Haa B G $ L ”” B <&i he 'a FT L . ÇAT aa B UA ÇA ER SA YA aK aa A i « K SON POSTA Sayfa ? Evliyanın sandukasından çıkan öküz kemikleri l"Vıtımın ilk mühim vak'ası nedir, biliyor musuuuz; Tıbbiyeyi bitirmeme daha iki sene varken hocamın emrile yaptığım ameliyat Operatör Cemil Topuzlu, 51 sene evvel arkert Twbbiyeden mezun olduğu zaman sınıf arkadaşları ile bir arada i Nafıa Nazırı ve eski Şehremini Hor Cemil Topuzlu: “ Size hayatımın enteresan hatıra - Mınlıtmak için biraz düşünmek - müsaade ediniz, dedi. Çünkü, .::h“uk çağlarımdan vazgeçsek bile, tn Yarım asrı aşan uzun bir rama- Shhyzmndın hafızamı kurtarmak Ğn:üm söyledikten sonra, biraz dü: c Hayatrmın ilk büyük vak'ası ne- h Biliyor musunuz? dedi. © verdim: S Anlatırsanız, bileceğimi Hayatımın ilk büyük vak'ası Cemi Topuz güldi l;:’ hî;î: anlatıyorum... 1885 tari- ."'!l idi, yani bundan tam 53 sene —_'» Daha ütibbiyeden çıkımama iki nt i’:ı' Bün, Zoiros paşanın “mektebi tıb Raş askeriye seriryatı dahiliye profe- —h.'ıhonğ çağırdığını söylediler. Tabif Nu_ugîmm_ Zoiros paşa, bir hastanın —h hda idi. Beni görür görmez, te- B , Gel, gel Cemil efendi, dedi. Mlakta, karnında su toplanmış bir q Yatıyordu. Adamcafız, fersiz göz- q_ğ_'ı':re bakıyor, ikide birde, soluk p »;;*man beni kurtarın, feryadını ba- a. Si paşer M Bir bak bakalım, ne bulacaksın? q"q bir muayeneden sonra, az evvel lş_ Gim gibi, hastanın karnında su N_I*d'l:m anladım. Paşa, verdiğim S ş, cevabımı verdim. , Zoiros paşanın, beni çağır - N maksadı varmış. Kendi mua - b h""lıhy doktor Civan Anamyana B,,:"ftnm karnmdaki suyu almasını Miş. Pakat, Civan Anamyan, tere KÇA kil ç : & Beni mazer görün paşam, yüreği- Nrkunuyvr» cevabile ameliyattan lsı Ni sıyırmak istemiş. x""'l ülzerine Zoiros paşa da: ı*j_'u küçük Cemi! efendi var ya, onu l4 âmeliyatı yapsın. Sen de sey- î:*mm yi Nü' l #«behle Zoiros paşanın kar- Baş &z endam etmişim. S;,_':— hasta ile biraz daha meşgul ol- XH Sonra, bana döndü: M?“hımı'ım karnındaki suvu akr ÇTT İ e Cemil Topuzlunun gençlik Tesmi Hemen: — «AÂlırımsı yapıştırdım! Cemil Topuzluya, hayretle sordum: — Alırım mı dediniz? Şimdiye kadar böyle bir ameliyat yapmadığınız hal- de, Zolros paşaya müsbet bir cevab |vermeğe nasıl cesaret ettiniz? — Hocam Hayreddin paşa, diğer bir hasta üzerinde ayni ameliyatı yapar - ken, beni yanında bulundurmuştu. Hayreddin paşanın nefes almasına va- rıncaya kadar, her hareketine dikkat etmiştim. Ondan aldığım ilham ile ce- garet ve hevesimi bir araya getirince, benim yerimde siz de olsanız, peki der idiniz! — Sliz de peki dediniz, sonra? — Hastanın başucuna gittim. Truva- karı elime aldım. Ne de olsa, hafif bir heyecan duyuyordum. Fakat, bu heye- canm verdiği tereddüd çok sürmedi. Ancak bir, iki saniye... Hemen kendi- mi topladım. Truvakarı -bir nevi boru- hastanın karnına soktum, Hele şükür! Su boşalıyordu. Zolros paşa, baştan a- şağı dikkat kes'lmiş, yaptıklarımın hiç birini gözünden kaçırmıyordu. Amell- yatın sonunda, yüzünün çizgilerinde bariz bir memnuniyet olduğu halde: — Aferin oğlum! dedi, sırtımı okşa- dı. Hasta derin derin, doya doya nefes alıyordu, Birdenbire yerinden