A &V 5 « Yişe OÇ5KCARSEN kask £ HL POSTA Bayfa T Beşici Mehmedle ikinci mülâkat P'diŞlh pencerede idi, bütün saray bahçesi halk ile dolmuştu. En önde bir bayrak* L'Ymğ'ın iki tarafında Talat Bey ( Paşa ) ile Hallaçyan Efendi görülüyordu. ide bir “ Harb isteriz ,, avazeleri yükseliyordu Cemil Topuzlu notlarına baktı. Sonra etti: k Cumartesi günü haber verdiler. Hün> K Üğleden evvel nezdine gelmemi ira- Bi ç Aij - Saat sonra huzurda idim. Mehmed V beni görür gönmez, mutadı ol - Veçhile: Paşa, sizi afiyette gördüm, malzuz A, ihifatımı tekrarladı. lan da: ha ( Merak etme, dedi. Nâzım Paşa, ba- feminat verid. ,;?Hirbıu olmayacağına dair mi efen « , Hayır! Galib geleceğimize dalr! g:“l Bunu, noktai nazarıma göre, müs- Te DiT cevab tlâkki etmediğim için iti- Maç Ecek oldum. Mehmed Reşad V dü- B cevab verdi: ._.:ııb vukua gelirse, inşaallahı taalâ ıq. ';::uruı Lâkin, elimden geldiği in önünü almağa çalışaca - ı:q'mnenh ol.. N & Berek padişahın bu t_ııvı!nıtıı:dın g Tek kayınpederim şeyhislâm Cema- n * Efendinin sözlerinden, vadlerin - ’lt k önüne geçileceğine inandım. Üm * gün kadar bu bahsi kurcalama- ::tfıh gene saraya gitmiş, padişahı İa çç * ediyordum. İşim bittikten sön- xhhmed Roşad V: Üa aYdi, paşa alt kata inelim, dedi. Be Bahçeye bakan odaya geçelim. N::lrıdn rahatsız mı oluyorsunuz e - İz? b Fayırt Tebani şahanem, muharebe tezahürat yapacakmış! Bunun için 4 " bahçesine girecekler. Ben de hal- iim. q;.'h"n:ı Reşad V in bu sözlrini istiğ. le beraber, tabil arkasına düş- qrük giriş merdiveninin solunda N salona girdik. Hemen pencere- ...'lılâı: Ortadakinin önüne hünkâr lakine de benimle beraber emai. N"l-ne. de bulunan diğer zatlar yak- ktı': ne göreyim? Tekmil bahçe halk- N lüş. Herkes birbiri üstüne yığıl - xhhılır çiğnenmiş, tarhlar bozul - Nf;tü bir çokları ağaçların üstüne N ! Bir kalabalık ki sormayın... İg p d padişahi bekliyormuş. Meh - k.â'âıd V, pencerede görünür görüne & T alkıştır koptu. Hünkâr, elile hal- &'u"hdıv Bir ikinci alkış daha. Ön « .:nı._ başladılar nümayişe... İ.:"dı iki kişi gözüme çarptı. Ta - & (daha paşa ve nazır olmamıştı) i::zı Hallaçyan Efendi. Her ikisinin , Uzun bir direğe takılmış Ös - İ bayrağı vardı. Bayrağın sağ tara « N%“ Talât Paşa sol elile; sol ta- hqw*hınu Hallaçyan Efendi sağ eli- ü""l tutuyorlardı. İkide birde bay - İYotlar ve avazları çıktığı ka - Ş Haj N *b isteriz, harb, diye bağırıyor - M Aş , özlerin arkasından da sanki kıya- uşçasına bi 1â - ğm h:ılunıx:k' .ç::yçnb:ü- Z arasında bulunan o za - xâ::lmnunu Osmani» talebeleri in en ateşli ve en heyecan- " Talft Paşa ile Hallaçyan E- *Harb isteriz, harb'» diye ba - l’h:r!uth onlar da yumruk- yorlar: "eh"' hücum, Sofyaya hücum, Fi- N Filibe, Sofya... feryadını ba- K:m-yiş epeyce devam etli. Zavallı V. hayret ve sükünetle dinlemek - medburiyetinde — kaldı. la da bitmiyordu. Nüma- L:—qlıruıdıı bulunanlar, bilhassa İi .kne Hallaçyan Efendi ve diğer adaşları «Huzuru şahane» ye ::I:elırını istediler, Bu suretle, arzuladıklarının sobeblerini bildirdiler. Fakat, Meh- V. gene mutadı olduğu veçhi- h .