir kızdı. Niçin şen ve şak-|ları zevkle seyrediyor. onun kulakları Tak olmasın? Etrafında her şev ona gülü- | okşıyan şakrak kahkahalarını müştik bir yordu. Kendisini çok seven orta halli bir, ana ve babanın biricik evlâdı, göz bebe- | tebessümle dinliyorlardı; gene yaşlı ha- nım, nefesile buğulanan camı parmakla. İği idi. Babası demiryolu mühendisi oldu-i rının ucile silerk onu kem gözden sakla- ğu için İstanbula Ankara arasındaki! tren güzergâhında oldukça mühim bir &stasyon müdürü idi. Burada, yemyeşil ve güneş altında pırıl pırıl yanan bir bahçe içinde kırmızı taştan iki katlı bir evleri, işlerine bakan bir hizmetçi ile Bir uşakları, günün her saniyesinde aydınlık olan bir mutfakları, tertemiz vemek ve yatak odaları, renk renk saksılarla süs- Jenmiş m akasyalar, güller, hanımelle- Ti sarkan geniş bir balkonları, günün saa! e. tâ gece yi sevimi bi her ısına kadar hafif ve ir sesle neş'eli havalar çalan bir ıl ona hayalı sevdirecek inçle dolduracak her şeyi var- Babah mektebe gitmeden evvel, annesi ve babasile berabe kadar ari altında koşar, top o; yarım saat lürile ortalığı çın çın öttü. | kimseye bu canlı ve sıcak kahkaha. | hasta uyu rahatsız edecek yerde | Nrâri bircok dualı yemekler ve ve bilâkis onlara büyük bir nes'e, bir genç-| n yakın evlerde oturan: | Mk ulaştırdığı Yar sabahları onun gevrek kahkahalarını helecanla ve a dinlerlerdi. Hattâ, yaşını başımı almış bir hanımefendi, ba- gını pencerey dayayarak nefesile duman- Janan camı parmaklarile sildikten sonra bilinmez nasıl acı bir habıra fle buğula- ın gözlerini bu şakrak kıza dikerek du- daklarının arasından murıldanırdı: — Allah keyfini bozmasın yavrum; AL © lah seni kem gözden saklasın! sile bahçede bulunduğu sırada, Öğle üzeri mektebden döndüğü zaman, onun sesini radyoya uydurarak şarkı söy- lediği duyulur ve bu sesi, birkaç saat susmuş gibi duran odalara, neş'e ve can getirirdi. Nigârın sevimli neş'esi, herkese hoş gö- Tünen saf ve temiz şakrakhığı çok sari bir şeydi. Gülmeği lüzumsuz bir hafif. meşreblik, kahkahayı fazla bir taşkınlık #ayan en sömurtkan kimseler bile onun genliğine kendilerini bırakıp gülümserler bahsedikliği zaman: taze... Şakraklığı ve kahka- hası bile cana yakın. Demekten kendilerini alamazlardı. & ix Bir sabah gene Nigir annesi ve baba- konu komşu pencerelerini açmış, fe! “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 37 İşte bu mütereddid ve “duygular arasinda okarşısma çikan Fazıla hanım onu anlamış, içti - ilgisi kendisinden çok halde, müşfik ve hassas “ kalbile onun derdini keştetmişti. Aralarında hususi — hiç bir söz geçmediği halde, kısa keli - meler ve cümlelerle birbirlerini anlı - yorla, ve hergün bir iki saatlerini bir İikte geçiriyorlardı Fazıla hanım köyde çok afleleri tanı- dığı için bazan Muallâya birçok eğlence 'K vak'alar ve dedikodular da anlatarak onu eğlendirirdi. Hattâ yaz gelip de, soğuk mevsimde sımsıkı kapalı olan “bir çok köşkler açılmağa başlayınca, bu “ €vlerde oturanlara âid bir çok hikâye- leri