12 Sayfa 4 Sen Posta , tın Hikâyesi AA AM KDN AAA Z BAHÇIVANIN KİZİ SON POSTA GA İK ZEENANAK N T MA Çevireri: İszrelf Hulüsi A oammammamımıdız — Saçlarının rengi ne kadar güzel Fatma.. Fatma konuşmuyor, önüne bakıyordu. Nejad devam eiti: — Ben çok kadın gördüm Fatma.. dün- yanın uzak. yakım her yerinde gördü- Büm, tanıdığım kadınları birer birer göz- lerimin önüne getiriyorum. Onların ara- Bında saçlarının renkleri çok güzel olan- lar vardı. Fakat seninkiler hepsinden gü- zel Fatma gene susuyordu: — Hele bu gece ay aydınlığında ne ka- dar gözel üyorlar. Hayır hayır, ürkme, sen istemezsen elimi bile dokun- mam. Hem n'çin benden bu kadar kaçı- yorsun.. düşün, sen ve ben çocukken bu bahçede beraber oynamaz mıydık?. Fatma gözleri yerde hep susuyordu: — Sen ufacık bir kız çocuğu idin.. ba- ban o zaman daha sağdı. O bahçe ile uğ- raşırken biz de bir yanda çamurdan ev- ler yapardık. Biliyor musun, ben mekte- be gittiğim günler, sen hep kapıya kadar gelir, beni yola vururdun, hele hafta .sonlarında mektebden dönerken hep se- ni karşımda bulmaz mıydım? Ben Avru- paya gilmeden evvel sen böyle değild'n. çelimsiz ufaktefek bir kızdın.. şimdi ne kadar değişmişsin; gözlerime bak Fat- ma.. tâ gözlerimin içine bak. Meğer göz- lerin de ne kadar güzelmiş. Baktıkça ba- kacağım gel'yor. Fakat niçin ürkeksin, niçin bana istediğim gibi içten bakmı- yorsun. Ben bu kadar yabancı mıyım? —10 — Avrupadan döndüğüm gün ne ka-| dar şaşırmıştım. Bahcede bana doğru İ- lerlemiş, elimden valizimi almak iste- Miştin; ben sen: tanıyamamıştım. Kendi kendime; bu güzel, narin vücudlü genç kiz acaba kim olab'lir; diyordum... Be- nimle oynıyan minimini Fatma olduğu- nu nereden bilecektim ki! Fatma ilk defa söz söyledi: — Ben o kadar minimini mi idim? — Bana öyle geliyor Fatma, iki örgü saçların vardı. Bak entarinin rengini de söyliyeyim: Sarı idi. Üzerindeki çiçekler gül mü desem, gelincik mi desem... — Gül! — BSen de hatırladın bak.. o iki örgülü saçlı Fatmayı, karsşımda yetişmiş, güzel, ve ayni zamanda tam modern bir küçük hanım görünce şaşırmaz olur muydum? — Modern mi, modern olan ben mi- ? — Ya kim? Meğer sen mektebe gitmiş- sin, liseyi bitirmişsin! — Evet anneniz beni mektebe gönder- di, liseyi de bitirdim.. fakat ne olsa.. Son Postanın edehi ramanı: 25 Delikanliların. çoğu da — görünüşe göre zengin aileden mirasyedi çocuklar- du. Kadınlara gelince, Ülker hanımelen- 'di onları yalnız isimlerile bize tanıttı. Zaten hiç birisi bu beylerden birisinin kızına yahud karısına benzemiyordu. A- ralarında karı koca samimiyetinden da- ha başka türlü bir yakınlık hisseder gibi olmuştum. Ah, o zaman çok hata etmiş- tim, o salondan, o köşkten hemen çıkıp gitmeli idim. Amma nereye? Son tren yakti geçmişti. Fakat hiç değilse bir tramvayla Kadıköyüne iner, oradan da geç vapurla, Köprüye inebilirdim. Ah, — keşki öyle yapsaydım, keşki apartımana - dönse id'm! Yalnız