—"::oummmddmdı- a ğf/ ;îf/fîıf Si Hallaçyan efendi yerek çekildi. Nümayişçilerin göndermek istedikleri heyeti kabul etmedi. Odadan çıkarken, bana: — Sen gel paşa, dedi. Ardısıra yürüdüm. Beraberce kabul e- dasına girdik, Hünkâr, koltuğuna otur - du. Bana da, gene karşısındaki sandal - yeyi işaret etti. Fakat hiç bir şey söyle- medi. Halinden, tavrından düsünceli ol - duğu anlaşılıyordu. Az sonra başını sağa doğru eğdi.., Ellerini, içlerini yukarıya doğru çevirmek suretile açtı ve omuzları arasına gömdüğü başı gene sağa meyilli bulunduğu halde, dudaklarını büzdü. Fa- kat, gene bir şey söylemedi! Yalnız bu halile, bu hal'nin beliğ lisanile şunu de- mek istediği pekâlâ anlaşılıyordu: — Görüyorsun ya paşa, harb istiyor - lar! Benim elimden ne gelir? Cemil Topuzlu, hâlâ o günleri yaşıyor- muş gibi. adeta heyeoanla sözlerine de » vam etti: — Padişahın muhteriz sükütundan da pek güzel anlaşılacağı veçkile, bu nü - mayiş onun üzerinde büyük bir tesir yapmıştı! Fakat, hâdisenin şümülü —bu kadarla da kalmıyordu. Zannedersem, Vükelâ Meclisinde bıraktığı intiba daha derin Idi, hattâ bir korku tevlid edecek kadar... Nitekim, nümayişten bir gün sanra sadrazam Gazi Ahmed Muhtar Paşayı görmüştüm. Kendisine, gene harbin aley- hinde olmak üzere bir kaç söz söylemek istedim. Sadrazam paşa, bana hak ver - mekle beraber, bir yolunu bulup, sözün mecrasını değiştirdi. Hattâ diyebilirim ki malâyâni lâflarla bahsi kapattı. Her zaman cesur ve açık açık hareket etmek mutadı olan Gazi Ahened Muhtar Paşa - nın, şu veya bu tarzda, müsbet veya men- boşa gitti, diye sözünü tamamladı. Son- ra ağır ağır ilâve etti: — Keşki biz, yani gerek ben ve gerek Abdullah Paşa, harbin neticesine — dair yaptığımız tahminde yanılmış olsaydık! Kısa bir zaman içinde Sırb, Karadağ, Bulgar ve Yunan orduları İlerlemeğe | başladılar. Arnavudların da ihaneti ta - hakkuk etti. Daha dün, haritada, haki » miyetimiz altında gözüken koca koca vi- lâyetler artık elimizden gidiyordu. Fakât, kanaatirmce gene hanbi durdur - mak, ezararın neresinden dönülse kârdır» eyip mütareke akdetmek Imkânı vardı. | Bu, suretle Rumeliyi büsbütün kaybet - memiş olacak idik. mağa muvaffak olamadık. Hiç değil ise, muharebenin devam etmemesine bir ça- re bulalım. — Harbi nasıl durduracak idiniz? Bu- na imkân var mı idi? — Mağlübiyetimizin #ilen tahakkuk etmesi ile umuyordum ki evvelce yük - sekten atanlar artık susacaklardır. Çün- kü, ortada, gözle görülür, elle tutulur acı harbetmenin gafil nikbinliğine kendile - rini kaptıranlar