de Muallâ gene ondan öğrenmişti. Cevadın çiftliği ve köşkü, bütün baş” ka evlerden biraz uzakta ve tek başına “bir ağaçlık içinde idi; fakat bir iki da- 'ktka mesafede başka bir kaç köşk de olduğu için yaz mevsimile beraber bu” ralara yeni Kiracılar, hayatlarına dair| masi için Allaha dua ediyordu. Birden- bire, Nigârın kahkahası boğazında tıkan- dı; komşular telâşla pencerelerini açıp dışarıya sarktıkları zaman, genç kızın, babasının kucağında baygın yattığını gördüler. Nigâr, dalgınlıkla fena bir hareket ya- parak düşmüş, bacağını kırmıştı, Bu fe- ina tesadüfe herkes üzüldü, artık pencer ve demir parmaklıklarından sal-! | kızın || İ lerinden neş'e ve kahkaha sızmıyan kü- çük kırmızı eve bakarak herk — Vah zavallı yavrucak! Dedi. Yalnız yaşlı komsu hanım, bu kazanın bir tesadüf eseri olmadığını, Ni- #ârın bir ay evvel mahaileye taşınan de- İikanlınin nazarına uğradığını ve gözü- nÜ onun penceresine kaldırdığı icin ründeki taşı göremiyerek yere düşt nü kendi kendis'ne söyliyarek bu uğür- suz nazardan kızcağızı kurtarmak icin eli etmeden binbir ilâç yaptı, amsk vasilesile gittiği zaman ler yedirdi Ancak, gene fhtiyar komsunun ilâc ve tü*süleri, ne de sehr'n en hazik doktorla. rının tedavileri fayda edemiyor, kızcağız alcı icinde ser yanamıvarak rdu, Bunun la beraber, rafmdak ler onun gene nes'eşini kavbetmediğini, hir saniye icin acile çatılan kasların derhal acılarak| annesine ve babasına tebessüm ettiğini, | hattâ eski günleri hatırlatın solerak kah. kahalarla güldüğünü bile mörüyorlardı. Anesk artık onun gülüsü herkesin du. daklarına bir tebessüm getirecek yerde gözlerin! yaşartıyor. yöz'ine acı hir mana veriyordu. * Bir gün küçük kırmızı evin perdeleri» nin açılmadığını gören komşu kızın anne ve babasile birlik gittiğini a ılar, Tam bir sene, evin yalnız bir odasında, yalnız mahzun yaşıyan babanın odasında, bafif bir ışığın yandığı görüldü. Balko- nun güller; kurumuş, akasyaları dökül. müş, hanimelleri solmuştu. Saksılardaki fidanlar bile, susuzluktan ve bakımsız liktan ölmüşlerdi. Artık radyomun eve! neş'e veren sesi duyulmuyor, dışarının güneşi kapalı perdeler arkasından oda- amıyordu. Birkaç ay evvel içinde n nakleden : Muazzez Tahsin uzucu) yalnız başına iken bu ailelerden müns- sebete girmeği kadınlık gururuna yedi- remiyor, bu ziyaretlerini kocasının gel- mesine talik ederek en çok Fazıla ha- nımla görüşmeği tercih ediyordu. Cevadın ani bir kararla çiftlikten ay- rilmasından sonra üç aydan fazla bir zaman geçmişti. Fakat bu defaki gidi- sinde genç adam her hafta karısına kâh bir mektub, kâh bir kitab, bazan da bir şarkı notası gönderiyor, okuyacağı ki- tablar hakkında ona İfkir veriyor ve okuduğu kitabiar hakkında ne düşün- düğünü kendisine yazmasında wrar & diyordu. Bu mevzu üzerinde mektublaşmak| ikisine de kısmen kolay görünüyordu. Cevadla konuştuğu zaman çekingen ve| soğuk bir tavır takman MuallA da cid- di bir mevzu üzerinde fikir yürütürken, farkında olmadan kendi şahsf düşün- celerini ve görüşlerini kocasına