Postacı elime üçyüz mark saydı. | iü nat: pi SON POSTA Berlinde üç sene kalemi ile geçinen birTürk kadıni >. SUAT DERVİŞİN HATIRALARI Sevinçten çıldıracaktım Bu 150 Türk lirası İstanbulda 5 liraya sattığım bir bikâyenin Almanca tercümesinin bedeli idi. Sevincimden postacıyı kucaklamak istiyordum —4— Dünkü kısmın hülâsası Günün birinde aklıma yazılarımı ecnebi memleketlerinde neşrettirmek isteği geldi Bir roman sattım. Bir yol bileti aldım, Ve seksen markla Berine çıktım. Berlinde ya- zlarımla yaşamağa karar vermiştim. İlk gün ucuz bir pansiyon tuttum. Ertesi gün Ülletein müessesesine yazı #atmağa gittim İsmimi bildirince beni pek itibarla kabul et- tiler, Bu büsnükabulün kendime ald oldu - Bunu sannederek pek korktum. Fakat sonra bunun sebebini anjadım. Voss gazetesinin İstanbul muhabiri, benim Berline gittiğimi telgrafin kendi gazetesine bildirmiş ve hak- kımda bir de makale yazmış. Ben gazeteye yazılarımı vermeğe gelmiştim. Halbuki gaze- teden kendileri benden yazı isteyince he - men meşhur büyük bir muharrir rolü oyna- ini hissettim. Ve istiğna m: hemen çıkarmadım. Birkaç gün sonra vereceğimi söyledim. Vods gazetesinin benin Berline gelişimi haber vermesi Alman gazeteleri arasında şahsıma karşı alâka uyan: Bu haradisi atlamış olmak telâşlie bütün gazeteler bana muh - birlerini ve fotoğrafçılarını yolladılar. Re - simlerim ve mülâkatlarım neşredildi. Yazı- larımı muhtelif gazetelerden istediler. P, E N. klübüne davet edildim. Fakat cakayı boz- mamak için #htiyar bir muharrir kadını evine kadar otomobille götürüp, kendim kö- #tden otomobilden İnerek evime yaya dön - Param bitiyordu. İki mark ve bir Türk irasından başka bir şeyim kulmadı. Hattâ €ve telgraf çekip «bana para yollayınız» &lyecek param bile kalmamıştı. Daha errel de İstanbula: eÇahşmağa başladım, yarla- nm almıyor, para yollamayınıs!s diyo yaz- mış olduğum için bir yerden para da bekle- miyordum. (Yanı devam ediyor) Günler geçiyordu. Param gitgide bitiyordu, tan harab bir halde idim. Benim hakkımda çıkan bütün yazıları İstanbula gönderir ve bu uğurda paramın mühim bir kısmını da harcederken, İstan- parâsızlık- teki odaya alınca, sebebini izah etmek lâzım geldi bittabi, Şimdi de haber gönderen gene o. «Git de, söyle, kızım buyursun!» dedi, — Utanırım. — Allah, Allah! Ne var utanacak? Çocuk musun? Aramızda bir «ile top - lantısı yapıyoruz. Sen de yabancı sa - yılmazsın. Pek âlâ bize katılırsın. — Başımı örteyim, bari. — Ibh!' Paşadan mı kaçacaksın? Yoksa pinpon Behzad beyden mi? Hiç manası yok. Gülerek de ilâve etti. — Böozulacak nikâhın da kalmadı ki İçeride, zamanın en güzel, en mües- sir şarkıların, ardarda sıralıyan ince fa- kat ahenkli sesi yakından dinleyip te, gönlünde durmadan kanayan yara- yı tedavi elmek hevesile, vaki ısrara daha ziyade mukavemet edemiyen Râ - mâ kalktı; Seniyeyi takiben öte tarafa| geçti. Meclis tamamdı. Geride, sedirin ü - zerine bağdaş kurmuş, kranta, torba sakallı, ker” ferli bir zat kurulmuştu. Bunun, adı söylenmeyip te yalnız «pa- şa> hığ' ifşa edilen zat olduğunu, Rârâ görür görmez anladı. e Öteçi, nisbeten daha genç adam da, hürmetkâr bir va- ziyette, beri yandaki bir koltuğun üze. rinde oturuyordu. Bunların