susacaklardı. Düşüncemi gene Mehmed Reşad V e açtım. Artık, varkd görülmiyen ihtimal Biırmı, felâketin Imparatorluğun mukad « deratı Üzerinde rol oynıyacağını uzün boylu anlattım. Mehmed Reşad V in en üyük korkusu, tahttan indirilmek idi. «İmparatorluğun mukadderatı» sözü ile kendisine bu noktayı telmih edince, za- vallı cidden telâşlandı. Çaresiz kalmış bir insan ıztırabile sordu: — Peki paşa, ne yapalım? Kendisine: Düşünüyordum ki, harbin önünü al -! bir hakikat vardır. Bu vaziyet karşısında, | 97; şehrin kan da- ve faraziyelere müsteniden konuşmadı » | Tarihi Tetkikler İstanbul şehrinin eski meydanları Yazan: Kadircan Kaflı Atmeydanının bu Amastriyanom Modern ve büyük bir şehirde —mey, danların — oynadıkla- rı röller çok mü- himdir: Ana cadde- ler buradan ayrılır- marları olan yollarını tayin ile buralara doğru olan halk ya- yılışını kolaylaştırır. lar; toplantılar, ge- çeklen bâkire yaşamanın manasını kuvvetle hissede- miyenlerin eksikliklerini bazan tıklım tıklım dolan bu meydanlar tamamlar- lar; yurda ve millete büyük hizmetler yapan kahraman adamlar bura; len âbidelerle ebedileştiri l irişilen büyük saadetlerin hatıraları o- ralarda tunç veya m ü — O çok kolay efendimiz, cevabını ver. dim, — Nasıl kolay Paşa Rumeli elden gi- diyor. — Müâni olun efendimiz! — Ne suretle? — Şürayı saltanat içtimamı irade bu. yurunuz. Böylece, harbi durdurmak ve mütareke aktedilmek kararı verilsin. Mehmed Reşad V, derin bir yois için - D E:_ Olur Paşa, çalışırım, dedi! V_Yuıan: Sıü il_'î"" Bir hafta içinde A'manyaya yapılan ihracat Jenerek umumun şi olunur; vakit vakit hatırlanır. Kısaca şöyle diyebiliriz: Geniş ve muhteşem bir meydan onun bulundu- ğu şehir için bir kalb gibidir. Büyük bir şehrin heyecan ve hareketini tanzim için bir çok meydanlara lüzüm vardır. Paris, Londra, Berlin, Roma, Anka- ra, Viyana, Nevyork gibi şehirlerin ha- kiki portrelerini, keskin şahsiyetlerini ancak onların meydanlarında görebili- riz. k bir kısrm bir arta çağ manza- rası gösteren İstanbulda, meydan ola- rak iki yer gösterebiliyoruz: Cümhi - riyet ve Bayazid meydanları. Bunları tasında şimdi Kıztaşı denilen Marsiyan sütunu bulunuyordu. Fakat asıl Kıztaşı daha ileri- dedir. Bunun üstünde bir Af- rodit heykeli varmış ve ger- bu heykelin önünden geçerken Bösli eller tarafoıdan çaçıplak soyulurlarmış! şid resimleri buralarda yapılır; iş ha- | yatı içinde birbirini pek az gören, toplu | Son bir hafta içinde Almanyaya 19,000| bile modern bır şehireflik noktasından lira kıymetinde 55.000 kilo eski yün par- İtahlil ve tenkid edersek sanmam ki bi- çaları, 1000 liralık 110 kilo ham ;Pekfvcr karikatüir olmadıklarını yüzde yüz mensucat, 9450 lira kaymetinde 18,000 ki- lo ceviz, 3915 liralık 6000 kilo tuzlu bar sak, 48,593 Jiralık 48863 kilo tiftik, 1309 Hiralık 