hafifce dağruldu, elimi şappadak öptü! Ben de apıştım kaldım! Zolros paşanın can ve gönülden takdiri, babam yaşındaki has- tanın elimi öpmesi, beni o kadar sevin- dirmişti ki artık yerimde duramıyor- dum. | —Artık kararımı iyiden iyiye vermiş- tim. Mutlaka cerrah olacaktım. İşte, bu küçük muvaffakiyetimin fiüli semeresi ile, yani tik yaptığım a - meliyat ile cerrahlığa - kendi icadım vechile söyliyeyim, operatörlüğe- ilk adımımı atmış bulundum. Aradan ge- heler geçti. Yarım asırı geçen uzun Çaâ- lışma yılları içinde yüzlerce hastaya ameliyat yaplım. Bunların arasında emirler, prensler, sultanlar bile vardı. Fakat, bu hâdiseler, daima ilâç koku « ları ve hastaların ıztırab jestlerile de- korlandığı için onları size anlatmıya - cağım. — O halde siyast ve idari hatıraları- nizi not elmeğe hazırlanıyorum. Cemil Topuzlu gene güldü: — Peki, o halde ilk şehremiliğim - den işe başlıyalım, cevabını verdi. Evliya türbesinden çıkan öküz kemikleri Cemil Topuzlu tane tane anlatması- na devam etti! — Bundan 25 sene evvel, ilk defa şehremini olmuştum. Şehrin imarı için tanzim ettirdiğim krokider, projelerle gece yarı uğraştıyordum. Fakat, kanunen verilen vazife ve men- | faatlerin birbirine karışmış bulunma - sından dolayı, iki resmi ve ile ara- mızda mütemadiyen İhtilâflar çıkryor- du. Bunlar evkaf ile vi ziyetin önüne geçmek için Çare arama- ğ:ı' başladım. Az sanra engellerden bi « rini bertaraf etm Bana şehremin! kâletini verdiler. Bu suretle belediye ile vilâyeti şahsımda toplayınca her iki dairenin işleri arasında ayrilik kalma- mış idi. Fakat gelgelelim evkafa me - ram anlatamıyordum. Hele vaktin şeyhislâmı Hayri efendi, evkaf nezare- fini de üst'ine alınca, benim için şehre- manetinde çalışmak imkânı kalmamış- tı. Hele Hayri efendi, şehir işlerini ev- kaf nezaretine raptetmek ve meşihat makamının vesayeti altına da almak is- #eyince, mesele, büsbütün çığırından çıkmış oldu. Çok geçmeden Hayri e& fendi İle aramız gereği gibi açılmıştı. Merhum, her yaptığım işde karşıma çt- kıyordu. Size cidden güldürücü bir misal anla- tayım da okuyucularınızın hoşuna git- sin. (Devamı 10 uncu sayfada) Yeni romanımızı bu günden itibaren 12 Inci saylamızda bulacaksınız ÇOCUKLARIMIZ Nasıl Yetişiyorlar? Anne ve babalarla mülâkat İhtiyar bahçıvan: * Çocukl cühelâ sınıfından sanma arımı okutmadım diye bizi sakın... Babam okumuş adamdı. Mahallenin imamı idi... Ben ona çekmedim benimkiler de benden — Sokaklarda kendi kendilerine doluşa- rak mektebe başlıyabilmek yaşlarını sa- bırsızlıkla bekliyen yavruların anneleri- le, babalarile konuştum... «Çocuklarınızı nasıl yetiştiriyorsunuz? Onlara öğrenmenin, akumanın, kitabın ne derecede kıymetli okluğunu hangi yollardan ilham ediyorsunuz» diye sor- dum, Aldığım cevabları sırasile yazıyorum: Bay Ahmed Özütok (bakkal): — Üç çocuğum var, İkisini mektebe verdim, en küçükleri henüz altı yaşında. Küçük yaramazı çok severim. Her sabah evden çıkarken birer defa bizimkine tembih ederim. Onu üzmemesini, her de- diğini yapmasını, kırmamasını söylerim. Ötekiler kız, bu erkek. Dünyada erkek evlâdın tadı başka oluyor. Onu ömrümün sonuna kadar