N” 6 Sep Posta D Eldivenler'ni sinirli hareketlerle çıka- m her gün hayatın acılarını e seriyor.. Hayretle yüzüne baktım. "— Ne o dedim, Şikâyet mi ediyorsun? Halbuki sen bir kaç hastana biraz olsun şifa verebildiğinden dolayı her gün evi- ne döndüğün zaman derin bir İç Tahati düyduğunu söylerdin. -Bışını çevirip manasını anlamadığım | bir bakışla. gözlerime dikkatle baktı. | Şekilde can sıkıntısı ifade eden izlerle çi- | zilmişti. j — Ne oldu, cevab versene diye sor -« dum. Ağır ve korkak bir hareketle yanıma oturdu. — Bir hasta! — Bvet.. Başı önünde susuyordu. Onda âdeta ko nuşmaktan korkan bir hal vardı. Kendini toplamağa çalıştığını kisaediyordum. Söy leneğe kürar vermiş gibi silkindi. — Ehemmiyetli bir şey değil. Fakat banâ dokundu. Cünkü hastalarımdan bi- ri eski bir arkadaş... — Eeki bh srkadaş mı? — Evet. Bu hasta Celâldi. — Colül?... Gözlerim bir noktaya dikili öylece kal- — miştim. Handan beni teselli etmek gay- retile doğruldu. — Emir ol Şermin ehemmiyetsiz bir hâstalık... — © nerede?.. * — Hastanede. Gözümün önünden Celâlin genç | | | | ve şen hayali bir türsü kaybolmuyordu. Ce « | lâl hastanede... Kendi kendime mırılda- — niyordüm: «Buna imkân yok.» Uzun yılların ağır perdeleri gözlerim- — den yavaş yavaş kalktıkça dağ yolla - rında benimle koşmaca oynıyan bu ince hayalin içindeki bütün izleri birer bi » rer canlanıyordu. Ruhumda yeni bir ta- zelikle kımıdanan hatırlar birbirine karışıyor, biyb'rine ekleniyordu. Bir ba- har yeşilliği içindeki gözlerini sanki şim- — di yanımdaymış gibi görüyor, onu çağı - “ ran sesimi duyayordum. — — Darıldım sanu Celâl, hiç beni bura- da bırakıp kaçarlar mı? Bak düşeceğim. “Çalıların çevrelediği dar yolda uzun — bacaklar'le İkı adımda yanıma gelirdi, — Ve beraber gülerek koşa köşa aşağı iner- Çehresi bugüne kadar görmediğim bir| : l"ı[ HlkâYBSl İ-lllllllllllll-llllllll-llllll_ll— SİLİNEMİYEN İZLER K (07 LADAĞ K KOKD K PAAAABERAD (1 II AAAT Yazan : İnci Özkurd — gae |binbir muzi |rüdükten ğitda kap nde ayrılırdık. Ben ek- seri bu, uzun ve ince süiveti görünmez o- luncıya kadar gözlerimle takip ederdim. Bu eğlenceli gezmelerimize bazan Han- lik düşünerek yanyana yü- | danın da katıldığı olurdu. O zaman ta - bif daha çok eğlenir, duha çok birbirim'zi tutmağa çalışırdık. Gençtik ve çocuk denecek kadar haşarı idik. Bu güzel yazın bütün günleri şimdi bi- rer birer gözümün önünden geçiyordu. Marmaranın kızıl ekşam dekorü içinde bu geniş omuzlu, uzun ince vücud, alçak | kayalıklı sahilde elleri ceplerinde — bir heykel gibi duruyordu. Koydan ayrılan sandallar ağır ağır uzaklaşırken kürekle rinden damlıyan su tanecikleri denizin |dürgun yüzünü yer yer noktalıyorlardı. Onu ürkütmekten korkar gibi yavaş a- dımlarla yanma yaklaşmıştım. — Celâl dönelim artık geç oluyor. Başını bana çevirdi. Bir çocuk safi; imiyetile pa leri bir an yüzümde doluşmıştı. vermeden beni takib etti, Derin bir y nızlık içinde uyuyan yollarda sessiz a - dımlarla ilerliyorduk... Son defa gene böyle bir akşam ya « semin dallarile sarılmış bahçe kapısının önünde ayrılmıştık. Celâl yüzünde sonsuz bir samimiyet iHadesile gülümsüyordu. — Üç gün, ne de uzun geçecek Şermin. |Nasıl seni kızdırmadan seninle koşmaca oynamadan bu üç günü geçirece; — Fazla kalmıyacaksın