o zaman da annem beni bırakır mı idi? Muhakkak ki bırak- mazdı, iradesini gene dik sesle ve dik bakışla bana kahul ettirirdi. Bense böyle herkesin yanında kücük düşmekten çe- kinmeli id'm. Öyle değil mi? İşte bu düşüncelerle somurtarak — bir köşeye oturdum. Biraz sonra sofraya da- vet ettiler, Köszkün bahçesindeki uzun ve mükellef bir sofra başına indik. Önce, parlak bir elektrik fanusunun altında, büyük kadehlerle rakılar içilme. Be başlandı. En kıymetli porselenden ta- Baklar içinde çeşid çeşid mezeler, mey- | l l — Ne diyorsun Fatma, sen, bir eşine daha rastgelmek mümkün olmuyan bir genç kızsın! Nejadın eli, Fatmanın eline doğru u- zandı: — Fatma çok güzelsin, ben seni sevi- Ay bir an bulutlar arasına girmişti. — Fatma seviyorum. Fatmasın papatya başı Nejadın omuz- larına düşmüştü. Genç kız işitilir işitil- mez bir sesle: — Ben de seni Nejad! Diyebilmişti. * Köşkün çakıllı yollarında elele yürü- yorlardı. — Her zaman için benim olacaksın Fatma, bir an senden ayrılmıyacağım.. — Bunlar çok tatlı vâdler Nejad, bun- ları duyarken, neler hissettiğimi bir bile- bilsen. Kendi kendime bile itliraf etmek- ten çekindiğim her şeyi öğrendin! Yürürken b'rbirlerine sokuluyorlardı. — Bu yol uzasın istiyorum Fatma, eli- ni biraz daha elimin içinde tutabileyim. Yazan: Halid Fahri Ozansey valar vardı. Herkes yiyip içiyor, Ülker harım ikide birde, diğer bayanlar gibi benim de “çmemi, birkaç kadehe anne- min de müsaade edeceğini söylüyordu. Annem de. salona ilk girdiğimiz zaman bir müddet dargın gibi durduğu, fakat hiç şüphesiz evvelce pek samimi tanıştı- B bir gençle yeniden anlaşmasının zev- kile olacak: — Hayhay, iç kızım, iki kadehten bir şey çıkmaz! Diyordu. Nihayet, benim yanımda oturan, ve sofrada herkes tarafından pek itibar gö- ren orta yaşlı, hafif kır saçlı, fakat çok yakışıklı ve çok şık giyinmiş bir adam, elindeki zarif nakışlı ağızlığını yanan si- garasile tablaya bırakarak önümden ka- dehimi aldı: — Küçük hanım, müsaade edin de ka- dehinizi ben doldurayım. Dedi. » Şaşırdım ve elime uzatılan kadehi al- Tmaamak için annemin yüzüne baktım. Halbuki o, yanındakile konuşmağa dal- mış, beni unutmuştu bile... — Rica ederim, kırmayınız. Bakın, herkes neş'elenmek için biraz içiyorlar, Sofradan başka sesler de yükselmişti.|ze karşı balkonda alnıma Çarpan serin | genun ruhu saran hüznünden sonra, şim- | gızlığını gördüm. İsem yalan söylemiş olurum, Fakat... |Seninle yanyana olmanın zevkini biraz daha duyayım.. meğer seni ne kadar se- viyormuşum. Yolda bir ayak sesi duydular. Birbir- lerinden uzaklaştılar. Gelen Nejadın an- nesiydi: — Nejad sen misin oğlum? — Benim anne. Fatma ile dofaştık ta.. — Geç oldu. Hava da serinledi Üşü- yeceksiniz. — Biz de geliyorduk anne! Nejadın teyzesinin kızı Selma, kocasi- le birlikte birkaç gün için köşke gelmiş- lerdi, Selmanın kocası hariciyede mü- iyette idi. Senenin bir çok aylarımı Avrupada