8 Sayfa SON POSTA Mart 11 | Beynelmilel yankesici Ali Rıza hayatını anlatıyor “<< | Pariste geçmiş müthiş bir dolandırıcılığın hikâyesi Ali Rıza biraz düşündü, sonra içini çekerek : “ Keşki namusumla bir dolar kazansaydım da buralara düşmeseydim! , dedi in bek Ali Rızaya: — Daha anlat bakalım, dedim. — Söylediklerim yetmiyor mu? ceva- bını verdi. Onun bütün korkusu şu: G'zli kalmış! bir sabikasının gazete sütunlarına geç-) mesi ve bur,yüzden başına bir çorap örül mesi. Ali Rızanın endişesin: o gidermek! için bir hayli dil dökmek mecburiyetin- | de kaldım. Nihayet beynelmilel yanke-' sici: | — Sana bir maceramı daha söyliyece-! Bim amma, vak'a mahall; olarak MEreYİ | arıyordu tlsme. yazacaksın, biliyor musun? dedi, Sordum — Nereyi? — Brükseli, — Hüdise nerede oldu? — Pariste. — Neye Brükseli tercih ediyorsun? — İşleri karıştırmıyalım, oBrükselde, nasıl olsa, paçayı kıstırdık bir kere. — Demek bütün egizli cürüme lerin memba: Brüksel oluyor, öyle mi? — Çaresiz!, — Haydi söyle bakalım. — Bunu can kulağı ile dinle, çünkü çok senteres: tir. Pariste idim. . Gazete- de Brüksel yazacaksın ha, unutma! - Ar- tin adında bir genç karşıma çıktı, Üstü, başı temiz, yakışıklı mı yakışıklı bir de- İkanlı... Onu gören kat'iyyen ipsiz, sap- sız güruhundan demez. Her ne ise, Artin ile dost olduk. Bir gün, bana: Öyle ise senin ile bir iş yapalım. Ne işi? O, benim bileceğim şey. O halde bana ne diye soruyorsun? Bavul alasm diye, İçimden güldüm. Artinciğim, aklı sea beni kafesliyecek idi! Tabit, kime çattığı- nın farkında değil; fakat, Artin, boyuna taklıyacaktım. Lâkin, sonunda en büyük otele gitmeğe de razı oldum, Artin, ceb- den çıkan ve çıkacak olan franklar gözü- mün önünde geçld resmi yapıyorlardı. Gelgelelim, Artinin istekleri bitmek bil- Ymiyordu Bu sefer de: — Kart lâzım! demesin mi? Artin kıvranıp duruyordu: — Kart ölmazsa, bütün iş bozulur, zen- İg'n ve meşhur bir adamın kartviziti Jâ- zım! Çaresiz, kart tedarikine de razı oldum. İçimden: — Bek şu işe, diyordum. Her zaman para için cüzdan yürütürdüm, bu sefer de kart için! Nihayet, tramvaylardan birine atla- dım. Kerli ferli bir adamın portfoyu ile beraber asağı im. Talihimize bir fab- rikatör çıkmış idi. Adamcağızın kartia- rını, Arön görür görmez, sevincinden boynuma sarılmasın m? Tekrar bir taksiye telin oo yolunu (o tuttuk gene ilk adımda pişman oldum. Zira, su gibi para har- cıyorduk. Garsona bahşis, kapıcıya bah- şiş, asansörcü zene! oğlanına bahşiş filân İderken boyuna gidiyordu franklar... O- telde bir gece kalmak, 200 frank idi za- ten. Böylece birkaç bin frangı eritmiş idik. Artine: — Ne yapacak isen yap, yoksa alıp ba- çımı gideceğim, dedim, — İki gün daha sabret, cevabını verdi. — Neden? — Neden olacak, bizim Artin Donju- anlık yapıyordu. Otelde birçok Amerika» lı zengin kadınlar vardı. Bunların art emda sırım boylu, kaknem suratlı birine balta oldukça oluyordu. Kadın da parlak delikanlıyı karşısındı gördükçe alâka. lanmsyordu, değil, hani!. Fakat bana sö- rarsanız. milyon da verseler Artinin dil. (Devamı 15 inci sayfada) beni kandırmaya çalışıyor, yalvarıp yâ- gençliği başına ye- minler ediyor, hattâ parasızlık yüzünden | beni ortaklığa kabul ettiğini, yoksa taş tutsa - yani parası olsa - yalrız çalışıp lânını başaracağını söylüyordu. Bâklım ki olmıyacak, iki muhteşem bavul aldım. Amma ne bavullar, Her biri 900 