değil mi? | — N:çin kalayım, biliyorsun ki babam ısrarla çağırmasa gitmem. Haydi Allaha ısmarladık | — Güle güle. Elimi uzatmıştım. | Asfalt yolda muntazam ve sert adımla- | rinı düyi rdum, Elekirik - lümbalaı hafif aydınlanmış caddede artık görün - mez olmuştu. | Yazı amcasının yanında — geçiriyordu. Babasını ve ahhesini gördükten — sonra | tekrar buraya dönecekti. Ban y rla ha görmedim. Bu sebebsiz kayboluş be-| ni ilk günlerde hayli üzmüştü. Bu hare- ketinden dolayı ona dartılamıyordum. İçimde onu daima müdsfsa eden bir his vardı. Sonra unuttum. Unuttum diyo -| rum, fakat her halde tamzmile unutma- mıştım. Bazan o günleri tekrar yaşamak | için gözlerimi kapardım. Rüyamda bu geçmiş günleri gördüğüm geceler gözle- | koşar, | yle söye| » letmişti... Fakat dönmedi. Ve onu bir da- | ** SON POSTA halde ben bu eski arkadaşımı acaba sev- miş miydim? Bilmiyordum... Fakat bugün... Artık gözlerimde yaş » ları tutamadım, Handan karşımda derin bir ıztırab içinde susuyordu. Çok mu hasta diyebildim. — Hayır Şermin, emin ol kardeşim, ©- nu kurtarmak için elimden geleni yapa- cağım, fakat. Gözleri nemienmiş, başı önüne düş - müştü, zorlukla devam elti. — Bu âcaba benin: alçaklığımı tamire yeteck mi? Teessürüm hayretimle karıştı. — Ne ulçaklığı, ne demek istiyorsun? Söylemek istedikleri sanki boğazını tı- kıyordu. Hıçkırıkları sözlerini yarıda ke- siyordu. — Sizi kıskanmıştım. Çocukça, mana - sızca bir kıskanış... — Sen Handan, öyle mi? — Evet... Bü hakikat, benden iğreni « ; |Yorsun değil mi Şermin? — Hayir... — Bülün yaptıklarımı enlatmalıyım... «Celâli babasının yanına ge'diği zaman üm. Aramızda hiç bir şey olma- dığını bildiğim halde onun sana karşı sonsuz bir alâkası ciduğunu hissediyor « |dum ve bu beni çıldırtıyordu. İğrenç bir Güşünüşle onu en der'n yerinden vurmak istedim, lâf arasında bir münrasebetini ge tirip. — Şermin hâlâ çocuk £ buki yakında nişanlanaı çok cidâ? ve fazlı j dedim. Hal- . Nişanlısı ise Bu söz stediğim tesiri yapmıştı. Tah - minimde yanılmadığımı anlıyordum. Ce- 1 umduğundan daha acı bir şekilde cehresinin buruştuğunu gö: 'dum, Şaş kın ve karışık bir nazarla bana baktı. — Tuhaf şey, bana hiç behsetmemişti. Celâl bu setmişti. — Sürpriz diye tekrarladı. Başka hiç bir şey söylemaden elini u- ve ayrıldık.» Handan gözlerinde bitmez bir yaş sa- nağı ile devam otti: — Fakat şimdi ben nisanlandım ve bu hissimin bir çocuk kaprisinden ibaret ol duğunu çoktan anladım. Halbuki © ve BeN c Ben şaşkın ve teessür içinde, Handan yanıbaşımda göz yaşlarile boğularak ka- mapenin üstünde dakikalarca sessiz. kal- mdeki ezici alayı his - Be — Gk. Güneş denizi ince pırıltılarile okşar- rimi ılık göz yaşlarile nemli olarak açı- | dık. ken ben onu, o da beni kızdırmak için “Son Poslanın edebi romanı: 14 yordum, Aramızda hiç bir şey gcçmı:diği. Aşıklar yolunun yolcuları ©— Pencereden hiç yi'diz.. göremiyorum. - Ne oldu? Bu gece bülün yıldızlar kâina- son noktasında bir mezara mı gömül- Yazan: Halid Fahri Ozansoy şü süveterli veya lâciverd kostüm - lüdür. Sonra, daha ötede, sayısız insan- lar.. hepsi gülen, hepsi alay eden, hepsi, Perdelerden süzülerek odayı aydınla - kızt... heylâya da, bu tes- ecil edilmiyen ikinel soyadını vermişler « dir ve bu Falzci kelimesi bu suretle bu ana ile bu kıza yalnız hakaret için âlem olmuştur! Faizeinin kızı ha. ben işte bu kızı geviyorum, böyle bir ananın kızını!.. Maamafih bu, benim için, sudece bir gün lük, beş günlük, bir aylık, nihayet bir yıllık bir gönül eğlencesi olsaydı ne u- murumdu?.. Başkaları anasile zevkeder - ken, ben de bu kızı sineme çeker, ötesini hiçdüşünmezdim. Fakat ben bu sevgiye, Devlet Demiryolları ve limanlar Muhammen duğu takdirde 16 17/1,939 Sahı gü satın &lınacaktır. 