geçirirlerdi. Sel-| ma ile Nejad ayni yaşta idiler. Çocukken Nejad ne kadar durgunsa Selma da ıkı' s'ne o kadar hoppa idi. Selma evlendiği zaman, Nejad henüz tahsilini bitirmemişti. Seyahatlerinden birinde Nejadı görmüşler, Selmanın ko- casi Falkle Neiad o vakit tanışmışlardı. i Gdüşünen, ve tanıştığı insanlara kendini Çabuk sevdiren bir - yaratılışta | idi. Nejadla da çok çabuk ve çok iyi dost olmuşlardı. Nejad, kararım en evvel Sel. ma ile kocasıma açmak istedi. Akşam yemeğinden sonra bahçedeki kameriyen'n altında üçü beraber kahve- içiyorlardı. Nejad: — D'nlevin, dedi, ben evleneceğim. — Sahi mi Nejad? — Tabil sehi, hiç şaka olur mu? — Bari kiminle? — Fatma e! Faik susuyordu. Selma yüzünü buruş. turdu: — Acele karar vermiş olduğun belli Nejad, — Niçin acele olsun.. Fatma, nasıl an- latayım., Ben onu buraya geldikten son- ra ne kadar başkalaşmiş buldum. Avru- pada iken böyle bir şey hiç aklıma ge- tirmemiştim. — Dedim ya aeele bir karar. — Niçin böyle söylüyorsun Selma, Fat. manın ne kusürü var? — Bahçıvanın kızı. — Bu c'heti ben de düşünmedim de- Fatma yanlarında idi. Onun geldiğini görmemişlerdi. Acaba söylenenleri duy- muş muydu? * Gece Nejad odasında bir mektub bul- du, Bu mektub gayet kısa yazılmıştı. «Size veda etmeden gittiğim için mü- teessir'm, fakat başka türlü hareket ede- reezdim. Bizim köşk komşularından Sey- Kadın, erkek coşmuşlar, adetâ bağırışı- yorlardı: — A öyle ya., buraya ne diye toplan- dik?... Neş'elenmek için... — A kızım, iç bir kadeh.. ne çıkar? — Ayıb değil, canım.. yarı yarıya su doldurur, içersiniz. Hepimiz içiyoruz. Bu sözlerden, bu haykırışlardan adetâ sersemlemiştim. Yalnız bu gürültü için - de kadehimi elime aldığımı ve bana ilk defa zakkum gibi acı gelen o beyaz suyu ağzıma diktiğimt bil.yorum. | Bu ilk kadehten sonra ayni israrla ikin- Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları deki İttihad Klübü namına, mevzuub$ tarlanın 20 veya 30 sene müddetle KİrET | lanması hakkında irade sadır oldu. HE men konturatı yaptık. Doğruca öt Vitolü buldum. Onun ile beraber işe BÜT ladık, Birkaç gün sonra tarlanın etrst 5 ç (Baştarafı 8 inci sayfada) Dedi. Ont da aramızda tedarik etmeği düşündük. Hissemize 250 altın düştü. A- #if Hikmet Paşa da buna yakın bir meb- lâğ verdi. Türklerden başka kimlerin pa- ta verdiğini hatırlamıyorum. Yalnız İn- gilizler, mevcud parayı 2000 altına iblâğ | (ahta perde çekmiştik. Kış yaklaşıyord? ettiler. Kurduğumuz teşekküle de şu is-| © şahada ise hiç ağaç yoktu. Hemen İ? Ş? bulı!'uk:'_lî.l Hat IÇIübü, « |kümün bahçesinden 20 tane çınar 48 -| Ertesi günü saraya gittim. Başkâtib |çıkarttıra, zahanın kenarlarına dikti Cevad Beyi gördüm. Ne için geldiğimi | , . , a. A Ve angünüz ağaçlar, bi — anlattım. O sırada Abdülhamid II, mev-| ,, , . Binayı dü yaplirdık. İ kü sarsıldığı için, her talebi is'af ediyor- Bu suretİc futbol oynanmağa başliö İ du. Bu şebebden, hünkârın, tarlayı ve-| , |. gelgelelim seyirci Yoktu, yanl receğine emindim. Fakat, Cevad Bey hu-| / , D LLU Frark, futbola rağbet etmiyöf | zurdan dönünce, ne dese boeğenirsiniz? 