er frank! Al Rızaya: — Maşallah, kesenin ağzını açmışsın, dedim. — Başka çare yoktur. Neden dersen,! Pariste, parasız hırsız bitlenir, Uzatmıya- | ım, koca koca bavullar elimizde mağa- zaden çıktık. Artin, hemen bir taksi ça-| ğırdı, Otoya, bir lord edasile kuruldu, $0-. före de: — Çek, dedi. Dayanamadım, sordum; — Nereye gidiyoruz? — Sen karışma, Gene içerlemiştim amma sustum, Öyle ya canım, yalnız paraları harca, İlerisi. ni, gerisini sorma. Gittik babam, gittik... Nihayet bir evin kapısı önünde durduk. Meğer burası, bir paçavzacı Yahudinin meskeni İmiş, Artin ile beraber, bavullar elde daldık içeriye: Bavulların içine ne- ler doldurmadık, neler... Dışarıya çıkınca, Artin dedi ki: — Şimdi en büyük otele gideceğiz. — Neden? — Sen karışma, Gene içerledim. Artini nerede ise pa- kurulduk, ©) amma beh| tekrar | ingilizler nasıl genç kalırlar, bilir misiniz ? Halkın her meşhur sporcuya sorduğu üç sual: 1 - Bu çevikliği nasıl elde ettiniz? , 2 - Kuvvetinizi nasıl inkişaf ettirdiniz? , 3 - Rejim takib ediyor musunuz? Spor aşkı İngilterede hükim olan en Mübulâğasız denilebilir ki küçük Çço- cukların ağızlarındaki süt kokusu geçin- ce ellerine hemen boks eldivenleri geçi- irilir, tenis raketleri verilir, Minimini yavruları banyolara atar- lar... Çok kere çocuklar yürümesini bil- medikleri halde mükemmel surette yü- Akı yaşındaki çocuklar arasında boks maçları tertib edilir... İngiliz terbiyecileri derler ki: «Çocuklara tâ küçük iken kendilerini yalnızca müdafaa eylemenin sırrını öğ- retmelidir. Çocuk korku nedir bilmiyen bir küçük hayvandır, Korku hissi büyü- dükçe gelir... O vakit çocuk ta tehlikeyi ölçecek kudreti bulmuş olur...» * Sekiz yaşında fken çocuklar liseler ve kolejlere girerler, Lise ve kollejlerde ço- cukların bedeni ve fikri inkişafları için ber şey hazırlanmıştır. İngiliz lise ve köllejlerinin hemen hep- si yüksek tavanlı, bol havalı, kışın fazla ısıtılmıyan binâalardır. Bu binaların etra- fında muhakkak «playing fields» deni- len spor ve eğlence sahaları vardır. Diplomalı profesörler açık havada jim- nastik, futbol, rugger dersleri vermekte- dirler. Seneden seneye çocuklar bu derslere karşı daha fazla ünsiyet, muhabbet pey- da eylemektedirler. On beş yaşına basar basmaz bu müstak- bel delikanlıların yegâne arzuları bir futbol, bir hokey takımına aza yazılmak. tır... Aza yazıldıktan Sonra civardaki mekteblerin takımları ile maç yapmak onların başlıca gayeleridir, * Sporda muvaffak olan mekteb talebe- Jerine büyük yevmi gazetelerde sütunlar dolusu yazılar tahsis edilmektedir. Bu yazılarda çocuğun kuvveti, oyun tarzı, sürati tahlfi ve tenkid edilmektedir. Bu gazeteler istikbal için faydalı olabilecek çocukları yetiştirmek için ellerinden ge leni yapmaktadırlar. Sporlarda muvaf. fak olan çocuk başvekil kadar ( şöhrete malik bulunmaktadır. Onun resmi gaze- — Yok, yok! Gidelim daha iyi. Ma- eld! Macid!, Haydi, kalk. Gidiyoruz. Alahaismarladık, küçük hanım! — Safa geldiniz efendim! Hediyeni- ze tskrar tekrar teşekkürler ederim. — Estağfürulle! Estağfürullah', Hay di, Macideiğim; yürü! Kapı arkalarından, çat etti, kapandı. Merdiven ayağında mebhut kalakalan Beberuhinin yüzüne, ana - kız kahka - halarla güldüler. * Odacı, bugünün ferdası, Memduh be- ye bir kapalı zarf getirip verdi. — Bunu, sabahleyin, peçesi örtülü bir kadın bıraktı, dedi. — Nasıl kadın? — Bilmem. İki