00 Ura olan 90000 adet Bu işe girmek istiyenlerin 4 köşeli içil vakkat teminat ile kanunun tayin ettiği 14.30 « kadar Konüisyon Rels Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme Tesellim ve Sevk Şefliğinden dağıtılacaktır. şletmesi Umum idaresi ilânları | 4 köşe maktalı olduğu takdinde 14400 yuvarlak maktalı ol kestane ağacından mamul tırfon yatağı saat 15,80 da kapalı zarf usulü ile Ankarsda İdare binasında lar için 1215 liralik mu- vesikalari ve tekliflerini ayni gün saat ne vermeleri lâzımdır. iresinden, (9552) Haydarpaşada aran Muhammen bedelleri, muvakkat teminatları ve eksiltme ssnti sşağıda yazılı lokomatif ve vagon bandajları 17/2/1939 Cuma günü kapalı zarl usulü ile An - tarada İdare binasında ayrı ayrı satın Bu ışe girmek istiyenierin aşağıda yazılı muvakkat teminat ?! alınacaktır. kanunun tayin * vesikaları ve tekliflerini ayni gün saat 14,30 a kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 485 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. İsmi bedeli Muhammen (9464) Muvakkat Saati teminat 1 — Lokamotif bandajı. 2 — Vagon bandajı 96,992 » 165,204 lira 9.510,20 lira ) 6.099,60 lira ) Baş, Diş, Nezle, Grip, Roma Nevralji, kırıklık ve bütün tizma ağrılarınızı derhal keser. MK — HEEEN İcabında günde 3 kaşe alnabilir. EENE BNN İstanbul Gümrükleri Başmüdürlüğünden muhammen kıymetli 5 parça ki cem'an 254 parça ü sa kilerin geçen gün ve saatte ©b 7.5 asında kurulu satış komisyonuna gelmeieri. —a ——— tan güneş ışıkları soluk ve kızıl bir hal almışlardı. Akşam oluyordu. Onu koltuğuna girip kaldırdım. — Haydi Handan, onun yanına gide- Hire... * Sonbahar güneşinin soluk ve zayıf ışık- ları açık kumr. Jarının kıvrımların- da titreş'yordu. Biraz solmuş ve incelmiş çehresinde pırıldiyan uçuk yeşil gözle - rinde kalbinin senelerdenberi hallede - memiş olduğu muammayı okuyordum. — Bugün daha iyisin değil mi Celâi? Göz bebeklerinde ısıklar titreşti. — Her zamankinden daha iyi... Oda kapısı açılmıştı. Handanın bevaz gömleğile karyolaya doğru Tlerlediğini görüyordum — Nasılsın Celâl?... Celâlin bileğin! tutmuş nabzini sayi - yordu. cekler. Öyle ya, niçin olmasın, madem ki Naciye Hanımın kızıdır a... Vâükiâ bu haksızlık, bu, büyük bir haksızlık! Fakat böyle bir haksızlığa, böyle bir alçaklığa zövkleri için katlanacak az mı hövarda vardır?.. Karım Süheylâ, belki de bun- iasrın hepsine göğüs gerer, hiç birisine yüz vermez, Fakat iftira, ele geçireme « dikleri, etini yiyemedikleri kuşu avladık | diyecek düşkün ruhlu avcıların iftirası.. ondan nasıl korunmalı?., Zaten iftiraya da ne hacet!.. Bir çok kimseler, kulakla- rına kiç fena bir şey fısıldanmasa da, ü? O sön nokta nedir? Ah anlıyorum, |önden, arkadan, yakından, uzaktan o| — örosı, aşkın bile geçemiyeceği korkunç|adama çatallar uzatan şeytan burunlu, — bir