'i _;vaö Witol kâr edeceğimizden B w_w «-- Bfendimiz buyuruyorlar ki hazinei SM"K;"_;_“ .n'ı'mı yerinL kirıs; biğ İ hassaya aid olan emlâki istiyenler bir, ı;ııym*d;l ü iki taene değildir. Daha geçen gün, Ceı!l Dü vaişti Unti Haa T D Paşa Ahmed Rıza Bey ile gelmiş ve Kan- Vei sBl -Ümumî Harb bı;ılar başlamt! " dillideki Adile sultan sarayını mekteb KEDKERN Z SA ıî;ründm 9" $ 3 di y Ğİ yapılmak üzere bağışlamamı rica etmiş- zi K vakit bulamadık. Bt lerdi, verdim. Bu talebler tevali ettikçe, : 'ş“'.' KAT ETR DA Kemil elde hazinei hassaya aid bir şey kalmı-| ÖYruraya Ei ÜÜ BU İi - Za yacak?» vı'ı.ı iyed etmiş. Adını da İttihadspor M7 Umduğum çıkmamıştı. O zaman aklı- bü Üİ ma derhal bir çare geldi: İşte, bugünkü Fenerbahçe stadyo — O halde senevf 30 altma tarlayı ki- | hun tarihçesi... yt ralamamıza elfendimiz müsaade buyur.| — Yalnız, zannedersem, Fennbı)ıçeı* sunlar, dedim. bü bu hak!kati pek bilmiyor. ÇÜNt B Cevad Bey tekrar huzura girdi. Dö- müteaddid defalar yapılan toplanlı '.' nüşte: senei devriye merasimlerinde bir gert | cik olsun, beni davet etmek lütfünde Üı bulunmadılar! Halbuki, gönül, ıd#"_' İ olmasını ne kadar isti! ; «— Efendimiz, buna diyeceğim yok, buyuruyorlar!» Baş, Diş, Nezle, Girip, Romatızmaâ : Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal kesef: | BB — GA İcatında günde 3 kaşe alınabilir. HN feddin Beyin küçükten alıp büyüttükleri| — Soysuz olamaz anne, dedi, benct Mitat benimle evlenmek istiyordu. Ken- | nun hiç kabahati yok. disi şimdi gümrükte memundur. Onun| — Kabahat bizde ki ona o kadar &# 'yanına gidiyorum, Yakında evleneceğiz.> verdik. g «Bahçıvanin kızı» — Kabahat bizde anne, fakat | verdiğimiz için değil! Kapı vuruldu: — Nejad. — Ne var anne! — Fatma evden gitti. Ben onu kızım Bibi severdim. Bu ne fena şey.. onu sev- mesem çok soysuz çıktı diyeceğimi Nejad başını önüne eğmişti: , Paso!... : 'YARINKİ NÜSHAMIZDA: [Ü | Yazan! Kadirsan Kaft di de bu yaşlı, fakat çok yakışıklı TÜ mın ses'ndeki tesire kapılmıştım. PÜE belki de içerisini benim için buradalfi © ha az tehlikeli sanmıştim! o Bir tangodan sonra bir ikinci kava birdenbire tesirini gösterdi. Biraz kendime gelebildim. Yanımdaki, elini hafifçe omuzuma koyarak: — Gördünüz mü, dedi, nasıl?.. Biraz açıldınız ya... : — Evet. diye cevab verdim. Rüzgâr |oynadık. Sonra gene onun ısrarile iyi geldi. temipolu bir fokstrot ve nihayet D döndüren bir: tals... Etrafımızdal çarparak dönüyordum. Bir iki kertf — Rica ederim, artık bırakın.. dönüyor.. $ — Tabil gelir. Kabahat şizde.. hemen bahçeden yukarıya çıkmamalı idiniz. Siz o pöokereilere ne bakıyorsunuz? Onlar, içkiye âc, sıcniğa da idmanlıdırlar, yeter ki pöker oynasınlar! Diye yalvardım. P Bu