26 Mar Sahnemizde yeni bir ( Zati Sungur ) TAR SON POSTA Bir hokkabaz nasıl yetişir bilir misiniz? Emin Atabay : “ Hokkabazlık cazib olduğu kadar basit, fakat basitliği nisbetinde başarılması zor bir iştir ,, diyor Eskiden sahnede adam uçurmak seyir- ci için mühim mesele idi. Bugün bir sa- atte bir milletin uçurulduğunu gören kalk, öyle sanıyordum ki artık illizyon, Mmanyatizme, ispirtizme bünerlerine pek © kadar ehemmiyet vermiyor; ördeklerin masa altında kayboluvermelerine şaşan- Jar yeşil çuhalı bir masa üstünde bir dev- letin deve olduğunu gördükten sonra el bette birinci aleyhine alğkalarını kaybet- mişlerdir, derdim, Meğer halkın endişeli gözünü siyaset sahasindan tiyatro sahne- sine çekmeğe çalışan hayırsever insan- lar da eksik değilmiş!.. Dün bunlardan bir delikanlıyı tanıdım. Onu ilk gördüğüm zaman gözüm ısırmış- tı. Gözümle hafızamın elele verişi bana kendisini hatırlattı: Profesör Zati Sun- gurun yanında tesadüf etmiştim. Ala #ranga hokkabazın İstanbulda icrayı hü- ner eylediği günlerin üstünden herhalde takvimden 180 yapraktan fazla kopmadı. Bu kadar kısa bir zaman içinde asistan- lıktan doçentliğe yükselerek, profesör- den serbest çalışmak icazeti alan genci, bir Türk olması sıfatile, takdir etmekten kendimi alamadım. Emin Atabay ismini taşıyan genç hok- Kabaz henüz 29 yaşındadır, Vakıâ 29 ya- 4ında adüm bebecik değildir amma, hok- kabaz için bu yaş henüz sinni bulüğ sayılır, Bir hokkabazlık röpertüvarı elde etmek için Zati Sungur gibi, tepede bir tek saç kalmayıncıya kadar çalışmak, bir ömrün yarıdan fazlasını harcamak lâzım- dır. Bu zeki delikanlı on sene içinde, hok- kabax numaralarını havi beynolmilel ka- taloğda mevcud kaç numars varsa hep - sini röperluvarma idhal etmeğe muvaf - İsk olmuş.. yalnız ne çare ki, zekfi para - mın gördüğü vazifeyi görmüyor. Parasız- hık yüzünden vesaitini temin edemediği birçok numaralar var. Kendisi tereümehalini ve bu işe nasıl başladığını şöyle anlatıyor: «— 29 yasındayım. İskeçede doğdum. İki yaşında İstanbula getirilmişim. Ken - dimi bilelidenberi esrarlı şeylere, her - kesi merakta, heyecanda bırakmağa sev - dalıyım. Akrabamdan biri tiyatrolarda süflörlük ediyordu, Bu münasebetle her zaman tiyatro kulislerinde bulunurdum. San'ata karşı çok merakım vardı. Fakat ben daha çok hokkabazlığı seviyordum. İstanbula gelen meşhur Ohokkabazları kat'iyen kaçırmıyordum. Bir bakışta hokkabazların hemen ekserisinin sırla- rını keşfediyordum. Tiyatroya hevesim olsa, arzumu tatmin edebilmek imkânmı elde ederdim. Lâkin ben hokkabaz olmak istiyordum. Buna nasıl muvaffak olacak- tım? Bizim memlekette alafranga hokka- bazlık taarmmüm etmemişti. Nihayet meş- hur İtalyan h bazı Hoferini İstanbula geldi. Ay stanbul halkının parma - ğını ağzında bırakan bu büyük san'atkâra hayran olmuştum. Kararımı verdim, Bir gün kendisine müracaat ettim. Bnimle meşgul olmasını, bu san'ata karşı çok he- vesim ve istidadım olduğunu söyledim, atlattı. Bir iki defa daha rica ettim. Bu işin göründüğü kadar kolay olmadığı, çok pek çok çalışmak lâzım geleceği, öyle Atabay, muavini olan genç kızı bu şekilde kesiyor Hokkabaz Kontinantal otelinde oturu- yordu. Ben her gün kendisini rahatsız e- diyordum. Nihayet kapıcıya beni içeri al mamasını tembih etti. Buna rağmen her gün bir kolayını bulup yanına çıkıyor - dum, Benim bu şiddetli ısrarım ve azmim karşısında bir gün; — Peki bakalım, ananı getir o nedi. yecek?.. Dedi.. annemi yakalayınca Hoferinin karşısına çıkardım. Anacığımın başka bir baltaya sap olacağımı aklı kesmediğin den, İtalyalı