kişi idiler. Birinin yüzü açıktı; yaşlıca İdi, Amma, mektu- bu veren o değil. öteki, Kıyafetinden, taze, kibar bir şeye benziyordu. Memduh, merakla zârfı açıp, şu mek- tubu okudu: «Beyefendi; «Ben Hürmüz'üm, Rânâ hanımın kızı Hürmüz. Dün bize geldiniz. Keşke gel - miyeydiniz. Yahud ki ben şizi görmesey- dim. Bütün gece ağladım. Niçin? Bilmi » yorum. Benim üzerimde çok büyük tesir yaptınız. Şimdiye kadar bizim eve gelip giden annemin ahbabları içerisinde Tuht- ma yakın gördüğüm bir siz varsınız. Şim-| di, size mektub yazmuk cesaretinde bu - hundum. diye beni ayıblayacak, hakkım » da, kim bilir ne fena şeyler düşünecek - siniz. Maamfaih bunu bile bile hareket ettim. Ne yapayım? Dayanamadım. Dün, ânnemle âranızda ne geçtiğini bilmiyo - Pum, Bize biras dargın gibi o ayrıldınız. İhtimal annemle ihtilâflı bir menfaat işi- niz vardır. Lâkin bu, bir doha bize gel -| menize mâni s1 ben helâk olurum: Niçin sizi gördüm, yarıbbim? Niçin ta -| nıdım? Çehrenizin ha sanki bir ateş olup zavallı kalbime yapıştı. Her dakika, her an yanıyorum. Sizi bir daha görmek, eb özlediğimi tarif ede » mem, Size, o aşağıda, bir arkadaşımın ad « resini veriyorum. İn » tizarımı boş çıkar - mayacağınızı, en ya » kın vakitte tekrar € » vimizi şereflendirece- ğinizi müjdeleyecek cevabımızı ona gön « derin, bana yetişti » rir. Cür'etimi affe - diniz. Düşünün: Size karşı ne duyuyorum ki, böyle bir kusur iş- lemek arzusuna mu » kavemet edemedim.» Memduh bu mek- tubu okudu. bir dar bu okudu. Katladı; cebine koydu; ve dir seklerini oönündeki Memduh merakla zarfı açtı azı masasına dayayıp düşünceye dal - |tard ve reddederdi. Bu, muhakkak! dı. Bu ne tuhaf macera idi? Kendi de, | Evlenmiyecek olduktan sonra da, ku « dündenberi, kızım hayalini gözlerinin |ru kuru eve devam etmekten ne çi - önünden bir türlü uzaklaştıramamıştı. | kardı? Oturmuş o, kalkmış o, yatmışoidi.| Buraya kadar, Memduh muhakeme Hen onu görüyor, onu düşünüyordu. | edebiliyordu. Fakat bu raddeye gelin - O kadar alay ettiği Macidle bir olmuş-|cö, Hürmüzlin melek gibi çehresi göz - tu lerinin önüne dikiliyor, (delikanlının Kız da acaba ne odemek istiyordu? | yüreği hızlı hızlı çarpmağa (o başlıyor, âtunl bir aşk mı idi onunkisi? Baş » | her türlü kararlar, hükümler bir anda a türlü de olabilir miydi? Lâkin, şa - | dağılıveriyordu. ved —ki bu ihtimal daha kuvvetli i -İ Öylece ikindiyi ett, Uzaktan, Mecid di hakikf, ciddi bir aşk duyuyor idi «| başını kaldırıp da, gitme vaktinin getip se, sonu nasi gelecekti Memduh, he- | gelmediğini işaretle sorduğu Zaman, o le bir dillenmiş fahişenin kızile evlene- | hâlA düşünceli idi. Sabahtanberi önün- daima görmek, dündenberi bana bir ih - tiyaç oldu. Ne duyduğumu, sizi ne türlü mezdi. İsmail Eşref efendi oğlunu, böy- | de yığılı duran evraka bir göz bile at - le bir halt ettiği takdirde evlâdlıktan |mamıştı. Son Posta'nın Romanı : 71 bakı ŞI yaz şemsiyeli! “s& bir puslanın üzeri be şu kelimeleri kâ istizah edici nazar karak, çekmesin dan çektiği bir ta baka kâğıda, Hür karşılığı döşendi: «Ruhum! dğu ve retle aldım. Hissiyatım tamamile sizinki, Merin ayni ve mukabilidir. ediniz. Zannettiğiniz gibi, söyliyecektim. Onu (söyledikten veda ettim. Zaten beni orada daha fazl, ahkoyacak yegâne sebeb bilâhare hal du, Sie benim için: «Keşki seni görme Ben. bilâkis sizi gördüğüme ve tanıdığıma memnunum. Bu