anlat maktan kaçmiyordu. Buna mukabil, Cevaddan gelen mek- daha doğrusu| tublar, bir edebiyat meraklısmı mes'ud nın acısına da KIZI neş'e ve hayat kaynaşan ev, meş'um bir yüz gibi insanın tüylerini ürpertecek bir sessizliğe bürünmüştü. Hiç kimse, felâket içinde çırpınan 76- vallı babaya bir şey sormağa cesaret €- demiyor, onun, başka bir âlemi görüyor. muş gibi uzaklara dalan gözlerinde, ağzı- nın iki yanmda bıçakla kesilmiş gibi de- rinleşen çizgilerde, dudaklarının iki w cunda titriyen çukurlarda, suallerinin cevablarımı okuyorlardı. Sonra bir gece kırmızı evin önünde bir otomobilin durduğunu gören komşular merakla baktıkları vakit sivah iki gölge- ır ağır evin bahçe kapısından içeri görerek Nigârla annesinin av. lerini anladılar. Fakat kimse er- kırmızı eve gitmeğe cesaret ede- bu evin açılan pencerelerin. rıya taşan havada bile bir yetis bir sess'zPk, bir hüzün vardı Öğleye doğru kırmızı taşh balkona u- zun bir iskemle kondu ve #nnesile babâ- sı, kollarından tutarak N rı bu sandal. yaya yerleştirdiler, Genç kız aksama ka: dar gaze mecmua ve kitah okuyarak vakit geçirdi. Bunu gören komşular, er- n kırmızı eve koştular, Muazzez Tahsin Berkand 4) tes gün akın lardan bazılarında der'n bir tecessüs, ıt çoğunda bü vardı. Fakat, birk esnasmd kelime ik bir endişe ve al? saat süren misafirlik rın ağzından bir tmedi; genç kız, uzun isi sine gömülür gibi oturmuş. gözlerini u- zek ve görünmez ufukları Jikmiş, kimse e mesgul olmuyordu. Hattâ “htiyar kom. şu hanmın: — Maşallah İstanbulun pek yaramış kızı mis, büyümüs, serp' Gibi müsfik sözler larına bir tebessüm koyamadı Kırmızı evin kızı, konusmuıvan ve gül miven yüz'le, bir sene evvelk' sen ve sak- Tak kahkahalarla ortalığı cmintean afacan keml havası sana yanakların renklen- işsin! Tasmıs, dursunissmıştı İlk haftalarda kimse onun bu derin.v. sinin sebebin! madı; çünkü Nisâ rm sıhhat bü derece derin bir hüzün varatan &mili, eve gelen misafir. ler kesfederhivorlardı. Fakat bir gün o- nün bir koltuk deyneğ'le bshçeye inip deyneği yanına koyarak bir sandalyaya o- turduğunu görenler, kırmızı evle sen kı- için bu kadar mahzun olduğunu, dudaklarının üstündeki tebessümün ne. den ebediyen solduğunu anladılar ve öm- rünün sonuna ksdar tonal kalmağa mah- küm olan bu güzel vözlü kız için acı göz enler bile oldu. kendisini beğendirmek istiyormuş gibi büyük bir sanat kabiliyeti gösteriyor, saheser denilecek mektublar yazıyor du. Bundan başka da, İstanbulda bulun- duğu müddetçe, sik sık karısına çiçek, nadide yemiş, şeker ve ssir şeyler gön“ dermek suretile ona karşı yapmağa kendisini borclu bildiği vazifesini yâ- pıyordu. Fakat Nlâ kocasının hayatını ta- kib etmek için yalnız ondan gelen mek- tublarla kalmıyor, eline geçen gazete ve mecmualârda da onun ismi etrafın” dâ geçen vak'aları okuyordu. Meselâ çiftlikten ayrıldıktan sanrâa onun bir çok müsamerelerde, balolar- da, resimlerini görmüş, kendisinin de ziyafetler verdiğini ve bu ziyafetlerde annesile ablasının iki yıldız gibi