hududdur. Fakat o hudud bazan dâ- | sivri tırnaklı zalim insanlar... Eğer ben, — raliyor, o'kadar ki yazı maramızın üstüne kadâr yaklaşıyör. Bunu, penceremden gi- örerek, şu satırları yazlığım defterin ya- Onundaki elektrik Tâmbasınim — toparlak buzlu fanusu etrafında bir müddet çır - Opinân, — sönra esime — çarpa pa gu açık — sayfayı — rakıslı gölgeliyen — pervanelerle — siyah, ya - ll yeşil kanatlı ufak Löceklerle de « AĞN denedi ve öldüler.. hepsi, sinirli “parmaklarının oltında kıkırdayarak ... Eminim, onları ü'düren de aşkım, Sühı ya olan aşkım.. Cünkü bir erkek için — her kadım 'htirası biraz ölüm zevki taşır. T ki, askımın daha ilk sa « zdığım bu defter, ük kayatlerın Zovallı böcekler! -Ne müdhiş brr cehennem halkasının $ indeyim! Bir ucundan bi? kadın tut - O mes,; Süheylânin yüzü güzel, İi ifrit ae Onası- bir ucundan ker lâhza birbirinin Oyör'ni alan ce'ikanlılar! Kimi beyaz pan- — talonladür bunların, kimi - htimal ye -« mezarı oldu. şimdiden | Jayağımı denk almaz ve günün birinde bu uçuruma düşersem vay halime! O za. man bütün bunlar, bu ınsanlar şüphesiz benimle de alay edecekler: «— Yu, şuna bak, bula bula şu ananın kızını buldu, döndü dolaştı onunla ev « lendi diyecekler!..» Fakat bu doğru mu?.. Ayaspaşadaki a- partımanda, srkadaşım Suphinin bana söyledik. döğrüu mu?,. Bit an bu söz - lerden şüphe etsem bile, ya kendi gözle- rimle gördüklerim, o ca mı yalan? O ka- dıtın enişteme gülümseyişi, o da mı ya- lan? Ya hale Aşıklar Yolundaki 0 beyaz pantalonlu genç, o da mı yalan, © da mi uydurma?... Vükıâ © genç bu akşam is » kelede, Naciye Hanırmın yanında yoktu, vâk-â cnu pastahanenin önünden geçer- ken de, biz dükkândan çıkıp eve döner- ken de görmedim. Fakat kim bilir o deli- kanlı o anda hangi başka kadının yanında idi? Hangi çamlıkta hangi bir yosma ile ömrümde ilk defa âmansız bir kuvvetle | Sükeylânın temizliğine, namusluluğuna |bağlandığım issediyorum. Kız metresim |bukalım inanacaklar mı?, «Anasının kı- olur mu?.. Olursa ne &âlâ!, Fakat ya bu- İzı, km bilir o da ne haltlar işliyor» de - nu istemezse?., Ya babasının evindeki|miyecekler mi?.. Hem sonra ne biliyo « her halde hissettiği lekeli mevkiini te -İrum, Süheylânın da, görünüşü gibi miz bir ailenin içinde meşru bir hakla|ve masum olduğunu?.. Evet, ne biliyo - değiştirmek isterse?.. Muhakkak ki öyle|rum. onun da anası gibi bu ana kadar istiyecek?.. Eyy, o ha!de ne olacak?.. Şüp- | kim bilir kaç fişik âeğiştirmediğini?.. Do hesiz ki o kız temize çıkacak, hattâ belki | #il mi ki onu yalmız bu ay içinde tanı » de, bana güvenerek anağından bile yüz|dım: ilkinde ağlıyan remanlik Meryem çevirecek.. yahud, hayır, belki de, o çam | çehresile , ikincisinde bir sabah iskelede İukta hastalığı ve şerefsizliği için ağla -| gülen, nlay eden bir kız ruhile, ve n'ha- | dığı zavallı babasına acıyarak, yalnız ona | yet bu akşam, elini avucumda sıikarken, olan sevgirinden, asesıra, o eşikten içeri-| âdeta böyle sıkmalara alışan kâörpe bir ye gene adımlarını atacak.. fakat ya -|dişi hüviyetile... nında ben varken., ben, yan! kocası... Yarabbi! bu kılıkların hangisi onun a- Demek ki bu vazivette ben bir para -İsıl kılığı?.. Bu kız kisli mi, alaycı mı? töner olacağım, bütün şu Adadaki yerli| P'şkin mi? Bilmem ki