seydim!» diyormunuz. memnuniyetimi şifahen de arzetmek sa. adetine nail olahilmek için o önümüzdek Arkadaşına tuhaf tuhaf gülümsedi, ve ie okuyan Macidin, larını cevabsız bıra» müze hitaben şu «Kalbimin dünden. beri sabırsizlıkla wem- beklediği mektubunuzu tarif edilemez bir meser- Buna itimad validenizden herhangi bir dargınlıkla ayrılmış deği. Bim. Yalnız dün, esasen uzun boylu otur» mağa gelmiş değildim, Validenize bir şey sonra, | m Kürek yarışı İngiliz gençleri arasından en müteammim sporlardan biridir telerde, afişlerde çıkar. Herkes onu ta nır... Büyük, küçük herkes onunla meş gal ölur. Nazırlâr onu kollarlar.. omun eli. ni sıkmaklan büyük bir zevk duyarlar.- Ona şu sualleri irad ederler; Bu çevikliği nasıl elde ettiniz? Kuvvetinizi nasıl inkişaf ettiriniz? Rejim tekib ediyor musunuz? Çocuk ilkönceleri bu suallere büyük bir mahcubiyetle cevab verir, Fakat ye vaş yavaş alışır, Kendine bir gurur ge lir. Tam erkek olmağa başlar. İngiliz terbiyecilerinin metodları ve #oğukkanlılıkları hakkında bir misal arz edeceğiz: Liverpool ile Sheffield arasnda kırda büyük bir kellej vardır. Bu kollejde bir gün büyük bir spor bayramı tertib edilir, Çocuklar hep on iki ile on dört arasında. dırlar, Erkek ve kızlar vardır. İp üzerin. den atlamaktadırlar... Atladıkça ipin in tifaı fazlalaştırılmaktadır. Böylece çocuke lar yavaş yavaş daha yüksekten atlamak» tadırlar. Henüz on yaşında bulunan Lily İ Dornever adındaki küçük kız bir ara bir buçuk metre atlamağı muvaffak olun Bunu üç defa tekrar edar, fakat üçüncüs ii bayılıp kalır... (Devamı 10 uncu sayfada) 'Hürmüzün vermiş olduğu adresi Zar» fın üzerine yazdı, mektubu odacının & line sıkıştırıp postaya gönderdi. Perşembeyi iple çekiyordu. Fakat Rânâya karşı nasıl bir bahane uydura» caktı? Önceden haber gönderip bir eğ” lenti meclisi tertibini istese, karı öyle bir meclise Hürmüzü sokmıyacaktı Ansızın, habersiz düşse, böyle kısa fasıla ile gelişinden Rânâ kuşkulana' « cak, belki gene kızımı kaçıracak, gös « lermiyecekti. Her şekli ayrı ayrı ölçüp biçtikten sonra, gene habersiz gitmeyi tercili ralayıp, Odacı lelemi Nihayet, Rânâ paraya düşkün bir gönderdi: «Sen İS “İ kadındı, Eline kırk, elli Yi tutuştu » tersen çık. Ben bir) nca kendisini yumuşatmak olmaz bir iki saat daha kala - şey değildi. Ne olacaktı? Hükmü, ser AĞ ni veline geçerdi. Açıktan açığa, Hürmüm den hoşlandığını, onu kapatmak iste diğini söyleyiverecekti. Dünya yerim den oynamazdı, ya? Kororunı verdi ve cebine kâfi mik » 'dâr para koyup, Perşembe akşamı, ka » lemden çikar çıkmaz, Rânânım evine “İ gitti. Kapıyı Beberühi açtı, Yüzünden hiç eksik olmıyan tebessümile, bermutad tatlı diller dökerek içeriye aldı. Men duh sordu: ç — Nerede Rânâ hanım? Evde mi? | — Hayır, miri muhterem, değil! Fas kir *ki r bunda muhafızlık edis yorum. Rânâ sultan göncesile berabeş Çamleaya, Tophaneli oğluna gitti, Kızcağız burada sıkılıyor. Gençlik bul Bütün gün kapalı oturmak kolay mf Hem, tazecik fidanlar sik sik hava ab ister. Yoksa, solar... a) OHerifin gev ine Memduh fenk halde sinirlen du, Huşunetle sözüm nü kesti: Acaba bu akşam avdet etmeleri muli” temel deği! mi? Bana sen onu söyle, — Zannetmem, kişizadem! Yarı malümu ihsanınız, eyyamdan Cuma. a Perşembe akşamı size geleceğim. Beni| Hazır gitmişken, gezerler, tOZAFİNr. v4 «ddeden ellerinizi muhabbetle öperim.» “Arkası var)