sözleri bana itimad vermeğe başla-| Dinlemedi ve valsın sonuna kadâf maştı. Sonra bana, karşımızda, biraz u-|ni salonda çevirdi. J ki, sofradan kalktığım zaman başımın | zağımızdaki sah'lin karanlık sulara vu- dönmesinden karşımdaki çehreleri tanı-|ran ışıklarını gösterdi: yamaz olmuştum. — Bakın ne güzel manzara değil mi?.. Bonra tekrar yukarıya, salona çıktık. | şu koyu sularda yakamuzlanan ışıklar?... Bazıları evvelce yarım bıraktıkları po-| Cevab veremedim. Ben de bu gecenin, kerlerinin ikinci veya üçüncü seansına|bu derinliğin, bu denizin cazibesine ka- oturdular. Poker oynamıyanlar da, bil-|pılmıştım. Gözlerim, bir köşesini kabart- hassa gençler, radyoyu işleterek yandaki | ma gibi çok canlı bir hilâl süslemiş olan küçük salonda dansa başladılar. Ben bü-| bulutsuz, açık, pırıl pırıl yıldızlı gökten tün bu olan bitenleri bir hayal gibi gö-|bu durgun ve lâciverdleşen denize, de- rüyor, bu gürültüleri derinden gelen ses-| nizden de hafif sisli, rüyalı ufuklara dal- | ler gbi işitiyordum. Annemse ortada|mış gitmişti. Tü uzakta, pek Iyi seçile- yoktu. Galiba o eskiden tanıştığı gençle 'ölkün pırıllıı ışıkları geceyi deliyordu. bahçeden tekrar yukarıya çıkmamıştı. |ülkün pırıllıli ışıkları geceyi deliyordu. Epeyce zaman, salonun dibindeki bir| Bu esnada, içeriki salondan, radyoda, koltukta böyle uyuşmuş kalmışım, Bir| kitaralar ve yumuşak, baygın bir kadın sralık, yanımda bana ilk defa rakı veren | sesile çok hazin bir tango çalınmağa baş- adamın sesini bir daha işiterek gsilkin-|lamıştı. Semih Bey, evet ismi Semihti, dim. Bana: şimdi hatırladım, elini göğsümden geçi- — Biraz balkona çıkmaz mısınız? Açı-|recek kolumdan tuttu: hırsınız. — Havaiyen orkestra!., Gelin, bu tan- Diyordu. göyu beraber oynuyalım. Tabit lütfeder- Hayır diyecek takatım yoktu. Bunun | siniz? Üzerine koluma girdi ve beni balkona çı-| Dedi. kardı. b Bilmem nası! oldu. neler — hissettim. Gece, içerisinin sıcağından sonra, deni-| yalnız şunu biliyorum ki, geceden ve tan- Bir kanapeyo çöktüğüm zaman, rimin karardığını hissetmiştim. beni bununla da bırakmadılar. Eöf L yen! bir büfa kurmuşlardı. Şimdi #4 panyalar patlıyor ve uzun renkli £ lerle, ayrıca, şampanıyadan başka VÜd de dağıtılıyordu. Kaç kere rüya hayf' 4 gibi karşımda dikildiler, kaç kere tim, bilmiyorum. Fakat bir aralık sesin, © sih'rbaz tesirli sesin Kt bir şeyler fısıldadığını duydum. İdan bir kol omuzumdan sıktı ve önct by daklarıma, sonra dişlerime bir K buzlu sertliği dokundu. gl Uzatılan şampanyayı içmiştim V€ ” İ diğerleri takib etmişti. ş Bundan sonrasını hiç bilmiyoru? 4 bahleyin, bilmediğim bir odada. YA Ç bir yatakta uyandığım zaman pütüü cudümü ağrıyor buldum ve İ bir gayri tabi'lik hissettim. Odada benden başka kimse yokte kat yanımdaki komodinin üstündü © (€ sanı sesile büyüliyen hımhfd' çok yakışıklı kibar adamın, sigarat | | lenmiş olarak tablada unuttuğu #j (Arkan Ğ