2788 kilo' iç fındık, 6600 liralık 20,000 kilo ham keten, 4838 liralık 125 ki- lo yün halı. 4384 Hiralık 697 kilo tuzlu ko- yun, 10,050 Hrahk 1380 kilo koyun bar. sağı, Rusyaya da 85,499 liralık 133,496 kilo yapak ihraç olunmuştur. Öğretmen kadrosu tamamlandı İstanbul ve civarındaki ilk ve orta mekteblerde münhal öğretmenlik kal. mamıştır. Gerek asaleten, gerekse yar- dımcı öğretmen olarak bütün açık yer- ler doldurulmuş ve kadrolar son şekli- ni almıştır. Kültür Müdürlüğü boş yer olmadığı cihetle bu kabil müracaatle- rin beyhude yere yapılmamasını tebliğ etmiştir. Bir otomobil bir. kadına çarptı Bedrinin idaresindeki husust otomo- bil, Kuşdilinden geçmekte iken, Meli- fi bir söz söylemeyişi, onun da bu husus- | ha isminde bir kadına çarparak yarala- taki Ihtirazının bariz bir delilidir kanaa- | mıştır. tindeyim. Hülâsa, gerek padişahım, gerek vüke - lânın yılgınlıkları neticesinde, nümayişin tesiri, yapılan propagandaların da inzı » mamile daha genişliyor, adeta umumi bir mahiyet alıyordu. Kanaatimce, nümayiş. öyle bir hareket noktası oldu ki müntehasını Balkan harbi teşkil etti. Cemil Topuzlu yavaş bir sesle: — Ve maalesef, bütün emeklerim de ' Yaralı berayi tedavi Haydarpaşa Nümune hastanesine kaldırılmış, suç- lu hakkında takibata başlanmıştır. Aşçı Ali sıvacı Aliyi yaraladı Şişlide Baharlı sokakta Sarı Ali ile kizi Şengü!, ayni sokakla oturan sıva- « Ali, Musa ve Kâzım ile bir hastayı otomobilden indirmek meselesinden kavgaya tutuşmuşlardır. Bu sırada ahçı Ali, sıvacı Aliyi bıçak- la yaralamıştır, Suçlu yakalanmıştır, ispat etmek kabil olsun! Hükümet ve İstanbul belediyesi bu nokta üzerinde ehemmiyetle durmak | lüzumunu hissetmiş, ilk iş olarak E - minönü ve Sirkeci mevdamlarının açıl- masına başlanmıştır. Köprünün İstan- bul tarafına birer «Yol kesten» gibi da- yanmıs olan salaş ve berbad hanların ve dükkânların yıkılması epeyce ilerle- di. Onların artık bir daha kalkmıyasıca beyları devrilinct o güzel Yenicami â- bidesi bütün ihtişam, vakar, san'at ve asaletile meydana çıkıyor. Köprüden İstanbula geçenleri, şimdi üstlertnin başlarınım iğrencliğini örtmek için e -ı teklerine sahte inciler ve pullar dn.mh' gibi duran iğrenç binaların yerine; be- | yaz sakallı, ağır başlı, muhterem bir | ihtivarı andıran Yenicami karşılayor. Acaba İstanbul eskiden de böyle meydansız m'ydı? O zamanki meydan- lar nerelerde bulunuyordu? Bu soru | üzerinde biraz duralım. * İstanbulu Megaralı Vizas kurdu; fa- kat Roma imparatoru Septim Sever, bir şehir haline getirdi. Asıl büyük şeh- ri yapan da gene Raoma imparatoru Kostantindir. İlk şehir bugünkü Sarayburnunda, Topkapısarayınım yerinde bulunuyor - du. Yunan ve Roma şehirlerinde oldu- günkü hali madaki eşini ve 04- ki Yunanlıların «A- gora> sını andırıyore du. Kostantinin ve Te. odos