okutacağım, Şimdiden ban- kaya para koydum, gözlerimi kapasam bile gözüm arkada olmıyacak, Yalnız kızları fazla okutmiyacağım, ilkmekteblerini bitirdiler mi alacağını on- ları, biçki, dikiş yurduna vereceğim. Ev - kadını olsunlar, alacak adamdan beddua bekliyemem. Büyük kız hani çok akıllı- dır, oğlandan zeki. Bu sene dördüncü sı- nıfa devam ediyor. İlk sınıftanberi hep Şehir tiyatrosu Arlistleri san'at için Çalışmıyorlar mı? Şehir tiyatrosundan şikâyet ediyor. mMaaş i tifa ediyoruz. * Mecidiyeköylüler yeni valimizden ışık ve yol bekliyorlar daşımız anlattr Doktor Asım Süzen imzasile mek- tüb yazan bir okuyucumuz İstanbul Maaş ve tekaüdiyeleri temin edilmiş san'atkârların, artık san'at için değil, çin çalışan kimseler baline geldiklerini, bu yüzden de Şehir ti- yatrosunun, kendinden — beklenen san'at eserlerini vermediğini iddia ediyor. Bu iddiayı kaydetmekle ik - Mecidiyeköyünde oturan bir arka- — Anadalıda bir çok kazalarımı- zm ışığa kavuştuğu bir zamanda İs- tanbulun en parlak bir semti olan Şişli İle Mecidiyeköyü arasındaki beter çıktılar! ,, dedi L A rincilikle geçiyor. Sade titiz bır çocuk- |tur. Her akşam eve gidince daha mindere oturmadan onun şikâyetlerini dinlerim: «Baba, Ahmed defterlerimi karaladı, ki- |tablarımı yırttı, lâstiğimi attı» deyip du- rur, Ben «varsın yapsın» diye cevao vere 4 |dı mi de büsbütün öfkelenir, hepimize darılır, bir kenara çekilir, oturur. Ahmed de artık memnun memnun ğü- lümsiyerek kucağıma gelir. Cebimi karış. tırır, benden *5> kuruş ister, Akşam boeş, |sabah beş günde «l0» kuruş kader ufak Ş |bir tahsisatı vardır. Erkek çocuğun hali başka oluyor. Kız. larım hir tarafa, oğlum bir tarafa. anne- leri de bana inad olsun diye ortancayı çok sever... * Bayan Sabiha (Aksaray): — Dört senedenberi yalnızım, iki ça- |cuğum için durmadan didiniyorum Zev- Vetmin ölümü beni manen çok sarstı Ko- İlay değil iki çocuğumla kime varabili- İrim, Çok şükür bugüne kadar da kim. qua.—ı bir kuruş ödünç istemedim. Rah- metliden bizi geçindirecek kadar para kaldı. Oğlum bu sene orta mektebe gidiyor, kızım dâha beş yaşında. Tabif vakti ge- lince o da gidecek. Ağabeyimin ondan bir yaş büyük bir kızı var. Onunla pek ehbabdırlar. Evlerimiz yakın — olduğun- dan benimki onlara, onlarınki bize gelir. Birlikte oynarlar. Arasıra onları kapımın büyük ana caddeye hâlâ bir tek fe ner konmamıştır. Yolun gayet bo - zuk ve çamurlu olmasile çekilen müşkülât yetmiyormuş gibi bir de etrafın karanlığı insana buranın ku- runu vüsta memleketlerinden biri olduğu hissini veriyor. e Ayazağada kurulan süvari mekte binin yolu Mecidiyeköyünden geçe- ceği gibi buranın ayni zamanda bir spor sitesi de olmıya namzed oldu » ğunu hâtırlatmalıyız. Köyde oturan kalabalık halkı da gözönüne koya- rak Şişli-Mecidiyeköyü ana yolunun bir an evveli ışıklandırılmasını ve temiz bir bale konmasını yeni - vali- mizden bekleriz. * Okuyucularımıza cevablarımız Beyoğlunda Hüsmmü Akyıldız: Sordu- ğunuz cdres şudür: T. R. H. lord Muffield, member of the House of Lords, London Engiand TÜ RLE İN ÜĞŞÜT ErRĞĞLTEİNĞİLEÜNüÜü e aeEEÜRİRanMAReAR A LND a çlamamn e marallr e dinanie — geee ee