hakkabaza: — Eti senin, kemiği benim! dedi.. başa çıkamıyorum, bari bir zanaat öğrensin! Höferini ile iki buçuk sene dolaştım. Bana san'atın mayasını o verdi. Bütün Rumaralarını öğrendim. İstidadımdan, kabiliyetimden çok memnundu. Beni bü - tün adamlarından ziyade seviyordu. Öğ- rendiklerimi kâfi bulmamakla beraber, Türkiyeye avdet etmek, ilk alafranga hokkabaz sıfatını taşımak istiyordum. Fakat henüz hazırlıklarımı bitirmemiş- tam ki, Zatı Sungur İstanbula geldi O - nun pek zeng'n aksesüar: vardı, Hemen işe başladı. Tesadüf bizi karşılaştırınca, beraber çalışmak teklifile karşılaştım, Kabul ettim, Bir iki ay beraber çalıştık. Kendisinden bazı sebebler dolarısile ay- rilmağa mecbur kaldım. Tek başıma ça - lışmağı denedim. Faaliyetim bir mfiddet devam elti, Tekrar Zatı Sungurla birle « şerek Yunanistan turnesini oyaptım.'Bu turneden sonra da ondan kat'i olarak ay- rildim. Şimdi yalnız çalışacağım, Eşvam az amma, gençliğim ve azmim var, halde muvaffak olacağıma eminim. San'atım çok cazibdir. Hünerlerimiz çok mürekkeb ve ağır göründüğü halde basi; esaslara istinad eder. Fakat mesele bunu bulmaktadır, Bu gayet zor başarılan bir meslektir, İşin en ağır tarafı seyirciyi aldatabilmek ve ikna edebilmektir, — Hilelerinizin keşfedilmesinden kork- maz mısınız? Meselâ seyircilerden birini sahneye çıkarıp oyuna iştirak ettİriyorsu- nuz. Ya hilenizi keşfederlerse?.. — Edemez. Daha yanıma gelmeden te- sirim altına alırım, Vâkıâ seyirci suini - yetle, foyamı meydana çıkarmâk için ge- Tir. Fakat sahneye, halk karşısına çık - maktan mütevellid şaşkınlık içinde iken ben ona hâkim olurum. Ona istediğim! söyletir, istediğim hareketi Oo yaptırırım. Meselâ elimdeki mendil kırmızı iken o- na beyaz dedirebilirim. Nitekim görü yorsunuz yapıyorum. Zatı Sungur da ya- pardı İlizyonun çeşidleri vardır. Büyük &. Uzyonların içerisinde öyle! mevcud - dur ki, tamamile manyatizma Üzerine ha zırlanmıştır. Manyatizma, ispritizme, ipno tirme, katalepsi, yani (vücudün dondurul- masi) ki en çok muvaffak olunan ve hal- kı cezbeden şeylerdir. Telepati fikren her hangi bir hâdiseyi, medyom, yahud kar. şısındaki bir alama nakletmektir ki, müş. küldür, Geçenlerde acemi bir medyom - İa yaptığım tecrübede muvaffak oldum. Sahnede kızın gözlerini bağlattım. Yer - lere çizgi çizip üzerine istasyonların ad - her| rini okutturdum, Ve o dakikada da kızın kendinde olmadığını, uyku halinde bu - Tunduğunu isbat için de vücudünün muh- telif yerlerine büyük şişler batırdım, duy madı Manyatizmanın esası ise telkindir. Gözle ve fikirle telkin yapmak. Genç hokkabaz bize bazı hünerlerinin nasıl yapıldığını da gösterdi Bakınız iskambil elde nasıl kaybolu - yor: — İki parmağımla, baş ve şahadet par- maklarımla iskambili avucumda tutarım. Geriye kalan üç parmağı iskambil kâğı- dının arkasına koyarım, İskambil kâğıdı- rı parmaklarımın üzerine bastırırım. Kü- mla aM köşesini, şehadet par- üst köşesin! tutar, #vucumu a » m. Kâğıd avucumun arkasında kal - miştir. Emin Atabay, Zatı Sungurun da pek sık yaptığı bilârdo sehpası hünerin'n hı. lesini bize sahsi olarak gösterd!. Doğrusu ben bu sırrı faş etmekten sizin hes#binıza kendim! alamıyorum, Şayed gördürüzse hokicabazm bilârdo sehpası dediği şey yu- varlak daireler içinde, içine küçük bir top alacak kadar yarım daire şeklinde kaplardan müteşekkildir. Hokkabaz eline bir tek top alıyor, bu- nu bu yuvarisklardan birine yerleştiri - yor, Elinde başka kalmamağı lâzım. Bır tane daha çıkarıyor, onu da koyu- yor, bir üçüncü, dördüncü, beşinci top bunu takib