parla” dıklarıhı okudu. Bir müddet sonra Şehir $i i Diyesi inden genç muharririn fev- kalâde alkı ışlandığını öğrendi ve 0 pi- vesten başka ona ald bütün tenkidleri günü gününe takib etti. Bir gün gazetede, Cevadın Halkevin- de edebiyata ve kendisinin takib ettiği mesleğe aid bir konferans vereceğini o kadar müteheyyicti ki bu heyecanını İ görürler diye bir vesile ile Zeyneble mürebbiyesini yanmdan uzaklaştırmıştı i Tam saat yedide onun gür ve tatl sesi makinenin içinden yükseldi. Bu o kadar tatlı ve müheyyic bir sesti ki, Muallâ bir iki saniye Cevadın ne 8ö; İlediğini anlıyamadı. Kulakları uğulda- > Muallâ için yeni olan bir çok komşular edecek ka ar güzel ve #tinalı oluyordu. | vor, gözleri kararıyordu. ğe başlamıştı, Fakat genç kadın,| Genç adam bu yazılarında, karisına| Ne güzel, ne enteresan şeyler söylü- bile onun dudak-| okumuştu. O akşam radyoyu açarken | (Baştarafı 9 uncu sayfada) 4 — Eğer mutlaka umumi taarruz yapılacak ise bir kaç günler müctemi topçu ateşi yapılması, bu suretle düş * İman het iz'ac ve hem de bizim topçu bunda meleke peyda etmeli. Diğer bir gün ve gene düşman hücum yepılmıya- cak zannettiği anda topçu ateşini de hücumüile itmam etmelidir. Alay 36 kumandanı kaymakam Cemil» General Cemil Conk: — Rapor istendiğinden bir gün son- ra, idi, bi siperleri gezdim. Düşman bombardimana devam ediyordu ki İ bundan taarruza kalkacaklarını tahmin etmek güç bir şey değildi. Sağ cenahi- mızdaki 9 uncu fırka uçlarına ka ş yaptım. İhtiyatta 22 inci alay ardı. oOraya da gittim. Karargâha dönerken, saat |! e doğru bombardı - man başladı, Düşmanın taarruz: jceği hakkımdaki kanaatim büsbütün İ kuvvetlendi. İhtiyat taburun hazırlan» masını emrettim. Ayni zamanda fırka ihtiyatı olarak sağ cenah gerimde du- ran alay 22 ye ayni haberi yolladım. 12,30 da düşman hü şiddetli k r muh vdu. Harb o ka h ram ediyordu ki İmağa bie imkân yoktu. Cepheyi, bütün gayretimizle müdafaa ediyorduk. Fa - kat, bir jki yerde düşman siperlerimize İ girmeğe muvaffak oldu! Amma ihtiyat- İ Ankarada Sergievinde Maarif Veki | etmeleri ilân olunur. İ «2089, | Her yemekten sonra günde 3 defa yordu Cevad! Genç kadın Halkevinin « İ salonunda bir açıt» bile duyulmadığını ve halkın nefes almaktan korktuğunu uzaktan hissediyordu. Ketdisi de he - yecanlanmıştı; kendisi de, Cevad du - yacakmış ve rahatsız olacakmış gibi e* amış, bütün dikkatini kulaklarına vermiş, onu dinliyordu. Ne olurdu, bu sesi, bu sözleri, made- ni bir makinanın tellerinden değil, 0©- nun kendi ağzından dinleşeydi! İlk de- fs olarak bütün ömrünü bir çiftliğe imdüğüne ve çıkıp serbest serbest do- laşmadığına #syan etti, Birdenbire bir mitralyöz birden pat- | biyormuş gibi şiddetli bir alkış yük- seldi. Muallâ o kadar müteheyyiç ol - muştu ki bilâihtiyar gözlerinden yaşlar j aktı ve ağzından su sözler döküldü: — Ne cazib adam! Yüzlerce halkı, sesile ve sözlerile nasıl kendisine çeki- vor! Bu konferanstan bir kaç gün sonra gene gazetelerde Cevadın Avrupaya hareket ett okudu ve onun resmini, kendisini