kale duvarları- nım dışarısmda ya- pıilmış olan evleri de içeri aldılar, böyle- ce bugün yıkıntıları mevcud surlar mey- dana geldi. Şehir ancak o zaman en büyük şeklini almış- başlıbaşına bir şehir olan meydanının or- olmıyan kızlar |Beyoğlu tarafında yalmız bir mahalle vardı, Üsküdarda İse pek az ev bulu - (nuyordu. Bunun için İstanbulun mey- | danları şimdiki Eyüble Sarayburnu ve diki- Yedikule müsellesinin içinde toplan - mişti. Bugünkü Eminönü ve Balıkpazarı « nın o zamatki adı Tögmadır. Burası pek kalabalıkti; şimdi Beyoğlu tarafın- e|da bulunan eğlence ve sefahat yerleri ve evleri burada toplanmıştı. Daha ile- ride ve Mahmudpaşada Faram Teodos vardı. Ayni hükümdarın mezarı bura- ya yapılmısştı. Bugünkü « Meydan - cık»ın yerinde veya o civarda bulundu- ğe muhakkak gibidir. Çünkü o zaman- danberi İstanbulun ana caddeleri ve a- na plfinı pek az değişmiştir. Ogüsteon Mmeydanı diğerlerine göre en büyük olan değildi; fakat mühimdi. Ayasofyanın önündeki boşluktan ibas retti. Karşıda Hipodrom, solda impara- tor sarayı ve senato binası görülüyor du. Bazı tarih!lerde bu meydanın çevre- sinin direkler üstüne konmuş olan sa - çaklar altındaki bir çok dükkânlarla dolu olduğu yazılıdır, Orta yerde ufak kiliselerin gösterildiği plânlara da rast- Janır; fakat hakikate uygunlukları çok şüphelidir. Muhakkak olan bir şey var- sa imparalor Kostantin bu meydanda sıra direkli ve örtülü yollar yaptır- mış, Büyük Yustımyanos da tamir ettir miştir. Bunlar halkın yağmur ve gü - neşten korunmasına yarardı. Orta yer de sütunlar ve heykeller dikilmişti. Bugün Ayasofyadan Edirnckapıya, Topkapı Ve Yedikuleye doğru uzayan Jana caddeler pek küçük farklarla o za- man da ayni veziyette idiler ve ayni rolü yapıyorlardı. Diğer meydanlar da bu iki uzun yol üzerinde bulunuyorla- dı. Bu yola Mese caddesi deniliyordu. Çemberlitaşın bulunduğu yer de bü- yük bir meydandı. Kostantin Forom'ü diye anılıyordu. Atik Ali paşa camisini Köprülü matbaasına kadar olan büyük sahayı ve hemen hemen Nuruosmani- yeye kadar uzayan kısmı içine alıyor- du. Ortada bugünkü Çemberlitaş vardı. Bu taş ilk zamanlarda elli metre kadar sekmiş. Romadan getirilmiş, orada en tepesine Apollon heykeli konul - ; İstanbula geldikten sonra muhte- imparatorların heykellerini taşımış; ir aralık bir kısmı yıkılmış; yangınlar içinde kalmış, büsbütün yıkılmak teh- likesine karşı, 1701 senesinde dip ta - raftaki tâş duvar örülmüş. Forom Tavri denilen bugünkü Baya- zid meydanı üniversilte bahçesile bina- bi ğu gibi buraya bir Akropol, bir stad ; yom #tiyatro, mabedler yapılmıştı. Ha kin reyine müracaat için toplanmak ü- zere bir de Foram açılmıştı. Burası Ro- sını ve kule civarını — da kaplıyordu. Tavri öküz demektir. Şehrin bütün yol- Tarı buradan ayrılırdı; çok kalabalık (Devamı 10 uncu sayfada)