karşısında, yarım daire teş kil eden üç kızdan mürekkeb sazende- ler vardı. Bunları, o âna kadir Rânâ hiç görmemişti. Zahir, üçü de, Seniye hanımın kızları clacaktı. derinin önlerinde. du. Bir yandan, elindeki altın kamçılı tesbihi çeken paşa hazretleri, da s'rada diğer elini tepsi: uzatarak bir kadeh rakı, bir çatal da meze alıyordu. Seniyenin peşisıra içeriye giren Râ. nâya, hırs ile parlayan nazarlarını, yi - yecekmis gibi tevcih ederek: — Buyur bakalım, nazh nigirm e. bür yan | | Suad Dervişin Berin mecmualarından birinde çıkan bir resmi para yollamayınız» demiştim. İstanbuldan para beklemiyordum. | dimi teselli etmeğe uğraşıyordum. diyyen harcetmeğe imkân yoktu. yordum. fendim! Bu ne mer tebe istiğna? Hüs. nüne bu kadar mağ- Tur musun, a benim sultanım?. diye ilti - tatta bulundu. Rânâ, başı yerde, müddebine selâm verip, kemençe ça * lan kızın yanıbaşın. daki iskemleye iliş - ti. Eğer bu esnada, Seniye ile pa- şanın arasında giz » lice teati edilen işa. retleri sezmiş olsay» dı, muhakkak ki o « dadan çıkar, hattâ bu evi büsbütün ter. kederdi. Fakat, bi - çare, paşanın «eda - yılıkz sıfatına inan - ş, bu meclisi saf ve samimi sanmıştı. — Bir kadeh takdim eylesem, ik. bal buyurulmaz mi evlâ Bu hitabın kendisine âidiyetini tah - bakışlarını yerde tutmakta devam ediyordu. Benli Seni- min etmiyen Rânâ, ye kolunu dürttü: — Rüânâcığım! Paşa hazretleri sana ediyor. Alsanal Başım kaldırdı. baktı. Mahcub bir eda ile: — Teşekkür ederim, efendim!, dedi kullanmam! Seniyenin bu seferki ikazı bir çim » dik şeklinde vaki oldu. —Al, kız! Paşa efendimizi reddet « bulda benimle alay edenlerin kulağına gitsin diye «artık yazılarım çıkıyor, bana Fakat için, için: «Benim yanımda az) para olduğunu biliyorlardı. Onlar beni| dos. elbette parasız bırakmazlar» diye ken-| Az masraf etmek için gösterdiğim bü - tün gâyretlere rağmen otuz markı ebe - İki günde bir öğün sıcak bir yemek yi- | Sıcak yemek yediğim yer bir bakkal İdükkânmin arkası idi, Önde, sucuk, kon- falan satılıyordu. Arkada beyaz temiz masalarda, peşin elli fenik verilip «bir marka alınınca» üç türlü ye- mek yeniliyordu. Buradaki menü bizim terkos suyundan çok daha berrak tutulan bir çorba, ya - nında İki haşlanmış papates bulunan irice bir köfte, bir de pırasa veya pırasa- ya benzer her hangi bir şeyin komposto idi, Alman yemeklerini en iyı lokantalarda yemek bile Türkler için mühim bir me- sele iken buralarda yemek yiyebilmek için ancak benim gibi, benimkadar pa » rasız olmak lâzımdı. Yazılarım beğenilmedi mi? Hakkımda bir sürü yazılar çıkmıştı. Fa- kat benden alınan yazilar, henüz orta - larda yoktu. Muhakkak beğenilmemişti. Yazılarım çıkmıyacı ümidim ve ce saretim cebimdeki paralarla birlikte e « riyordu. Her İcniği harcettiğim dakikada kuvvei maneviyemin biraz daha eksildi -| iYi ğini hissediyordum. Ay bitmek üzere idi. Nerede ise yeniden kirk mark lâzımdı. Parâm olmadığı için bu bir gürü eca - yib pansiyonörli pansiyondan ayrılama- labilmeği dahi bir nimet sayıyordum. Ne delilik etmiş te İstanbuldan çıkıp aya gelmiştim. İstanbula telgraf çekmeği düşünü; 'akat bunu da kibirime yediremi - yordum, Daha yirmi gün evvel oradan ayrılırken ne iddia etmiştim. Asabım pek berbaddı... Geceleri