selâmetlemeğe gelen bir çok arkadaşlarının yanında gördü. Kocası Beykoza ne zaman dönecekti? Bunu bilmiyordu. Fakat bir gün onu söreceğini düşünmek kendisine garib İbi rahatsızlık veriyordu. Diğer taraf- İtan, Cevadın bu kadar müddet uzak - İlaşması yalnız kendisine değil, etrafın- dakilere de tuhaf görünüyordu. | Munllâ bir çok defalar istikbalin kendisine ne hazırladığını kendi ken* “isine sormağa mecbur kalmıştı. Lâmi- anın bir gün dediği gtbi, bu vaziyetin ebediyen devam etmesine imkân yok- tu. Bunu şimdi kendisi de anlıyordu; geçe- | uma kalktı. Ar-| Çanakkale: Tunç İradeli i Türk Neferi lar vaktinde yetiştiler. Düşmam siper lerimizden tardettik. Düşman hücumunu iki kere daha tekrarladı. Lâkin hep ayni suretle püs- kürtüldü, Mukabil taarruzları pek he- sablı küvvetle yeptiğim halde elim- de yalnız bir takım ihtiyat kalmıştı! Akşam 16.30 a doğru ateş tavsadı. Şu hesaba nazaran, muharebe 8.5 sant de- vam etmişti. Maktul düşman nefer ve zabitlerinin Üzerinden çıkan evrakta, bu hücuma, Senegallilerden başka İngiliz 2 inci bahriye livesının da iştirak ettiği anla” şılıyordu, (Arkası nar) NEOKALMİNA DIR Maarif Vekilliğinden: Kerdi hesablarına eser bastırmış olan müelliflerden ve hususi teşekküllerden tarafından tertib edilen «On yıllık Türk Neşriyat Sergisiz satış paviyonunda eserlerini sattırmak istiyenlerin iştirak şart- İ larını öğrenmek üzere, Ankarada Vekillik Yayın kızın kat kat bövük bir ablası gibi ağ'r- | Direktörlüğüne, İstanbulda Babıâli caddesinde Basma Yazı ve resimleri Derleme Direktörlüğüne müracaat RADYOLİN ie.A AF, OGLE ve AKŞAM muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. fakat Cevadın vereceği karar ne olursa olsun, kendisini istikbalde büyük ve derin acıların ve ıztırabların bekledi- ğini genç kadın titriyerek düşünüyor - du. Doktor Mücidle karısının, basit hattâ İçok basit denecek bir hayat sürdükleri İbalde birbirlerine karşı candan bağlı (olmaları Mualiâda çok meyus bir ta- kım tahayvyülât yaratıyordu; hele dok” torun bütün gün çalıştıktan ve yorul- duktan sonra akşam eve döndüğü vakit İ çocuklarının tahsilleri ve shhatlerile alâkadar N dn Tâkuy ni ve baba hissinden mahrum olduğunu hatırlatıyordu. Maamsfih, bu noktada onda biraz değisiklik olduğunu da itiraf etmek lâ- zımdı. Şimdi mektublarında Cevad kı- zının sıhhati ve ahlâk! hakkında malü- mat istiyordu; bundan başka bir müd- det evvel Avrupadan ona fevkalâde güzel bir bebek göndermişti. Bu kukla Zeynebin o kadar hoşuna gitmişti ki yatağına girerken bile onu yanına alı” yordu. Ancak, bütün bunlara rağmen, Mu- allâ kocasının huyunu anlamak yolün- da bir tek adım bile ilerlememiş oldu - Bumu ve onun kendisi için eskisi gibi bir muamma, hattâ bugün daha kor - kunç bir muamma olmakta devam et- tiğini itiraf ediyordu. Kalbi ızt:rablar içinde çırpındığı, bü- tün varlığı şüpheler icinde sızlattı geceler. sabaha kadar cözlne uvku #ir- miyor, ucsuz bucaksız bir çölde tek ba- sna kalmış gibi kendisini yalnız hisse- diyordu. (Arkas var)