ediyor. Halbuki elinde bir ta- ne top vardı. Bu nasıl oluyor?.. Çok basit. O sehpada yuvarlakların bu- lunduğu yarım daireler içinde, top duru- yarmuş hissini veren teneke yuvarlaklar İvardır. Hokkabaz topu oraya veriştiri - yormuş gibi, bu tenekeyi itmekte, o için- de bulunduğu çukurdan çıkarak yarısı içeride kalmış top şeklini almaktadır. Hal buki asıl top hokkabazın diğer elindedir. Gözümüz sehpadaki yuvarlaklarda oldu- Ku için diğer eline bakmak aklımıza gel - miyor, Bir numara daha". Elinde top bir iken parmakları arasında çiftleşiyor, sonra bir hareketle gene yalnız bir top kalıyor. Bu nasıl oluyor. Daha basit.. hokkabazın elinde bir top, bir de yarım daire şeklinde topun renginde içi boş teneke vardır. İ Parmakları arasında top bu yarım tene - .İkenin içine giriyor. Çıktığı zaman tene - İkenin arkasını görmediğimiz için ön ta İraftan bu bir ikinel top gib gözüküyor. San'atkâr çuvala, sonra sandığa gire rek, kilidlendikten sonra kızla nasıl yer değiştiğini, kendi yerine kızın sandık içerisinden çıktığını, kızı ortasından hasıl İikiye böldüğünü de anlattı, Yalnız bunu isizlere anlatmağa mezun değilim! Zira İgenç hokkabazın bütün sırlarını faş edip İte kaş yapayım derken göz çıkarmağa, o hu müşterisiz bırakmağa niyet'ın yok. Bu 'Türk gencinin kendi sâyile elde ettiği, bi- zim memleketimiz için pek yeni olan bu san'atı dolayısile kendisini sizlere tarut- bir iki haftada bir şey elde edilemiyeceği |larını yazdırttım. Gözleri bağlı bu çizgi |maktan kendimi alamadım. cevabını verdi. üzerinde dolaştırıp, istasyonların isimle- Nu-Sa-Co iHDEN Baltacı Sayfa 7 SAYFALAR | ile Prut cenginde bulunmuş bir Kırımlının hatıraları Kantemiroğlu ihanet etmiş, Deli Nessamsaaemeessammssazas Hacı Abdülgaifer Bin Hacı Hasan El kırimi, on sekizinci milâdi asırda yaşa- mış Kırım mollalarındandır. Hicri 1156 senesinde kendisinin bile bilmediği ve | kat'iyen de öğrenemiyeceği bi sebeb- /ten Kırım Hanı Selim Giray Hin Bin Kaplan Giray Hânın gazabın# uğra - mış, evvelâ çiftliğine sürülmüş, sonra | Karasu kasabasında olan evinden dı - şarı çıkmamağa mahküm olmuş, daha sonra «envaı tahkirat ile» Abaza sem - tinde olm Sugucak dedikleri amansız kaleye sürülmüş ve «kalebend» olmuş” tu. İşte bu yıllardır can korkusu ve ha- nıman hasretile inleyen (Molla Hacı Abdülgaffar yeğâne teselliyi tarih ki tabları tedarik ederek okumada bul - , bir taraftan de bir Kırım tarihi azmağa başlamıştı. İste ben bugün Son Postanın oku - yucularına Hacı Abdülgaffarın «Um - detütterarih» adını taşıyan bu meşhur eserinden Baltacı ile Deli Petronun a- rasındakj Prut muharebesine dair bir parça naklediyorum, Bu meşhur cenk- te bizzat bulunmuş olan Hacı Abdül - gaffdtın kaleminden çıkan bu satrrlar fevkalâde kıymetlidir, «Devlet Giray Kırım Hânı tayin e - dildi. Meşrebi, düşmanımız olan Mos - kof üzerine gaza etmekti. Akın etmeğe memurum diye kış içinde Moskof di - yarına gitti. Gerçi kış şiddetliydi am - ma evvelce gelip Kırma sığınmağa başlayan Brabaş (kazağından Koşavi kazağı dedikleri kazağı arkadaş edip Moskof diyarma çokluk (zarar verdi. Kszak ve Tatar ittifak edip birkaç kaf lelerini aldılar, esirlerini (zincirlere vurdular. Pek çok ganimet aldılar, Bun dan sonra, elbette Moskova Krahı olan Petro adındeki deli kralın memleketi - mize saldırması muhtemel olduğun - dan basiret üzere hazır durdular. «1123 yılmda Moskova Kralı etra - fında olan Hıristiyan hükümdarlardan yardım istiyerek sayısız asker ile E - dirneyi zaptetmek arzusile yürüdüğü haber #lındı. «Hân Alişan, büyük oğlu olan ve De- Hi