bu üç küviyet için: ve yabonmcı insanların kahkaha yıldırım- | de hangisine karar vereyim? lTarımı üstüme çekecek bir paratöner,.. Ya Namık Bey?.. Hani cnu da düşün- İyi amma, Yeniçeri biyiklı ve aslan ya- | müyor Ceğilim. Zavallı sakat adam! han- pıla merhum Şahin Beyin torunu olan| gi damada Füvenebilir? Karısı bile on - ben bu zillete lâyık mıyım? Benim böy- | dan bikmış görünüyor. Fakat onun bu le bir izdivaca razı oluşuma, her şeyden |heli kadına bu rezaletinde hak verebilir evvel, büyük babamın ruhu ağlamıya -| mi? Hor gün hu &nsi singı namusıuma vu- cak mu? Hem sonra ihtimal, çok geç -|rulan iekelerden, bu bedbaht adamın al- 9 ve 193 lira 70 kuruş muhammmen kıy « tamel demi'rbaş eşya, 9.1.939 Pazartesi 10 da 2490 sayılı kanun hükümleri dairesinde satılacağından istek- pey akçelerile birlikte Başmüdürlük bi- (9553) - — — Çok iy'yım kardeşim, fakat bunu gana borçluyum... Handan göz kapaklarımı indirdi. Ya - naklarını ıslatan iki damla yaşı farkedi - yordum. — Bem affetmiş olman yetmez mi Ce- 1â1?.. Bu geçmiş vak'anın onu çok Üzdüğünü ikimiz de nissed!yarduk. Gayri ihtiyari eilerimiz ona uzanmıştı. — Artık bundan bahsetmiyelim Han - dan. Ve onun titriyen ellerini ellerimiz a « rasında ısıtırken gözlerimizden neden ol- , duğunu bilmeden yeşlar akıyordu. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bir pois hafiyesi Çeviren: Faik Beremen lıyor? Başının belki hiç şifa bulmıyacak olan o nahiyesinde, bugün, uğradığı ma- nevi darbenin de acısını duyuyor mu? Yoksa hiç bir şey hissetmiyor, hiç bir şeyden şüphelenmiyor mu? Ve en zalimi, bazan bayılacakmış, düşecekmiş gibi fe- nalıklar geçirdiği zamanlarda bile bu nöbeti atlatıp ta etrafını seçince karisi « mın bit merhamet nazarını olsun üzerin- de duymuyor mu? Geçen gün çamlıkta rastladığım bir doktor arkadaşıma Na - mık Beyin bu hastalığını şordum: — Bir nevi hafif sar'adır, dedi, bazan otuz ya- gera kadar insanda meveudiyetini belli etmez, sonra birdenbire patlak verir. Ba- an da, diye :lâve etti, tromatik olarak hâsıl olur. Başın siddetle bir yere çarp - gaf | Musı beynin bir noktasında bir sarsıntı yapar ve bu sarsıntı bu haştalığı doğu - rur, Bu hastalar, asıl sar'alılar gibi bir- denbire yere yıkılarak kaskalı kesilmez- ler ve dillerini ısırmazlar. Yalnız böyle, bir baş dönmesi ile sadece düşecek gibi olurlar. 'Teessürsüz, bas'$? ve sakin bir hayat tâzımdır bu zayvallılara... Onu da Bilelerinden beklemeli! Doktorun söylediği bunlar... Fakat bu kadın bu edama hiç olmazsa evinde bu şefkati gösteriyor, “ona rahat hayatı yasatıyor Mmu? Fakat yaşatabilir mi hiç? Kocasının çamlıkta fenalaştığı gün bile, adamcağız daha gözlerini açar açmaz, o 'o beyaz pantalonlu üşığı ile o güne adar hiç tanımadığı bana bırakıp, ön - den gri keten kır çantasını salliyarek yürüdü gitti idi. Gitmeden de biçareve ters ters me sözler süylemişti! Hakikat bu kadar acı iken, arbk bu bedbahta karşı bu kadın, evinde daha mı fazla alâkalı ve dolaşıyordu? Öyle ya, onun yalnız faiz -|rreden, karımın da etrafında Aşıklar tü-|nında, yalnız bir otomobil kazasında ze- | Tethametlidir diye düşünebilir. miyim! einin karısı ile uğraşacak vakti mi var - riyecek, onu da baştan çıkarmak istiye -| delediği et, kemik ve sinir parcası mı sız- (Arkan var)