uyku uyuyanyordum. Bunun için ssbaha kar- şı evlerine yarı sarhoş dönen genç kızlar odamda aydınlık gördükleri için kapımı (Devamı 10 uncu sayfada) miştım. Ve param eksildikçe burada ka-| K memurlar İkincikânmi açakçılık ve muhafa74 ıarasında neler gördüm? şirketinin elebaşısı, ecn ANLATAN: SABİH ALAÇAM Okuyucularıma, bugün de ecnebi bir kaptanın marifetlerini anlatacağım. Bu zat, emekli bir deniz albayıdır. Sözü, sohbeti yerinde, boylu boslu, harici va » ti gayet centilmen bir bahriyeli. Y ız, adamcağızın ufacık bir kusuru var: İçkiye biraz fazla düşkün, hem en pabalı ve lüks cinslerine. İş bu kadarla da kalsa, gene iyi, Kaptanımızın başına Yeşilaycıları musallat eder, biz de seyir- lerine bakardık. Fakat, kahramanımız, nadide içkileri büyük bir keyif ile içip. piposunu tüttürmekle kalmıyor. Yeşil - aycılara taş çıkartan bir propaganda ile, herkesin zevk ehli olmasıni, pantalonun arka cebinde daima bir alkol şişesinin yer almasını istiyor, Gittiği her memle- kette, gemisi ile uğradığı her lmanda bu ekidenin geniş mahiyette fiili taraf- tarlığını ve üstelik fedailiğini yapıyor. Gene unutmamak lâzımdır ki bu pro - paganda ve tevzi fedailiği az çok ihtiyatı ieab ettiren bir ke; ettir, Gayet zeki bir adam olan bizim k mantara basacak takımdan olmadığı için rota Üzerinde bulu: lerde adeta teşkilât vücude getirmiştir. Onun itima- dımı kazanan şahıslar kaplan babanın ne zsraan gelip, ne zaman gideceğini gayet ımız hemen lar, diyeceksiniz? Kaptan baba, denizde iken onlara telsiz mi çekiyor. Hayır, me- it, Kaptanın mensub olduğu n acentalarınd. onun kus- ş tarihleri - ni, bir yolcu, bir tüccar, bir komisyoncu sıfatile öğrenmek mümkün tabil, Bu suretle, arada, yanılmaz bir irti « “|bat temini kabil olduktan sonra, bütün İzorlük şuna münhasır kalıyor: Limana İ girmiş bulunan gemiye, biz yolunu bu- lup kapağı atmak, Rıhtımdaki sandallar ise ne güne duruyorlar? Bütün dava, 25 kuruşu feda etmekte, Ondan sonra ver elini kaptan baba, al şu paracıkları, ver konyakları, vermutları, al şu ufaklıkları, ve Son Posta'nın Romanı :33 kışın var, Rânâ korka korka elini uzatıp kadehi aldı mek olur mu? Rânâ korka korka elini uzatıp, kade- hi aldı, O esnada, hafif havalara geçen kızlar, o vaktin dillerde gezen meşhur şarkısın okumağa başlamışlardı: «Âsi Molla! Âsi Molla! Bana bir tek rakı yolla!» Molla.. rakı.. hepsi birbirine karıştı. kendini şaşıran Rânâ zavallısı, irade - | kendisine uzatılan | sinin yeni baştan zâfa uğradığını, mu» dehe ve o kadehi uzatana hayretle|kavemet hassasının (o kaybolduğunu duydu.. kadehi dudaklarına götürdü. ;Jkızgın alev gibi yakıcı mayi ağzına bo. şalttı.. yuttu.. Ooh! Ne iyi idi bu! İçini asıtmıştı. Dünyayı başka türlü gösteriyor, sazın âhengini kulaklarına başka türlü ak - YAZAN ERCÜMEND EKREM ggi TAL settiriyor, yüzünü daha munis, daha cazib kılıyor * du. çin. lütfen. kere - meh.. inayeten.. —Ooh! Nurol- un! Gittiği yer derd in! görmesin! Behzad bey deni- Jen zatın osunduğu bu ikinci kadeh de, ilki gibi, o acemi a» ğıza susuz, musuz gitti. Ve bunun siri daha dağ oldu. Molla, ha- anamcı Osman efen - di, bunlara aid te - ferrüat, sanki, yakıcı ispirtonun tesi » rinden ürkmüş te, Rânânm benliğin - den kaçmış, uzaklaşmıştı. Bunları ha- tırlamak istese de, artık zihninde bu - Jamıyordu. Gözleri hafif Oo mahmurlaşmıştı. Her şeyi, ipincecik bir dumana bürünmüş görüyordu. Saz ve ses, kulağına daha tatlı geliyor, gönlünde, mahiyetini ta - yin edemediği, fakat neş'eye pek ben- ği bir his duyuyordu. — Ey, haydi bakalım, Rânâ - hanım! Sizi de dinleyelim. böyle, görücüye çıkmış gibi oturmak olur mu? Paşanın sesi yükselmişti. Rânâ başır nı kaldırdı, baktı. Üzerine konan na « 2arlar alev alev yanıyordu. ro, muhtetif tütün a Jirler, Amma bunu nasıl öğreniyor. |! insanlar — Bir tek de kır Junuzun halınmi. r .. * Jp ım ve satım gi ebi kaptanın marifetleri p Gel gelelim, centilmen gemisi organizasyonun tanziminde via” hata yapıyor, Güya nazarı dikkati # betmesin diye, az adamla iş yapa de, alâkadarların tanınmasmasi e” gemiye girip ç ların sayısını ki tıkça kabartış İşte bu hal, yani ayni şilebin, tığı seferde bir hayli zairin s8 kazanması, gümrük muhafaza memurlarının gözüne çarpıyor” Artık makyaj odasında hum faaliyet başlamıştır. Yeşil şeridli i, apuletli a ( dadan bu kılık ile girenler nasıl ÖN kayorlar, biliyor musunuz? SAUER Dilenci, âmâ, anadan doğma kopuk saire olarak © ra sıkı bir takib Gi yi şi? m | p | Ondan si | Deniz üstünde şilebi gözliyenlef di sınız? Üsküdar yolcusu imiş gibi eği run bordasına sürünerek geçen #5! lar mı? Rıhtıma yanaşan bazi lardaki müşterilerin peşlerine mi? d Yapılar takiblerin neticesinde Mİİ nadide püre, m alım ve sabi gi şirketinin memurları birer bire y Ii gt merkezi de bulunuyor. vi Ondan sonra enseye el atma delal lıyor, Ayni günde, syı atte semtlerde muhafaza teşkilâtı me” işe vazıyed ediyarlar. j Ben de bunları safha safha yağ? Evvelâ, deniz üstünde şilebin #* g çilerinden biri durduruluyor. Me ruyor: — Ahbab, ceblerin neye böyle p gi — Ver şunları bakalım? öylece seyyar bir gazino el€ sö Bö; reden aldın bunları? (Devamı 10 uncu s0! — Sesim yok, efendim. gibi uf ler mırıldandı. Paşa hazretleri bu özrü tan y — Nasıl? Yok olur mu, BS? biliyorsen.. # Kemençe çalan kız, yanıbaşınği # ruyordu. Rânânın kulağına €i du: — Hangi şarkıyı istiyorsun, RânA ezildi, büzüldü. bir yutgundu.. paşanm amirene bi*9 # ten içki ile sarsılan iradesini op ” i kavemetini kırmıştı “yi gelen ilk şarkı ele beyin konağına, Çeşmigül hani £ iye ud meşketmeğe gelen ibt ye, meni ustadan dinleye dinley€ gs x mişti, Kemençe, Nihavendöeh., gli, gezinti yapfıktan sonra, Hacı Mi, yin, lâyemut şarkısını tuttu y teri düşkün garibim. âşk * yim.. şehriye zi üz okudukça, paşa di Se e adela gasvoluyorlard” w di kendini utan den: «Allah, Allah!» ? vi ni Wi de X nde g O, böyle güç bir besteyi pi bey di da, paşaf ve gö z dı. Ve şarkı biter bitmez, yer” tı, tepsinin üzerinden kaptığı dehini getirdi, Rânânn (o öP' gelerek, sundu.. — O mübarek dudakların! $ he değdir.. Allah için olsun, luna bir iltifat et, Ne imişsi hu?! Ne eti ne fitnei d* mişsin meğer! Kadının gözünü on larında tuttu yordu. Rânâ ş — Estağfürullah! Este$ yerek geri çekilmeğe çalışıyo yi na rağmen ayak ucundan gi ça paşa kendisine zorla iki kad ) ha içirdi. varken vr alel 4 gel if? klarma sarılmıs. se eteklerine sürüY” "gö can.. u ellerini di ırmış, boyun” rule