Sultan lâkabile meşhur olan Bahtı Giray Sultanı Kalfaylk ole Kırımn muhafazasına bırakıp kendisi sahısız asker ile Akkirman'a gitti. «<Buğdun beyi olan Kantemüroğlu de dikleri mel'un, bu kadar zamandanberi devletin iltifatını kazanmişken bütün Buğdan reayasını (o kandırıp Moskova kralı tarafına çevirip kralın ordusu ö - nüne düşüp Hotin kalesinden aşağı Turla suyunu geçip Prut nehrini kol - layarak yürütmek üzere bir tabur 24- hiresini Buğdan vilâyetinden eriştir - mek üzere yürüdüler. «Devlet Giray mezkür mevkide düş- manı karşıladı. Bu haki, Hacı Abdül - gaifar da o asker içinde idim. Tatar as- keri Buğdan atlısı ile gece ve gündüz cenk ederek düşmanı ordugühindan çı karlmaz oldular, Amma düşman ordu- y «Şark musikisinin büyük bestekârlarından biri olan Buğdan voyvodast Petro ile beraber kaçıp giderken segâh makamında bestelediği yeni ve lâtif bir bestesini çaldırarak hüngür hüngür ağlamıştı.» gâhı enva: harb aletlerile bir metin ka le gibiydi, Muhasarada bulunan bir yü- rür kale gibi ilerlemekte idi. «Moskova Kralının ordusu Mosko - va ve Leh ve Saksonya askerlerinden mürekkebdi. Nemçeçasarı (tarafından ve diğer milletlerin hükümdarlarından da birçok imdadlı asker vardı. Üç kere yüz bindir diye rivayetler (çıktı. Her ne kadar söylenirse doğrudur, zira, Os- Imanlı padişahı gibi kuvvetli bir hü - İkümdarın Edirne gibi bir beldesine göz diken düşmanın var kuvvetini toplaya- cağı aşikârdır, ve ona her taraftdn im“ dad geleceğine şaşmamalıdır. «Tatar askeri gece ve gündüz dur - mayıp ve dinlenmeyip aslan gibi hü * cumlar ettiler. Düşmanın (o çerhıfelek metrislerini bozarak ve hattâ orduğâ - hın içerisine girip nice nice toplarını çıkarıp zaptedip yüz aklıkları ettiler. İ «Düşman ordugâhından dışarıya bir İferd çıkamaz oldu. Buğdan etrafından İgelen zahire arabalarını birkaç kere İ'Tatarlar yağma ettiler, yollarını kesti- ler. Ordugâhta zahire (kalmadı. Zât ve endişe başladı. Lâkin deli kral ga - yet gayretli olmak'a gene gayreti el * den bırakmayıp Prut suyunun garb ya- nı ile Tunayı arzulayıp yürüdü «Devleti Aliye askeri ile veziriâzam Baltacı Mehmed paşa ve Yeniçeri Yu * suf ağa, ki sonra üç tuğlu vezir olmuş tur, vesair vüzera ve sipahi ağaları ge” “ip İsakçı geçidine o mükemmel köprü İ yaptırdılar. Lâkin askeri karşıya geçir İmede ve geçirmemede tereddild etti - İler. Hân hazretleri bir çok mektublar İ yazarak düşman ordusunun zâfını İ bildirirlerdi ve Tuna üzerine gelme -. İden gelip düşmanı püskürtmeğe çalış- İmanın elzem olduğunu arzederdi. Lâ - İkin devlet vükelâsı vehim içinde idi, İ Nihayet Hân hazretleri vaziyeti padi - şaha arzetmekten gayri çare kalmadı deyince askeri Tuna köprüsünden kar şıya geçirdiler. Topları dahi yürüttü - İer. Beri tarafta Tatar askeri gece gün- düz düşmanın etrafından. ayrımayıp her saat bir zarar verirdi. Düşman or” dusu bu yüzden her bir konağı ancak üç saatte alabilirdi. Akibet Yaş şebri - 04 Tuna tarafına geçtiler. Ve Bılçık na- mındaki Buğdan köyü civarında olan Prut geçidine konacakları gün, Osman- hı ordusunun öncü askeri (erişti. He - men askerin atı ayağı tozu gök yüzüne direk direk çıkıp herkes görür idi. «Osmanlının atlı askeri erişti, Yeni - çeri de ağır ağır gelirdi, Tatara kanı - ap kimi su ister, kimi peksimed. «O arada sadrazam hazretleri ağır - lıksız erişip Hân hazretleri dahi kar - şılayarak merhabalaştılar. Düşman or dusunun karadağ gibi yürüyüp geldi - ğini bunlar dahi Prut'un şark yanından temaşa ederlerdi. O #ralıkta tezelden Prut Üzerine kurulan küçük köprüden (Devamı 10 uncu sayfada)